Gelişmiş Arama
Ziyaret
8218
Güncellenme Tarihi: 2011/01/26
Soru Özeti
Eğer din aklın teyit ettiği bir şey ise neden insanlardan akıl sahibi olan bazı kimseler dindar olmamış ve hiçbir dine girmemişlerdir?
Soru
Eğer din aklın teyit ettiği bir şey ise neden insanlardan akıl sahibi olan bazı kimseler dindar olmamış ve hiçbir dine girmemişlerdir?
Kısa Cevap

“Akıl” kelimesi farklı metin ve ortamlarda farklı anlamlarda tefsir edilmiş. Bazen akıl örfi bir tarife sahiptir. Akıllı insan ve akıllı kişiler anlamında kullanılmış. Bazen de aklın manası filozofların felsefi konularda söylemiş olduğu şey anlamında almışladır. Şöyle tabir etmişlerdir ki felsefi konular akli konulardır. Akıl hakkında başka bir ıstılah da rivayet ve dini metinlerde söz konudur.

Akıllı gördüğümüz insanlar dinin kendisinden bahis ve teyit ettiği akıldan istifade edip etmedikleri bazen bizce belli değildir. (Zira) biz insanların akıllı bildiğimiz böyleli insanlar asıl itibariyle hesapçı ve cüz’i (geçici) menfaatleri dikkate alan akla sahiptirler. Hesapçı olan bu akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yaklaştırıyor anlamına gelmez. 

Ayrıntılı Cevap

Aklın Tarifi:

“Akıl” kelimesi farklı metinlerde ve farklı ortamlarda farklı tefsir edilmiştir. Bazen akıl örfi bir tarife sahiptir. Akıllı insan ve akıllı kişiler anlamında alınmıştır. Bazen de aklın manası filozofların felsefi konularda söylemiş olduğu şeydir. Onlar şöyle tabir ederler ki felsefi konular akli konulardır. Akıl hakkında başka bir ıstılah da rivayet ve dini anlamlar da var olmaktadır. Şimdi akıl için var olan bu üç tarifin beyanını ve aralarında ne gibi bir irtibat ve ilişkinin var olduğuna bakacağız.  

  1. Filozofların felsefede konu ettikleri akıl külli ve tümel şeyleri idrak eden bir yeti ve güçtür. Filozofların tabirince akıl külli kavramları derk ediyor ve tikellerle her hangi bir işi yoktur. Haci Sebsevari’nin (rh.a.) “Şerhi Manzume” adlı kitabındaki tabirince aklın, değişken ve tahavvul halinde olup aradan gitmeye mahkum olan tikel ve cüz’i şeylerle her hangi bir işi olmaz. Ona göre aklın külliyat ve tümel kavramlarla işi vardır. Bu akıl hakkında var olan bir anlayıştır ki bu anlayışa göre akıl hakikatları derk eden, anlayabilen bir yetidir. Böyle bir yetinin insanda var olduğu hakkında çok konuşmuşlardır.

Bu bağlamda Sadrul-Müteellihin (Mollah Sadra) (rh.a) konu hakkında delil getirmekle birlikte konuyu kurana dayandırmıştır. “Allah sizi annelerinizin karnından çıkardı hiçbir şey bilmiyordunuz”.[1] İnsanın başlangıcı hiçbir şey bilmiyor olmakla şekillenmiştir bu ayet gereğince. Onun hiçbir bilgisi olmadan bu dünya hayatına başlıyor. Diğer taraftan şöyle buyuruyor. “cin ve insi sadece ibadet etsinler diye yaratım”.[2]

Sadrul-Müteellihin Mollah Sadra (rh.a) şöyle devam diyor: insan ilk başta hiçbir şey bilmiyordu, ama onun yaratılmasından güdülen son ve nihai hedef ve nokta ibadettir. İbadette marifet ve bilgiye tabidir. Bilgi olmaksızın insan, onun yaratılmasından güdülen hedefi yerine getiremez. Buna binaen başlangıcı mutlak cehillik ve sonu marifet ve marifet ve bilgi olan insanın kesinlikle bilgi ve marifet edinme yetisine sahip olması zorunludur. İşte molla Sadra kur’anı kerim yoluyla insanın idrak etme yetisine sahip olduğunu ispatlıyor.

  1. Rivayetlerde kullanılmış olan akıl şöyledir: “Küllema hekeme bihil-aklu hekeme bihiş-Şar’u” yani “aklin hüküm ettiği her şeye şer’i de hüküm eder”. Acaba bu akıl felsefi aklın kendisi midir yoksa daha farklı bir akımlıdır? Konusunda genel anlamda filozoflar ve özel anlamda teolojik filozofların ısrarla vurguladığı şey şudur ki bu akıl felsefi akıldır. Rivayetlerin akıl hakkındaki tabir şudur: “Ma ubide bihi’r-Rahman vektusibe bihi’l-cinan[3] yani “akıl kendisiyle Rahmana ibadet edilen ve cennet kazanılan bir şeydir”. Yani insanı saadetine kavuşturabilen bir hakikattir. Rivayetlerde “akıl” kelimesi “cehl” kelimesi karşıtı olarak kullanılmıştır. Usulu’l- Kafi” kitabında “kitabu akl ve cehl” unvanı altında akıl ve cehl konu edilmiştir. Yani aklın karşıtı olarak “cehl” zikredilmiştir. elbette bu tabir rivayetlerden alıntı yapılmıştır. Hişamdan akıl ve cehlin orduları hakkında meşhur bir rivayet nakledilmiştir. İmam Humeyni (rh.a.) “Akıl Ve Cehlin Orduları[4] unvanı altında bir kitap telif etmiş ve bu kitapta imam Kazım’dan (a.s.) gelen rivayeti şerh ve tahlil etmiştir. Bu algıya göre akıl, insanı Allaha yakınlaştıran bir varlık ve yetidir. Buna binaen akıllı denilen bir kimse Allahın arkasından giden, ona ibadet eden bir kimsedir. Allahın arkasından gitmeyen, Allaha ibadet etmeyen bir kimse asıl itibariyle akıldan hiçbir pay almış değildir. Kur’anı kerim “onların ekseriyeti akıl etmezler[5] diyorsa işte bu hakikate işarettir. Yani insanların ekseriyeti bu akıldan yararlanmış değildirler anlamındadır.    
  2. Ama örfi akıl ki –özellikle günümüzde akli felsefi kültüründe bu akıl söz konusudur- biz ona hesapçı akıl diyoruz, maslahatçı dünyevi akıldır. Şahsi menfaatini çok küçük ve sınırlı derecede anlayan bir akıldır. O denli sınırlılığa dalan bir akıl insanı çok büyük faydalardan gafil bırakır. Bu da onun çok küçük ve az menfaatlere haddinden fazla dikkat ettiği içindir. Zira büyük menfaatlerine teveccüh etmiyor. Bu akıl hesapçı akıldır. İşte örfte, falankes akıllıdır halk akıllıdır denildiğinde bu akla işarettir. Akıllıdırlar yani hesapçıdırlar ve karını, zararını ve şahsi menfaatini derk ediyorlar. Batı felsefesi daha fazla bu akıl ile çalışıyor. Onların kendisinden bahis ettikleri akıl özellikle Rönesans’tan sonra bu hesapçı akıldır.

Sadrul-Müteellihin Mollah Sadra (rh.a) “Şerh-i Usuli Kafi” adlı eserinde akıl için farklı mertebeler ve farklı manalar zikrediyor. Akıl mertebelere sahip olduğu kesin ve yakinidir. Bir tabirle akıl için zikir edilen şu üç manayı aklın mertebeleri olarak telaki edebiliyoruz. Yani aklın bir mertebesi hesapçı akıldır ki tikel ve cüz’i menfaatleri derk ediyor. Her ne kadar filozoflarca bu akla gerçekten akıl denilmez. Zira onlarca akıl cüz’iyatlarla uğraşmaz. Evet! Eğer akıl felsefi anlamda ki kendisi de akli nazari ve akli ameli olmak üzere iki kısma ayrılıyor. Akli nazari teorik alandaki işlerle uğraşır ve akli ameli pratik alandaki şeylerle; ahlak, siyaset ve… uğraşıyor ve eski felsefede kendisinden bahis ediliyordu, işte burada tikelleri anlayan şeklinde söz konusu edilen akıl felsefedeki akli ameliyeye giriyor. Şimdi burada akıl için zikir edilen anlamları tahlil ettikten sonra sorunun kendisine dönüyoruz. Yani eğer akıl dini teyit ediyor ise neden akıllı olan insanlar vardır ki dindar değil ve hiçbir dine girmemişlerdir? Eğer sorulan soruya kısa bir cevap vermek istesek şunu söylemek gerekir: Akıllı gördüğümüz insanlar dinin kendisinden bahis ve teyit ettiği akıldan istifade edip etmedikleri belli değildir. Böyleli insanlar hesapçı ve cüzi menfaatleri dikkate alan akla sahiptirler. Hesapçı olan bu akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yakınlaştırıyor anlamına gelmez. Bir üstadın söylemiş olduğu gibi insanlar bir şeye sahip değildirler. Ama hiç kimse bir şey için biz eksiğiz demiyor oda akıldır. Benim aklım eksiktir diyen hiç kimseyi bulamazsın. Hepsi akli külle sahip olduğunu iddia ediyor. Ama bir şey vardır ki Allah onu eksiksiz bir şekilde insana vermemiş ama sürekli ağlıyor. Oda sıhhat ve selamettir. İnsanların çoğu bizim halimiz iyi değildir diyor. Küçük bir hastalıkları vardır ama gözlerinde çok büyütüyorlar. Ama o kadar selametleri ve sıhhatleri vardır ki onları görmezden gelir. Buna binaen herkesin sahip olduğunu iddia eden akıl hesapçı akıldır. Hesapçı akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yakınlaştırıyor anlamına gelmez. Bu akıl küçük ve cüzi menfaatleri görür. Eğer yükselirse ve eğer söz konusu insan bir basamak yukarıya çıkar ve daha külli mefhum ve kavramları derk eder derecesine ulaşır ve daha yüksek bir makamdan vücut gerçeğine bakarsa o zaman daha büyük menfaatleri görebilir. Daha büyük olan menfaatleri gören bir kimse bu aklı bulur. İşte bu akıl hakkında şöyle; “onunla rahmana ibadet edilir, cennet kazanılır” denilmiş akıldır. Bu akıl Allah’ı arayan akıldır. Bu akıl rivayetlerin tabiriyle Allah onu yaratığında “ona, git dedi gitti ve ona gel dedi geldi” yani muti olan akıldır. Allaha muti olan akıldır. Bu akıl insan-i kamil ve İmam zamanın (a.f.) sahip olduğu akıldır. Masumler bu akla sahiptirler. İnsan bu akla yaklaştığı oranda Allahın feyizlerinden, ilahi marifetten yararlanabilir.

Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki indekslere müracaat ediniz:

1. اسلام و عقلانیت) 1191 (سایت: 1494).

2.علم و عقل و دین قرآن و علوم 1705 (سایت: 1902).

 

 


[1] Nahl, 78.

[2] Zariyat, 56.

[3] Kuleyni, “Usulu’l- Kafi”, Tahran: Darul-Kutubul- İslamiye, 1365, hic., şemsi, c. 1, s.11.

[4] Kuleyni, “Usulu’l- Kafi”, Tahran: Darul-Kutubul- İslamiye, 1365, hic., şemsi, c. 1, s.10.

[5] Maide, 103; Ankebut, 63; Hucerat, 4.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) zuhurunun alametleri nelerdir?
    18624 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Zuhur alametleri konusu girift ve zor bir konudur ve bu konu ile ilgili tüm rivayetlerin bir arada irdelenip eleştiriye tabi tutulması gerekir.Hadislerinden anlaşılan şu ki zuhur alametleri iki asıl kısma ayrılırlar:1- Gerçekleşeceği kesin olan alametler: Bunlar Süfyani’nin ayaklanması, Yemani’nin ...
  • Hazreti Şuayip’in biyografisi; doğumu ve ölümü ne zamandı?
    8086 Eski Kelam İlmi 2019/11/24
    İsmi Kuran’ı Kerim’de on defa geçmiş olan bir peygamberdir Şuayip (a.s).[1] Arap toplumuna gönderilmiş ve Arapça konuşan bir peygamberdi.[2] Hz. Hud ve Hz. Salih (a.s)’dan sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Musa (a.s)’in annesiyle aynı asrın insanıydı. Doğum tarihi ile ilgili tarihsel bir veri bulunamamıştır.
  • Orucun başlama anı sabah ezanının ilk vakti mi yoksa ezanın sona ermesiyle mi başlar?
    3420 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/10/02
    Sabah ezanına az bir vakit kala doğu tarafında bir ışık demeti yükselir. Bu ışık demetine ilk fecr veya fecri kazip denir. Bu ışık demetinin yayılmasıyla fecri sadık dediğimiz ikinci fecr zamanı başlar. İşte bu an Sabah namazının ilk vaktidir.[1]Buna binaen oruç tutan ...
  • Yahudilerin Hz. İsa’nın dönmesi veya vaat edilen Mesih’in gelmesine yönelik inanç ve imanı nedir?
    11766 Eski Kelam İlmi 2011/12/19
    Yahudiler de kavim ve mezheplerin çoğu gibi, kesin bir şekilde, son zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmaktadır. Mevcut Tevrat kitabında dünya kurtarıcısının geleceği ve zuhur edeceği hakkında birçok müjde mevcuttur. Bugün Yahudiler tarafından İsrail adında bir Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudi ülküsünden kötü şekilde istifade edilerek gerçekleşmiştir. Hem Yahudiler ve ...
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120412 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İnsan hem dünya ve hem ahirette refah ve huzurda içinde olabilir mi?
    14440 Eski Kelam İlmi 2011/04/12
    Bu dünya özel mahiyeti ve ontolojik mertebesi nedeniyle mutluluk ve mutsuzluğu, üzüntü ve sevinci ve zorluk ve rahatlığı kendi içinde katışık halde bulunduran bir takım yasa ve kanunlara sahiptir. Hiçbir zaman refah, huzur ve mutluluk mutlak bir şekilde burda bulunmaz. İnsanın dünyada taşıdığı bazı zorluklar, mümin ...
  • Kur'an-i Kerim "Açık kitap nazil ettik. Bu ayetteki açık kelimesinden maksat nedir?
    9327 Tefsir 2011/07/23
    Açık (mübin) Kur'an'ın bir sıfatıdır. Kur'an'ı bu şekilde vasıflandırmakla onu halka daha fazla tanıtmayı hedef almaktadır. Onun diğer semavi olan ve olmayan kitaplara olan üstünlüğünü açıklıyor. Çünkü hiçbir kitabın emir ve programları Kur'an gibi açık değildir.Kur'an'da sürekli çeşitli ayetlerde bu Kur'an'ı nazil ettiğini açıklaması hidayet nimetini insanlara hatırlatmak içindir.
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    7948 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Banyoya götürüp yıkamak ve elbise giydirmek gibi hususlarda karşı cinsiyetten engelli insanlara yardım etmenin sakıncası var mıdır?
    6248 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Mezkûr soruyla ilgili mevcut fıkhî hükmü istemeniz nedeniyle, mercilerin bürolarından bunu sormayı gerekli gördük. Alınan cevaplar aşağıda yer almaktadır:Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Başka bir şahsın avretine bakmak ve dokunmak haramdır.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Aynı cinsiyetten birine ulaşılamadığı durumda ...
  • Eğer erkek karısıyla cinsel ilişkiye girmeden önce ölürse, onun mehriyyesi yarı mı olur?
    5931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mezkûr soruyu Ayetullahların bürosuna yolladık ve aşağıda onlardan bir grubun elimize şimdiye dek ulaşan fetva yanıtını size takdim ediyoruz: Hz. Ayetullah Hamaney’in (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyye yarı olur.Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyyenin kâmil olarak ödenmesi gerekir. Hz. Ayetullah Mehdi ...

En Çok Okunanlar