Gelişmiş Arama
Ziyaret
11342
Güncellenme Tarihi: 2011/04/12
Soru Özeti
Allah kimdir? Neden ben Allah olmadım? Neden ben sürekli ve sonsuza dek Allah’tan daha zayıf, daha aşağı ve daha az bilgili olmalıyım? Ve …
Soru
Ben iki aydır evlenmiş bulunuyorum. Sekiz aydır ruhsal, psikolojik ve inançsal bir bunalıma müptela olmuş durumdayım. Ben bu zamandan önce çok dindar ve Allah’a inanan bir adamdım. Ama maalesef sekiz ay önce zihnimde bir takım sorular uyandı. Bu sorular şimdi yaşamımı cehenneme çevirmiş bulunmakta ve beni çıldırmaya, delirtmeye, şiddetli bir bunalıma ve intihara sevk etmektedir. Allah kimdir? Neden ben Allah olmadım? Neden ben sürekli ve sonsuza dek Allah’tan daha zayıf, daha aşağı ve daha az bilgili olmalıyım? Neden hatta öldükten sonra ve ebedi âlem olan ahirette bile sürekli Allah’ın emirlerine uymam gerekiyor? Neden benim mutlak bir bağımsızlığım ve özgürlüğüm bulunmamakta ve hatta kalkmam, oturmam, yatmam, yemem ve tüm işlerim Allah’ın iradesine bağlı olmaktadır? Bu tür sorular sormaktayım. Bana yardım edin. Mucize yapabilecek, bu şeytanî düşünceleri benden uzak kılabilecek, aklımdan silebilecek ve beni önceki inancıma döndürebilecek herhangi bir dua, ayet veya bildiğiniz başka bir şey varsa size yalvarıyorum bana bildirin. Çünkü bu soruları düşünerek önceki ruhsal, psikolojik ve inançsal halime dönmem olanaksızdır. Bir mucize gerçekleşmelidir. Allah’tan da istedim ama olmadı.
Kısa Cevap

İnançlar hakkında şüphe ve kuşku duymak ruhsal hastalıklardan olup birey ve toplumun ruhsal ve bedensel sağlığını tehdit eder. Bundan dolayı dikkat ile incelenmesi gerekir. Elbette bazen inançlar hakkında şüphe ve kuşku duymak aklî ve düşünsel erginliğin alametidir. Böyle bir durumda tedavi daha rahattır ve ondan endişe duyulmamalı ve korkulmamalıdır. Belirtilmesi gereken önemli nokta şüphe ve kuşku halinin gelmesinden endişe duymanın ruh sağlığını gösteren iyi bir alamet olmasıdır. Hatta rivayetlere göre bu endişe duyma, şahsın halis imanının göstergesidir. Allah kimdir sorusuna gelince, Allah yani mutlak ve sonsuz ilim ve güce sahip varlık hakkında tüm insanların kendi zihinlerinde bir tasavvura sahip oldukları anlaşılmaktadır. Ben neden Allah olmadım ve neden sonsuza dek daha zayıf ve aşağı olayım gibi sorular, anlaşıldığı kadarıyla insanın Allah’a yönelme hissi ve insan fıtratındaki mutlak olmaya duyulan ilgiden kaynaklanmaktadır. Gerçekte yüce İslam dininde de buna önem verilmiş ve kutsi hadislerde insanın kulluk yoluyla ilahi sıfatlar kazanabileceği belirtilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya yanıt verme bağlamında birkaç hususa değinmemiz gerekmektedir:

1. İnançlar hakkındaki şüphe kuşkular iki çeşittir. Birincisi, kesin bilgiye zemin hazırlayan önsel ve geçici niteliklidir. İkincisi ise daimi ve sürekli şüphedir. Daimi şüpheler ruhsal hastalıklardan olup birey ve toplumun ruhsal ve bedensel sağlığını tehdit eder. Bundan dolayı dikkat ile incelenmesi gerekir. Kesin bilgi ve ilmin ruh huzuru ve insan kemaline sebep olması gibi, bunun karşısında şüphe ve kuşku da ıstıraba ve huzurun gitmesine neden olur, hareket ve tekâmüle engel teşkil eder. Bu yüzden İslam’da şüphe şirk ile eşit sayılmaktadır.[1] Nitekim İslam filozofları da şüpheciliği ret etmeyi kendi felsefî ve ilmî çalışmalarının önüne almakta ve de düşünce ve fikir araçlarıyla toplumu bu tehlikeden kurtarmak için bu hastalık ile mücadeleye girişmektedirler.[2] Kesin bilgiye zemin hazırlayan önsel şüphe ise menfi değildir, aksine aklî ve düşünsel erginliğin göstergesidir; zira insan cismanî olarak erginliğe ulaştığı gibi –erkekler genellikle on beş yaşına gelince cismanî erginlik tamamlanır- düşünsel ve aklî olarak da erginliğe ulaşmaktadır. Bu erginlik, cismanî erginlik döneminden başlayıp takriben kırk yaşına gelindiğinde tamamlanmaktadır. Molla Sadra insanda ilkönce maddî ve cismanî özelliklerin meydana geldiğine ve takviye edildiğine inanmaktadır. Ruhî ve aklî özellikler ise cismanî özelliklerin tamamlanması ve takviye edilmesinden sonra meydana gelmekte ve takviye edilmektedir.[3] Birçok gencin cismanî erginlik döneminde inançsal meseleler hakkında şüphe ve kuşkuya düşmesinin nedenlerinden birisinin bu nokta olduğu anlaşılmaktadır; yani akıl erginlik yaşında faaliyete başlamaktadır, ama gencin şimdiye dek kendisiyle ünsiyet kurduğu şey maddî meselelerden ibarettir. Genç madde ötesi meseleler ile ya bir ünsiyet kuramamış ya da onları derinlemesine anlamaya güç yetirememiştir. Aklın tekâmül eksenli hareketinin başladığı erginlik zamanında insan itikat ve inançlarının özüne varmak ve onların hakikatini kavramak ister. Değişik sorularla karşı karşıya gelmesi de kaçınılmaz olur. Elbette bu, söz konusu şüphe türünün bir hastalık olmadığı ve tedavi edilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Sadece ondan endişe edilmemesi ve korkulmaması anlamına gelir. Dikkatlice ve kaygılanmadan tedavi edilmelidir. Her haliyle, göründüğü kadarıyla bu şüphe türü kötü değildir. Aksine doğru yönlendirme yapıldığı takdirde kesin bilgiye ulaşmak için iyi bir zemindir. En iyi yönlendirme de bilgili ve samimi eğitmenler ve dinî bilginler ile irtibat kurmadır. Belirtilmesi gereken önemli nokta şüphe ve kuşku halinin gelmesinden endişe duymanın ruh sağlığını gösteren iyi bir alamet olmasıdır. Hatta rivayetlere göre bu endişe duyma, şahsın halis imanının göstergesidir. Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) yanına gelir ve şöyle der: “Ey Allah Resulü (s.a.a) ben helak oldum. Allah Resulü (s.a.a) ise şöyle buyurur: Şeytan yanına gelip seni kim yarattı diye sordu ve sen de Allah dedin ve sonra da o, Allah’ı kim yarattı diye sordu değil mi? O şahıs evet ey Allah Resulü diye cevap verdi. Sonra Peygamber şöyle buyurur: Bu halis imandır.”[4] 

2. Allah kimdir sorusuna gelince, Allah yani mutlak ve sonsuz ilim ve güce sahip varlık hakkında tüm insanların kendi zihinlerinde bir tasavvura sahip oldukları anlaşılmaktadır. Daha fazla bilgi için “Allah’ı Tanımak” başlıklı 479. sayılı (site: 520) yanıta müracaat edin.

3. Ben neden Allah olmadım ve neden sonsuza dek daha zayıf ve aşağı olayım gibi sorular, anlaşıldığı kadarıyla insanın Allah’a yönelme hissi ve insan fıtratındaki mutlak olmaya duyulan ilgiden kaynaklanmaktadır. Bu insanın varlıksal kabiliyetinin göstergesidir; zira insan diğer varlıkların aksine kabiliyet açısından sınırlı değildir.

Yüce İslam dininde mutlağa olan bu fıtrî eğilime önem verilmiştir. İlk olarak, mutlak hakikate ulaşma bağlamındaki yanlış ve hatalı yollar beyan edilmiş ve imamların (a.s) açıklamalarında insan tekâmülünün önündeki ilk engelin Hak karşısında tekebbür etme ve gururlanma olduğu belirtilmiştir.[5] İkinci olarak, mutlak hakikate ulaşmak için doğru yol gösterilmiştir. Nitekim kutsi hadislerde insanın kulluk yoluyla ilahi sıfatlar kazanabileceği belirtilmiştir.[6] Başka bir ifadeyle Allah ile irtibat dışında hiçbir şey insan varlığındaki boşluğu doldurmaya kadir değildir ve kalpler sadece Allah’ı anmak ile huzur bulabilir.[7] İnsanın zatî değeri de bundan kaynaklanır. Bu yüzden ariflerin imamı Hz. Ali (a.s) Allah ile olan münacatında şöyle buyurmaktadır: “Senin kulun olmamdan kaynaklanan bu izzet ve onur bana yeterdir. Benim Rabbim olmandan kaynaklanan bu övünç ve iftihar benim için kâfidir. Sen, seni sevdiğim biçimdesin ve beni de sevdiğin gibi yap.”[8] 

Biz yücelerdeniz ve yücelere gideriz

Biz denizdeniz ve denizlere gideriz

Biz buradan ve oradan değiliz

Biz yersizlikteniz ve yersizliğe gideriz

Hiç okudun mu, O’na dönücüleriz  

Ta ki bilesin biz nerelere gideriz.[9] 



[1] Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 129, "عَنْ سُفْیَانَ بْنِ عُیَیْنَةَ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ع وَ هُوَ یَقُولُ کُلُّ قَلْبٍ فِیهِ شَکٌّ أَوْ شِرْکٌ فَهُوَ سَاقِطٌ"

[2] Hasan Zade Amuli, Marifet-i Nefis, c. 1, s. 5-12, Merkez-i İntişarat-ı İlmi Ve Ferhengi, 1362 h.ş, Bica.

[3] İnsan nefsinde meydana gelen ve ortaya çıkan ilk sıfat hayvanlıktır. Çocuğa şehvet ve oburluk hâkimdir. Galebe çalmaya, düşmanlık yapmaya ve münakaşa etmeye neden olan agresiflik bu zamanda meydana gelir. Ondan sonra şeytanî sıfat ortaya çıkar ve başlangıçta hile ve dalavere onda galebe çalar. Bunlardan sonra da iman nurunu zahir kılan, Yüce Allah’ın hizbi ve melekler ordusundan olan akıl sıfatı onda yaratılır. Akıl gücü erginliğin başından başlayıp gelişir ve kırk yaşında kemal derecesine ulaşır. Şeytanların ordusu ise erginlikten önce kalpte yer edinir ve ona egemen olur. Nefis onlara alışır ve onlara uyarak şehvette özgür ve bağımsız olur. Akıl ordusunun kalpte gelişmeye başladığı erginlik döneminde ise kalp meydanında savaş ve mücadele başlar. Eğer akıl zayıfsa şeytan ona egemen olur, bu şahıs sonuçta şeytanın ordusuna girer ve kıyamette onlar ile birlikte olur. Eğer akıl ilim ve iman nuru ile güçlenirse tüm kuvvetleri kendi egemenliği altına alır ve bu şahıs melekler saffında yer alır ve onlar ile beraber olur. (Molla Sadra, Esfar, c. 9, s. 93).

[4] "ابْنُ أَبِی عُمَیْرٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ عَنْ أَبِی عَبْدِ اللَّهِ ع قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِیِّ ص فَقَالَ یَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَکْتُ فَقَالَ لَهُ ع أَتَاکَ الْخَبِیثُ فَقَالَ لَکَ مَنْ خَلَقَکَ فَقُلْتَ اللَّهُ فَقَالَ لَکَ اللَّهُ مَنْ خَلَقَهُ فَقَالَ إِی وَ الَّذِی بَعَثَکَ بِالْحَقِّ لَکَانَ کَذَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ص ذَاکَ وَ اللَّهِ مَحْضُ الْإِیمَانِ"

(Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 425, çap-ı çarom, Daru’l-Kiütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş).

[5]    "عَلِیُّ بْنُ إِبْرَاهِیمَ عَنْ أَبِیهِ عَنِ ابْنِ أَبِی عُمَیْرٍ عَنْ مُعَاوِیَةَ بْنِ عَمَّارٍ عَنْ أَبِی عَبْدِ اللَّهِ ع قَالَ سَمِعْتُهُ یَقُولُ إِنَّ فِی السَّمَاءِ مَلَکَیْنِ مُوَکَّلَیْنِ بِالْعِبَادِ فَمَنْ تَوَاضَعَ لِلَّهِ رَفَعَاهُ وَ مَنْ تَکَبَّرَ وَضَعَاهُ". مجلسی، محمد باقر، بحارالأنوار، ج 13، ص 429، مؤسسه الوفاء، بیروت، 1404 هـ ق، أَنَّ لُقْمَانَ الْحَکِیم قال: ...یَا بُنَیَّ وَیْلٌ لِمَنْ تَجَبَّرَ وَ تَکَبَّرَ کَیْفَ یَتَعَظَّمُ مَنْ خُلِقَ مِنْ طِینٍ وَ إِلَى طِینٍ یَعُودُ ثُمَّ لَا یَدْرِی إِلَى مَا یَصِیرُ إِلَى الْجَنَّةِ فَقَدْ فَازَ أَوْ إِلَى النَّارِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَاناً مُبِیناً وَ خَابَ وَ یُرْوَى کَیْفَ یَتَجَبَّرُ مَنْ قَدْ جَرَى فِی مَجْرَى الْبَوْلِ مَرَّتَیْنِ.

(Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 122).

[6] ، الدَّیْلَمِیُّ فِی إِرْشَادِ الْقُلُوبِ، رُوِیَ أَنَّ اللَّهَ تَعَالَى یَقُولُ فِی بَعْضِ کُتُبِهِ یَا ابْنَ آدَمَ أَنَا حَیٌّ لَا أَمُوتُ أَطِعْنِی فِیمَا أَمَرْتُکَ حَتَّى أَجْعَلَکَ حَیّاً لَا تَمُوتُ یَا ابْنَ آدَمَ أَنَا أَقُولُ لِلشَّیْ‏ءِ کُنْ فَیَکُونُ أَطِعْنِی فِیمَا أَمَرْتُکَ أَجْعَلْکَ تَقُولُ لِلشَّیْ‏ءِ کُنْ فَیَکُونُ .

(Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 11, s. 259, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1408 h.k).

[7] "الَّذینَ آمَنُوا وَ تَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِکْرِ اللَّهِ أَلا بِذِکْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ" (Rad, 28).

[8] "إِلَهِی کَفَى بِی عِزّاً أَنْ أَکُونَ لَکَ عَبْداً وَ کَفَى بِی فَخْراً أَنْ تَکُونَ لِی رَبّاً أَنْتَ کَمَا أُحِبُّ فَاجْعَلْنِی کَمَا تُحِب"‏. (Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 74, s. 402).

[9] Mesnevi, Mevlevi.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Hırsızlık günahı nasıl telafi edilebilir?
    59582 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Niçin Kuran’ı kerimde şöyle bir ibaret: «فبشّرهم بعذاب الیم» bulunmaktadır. Zira müjde olumlu bir mana içermektedir?
    5925 Tefsir 2012/08/15
    Kuran da ve sözlükte «بشارت» kelimesi hem mutluluk verici ve hemde üzüntü verici haber için kullanılmıştır. Karineler sayesinde hangi manada kullanıldığı anlaşılır. Kuran’ı kerimde bu kelimenin hayırda ve şerde kullanılması kinaye ve kesinlik içindir. Azaptan başka hiçbir şey onları beklememektedir. Zira nasihat, öğüt kâfirlerin ve putperestlerin kalplerinde ...
  • Vanilya özünden yararlanmak haram mıdır?
    16459 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/03
    Hz Ayetullah Uzma Hamaney (ömrü uzun olsun): Eğer alkol sarhoş edici türden değilse ve gerçekte sıvı değilse, helaldir. Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) bürosu: Taşıdığı yüzlük yüksek oran sebebiyle ondan sakınılmalıdır. Hz Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü ...
  • Ehl-i Sünnet ve Şia arasında, Hz. Mehdi (a.f.) hakkında farklılık var mıdır?
    25819 Eski Kelam İlmi 2009/05/17
    Mehdilik inancı ve Hz. Mehdi (a.f.)’nin zuhur edeceği düşüncesi, İslamî inançlardan biri olarak kabul edilir. Bu inancın Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in müjdelemesi sonucu bütün İslamî fırkalar ve mezhepler arasında önemli bir yeri vardır. Ehl-i sünnete göre bu inanç temel inançlar arasında yer almamasına rağmen ama bunun temeli sağlam inançlarda olduğunda da ...
  • Cildimde kahverenkli noktalar olsa onları eşimin izniyle lazerli ameliyatla aldırabilir miyim?
    5563 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/05
    Bazı taklit mercilerinin kahverenkli noktaları lazerle ameliyat etme hakkında ki görüşleri şöyledir: Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Haram dokunma ve haram bakmayı gerektirmiyorsa ve önemli bir zararı da yoksa sakıncasızdır. Hz. Ayetullah Sistani’nin Cevabı: ...
  • İslama göre tapu alınarak sahipsiz arazilere malik olunabilir mi?
    6055 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Bir şehir veya köyün ikamet edilen yerlerinin arasında sahibi belli olmayan araziler olabilir. Bu arazilerin kesinlikle sahipleri vardır, ama kimler olduğu belli değildir. Dolayısıyla sahibi meçhul malların hükmündedirler. Bu yüzden başkaları (sahiplerinin dışında) kimse tapu çıkararak onlara sahip olamaz. Onlara sahip olabilmek için şer’i hakimden (veliyy-i fakih’ten) satın ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    46639 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...
  • İslam’ın, tenasüh (reenkarnasyon) hakkındaki görüşü nedir?
    12840 Eski Kelam İlmi 2008/11/02
    Asırlar önce Hindistan’da, reenkarnasyon görüşü ortaya atılmış ve ruhların defalarca tekrar dünyaya geri dönmesi hakkında dünya çapında bir inanç yaygınlaşmıştır. Bu görüş, asırların geçmesiyle dünyadaki halkların birçoğunun ilgisini çekmiş ve hatta bazıları, mezhebi bir inanç olarak ona bağlanmışlardır. Bu kesintisiz süre içersinde, büyük bilginler ...
  • Kıyamet azabından kurtulmak için bir ümit var mı?
    9840 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Dini öğretilerden anlaşıldığı kadarıyla Allah’ın rahmetine ümit bağlamak ve kıyamet azabından korkmak birbirini tamamlayan iki önemli özellik olup mümin kul eşit bir şekilde bu iki özelliğe sahip olmalıdır. Yani mümin kimse farzları yerine getirip, haramları terketmekle akıbetinin hayırlı olması için Allah’ın rahmetine ümit bağlarken aynı ölçüde Allah’tan ...
  • Acaba tüm enfallerin mülkiyetinin Allaha ve Allah resulüne ait olduğunu söyleyen enfal suresinin ilk ayeti ile enfalin beşte birisinin onlara ait olduğunu söyleyen aynı surenin 41. ayetleri arasında bir çelişki yok mu?
    7148 Tefsir 2012/06/10
    Ganimet ile enfal mantıksal olarak aynı değildir. Bunun yanı sıra da şunu söylemek gerekir ki vahdetçilik (varlık aleminde tek bir varlık söz konusu olduğunu savunan) anlayışa göre insanın kendisi olmak üzere varlık aleminin tamamı Allaha aittir. Ama çoğulculuğu (varlık aleminde bir çok varlık söz konusu olduğunu) kabul ...

En Çok Okunanlar