Gelişmiş Arama
Ziyaret
5899
Güncellenme Tarihi: 2010/04/11
Soru Özeti
Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
Soru
Ömer b. Hanzala hadisinde raviler kelimesi çoğul olarak belirtilmiştir, bu husus veliyy-i fakihin bir olmasıyla nasıl bağdaşmaktadır?
Kısa Cevap

Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne geçmek için anayasanın yeniden gözden geçirilmesiyle (1990) önderliğin birliği yönünde karar alınmıştır ve İran ulusu da kendi olumlu oyuyla bunu onaylamıştır. Neticede bu birlik rivayetlere isnat edilmemiştir. Dolayısıyla onun aksini ispat etmek istememiz gereksizdir. Bu, İran ulusunun oy verdiği ve şeriatın da muhalif olmadığı bir seçenektir. Hz Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin (ömrü uzun olsun) yanıtı, ayrıntılı cevap bölümünde belirtilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

İlk önce Ömer b. Hanzala hadisinde“raviler” tabirinin kullanılmadığını, aksine bu tabirle eşanlamlı başka bir tabirin kullanıldığını belirtmeliyiz; zira            bu rivayette şöyle belirtilmiştir: "يَنْظُرَانِ إِلَى مَنْ كَانَ مِنْكُمْ مِمَّنْ قَدْ رَوَى حَدِيثَنَا...‏".[1] Elbette zamanın imamına mensup edilen bir deyişte “hadislerimizi aktaranlar” tabiri kullanılmıştır.[2] Her halükarda ihtilaf ortaya çıktığında ve hak ve hakikati tanımada inanan bireylere dinsel bilginlere müracaat etmeyi tavsiye eden rivayetler sadece itaat edilmesi gereken bir çerçeve sunmaktadırlar. Böyle rivayetler olmasaydı bile insan aklı kendi başına dini tanımak için dini uzmanlara müracaat etmenin gerekliliğini anlardı. İçinde çoğul veya eşanlamlı tabirlerin kullanıldığı rivayetler hâkim ve veliyy-i fakihin bir şahıs olduğuna mı yoksa bir grup din uzmanının böyle bir velayet taşıdığına mı delalet eder? Bu soruya cevap olarak şöyle söylemek gerekir: Bu tür metinlerden direkt olarak ne veliyy-i fakihin bir oluşu ve ne de onun birden fazla oluşunu anlamak mümkün değildir. Belirtilen bu metinler sadece örnekleri belirlemek için değil, gerekli kriterleri tanımak içindir. Benzeri durumlarda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.[3] Siz bu ayet uyarınca sadece bir bilginden mi yoksa bir grup bilginden mi soru sorulması gerektiğini anlayabilir misiniz?! Apaçık olduğu üzere bu soruya bir cevap verilemez; zira bu ayet soru sorulacak bireylerin sayısını belirtme hedefi taşımamaktadır. Neticede veliyy-i fakihin bir veya birden çok oluşu bu rivayetlerden anlaşılmamaktadır. Bu konu, başka teorik delillere dayanmaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki hususlara dikkat ediniz:

1. Masum önderlerin tavsiyesi esasınca imamlara ulaşmama durumunda onların öğretilerini bilenlerden yararlanmak ve ihtilaflarda onlara müracaat etmek gerekir.

2. İslam, toplumda kaos ve düzensizliğe karşıdır ve hakimiyetin varlığını gerekli görmektedir. Yanı sıra İslam başında dini tanıyan ve onunla amel eden bireylerin bulunduğu bir hâkimiyeti meşru bilir.

3. Toplumu yönetmede egemen usulleri göz önünde bulundurmayla ve mevcut devletsel sistemlerin tümünü incelemeyle şu neticeye ulaşırız: Egemenliği giriş ve çıkışları sürekli artan ve azalan bir grubun inisiyatifine bırakmak, neticede İslam’ın karşı olduğu düzensizlik ve kaosa neden olacaktır.

4. Bu bağlamda toplumda birçok dini bilgin olabileceğinden ve zamanın geçmesiyle onların sayısı artabileceğinden, onların tümünün velayet taşıdıklarına inansak bile, onların tümü özellikle ahlaki hususlarda velayetlerini icra etmeye yeltenmeleri durumunda bu kaosun ve hakimiyetin dağılması neticesini ortaya çıkaracaktır.

5. Bu nedenle potansiyel olarak İslam toplumunun önderliğini üstlenebilecek birçok birey arasından bir şahsın veya sınırlı bir topluluğun seçilmesi ve veliyy-i fakih sıfatıyla tanıtılması gerekir. Her iki varsayımda da seçilmeyen fakihler kendi velayetlerini uygulayamazlar.

6. Sadece bir şahsın veliyy-i fakih sıfatıyla görevini yerine getirmesi veya bir grup fakihin şura şeklinde bu mesuliyeti üstlenmesi bağlamında masum önderlerin açıkça bu iki yöntemden birini ilan ettiği söylenemez. Kendi maslahatlarını göz önünde bulundurarak bu iki seçenekten birini seçmesi gereken dini toplumdur.

7. 1980 yılında tasvip edilen anayasanın 107. maddesi esasınca veliyy-i fakihin bir kişi veya şura şeklinde üç veya beş kişi olarak velayeti üstlenmesi mümkün idi. Lakin 1990 yılında anayasanın gözden geçirilmesiyle rehberliğin şura modeli iptal edildi. Rehberliğin şura modelinin iptal edilmesi, onun şer’i olmadığı anlamına gelmediğini bilmek gerekir. Sadece bu modelin müspet ve menfi noktaları incelenerek rehberliğin bireysel bir şekilde olmasına karar verildi ve bu karar İran ulusuna sunuldu ve onaylandı.

Netice itibari ile şeriat tarafından veliyy-i fakihin bir oluşu tek seçenek olarak ilan edilmemiştir ve rivayetlerden bunu çıkarmamız olanaksızdır. Sadece İran ulusu bu yöntemi iki mümkün yoldan biri olarak seçmiştir.

Hz Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin (ömrü uzun olsun) belirtilen soru hakkındaki cevabı şudur:

1. “Raviler” tabiri senet açısından muteber olan değerli haberde geçmektedir, Ömer b. Hanzala’nın hadisinde bulunmamaktadır.

2. Velayet-i fakih, büyük gıyap döneminde İslam toplumunda fıkhın önderliğidir.

3. Her adil ve yetenekli (rehberlik için gerekli ilmi, ameli ve yöneticilik liyakatini taşıyan fakih) fakih, büyük gıyap döneminde şeriat açısından velayet sahibidir. Lakin bu liyakati taşıyan bireyler arasından bir şahıs halkın kendisine yönelmesi neticesinde velayeti uygulama olanağına ulaşırsa, onun önderliği üstlendiği bir alanda hiç kimsenin kendisine muhalefet etme hakkı bulunmaz ve onun hükmü herkes ve hatta kendisi için geçerlidir. Hiç kimsenin ameli olarak ona muhalefet etme hakkı bulunmaz ve hatta kendisi bile kendisine muhalefet edemez. 

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki başlıklara müracaat ediniz.

1. İndeks: Veliyy-i fakihin belirlenmesi, Soru 786, (Site: 845).

2. İndeks: Veliyy-i fakihi seçmenin en iyi yolu, Soru 4453, (Site: 4687).

3. İndeks: Velayet-i fakihin yönetim boyutları, Soru 2121, (Site: 2262).

 


[1] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, c. 1, s. 67, hadis 10, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran ,1365 h.ş.

[2] Şeyh Saduk, Kemalu’d Din, c. 2, s. 484, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Kum ,1395 h.k.

[3] Nahl Suresi, 43. ayet; Enbiya Suresi, 7. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İnsan kendi güvenlik ve huzurunu bozan diğer varlıklar karşısında ne tür bir tepki göstermelidir?
    7711 Hayvan Barındırmak Ve Avlamak 2013/03/09
    Eziyet ve rahatsız eden haşerelerin eziyet ve rahatsızlıklarını önleme hakkında ilk önce iki noktaya işaret edilecek ve sonra İslami kaynaklardan alınmış iki tavsiye verilecektir: 1. Tabiat çarkında insanların tüm varlıklar ile en azından hâlihazırda barışçıl bir şekilde yaşaması olanaksızdır. Biz; insanlar ve yırtıcı hayvanların bir şehirde hiçbir ...
  • Ali (a.s.) hangi hutbede kendisinden önceki üç halifenin hilafet makamına gelmelerinin nitelliği açıklamıştır?
    9797 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/02
    Ali (s.a) kendisinden önceki üç halifenin hilafet makamına oturmalarının nasıllığını “nehcül – balaga”nın üçüncü hutbesinde anlatmış. Bu hutbe, hazreti Ali’nin (bu hutbenin sonunda söylemiş olduğu) sözlerinden yararlanarak “Şıkşıkiyye” adı verilmiş ve bu adla tanınmıştır. Şıkşıkiyye hutbesi, İmam Ali'nin (a.s.) hilafet hakkında yapmış olduğu şikâyetini, kendi hakkının gasp ...
  • Kur’an ve hadisler bakımından ihtiyari ölüm nedir?
    12172 Pratik İrfan 2012/07/21
    İslami irfanda “mevt-i ihtiyari” teriminin asıl kaynağı ve mebdei İslam peygamberinin (s.a.a.) buyurmuş olduğu şu sözünün: “mutü kalbe en temutü”[i] ölmeden önce ölünüz” olduğunu söylemek mümkündür. Bu kelamda birinci olarak “ölünüz” denmekle “ölüm”, ihtiyari bir amel olarak ortaya atılmış ve ikinci olarak “ölünüz” denmekle ...
  • Neden kutsal ziyaretgâhlar ve imamların kabri altın madeniyle kaplıdır? Neden onları fakir ve muhtaçların ihtiyaçları için harcamıyorlar?!
    6480 Eski Kelam İlmi 2011/05/21
    Bu soruya değişik açılardan cevap verilebilir:1. Bu gibi meselelerin makul bir dayanağı vardır; tüm dünyada ve tüm dinler arasında yüce şahsiyetleri anmak ve onların eserlerini ihya etmek olağan ve normal bir husustur ve bunun aklî hiçbir engeli yoktur.2. İmamlar (a.s) dünyayı terk etmiştir ama onun tüm imkânlarını ...
  • Eğer Muaviye kâfir idiyse o halde neden İmam Hasan Mücteba (a.s) onun ile barış yaptı ve hilafeti ona devretti?
    10825 Masumların Siresi 2010/08/22
    Muaviye, Ehli Sünnet kitaplarının tanıklığıyla şeriat karşıtı işlere ve şarap içmek, “iki bayram” namazı için ezan okutmak bidati ve Cuma namazını Çarşamba günü kılmak gibi birçok bidate mürtekip olmuştur. Bu nedenle ona karşı hiçbir müsamaha ve tolerans gösterilemez. Öte taraftan tarihin tanıklığıyla İmam Hasan’ın (a.s) Muaviye ...
  • Mümin karı ve koca ölümden sonra da birlikte yaşayacaklar mıdır?
    71751 Eski Kelam İlmi 2011/05/21
    İnsanın ahiretteki yaşam şeklinin tüm detayları, masum zatlar (a.s) dışında hiç kimse için malum değildir. Bununla birlikte erkek ve kadın arasındaki evlilik ilişki ve sözleşmesi dünya hayatıyla ilgilidir ve mümin kadınlar ahirette de dünyadaki eşleriyle yaşama mecburiyetinde değildir. Elbette isterlerse onlarla yaşayabilirler. Aynı şekilde bu dünyada kocası bulunmayan veya ...
  • Neden kötü bir olay yaşandığında maslahatın bu olduğu söylenir?
    3562 شبهه شناسی 2020/01/20
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6222 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Ehl-i Sünnet kaynaklarında Hz. Zehra’nın şahadetine delalet eden konular var mıdır?
    19010 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Tarihsel olan bu gerçek canlı bir şekilde tarihsel ve hadissel kitaplarda mahfuz kalmış. İbni Ebu Şeybe, Blazeri, ibni Kutaybe ve… gibi Ehli Sünnet’in büyük şahsiyetleri bu konuyu teyit etmişlerdir. Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saygısızlık ve şahadeti hakkında detaylı cevaba müracaat ediniz. ...
  • Hadislerin masumlardan (a.s) geldiğine nasıl güvenebiliriz?
    9514 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/04/12
    Tarihe güvenmek bir ölçüye kadar çağdan çağa, zamandan zamana ve nesilden nesle intikal eden şöhret, karine ve deliller aracılığıyla hâsıl olur. Tarihte yer alan bazı hadise ve vakıaların deyim yerindeyse tevatür derecesinde ve birçok delil ve karineleri mevcuttur ve bundan ötürü bunların doğruluğundan çok az insan şüphe ...

En Çok Okunanlar