Gelişmiş Arama
Ziyaret
7438
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
Soru
Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
Kısa Cevap

Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.

Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi hükümeti sisteminde yer alması ve kendi asrındaki padişahlarla işbirliği içinde olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu alanda dikkat edilmesi uygun olan nokta şudur: Şia fakihleri, İmamların (a.s) zalim halifelerle yapmış oldukları işbirliklerini ve hakeza İslam dünyasının siyasi mesele ve sorunlarını, zalim hükümetlerin varlığını gerçekçi bir bakışla göz önünde bulundurarak mevcut durumu ıslah etme girişiminde bulunmuşlardır.  Şöyle ki: Onlarla muaşeret edip işbirliği yoluyla, onların zahiri güçlerinden yararlanıp toplumun hidayeti ve ıslah edilmesi ve özellikle dinin güçlendirilip Şia mezhebinin yayılması ve nispi de olsa toplumsal adaletin gerçekleşmesi için uğraşmış ve çaba sarf etmişlerdir. Meseleye gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, Allame Meclisi ve diğer din âlimlerinin hükümetlerle işbirliğini bu doğrultuda değerlendirebiliriz. Her ne kadar başka zamanlardaki fakihlerin çoğu, mevcut durumu değerlendirerek farklı yönelimleri tercih etmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Şia âlimlerinin Safevi hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları, bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir. Safevi asrında Şia âlimleri saltanat imkânlarından istifade ederek ilmi birikimi arttırma, âlimleri, Peygamber (s.a.a) torunlarını ve onların kabirlerini koruma ve toplum arasında şer’i hükümleri muhafaza etme görüşüne dayanarak hükümetle işbirliği yapıyorlardı. Gerçekte onların hedefi, hâkimlere meşruiyet kazandırmak değil, dini hükümlerin ve İslami ilimlerin yayılmasıydı. Yapılan bu işbirlikleri, o asrın Şia’sı için kayda değer tarihi fırsat ve güvenilir bir sığınak sayılıyordu. Safevi asrı analizcilerinin bu konudaki itikatları şöyledir:

“Safevi hükümetinin yapısı, toplum düzeyine siyasi yoldan sulta ve gücü uygulayacak kurum ve kuruluşlardan ibaretti. Saray, eyalet ve askere dayalı hükümet ve bürokrasi düzeni tamamen Safevi padişahlarının güçleri dâhilinde karar kılınmıştı. Padişahlar şeriat kanunlarını himaye etmek, din âlimleriyle yakın münasebetler oluşturmak; dini törenleri, mezhebi uygulamaları, teberri ve tevelli sünnetini, yas günleri merasimlerini ve dini bayramları yaygınlaştırıp bu vesileyle Safevi dönemi İran siyaseti kimliğini sağlamlaştırmak doğrultusunda pek çok çaba sarf etmişlerdi.”[1]

Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi hükümeti sisteminde yer alması ve kendi asrındaki padişahlarla işbirliği içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Bu eleştiriyi cevaplandırmadan önce şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: İslam inkılâbından öncesine kadar, Şia imamları ve onların haleflerinin hilafet ve hükümetten mahrum kalmaları ve müslümanların, zalim hükümetlerin eline düşmeleri gibi siyasi ve toplumsal acı bir tarihi gerçekle yüz yüze kalmışlardır. Buna binaen din âlimlerinin böyle bir fezada nasıl amel etmeleri gerekirdi?

Acaba bu hükümetlerle kelami, fıkhi ve ideal bir anlayışla mı amel etmeliler miydi? Acaba cihat anlayışını güdüp mücadele vererek meşru bildikleri o ideal hükümetini kurabilirler miydi? Veya o zamanın şartlarında düşünülebilecek en iyi çözüm yolu, dinin bekasını korumak ve mevcut durumu ıslah etmek hedefini güderek zalim halife ve sultanlarla işbirliği yapmak mıydı?

Din âlimlerinin takip ettikleri yöntemi, içinde bulundukları dönemin mevcut şartlarını değerlendirilmesine bağlıdır. Allame Meclisi gibi âlimler konusunda da hakikat böyledir. Bu kısımdan olan Şia fakihleri, İmamların (a.s) zalim halifelerle yapmış oldukları işbirliklerini ve hakeza İslam dünyasının siyasi mesele ve sorunlarını, zalim hükümetlerin varlığını gerçekçi bir bakışla göz önünde bulundurarak mevcut durumu ıslah etme girişiminde bulunmuşlardır. Şöyle ki: Onlarla muaşeret edip işbirliği yoluyla, onların zahiri güçlerinden yararlanıp toplumun hidayeti ve ıslah edilmesi ve özellikle dinin güçlendirilip Şia mezhebinin yayılması ve nispi de olsa toplumsal adaletin gerçekleşmesi için uğraşmış ve çaba sarf etmişlerdir. Buna binaen din âlimleri bu yöntemi seçerek, bir yere kadar zikredilen kendi hedeflerine ulaşmışlardır ki bu yöntem, İmam Ali (a.s) çağından tutunda İslam tarihi boyunca revaçta ve uygulanan bir yöntemdi. Bu alanda zalim halife ve sultanların hükümetlerinde yer alan birkaç Masum İmam(a.s)’ın ve Şia âliminin örneğine işaret edilebilir:

1.İmam Ali(a.s)’nin, üç halife hükümetiyle işbirliği yapması. 2. Mansur Devaniki’nin hükümet dönemlerinde İmam Cafer Sadık (a.s)’ın sahabelerinden Abdullah Necaşi’nin Ahvaz emirliğini kabul etmesi. 3. Harun Reşit’in hilafeti döneminde, İmam Musa Kazım (a.s)’ın tavsiyesi üzerine Ali b. Yaktin’in vezirliği kabul etmesi. 4. İmam Rıza (a.s)’nın, Abbasi halifesi Mensur’un veliahtlığını kabul etmesi. 5. Nasirüddin Tusi’nin, Moğul hükümdarı Halagû’nun saltanat sisteminde vezirliği kabul etmesi ve… sonunda Muhakkık Kerki, Şeyh Bahaî, birinci Meclisi (baba) ve ikinci meclisi (oğul) ve… gibi Safevi hükümeti siyasetinde yer almış ve hükümet tarafından siyasi mezhebi atanmaları kabul etmiş meşhur Şia alimlerini buna örnek gösterebiliriz.

Buna binaen Safevi padişahları döneminde âlimlerin padişahlarla yapmış oldukları işbirlikçileri o âlimlerin makama olan tamahlarından dolayı değil, tesis edilmiş ve oluşum içinde olan yeni Şia devletinin korunması için işbirliği yapmışlardır. Şia’nın tarih boyunca genellikle siyasi münzeviliği dikkate alındığında bu işbirliğinin zarureti daha bir belirginlik kazanır. Elbette âlimlerin padişahlarla irtibatı, yalnızca onların Şia mezhebinin tebliğini yapmaları, din bölümleri sahasını genişletmeleri ve Şia temelini yayıp güçlendirmeleriyle sınırlıdır.

Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:

1. Mururi ber endişe’i siyasi Allame Meclisi.

2. Mecelle’i Hükümeti Siyasi, sayı: 20, Sultan Muhammedi, Ebu’l Fezl; Mururi ber zendegiyi siyasi Allame Muhammed Bakır Meclisi.

3. http://noorportal.net/951/1254/1304/6009/34715.aspx

 

4.www.hawzah.net/Hawzah/Articles/Articl


 

 



[1] Behram Nejat, Muhsin, Safaviye der gostere’i tarihi iran zemin, s. 99; (Makale’i huviyeti siyasiyi devleti safavi), intişarati sutude, daneşgahi Tebriz, 1383 şemsi.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ehli kitabı öldürmekle irtibatlı olan tevbe suresinin 29. ayetini nasıl tefsir ediliyor?
    5481 Tefsir 2015/04/19
    kuranı kerimedeki ayet şöyledir: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın”.[1] Ayeti kerimede savaş anlamını veren “katilu” kelimesi öldürmek ...
  • Mali gelecek korkusu sebebiyle borcum olan humusu bir sene boyunca taksitle – bir sonraki humus yılına kadar – ödeyebilir miyim?
    5676 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/12
    Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi (Allah onun gölgesini üzerimizden eksik etmesin): Sakıncası yoktur. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani (Allah onun ömrünü bereketli kılsın): 1. Humusun bir sene geçmeden önce verilmesi farz değildir ama eğer verdiyseniz yeterlidir ve yeniden verilmesine gerek yoktur.
  • Namaz dinin direği ise neden fürû-u din’den sayılmıştır?
    9302 Eski Kelam İlmi 2010/10/12
    Usul-u din, insanın akıl ve idrakıyla kabul ederek İslam’a girdiği inançlar topluluğuna denir. İslam’agirildikten sonra insanın üzerine bir takım bireysel ve toplumsal vazifeler farz olur ki, onlardan biri namazdır. Namaz, ahkamın içinde çok önemli ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında şehitlerden kaç tanesi Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabındandı?
    7195 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2012/08/26
    Son Aşura araştırmacıları arasında ve yaptıkları tahkikat sonucu, İmam Hüseyin’in (a.s) yarenleri arasında beş kişinin Peygamber’in (s.a.a) ashabından olduğu ve Aşura kıyamında şahadete eriştikleri meşhurdur. Bu beş kişi şunlardır: Enes b. Haris, Hani b. Urve, Müslim b. Evsece, Habip ibni Mezahir ve Abdullah b. Yektar ...
  • Akrabalık bağı olmayan eş'e verilen hibenin geri alınması caiz midir?
    7110 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/21
    Hibe lügat literatüründe bir kimseye herhangi bir şeyi karşılıksız olarak bağışlamak anlamındadır. Hibe kavramsal olarak da hibe eden kişi kendi mülkünden olan bir şeyi karşılıksız ve bedava başka birisinin mülküne sokmak (temlik ettirme) anlamındadır. Buna atiye ve nehle de deniliyor.Eğer kişi ...
  • Bir annenin çocuğuna süt verme süresi ne kadardır?
    7497 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/08
    Bu konuda fakihlerin bazı görüşlerine yer veriyoruz: Fakihlerin çoğuna göre çocuğa süt vermenin en az süresi yirmi bir aydır.[1] Bazılarına göre ise iki yıla kadar süt vermek caiz ve müstehaptır. Bu açıdan baktığımızda fakihlerin çoğunun bu konudaki görüşlerinin arasında fazla bir fark ...
  • Ahid duası ne zaman okunmalıdır?
    9346 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/12/04
    Duay-ı ahd hakkında rivayetlerde şöyle gelmiştir: ‘Kim bu duayı kırk sabah okursa İmam Mehdi’nin (a.s) yaranından sayılır...’[1] Bu dua sabahları okunmalıdır ve onun en iyi zamanı sabah namazından sonradır. Sabah ise fıkıha göre fecr-i sadıktan, güneşin doğuşuna kadardır. Ama örfte ...
  • Şeyh Tusi’nin (r.a) iktisat risalesi hangi konuları içermektedir?
    8689 تاريخ بزرگان 2010/09/22
    Şeyh Tusi olarak meşhur olan İmamiye Şia’sının değerli fıkıh usul, tefsir, kelam ve hadis âlimi Şeyh Ebu Cafer b. Hasan Tusi (r.a), İran ve İslam kültürünün iftiharındandır ve kendisi muhtelif ilmî alanlarda kitaplar yazmıştır. Bu ilimlerden bir tanesi de kelam ilmidir. Kendisi bu alanda on altı ...
  • mütedeyin ve dindar olan insanlar ne gibi sıfatlara haiz olmaları lazım?
    8326 Teorik Ahlak 2011/03/01
    Allahu teala kuranı kerimde ve masumler (a.s.) kendi değerli sözlerinde mümin ve dindar olan bir kimsenin hususiyetlerini ve imanlı olan şahısların özelliklerini beyan etmişlerdir. Allah Teala tarafından farz kılınmış vacipleri[1] yerine getirmek ve haram kılınmış

En Çok Okunanlar