Gelişmiş Arama
Ziyaret
10401
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
İnatçı kâfirlerin hidayete ermemelerine binaen peygamberlerin onların hidayeti konusunda ısrarları ve kıyamette azaba uğramaları ne mana taşır?
Soru
Bakara Suresi’nin 6. ve 7. Ayetinde Allah şöyle buyuruyor: “İnkâr edenleri korkutsan da, korkutmasan da, onlar için birdir; inanmazlar. Allah, (inkârları sebebiyle) onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde de perde vardır ve onlara büyük bir azap vardır.” Bu ayete göre peygamberlerin varlığı anlamsız ve abestir. Bunun yanı sıra Allah’ın kalplerine mühür vurmuş olmasından dolayı hangi suçla Cehenneme gidecekleri belli değildir.
Kısa Cevap

Kuran’da yer alan bu ayetler, ilahi kanun ve sünnetlerin, bir tanesinin beyanıdır. Öyle ki her kim kâfir olsa ve dinin hakikatini anlamasına rağmen kendi irade ve seçimiyle hak dine inat besler ve hakikatten yüz çevirirse onun bu inat ve düşmanlığı, hiçbir zaman hidayete erememesine sebep olur. Ama kendisi bilerek bu yolu seçtiği için bu işin sonuçlarından mesul sayılacaktır. Hiçbir zorlama da söz konusu değildir. Bu durum aynı bilerek kendi göz ve kulağını kör ve sağır eden, böylece bir şeyi göremeyip duyamayan kimseye benzer.

Ama eğer bu kâfirler hidayete erme kabiliyetine sahip değillerse peygamberlerin ısrarı nedendir? Sorusunun cevabında şunları söylememiz gerekir. İlk olarak, ilahi cezalar her zaman insanın amel ve davranışıyla ilişkilidir. Hiç kimse sadece kalben kötü adam olduğu için cezalandırılamaz. Bu surette kısasın cinayetten önce uygulanması gerekir. İkincisi, onların “Eğer bize peygamberler gelseydi ve bize yol gösterselerdi biz hidayet olurduk.” Dememeleri için hüccetin tamamlanması.

Ayrıntılı Cevap

Bu iki ayet inatçı kâfirler içindir. Onlar saptıkları yolda direttiklerinden kendilerine hak aşikâr olsa da onu kabullenmeye hazır değillerdir. Muttakiler için yol gösterici ve hadi olan Kuran, bunlar için hiçbir anlam taşımaz. Anlatsan da anlatmasan da, korkutsan da korkutmasan da, müjdelesen de müjdelemesen de onlar, hakka uymaya ve ona teslim olmaya ruhsal olarak hazır değillerdir.

İkinci ayet, bu taassup ve inada işaret ederek şöyle diyor: onlar inat ve küfürlerinde öylesine dalmışlardır ki teşhis etme hissini kaybetmişlerdir. “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde bulunmaktadır.”[1]   

Bu nedenle yaptıklarının sonucu şu olmuştur:  “Onlar için büyük bir azap vardır.”[2]

Burada akla ilk gelen soru şudur ki; yukarıdaki ayete göre Allah, onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuş ve gözlerinin üzerine de perde atmıştır. Öyleyse onlar küfürlerinde kalmaya mecburdurlar. Bu cebir değilmidir? Bu şartlarda onların azaba uğratılması ne manaya geliyor?

Kuran, bu sorunun cevabını başka ayetlerde veriyor ve o da şudur ki; Allah yaratılış düzeninde her şey için bir sebep ve illet karar kılmıştır. Hiçbir işi sebepsiz ve illetsiz görmez. Tekebbür, hava-ı nefse uyma, isyan içeren heveslere kapılma, hakkın karşısında inat ve ısrar ederek zulme devam etme, küfür vb. şeyler insanın teşhis etme hissinin üzerinin örtülmesine ve vesilelerin ortadan kalkmasına sebep olur.[3]

İnsan eğer hata ve yanlışlarını tekrarlarsa onunla arasında bir bağın oluşması doğaldır. Zira ilk merhalede bu bir “halet”tir, sonrasında “alışkanlık” oluşur ve sonunda onda bir “meleke” haline gelir ve sanki canından bir parçaymış gibi olur. Bazen bir noktaya ulaşır ki geri dönmesi imkânsız hale gelir. Ama kendi iradesiyle bu yolu seçtiği için, cebir durumu olmaksızın bu işin bütün sonuçlarından yine kendisi mesuldür. Bu aynı kendi göz ve kulağını bir vesileyle kör ve sağır eden kimseye benzer ki sonuçta ne görebilir ne de duyabilir. Eğer bunlar (kalplerine mühür vurma, sağır ve kör olmaları) Allah’a nispet verilmiş ise, Allah’ın bu özellikleri bu tür amellerde karar kılmış olmasındandır. Bu sebep sonuç ilişkisini Allah karar kılmıştır.

Bunun tersi de yaratılış kanunlarında çok açık ve seçiktir. Yani Allah, takva ve temizliği, doğru ve dürüstlüğü seçen kimsenin teşhis gücünü artırır ve ona özel bir derk, anlama ve aydın görüşlülük verir. Kuran’da da okuduğumuz gibi: “ Ey iman edenler! Eğer takvalı olursanız, (Allah) size hakkı batıldan ayırt etme gücü verir.”[4]

Bu gerçeği kendi günlük yaşantımızda da tecrübe etmişizdir. Yanlış bir işe başlayan insanlar, başlangıçta kesinlikle kanun dışı bir iş yaptıklarını itiraf ederler ve yaptıkları işten ötürü rahatsızdırlar. Ama zamanla ona bağlandıklarında bu rahatsızlık hissi yok olur ve bir sonraki merhalede bazen iş öyle bir noktaya ulaşır ki bu işten üzüntü duymamanın yanı sıra tersine mutludurlar ve bunu bir insanlık vazifesi olarak görürler.

Yukarıda zikredilen ayetlere binaen zihne gelen bir diğer soru da kâfirlerin eğer hidayete ulaşma kabiliyetleri yoksa peygamberlerin ısrarlarının sebebi nedir? Sorusu olacaktır.

Bu sorunun cevabının aydınlanması için bir noktaya teveccüh etmek yeterli olacaktır. İlahi azap ve cezalandırma her zaman insanın amel ve davranışıyla irtibatlıdır. Bir kimse sadece kötü kalpli olmasından ötürü cezalandırılamaz. İlk olarak o hakka davet edilmeli, eğer uymazsa ve kalbindeki kötülük ameline yansırsa azaba ve cezaya müstahak olur. Aksi takdirde verilecek her türlü ceza:  cinayetten önce yapılan kısasa benzer ve bu yanlış bir yöntemdir. Başka bir deyimle bir amelin cezası veya ödülü kesinlikle amelin gerçekleşmesinden sonra olmalıdır. Bir işe karar vermek, hazırlanmak ve ruhi ve fikirsel yeterlilik, cezalandırma ve mükâfatlandırma için yeterli değildir.

İlaveten onlara, eğer bize peygamberler gelseydi ve bize yol gösterselerdi belki hidayet olurduk dememeleri için hüccetin tamamlanması için peygamberler gelmiştir.        

 


[1] Bakara 7

[2] Mekarim Şirazi, Nasir, Tefsir-i Numune, C.1, S.82, Dar-ul Kutub-il İslamiye, Tahran baskısı, birinci baskıi 1995

[3] Nisa Suresi 155. Ayeti: “ Gerçekte inkar etmelerine karşılık Allah kalplerini mühürledi.” Mümin Suresi 35. Ayette: “ Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Casiye suresi 23. Ayet: “ Heva ve hevesini kendine ilah edinen ve Allah’ın bilerek saptırdığı kulağını mühürlediği ve gözünün üzerine perde çektiği kimseyi gördün mü?”

[4]  Enfal 29

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar