Gelişmiş Arama
Ziyaret
24172
Güncellenme Tarihi: 2010/07/17
Soru Özeti
Neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor? Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa çocuğun günahı nedir? Eğer onun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, bu Allah’ın adaletiyle çelişmez mi?
Soru
Albert Kuma’nın “Veba” isimli kitabında bir soru dile getirilmiştir. Elbette bu soruya yazar tarafından bir cevap verilmemiştir. Yazar hikâyenin karakterlerinden birinin diliyle neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor, diye bir soru sormaktadır. Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa,bir çocuk hangi günah nedeniyle acı verici hastalıklara yakalanır? Eğer bir çocuğun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, onun başkalarının uyanması sebebiyle işkence görmesi Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı?
Kısa Cevap

İslami öğretiler esasınca, şahıslar hakkında adalete riayet etme bağlamında ancak kendilerinin dünya ve ahiret hayatını birlikte değerlendirdiğimiz vakit yargıda bulunabiliriz. Aksi takdirde adaleti salt bu dünyada arayacak olursak, görünüşte adaletin tersine olan birçok hususla karşılaşırız. Gerçekte varlıkları başkaları için bir uyarı olan hasta çocukların acıları ve diğer hastaların çözümsüz problemleri, ahirette kendilerinin ya sınamaya tabi tutulmamaları veya birçok hususun görmezlikten gelinerek hesaplarının görülmesi ve de vaat edilen cennetin kendilerini beklemesini gerektirecek ve kesinlikle uygun bir telafide bulunulacaktır. Öyle ki sağlıklı bireyler bu şahısların haline bakıp gıpta edeceklerdir. Yanı sıra dünyadaki musibet ve sorunlar zorunlu olarak insanın yanlış davranışlarının neticesi değildir. Bundan dolayı bu çocukların ne gibi bir günahı vardı diye sorulması anlamsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın başlangıcında dikkatinizi farazi bir örneğe yöneltiyoruz:

Çalışanlarının birçok imkâna sahip olması nedeniyle çalışmak için birçok talibi olan büyük bir şirketi göz önünde bulundurunuz. Bu şirketin müdürü çalışmak isteyen bireyler için pratik bir sınav göz önünde bulundurur ve ilgili bireylerin belirli bir günde belirli bir düzen içerisinde şirkete bağlı büyük bir fabrikanın değişik bölümlerinde çalışması gerektiğini, kendilerinin çalışmasının uzmanlar tarafından dikkat ve incelikle değerlendirileceğini ve bunun ardından sınırlı bir grubun işe alınacağını bildirir. Belirtilen günde iş talipleri değişik bölümlerde işe başlar, ama onların hepsi zayıf ve güçsüz bir gencin sıvanın başından sonuna dek demirlerin eritildiği ateşin yanında bir iş yapmaksızın ter döktüğünü ve çehresinin sıcaklıktan değiştiğini gözlemlerler. Tabii olarak diğer şahıslar onun için üzülür. Lakin sınavdan sonraki gün bu şahsın uzmanların filtresinden geçmeksizin büyük bir maaş ve imkânlar ile şirkette işe alındığı ve şirketin müdürünün dünkü işten maksadının tüm talipleri tam vakitle demirin eritildiği ateş yanına koymak yerine, onlara böyle bir işin kendileri için de gözetilebileceğine ve bu yöntemle kendilerinin hazırlığını ölçmeyi hedeflediği belli olur. Bu durumda verilen ödül karşısında yani daimi bir şekilde sınavsız işe alınma mukabilinde zor ve meşakkatli bir gün geçirmenin tahammül edilebileceğine diğer bireyler hükmeder. Belirtilen örneğe bir takım eleştiriler yöneltilebilir, lakin biz sorunuzun konusunu tamamıyla bu örneğe mutabık bir şekilde değerlendirmek veya esasen böyle bir sınama şeklini onaylamak istemiyoruz. Sadece hedefimiz bir teşbihte bulunmak ve bu vesileyle şu gerçeği derk etmektir: Büyük bir yönetimde bir müdür tarafından ilk bakışta açıklanamayan, lakin neticelerinin gözlenmesiyle savunulabilir bir takım davranışların yapılması muhtemeldir. Evrenin yönetiminin elinde bulunduğu yüce Allah, bizim maddi dünyamızı küçük bir geçit olarak tanıtmıştır. Buradaki zor sınavdan başarılı çıkmak için uhrevi ebedi yaşam mutluluğunu elde etmek gayesiyle belirli bir şekilde ondan geçilmesi gerekir. Bu geçitte her birey kendine has bir sınavla değerlendirilir. Biri servet ve bir başkası fakirlik ile sınanır. Biri sağlıkla ve bir başkası ise hastalık ile imtihana tabii tutulur.[1] Buna ek olarak deprem ve sel gibi belalar da insan için başka uyarılardır.[2] Esasen eğer bu uyarılar olmasaydı ve bir tür Allah’a muhtaç olmama ve O’nunla irtibat kurmama hissi insanlarda meydana gelseydi, onlar tuğyan ederdi. Kur’an-ı Kerim bu hususu açık bir şekilde öngörmüş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”[3] Hz. Peygamberde (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer insanlarda hastalık, ölüm ve fakirlikten ibaret üç şey olmasaydı, onlar asla başlarını öne eğmezdi. Enteresan olan şu ki bunların tümü insanda mevcuttur, ancak bununla birlikte insan inatçılık etmektedir!”[4] Bu düzlemde başkaları ile birlikte bu geçitte hareket halinde olan ve bir sınamaya tabi tutulmadan başkaları için sınav olan ve yolun sonuna gelindikten sonra hesapsız ve kitapsız bir şekilde cennete girecek olan bireyler de mevcuttur. Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bir hadise göre deli şahıs bilincini kazanmayana dek her yükümlülükten muaf olacak[5] ve tabii olarak sınavsız bir şekilde cennete girecektir. Bilincini yitirmemiş hastalar sınamadan muaf olmayacaklardır, lakin kendilerinin sınavı kıyamet gününde başkalarının kendilerine gıpta edecekleri tarzda kolay olacaktır. İmam Bakır (a.s) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer mümin birey dünya musibetlerinin ne kadar ecir ve ödül taşıdığını bilseydi, bedeninin makas ile doğranmasını arzu ederdi.”[6] Belirtilen hususlar esasınca, eğer ahirete inanmayacak ve tüm yaşamı bu maddi dünyaya özgü bilecek olursak, delilerin, çözümsüz hastaların ve özellikle hasta çocukların varlığını varlık düzeninde adaletin bulunmayışının bir göstergesi olarak algılarız. Lakin ölümden sonra ebedi yaşama inanacak olursak, dünya hayatını onun karşısında okyanus karşısındaki bir damladan daha az olarak göz önünde bulunduracak olursak ve öte taraftan kendi dinsel öğretilerimiz esasınca dünyadaki zorlukların ahiret diyarında mümkün olan en güzel şekilde telafi edileceğine iman edersek, asla hikmet sahibi yüce Allah hakkında adaletsizlik sanısına kapılmayız. Son olarak şu noktaya da dikkat etmeniz gerekir: Sorunuzda algılandığının tersine, dünyadaki zorluklar, zorunlu olarak insanın hatalarının neticesi değildir. Aksine buna ek olarak, bazı durumlarda bu günahtan kaynaklanmayıp insanların manevi rüştü için ve ahiret diyarında daha üstün bir makam elde etmek için bir yol olarak da değerlendirilebilir. Bu hususta dikkatiniz aşağıdaki rivayetlere çekiyoruz:

1. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yolcu şahıslar uygun hediyeler ile yakınlarını görmeye gittiği gibi, bazen yüce Allah da bir takım zorluklar öne sürerek mümin kullarıyla görüşmeye gider.”[7]

2. Ali b. Reab, İmam Sadık’tan (a.s) “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder”[8]ayetinin tefsirini sorduğunu ve İmam Ali (a.s) ve evlatları için meydana gelen musibetlerin de bu ayet uyarınca kendilerinin davranışlarının neticesi olup olmadığını sorduğunu belirtir ve oysaki biz onların temiz ve günahtan uzak bir aile olduğunu biliyoruz diye ekler. İmam Sadık (a.s) bazı konuları dile getirdikten sonra şöyle buyurur: “Yüce Allah bazen iyi kullarını bir günah işlememişken de bir takım zorluklara tabi tutar ve bu vesileyle kendilerine daha fazla ödül verir.”[9]

3. İmam Seccad’ı (a.s) kanlı Kerbela hadisesinden sonra esir olarak Yezit’in yanına götürdüklerinde Yezit (alay edercesine) şu ayeti okur: “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir” (başka bir ifadeyle Yezit bu ayete yanlış bir şekilde istinatta bulunarak Ehlibeyt için meydana gelmiş acıları kendilerinin yanlışlıklarının neticesi olarak dile getirmek istiyordu). İmam Seccad (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: Bu ayetin bizim ile bir irtibatı yoktur. Bizim çektiğimiz zorluklar Kur’an’ın başka bir ayetinin kapsamına girmektedir: Maesabemin musibetin fil'ardi ve la fi enfusikum illa fi kitabim minkabli en nebreeha, innezalike 'alellahiyesîr.[10] “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”[11]İmam bu ayete istinatta bulunarak Yezidin kendi zalimane davranışını gerekçelendirmek üzere yaptığı safsatasını geçersiz kıldı. Bu rivayet baz alınarak şöyle bir netice alınabilir: Çocukların çözümü olmayan hastalıkları ve benzeri zorluklar onların davranışlarının neticesi değildir. Dolayısıyla onlar ne gibi bir hata yapmışlardır ki böyle cezalara müstahak olmuşlardır, diye bir soru sorulamaz. Bu zorluklar, başkaları için ibret dersidir ve kesinlikle hasta çocuk da böyle zorluklara katlanması nedeniyle ahiret diyarında uygun bir makama erecektir. Başka bir bakışla, insan için meydana gelen sorunların bazen kendisinin yanlış davranışının cezası ve bazen de ilahi imtihan olduğu söylenebilir. Bu hususta 169 (Site: 1244) sayılı yanıta da müracaat edebilirsiniz.

 


[2] Bkz: Soru: 288 (site: 434).

[3] Alak Suresi, 6 ve 7. ayet.

[4] Şeyh Saduk, El- Hisal, c. 1, s. 113, hadis 89, Müessesetu En- Neşri’l İslami, Kum, 1403 h.k.

[5] Hürr’üAmuli, Muhammed bin El- Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 28, s. 23, hadis 34121, MüessesetuA’lulBeyt, Kum, 1409 h.k.

[6] İskafi, Muhammed bin Hammam, Et- Temhis, s. 32, hadis 13, Medresetu’lİmamu’l Mehdi (a.c.f), Kum, 1404 h.k.

[7] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c. 2, s. 255, hadis 17, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Şura Suresi, 30. ayet.

[9] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 2, Bu hususta 2056 sayılı (site: 2418) yanıtı okuyarak faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz.  

[10] Hadid Suresi, 22. ayet.

[11] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 3.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • cennetlikler Gilmanlardan nasıl istifade ediyorlar?
    6673 Tefsir 2015/06/18
    “Gulam” sözcüğünün lügatteki anlamı hizmetçi ve Gilman da “gulam”ın çoğuludur.[1] Kuranı kerim cennetlikler için şöyle buyuruyor: “Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar”.[2] Bu ayeti kerime cennetteki hizmetçileri tavsif etme makamında ve oradaki hizmetçilerin niteliklerini beyan ederek şöyle ...
  • Üzeri kutlu isimlerle nakşedilmiş bir yüzük kanalizasyona düştüğünde vazife nedir?
    6754 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Üzerinde Allah’ın veya Peygamberin (s.a.a) veyahut bir imamın isminin yazıldığı bir kâğıt veya saygı gösterilmesi gerekli olan herhangi başka bir şey tuvalete bağlı kanalizasyon kuyusuna düşerse, onu dışarıya çıkarmak ve yıkamak her ne kadar zor olsa da farzdır. Dışarı çıkarmak mümkün değilse, tümüyle yok olduğundan emin olmayana ...
  • Nelerin üzerine secde etmek caizdir?
    3023 Secde 2019/03/12
    Bu konuda var olan genel kaide: yere ve yerden biten şeylerin üzerine secde etmenin sahih olduğudur. Elbette yerden biten şeyin insanın kullandığı yiyecek ve giyecek olmaması şartı vardır. Öyleyse buğday, arpa ve pamuk gibi bitkilerin üzerine secde etmek doğru değildir. Üzerine secde etmenin sahih olduğu nesnelere bazı ...
  • İbn-i Arabi’nin Zamanın İmamı Hz. Mehdi (a.s) hakkında ki görüşü nedir?
    47450 تاريخ بزرگان 2010/04/07
    İbn-i Arabi’nin eserlerini incelediğimizde onun Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki inancı ortaya çıkar. Ahir-uz zamanda zuhur edecek Hz. Mehdi’nin (a.s) asker ve komutanları hakkında Fütuhat-ı Mekkiyye’nin 366. babında şöyle yazar: “Allah’ın yeryüzünde yaşayan ve zuhur edecek halifesi vardır. Onun zuhuru dünya zulüm ve kötülükle dolduğu zaman gerçekleşecek ve ...
  • Necis elbise, çeşmeye bağlı olmayan tam otomatik çamaşır makinasında yıkanırsa temizlenmiş olur mu?
    10231 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Sorunuz Ayetullah Sanii’nin bürosuna yollandı ve şu cevap alındı:1) Necis elbise, su şebekesine (çok suya, çeşmeye) hortumla bağlı çamaşır makinesinde yıkanır ve necasetin kendiside bertaraf edilirse temiz olur. Çeşmeye bağlı çamaşır makinesi içine atılan elbise biraz döndürülürse diğer elbiselerin necis olmasına neden olmaz. ...
  • İmamlardan bazılarının imam oluşunda şüphe etmenin bir sakıncası var mı?
    5695 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    İslami inanç birbiriyle uyumlu ve birbirine bağlı bir zincirden ibarettir. Eğer bu zincirin bir halkası yok olursa zincir kopar ve yararsız duruma gelir. Ehl-i Beyt imamlarına inanç da bu türdendir. Bu imamların imam makamına gelmeleri Allah tarafında olduğuna göre bunlardan birinin inkar etmek bile hepsini inkar sayılır. ...
  • Kur’an-ı Kerim ile istihare nasıl yapılmalıdır? Başka bir tabirle istihare zamanında ayetlerin mefhumunu nasıl anlamak gerekir?
    129183 Tefsir 2011/08/21
    1. İstihare türlerinin en yaygın olanlarından birisi, değişik yöntemleri olan Kur’an-ı Kerim ile istiharedir. Birinci Tür: Kur’an’ı alacak ve şu duayı okuyacaksınız: "اَللّهُمَّ اِنّى تَفَأَّلْتُ بِکِتابِکَ، وَ تَوَکَّلْتُ عَلَیْکَ، فَاَرِنى مِنْ کِتابِکَ ما هُوَ مَکْتُومٌ مِنْ ...
  • Neden Hz. Zehra’nın (s.a) kabri henüz gizli, Ama Hz. Ali’nin (a.s) kabri ise sonuç itibariyle belli oldu?
    10326 Eski Kelam İlmi 2010/11/21
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ahbariler ve Usuliler kimlerdir?
    18464 Tarih Felsefesi 2012/05/03
    Ahbarilik, hadis ashabına denir ve Şiilikte onlar Ahbarî olarak adlandırılır. Bu grup içtihadı geçersiz bilmekte ve sadece habere (rivayetler ve hadisler) uymaktadır. Ahbariler karşısında olan Usuliler ise birçok İslam fakihinin içinde bulunduğu ve Usulî olarak adlandırılan gruba denir. Bu grup, İslam’ın şer’i hükümlerini belirlemede Kur’an, sünnet, akıl ...
  • Habil ve Kabil kimle evlendiler?
    80117 Tefsir 2009/06/17
    Tarih ve hadis kaynaklarına göre bugünkü insan soyu ne Habil nede Kabil’in soyundandır. Bu günkü insanlar Hz. Adem’in diğer oğlu olan Şeys veya Hibetu’llah’ın soyundandır.Ancak, Hz. Adem’in çocuklarının evlenmesine gelince Müslüman bilginler bu konuda farklı görüşlere sahiptirler ve genelde şu iki görüşten birini ...

En Çok Okunanlar