Gelişmiş Arama
Ziyaret
7959
Güncellenme Tarihi: 2008/03/13
Soru Özeti
Rum ordusunu başında (İran’la olan savaşta) imparator Heraklüyus vardı. Bu imparator, Allah’ın sevgili kullarından ve mümin midir? Acaba cennete gidecek midir?
Soru
Rum suresinde, ilk önce kitap ehli olan doğu Rum’un (Bizans’ın), Fars ateşperestler karşısındaki yenilgisi söylenmekte ve sonra da şöyle devam edilmektedir: “Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.” Şeyh Sait Nursi, “Risale-i Nur” adlı kitabında imparator Heraklüyus’u övmekte ve onun müslüman olduğunu ve müslüman olarak da dünyadan gittiğini yazmaktadır.
Benim sorum şudur: Rum ordusunun başında imparator Heraklüyus bulunmaktaydı. Acaba böyle bir savaşı komuta eden bu imparator ve bu savaşta hayatlarını kaybeden isimsiz askerler Allah’ın sevgili kulları mıdırlar? Acaba onlar mümin midirler ve cennete mi gideceklerdir?
Kısa Cevap

Müslümanların, Rumluların zaferinden sonraki sevinçleri, onların ve imparatorlarının müslüman oldukları anlamına gelmez. Ama iman getiren ve iyi amel yapan herkes cennete gitmeyi hak edecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu iki kısma ayırabiliriz:

1. Rum suresindeki işaret ettiğiniz ayetlere dayanarak, Rumluların kendi savaşlarındaki haklılıklarını, ölülerinin şehit ve imparatorlarının da hak yolda olduğunu ispatlayabilir miyiz?

2. Bu ayetlere bakmadan, diğer İslami kaynakları göz önünde bulundurursak, o savaştaki Rumlu askerler ahiret gününde ne halde olacaklardır?

Birinci soru hakkında şunlar söylenmelidir: Rum kıralı, İran padişahına göre Peygamber’in (s.a.a.) mektubuna daha fazla saygı göstermiştir ve bu bizim hadis kaynaklarımızda da geçmektedir.[1] Ama geçerli tarihi nakillerde, onların müslüman olduklarına ve İslam’dan sonra İslam’ın ilerlemesi için savaştıklarına dair bir delil yoktur ve Risale-i Nur kitabından naklettiğiniz konu, tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çünkü o zamanda, iman getiren her grup Peygamber’e (s.a.a.) biat ederek onun emri altında savaşmaktaydı ve bu her iki durum da Rum imparatoru hakkında söz konusu değildir.

Ama müslümanların, Rumlulara karşı iyi olan duyguları ve onların savaşı kazanmalarını istemeleri, onların Hıristiyan oldukları için müslümanlarla ortak yönlerinin çok olmasından kaynaklanmaktadır. Karşımızda duran iki gruptan, bize en yakın olanın, her ne kadar da bizim dinimizden olmasalar ve başka düşünceler üzerinde olsalar da, başarı elde etmesini istememiz doğaldır.

Bu konun doğruluğunun onaylanması için Kuran’daki şu ayete bakabiliriz: “İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”[2]

Bu ayeti dikkatlice incelediğimizde, Kuran’ın, İslam dini geldikten sonra Hıristiyanlık dini üzerine kalmayı tasvip etmemesine rağmen müslüman olmayanlar arasında Müslümanlara yakınlık ve uzaklık yönünden fark gözettiği anlaşılır. Müşrikler ve Yahudiler, İslam dinini kabul etmemeleriyle beraber ona karşı özel bir düşmanlıkları da vardır. Ama Hıristiyanlar, müslüman olmasalar da, onlar arasında bazı güzel ahlaki sıfatların bulunması sebebiyle müslümanlarla aralarında daha iyi bir ilişki söz konusu idi.

Ama müminlerin sevinmeleri hakkında Kuran, şöyle buyurmaktadır: (Eğer bugün Rumluların yenilmesinden dolayı müşrikler sevindilerse) “O gün (Rumluların galip gelecekleri gün) müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.”

Acaba müslümanların o gün sevinmelerinin sebebi nedir? Bazıları, sadece Rumluların zaferinden dolayı müslümanların sevindiğini söylemektedirler. Çünkü her ne kadar da onlar kâfirlerin safında olsalar da kutsal kitaba sahip olduklarından dolayı bu, müşrik olan Mecusilere karşı, tevhidin şirke karşı olan bir zaferi sayılırdı.

Bazıları şunları da eklemekteler: Müminler, bu olayı müşriklere galip geleceklerine dair bir uğur vesilesi olarak yorumladıkları için sevinmişlerdir ya da Kuran’ın gelecek hakkında kesin doğru bilgi vermesi, müminler için önemli bir manevi zafer olduğundan sevinmişlerdir.

Şöyle bir ihtimal de mümkündür: Rumluların zaferi, müslümanların müşriklere karşı elde ettikleri zaferlerden birisi ile aynı zamana denk gelmiştir. Özellikle, büyük müfessirlerin bazılarının naklettiğine göre, bu zafer, “Bedir” veya kendi çapında büyük bir zafer sayılan “Hudeybiye Barışı” zaferi ile aynı zamandadır ve “Bi Nasrullah”(Allah’ın yardımı ile) ibareti de bu manayla uygundur.[3]

Bütün bunlardan alınabilecek netice şudur: Müslümanların, Rumluların zaferine sevinmeleri, onların imparatorlarının müslüman ve ölenlerinin şehit hükmünde olduklarına dair bir delil olamaz. Çünkü müslümanların sevincinin delili, kendileriyle ortak yönleri çok olan bir grubun, onların azılı düşmanlarına karşı galip gelmeleri veya açıklanan diğer sebeplerden biri olabilir.

Sorunun ikinci kısmına gelince yukarıdaki ayetleri göz önünde bulundurmadan, Rumlu savaşçılar hakkındaki görüşümüz şudur: Kur’an, açısından, insanların hak olma ölçüleri iman ve iyi ameldir ve bu iki ölçü onlarca ayette beraber açıklanmıştır.[4] Buna göre, iyi amel yapmadan imanın bir değeri olmadığı gibi, gerçek iman olmadan da iyi amel yapmanın bir etkisi yoktur ve ahirette de insanların hak olmalarını sağlamaz. Bu sadece müslüman olmayanlar için geçerli değil, hatta görünüşte müslüman olup da gerçek imandan yoksun bir kimse için de geçerlidir ve böyle birinin cihat gibi iyi amelde bulunması ona bir yarar sağlamaz.

Peygamber’in (s.a.a.) döneminde meydana gelen bir örneği aktarmakla konu daha bir açıklık kazanır:

Peygamber’in (s.a.a.) yaranları, onun yanında Kuzman isimli birini, savaşta arkadaşlarına ne kar yardım etti ve onların birçok ihtiyaçlarını karşıladı diye övdüler. Peygamber (s.a.a.) ise onlara şöyle buyurdu: “O cehennem ehlidir.” Bir süre sonra Peygambere (s.a.a.) Kuzman’ın şehit olduğu haberini verdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Allah, her şeyi yapmaya kadirdir.” Fazla bir zaman geçmeden onun şehit olmadığı ama intihar ettiği haberini getirdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Şimdi benim Allah’ın Resulü olduğuma dair şahadet edin! Kuzman’ın durumu şöyledir: O düşmanlarla şiddetli bir şekilde savaştı, onlardan altı veya yedi kişiyi öldürdü ve kendisi de büyük yaralar aldı. Onu tedavi etmek için Medine’nin Beni Zafer isimli bir mahallesine götürdüler. Müslümanlar onu görünce, cennetle müjde olsun sana, bugün çok iyi savaştın dediler.

Kuzman, şöyle cevap verdi: Bana neyi müjdeliyorsunuz? Allah’a andolsun ki ben kavmimin yücelmesi için savaştım ve eğer bu konu olmasaydı, ayağımı savaş meydanına koymazdım! (yani din için savaşmadım). Yaralarının acıları onu sıkıştırınca, ok torbasından bir ok alarak kendisini öldürdü.[5]

Bu şahıs, İslam ordusu tarafından, İslam’ın faydasına savaşarak düşmanları öldürmesine rağmen, gerçek imana sahip olmadığı için cennete gitmeyi hak etmemiştir.

Bu esasa göre, İslam düşmanlarını yendikleri için, Rum imparatoru ve onun askerlerinin cenneti hak ettiklerini söyleyemeyiz.

Ama hatırlatılması gereken diğer bir nokta ise Kuran’daki şu iki grup ayettir:

—Kitap ehlinden (Hıristiyanlar, Yahudiler ve Sabiler) bazıları, Allah’a ve kıyamet gününe imanlı bir şekilde iyi ameller yaparlarsa, Allah onlara mükafat verecektir.[6]

—Doğru yolun kendilerine kâmil bir şekilde ulaşmadığı ve ona da inadı olmayan kimseler, ahirette Allah’ın kendileri hakkında ki emrini bekleyeceklerdir. Müstazaf ve Ashab-ı A’raf kelimeleri böylesi şahıslar hakkındadır.[7]

Bu ayetlerin genelinden şöyle bir netice alınabilir: Eğer daha İslam’ı kabul etmemiş ama ona düşmanlığı olmayan, hak olan neyse ona ulaşmak için çaba sarf eden ve iyi amelleri yapmaktan da gafil olmayan kimseler, Allah’ın geniş rahmetine nail olabilirler.

Rumlular ve onların imparatoru da eğer gerçekten bu yolda ilerledilerse[8], bu hükümden müstesna değillerdir ve Allah, onlara ahirette hak ettikleri mükâfatı verecektir.



[1] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, c: 8, s: 269.

[2] Maide suresi 82. ayet.

[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Numune Tefsiri, c: 16, s: 363.

[4] Bakara Suresi, 25–82–277 ve Kuran’ın diğer surelerindeki birçok ayetler.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 20, s: 98.

[6] Bakara Suresi, 62; Maide Suresi, 69; Hadid Suresi, 27.

[7] A’raf Suresi, 46; Nisa Suresi, 97–98; aynı şekilde bu hususta Usul-u Kâfi’de rivayetler vardır: c: 2, s: 382–383.

[8] Bunu ispatlamak için geçerli tarihi kaynaklar elimizde yoktur.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Hangi ameller büyük günahları yok ediyor?
    59597 Pratik Ahlak 2012/08/16
    İnsanların işleyecekleri büyük günahların hepsi aynı derecede değildirler. Buna binaen günahların af edilmesi de günahın çeşidine ve türüne bağlıdır. Bir günah vardır ki bir istiğfar dilemekle af olunması mümkündür, ama bir başka günah vardır ki daha fazla zahmete katlanmak ve daha fazla telafi edilmeyi ister. Elbette İslam ...
  • Neden Hz İsa Ruhullah olarak adlandırılmıştır?
    13715 Eski Kelam İlmi 2012/05/27
    Bazı özellikler değişik ve birçok şey ve bireylerde bulunmasına karşın, bir takım deliller nedeniyle özel bir birey veya şeyde belirgin olarak ilan edilir. Örneğin Allah’ın olan tüm gökler ve yeryüzü arasında Kâbe’nin Allah’ın evi olarak tanıtılması bu kabildendir. Bu anlamda tüm peygamberler ve mümin bireyler Allah’ın ruhuna ...
  • İslamî rivayetlere göre ruhun mahiyeti nedir ve Kur’an’da bu konuda neden daha fazla bir açıklama yapılmamıştır?
    15710 Tefsir 2012/01/18
    Ruh kelimesi değişik ilimlerde farklı anlamlar ifade eder ve bu kavram her ilimde kendi özel ıstılah anlamını taşır. Kur’an literatüründe de onun hakkında özel bir mana göz önünde bulundurulmuş ve değişik tabirler ile kullanılmıştır. Bu ayette ruhun hangi manasının sorulduğu hususunda birkaç ihtimal mevcuttur. Hayvanî ruh, insanî ...
  • Beyine ile itirafın tezatlaştığı durumda kısasın hükmü nedir?
    5441 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/30
    Eğer beyine (iki adil şahit) “a” ismindeki şahıs kasten Zeyd denen şahsı öldürdü şeklinde şahitlik eder ama daha sonra “b” ismindeki bir şahıs gelip Zeyd ismindeki şahsı öldüren benim şeklinde itirafta bulunursa fakihçilerin büyük bir çoğunluğun görüşü şöyledir: Kan sahibi aşağıdaki dört şıktan her hangi birisiyle amel ...
  • Rızık konusunda ne gibi rivayetler vardır? Helal rızka ulaşmanın yolları nedir? Rızkı çoğaltan dualar hangileridir?
    32321 Pratik Ahlak 2012/06/09
    Rızkı maddiyatla sınırlayan halkın algısının tersine rivayetler onu daha geniş bir manada tutmuş, kapsamını ister maddi olsun ister manevi Allah’ın bütün nimetleri olarak genişletmiştir. Bununla birlikte maddi rızıklar konusunda da rivayetler gelmiştir. ‘Aytıntılı Cevap’ bölümünde onların bazılarına getireceğiz. ...
  • Allahın rızasını ve muhabbetini kazanmak noktasında temizlik ve nezafetin rolü nedir?
    5984 Hadis 2015/02/15
    Temiz bedene sahip olmak, temiz elbise giymek ve güzel koku sürmek güzellikten hoşlanan fıtri hisse sahip olan kimseler için bir nevi ruhani bir halet vücuda getirir, onun Allaha ve Allahın da pak ve temiz olan insana muhabbetini fazlalaştırmasına neden olabiliyor. Molla Ahmed-i Nereki (r.h.) zahiri temizlik ile ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    10840 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9211 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • İnsan çocuğu için hangi isimi seçerse daha iyidir?
    8786 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2013/02/16
    İsim, sahip olduğu kimseyi bildirir. İsim söylendiği zaman insanın aklına onun sahibi gelir. Bu yüzden birine ve bir yere isim vereceğimiz zaman ona güzel isim seçmeliyiz. Rivayetlerde, ‘En doğru isim kulluğu andıran isimdir.’ diye buyurulmuştur. Peygamberlerin (a.s) isimleri en güzel isimlerdir. ...
  • Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
    5742 Düzenler 2010/09/22
    Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.

En Çok Okunanlar