Gelişmiş Arama
Ziyaret
7603
Güncellenme Tarihi: 2007/09/18
Soru Özeti
Dünyadaki insanlara baktığımızda insanların çoğunluğunun kötülüğe ve ...
Soru
Dünyadaki insanlara baktığımızda insanların çoğunluğunun kötülüğe ve fesada eğilim gösterdiklerini görmekteyiz. Eğer tevhit ve iyiliklere eğilim insanın özünde olan bir gerçek ise başka bir tabirle fıtri ise neden çoğunluk bunun tersine eğilim göstermektedir? Yaşadığımız dünya laiklik ilkesini resmen benimsemiş durumdadır. Buna göre dinin fıtri olmadığını hatta insanların çoğunun cehennemlik olduklarını söylememiz gerekir..Çünkü çoğunluk kötü ve dinsizdirler.
Kısa Cevap

İnsan fıtratı gereği Allah’ı ve hakkı aramakta, dine ve ahlaka eğilim göstermektedir. İnsanların çoğunluğu da bu yaratılışlarında bulunan bu çağrıya olumlu cevap vermektedirler. İnsanlar hakkın peşindedirler. Ama bazen o eğilimlerini somutlaştırırken hata ediyorlar. Gerçek şu ki iç ve dış bazı faktörler, onların hakkı tanımalarına ve ona yönelmelerine engel oluyor.  Şeytan ve nefs-i emmare bir yandan, insanlardan olan şeytanların ağır propagandaları da diğer yandan hakkın insanlara örtülü kalmasına sebep olmuştur. Laiklik ise, dinsizlik manasında değildir. Laiklik, toplum ve siyaset sahnesinden dini çıkarmaktır. Tahrif olmuş Hıristiyanlığın mahiyeti ve bu dinin yetkililerinin Batı’daki çok kötü işlevleri ve din karşıtı propagandaların yoğunluğu yüzünden laiklik Batı dünyasına egemen olmuştur. Ama günümüzde batılılar arasında dine olan eğilimin büyük bir artış gösterdiğine şahidiz. Buna göre insanların çoğunluğu cehennemlik olamaya yönelmiş değillerdir Zira hakkı aramaktadırlar ama hakka yönelmede hata etmektedirler. Deyim gereği cahil-i kasırdirler (habersiz ve suçsuz cahildirler) .

Ayrıntılı Cevap

İnsan fıtratı gereği Allah’ı ve hakkı aramaktadır, dine ve ahlaka eğilimi vardır. İnsanların çoğunluğu da yaratılışlarında gelen bu çağrıya olumlu cevap vermektedirler. İslam âlimleri, Kur’an ve açık hadisler gereğince insanların özlerinde hakkın peşinde olduklarını açıkça beyan etmişlerdir. Ama bazen o eğilimleri somutlaştırırken hata ediyorlar. Eğer yüce değerlere karşı yürütülen zehirli propagandaların saldırısı ortadan kaldırılırsa ve hakkın çehresi olduğu gibi tecelli etse, insanların çoğunluğunun ona yöneldiği açıklık kazanır. Buna göre çoğunluğun kötülüğe eğilimleri yoktur. Çoğunluk ya ilim ve kavrayışta aldatılıyorlar ve kötülüğü iyilik olarak zannediyorlar ya da pratikte nefse ve şeytana aldanıyorlar ve neticede kötülüğe yöneliyorlar.

Bu asırda özellikle de yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana din karşıtı ve ahlaka ters olan propagandaların hacmi öyle çoğalmıştır ki insanların çoğunluğunu bir nevi çaresiz duruma getirmiştir. Birçok yönleriyle akla ters olan ve tahrif uğramış bir din olarak Hıristiyanlığın mahiyeti yüzünden ve bu dinin yetkililerinin Batı’daki çok kötü işlevlerinden dolayı ve din karşıtı propagandaların yoğunluğu yüzünden din, Batı dünyasında toplumsal sahneden kovulmuştur. Buna rağmen insanların çoğunluğunun dine doğru eğilimleri vardır. Bunun örneği kominizim sultası altında yaşamış olan ülkelerdir. Gördük ve duyduk ki bu ülkelerde tüm yönleriyle din ve dini kurumlara karşı uzun süreli sert bir mücadeleden sonra bu tür hükümetler yıkılır yıkılmaz din yeniden canlandı.. Bu da, ancak dinin fıtri olduğunu ve insanların özünde yer aldığını göstermektedir.[1]

Diğer bir noktada şu ki insanların çoğunluğunun cehenneme gideceği sonucunu çıkarmak da doğru değildir. Tam tersine insanların çoğunluğu sonunda cennete gidecekler. Zira İslam, bilerek ve kasıtlı olarak yoldan çıkan, suçlu olan inatçı kâfirle, hata yaptığını bilmeyen ve hatasında hiçbir kastı olmayan suçsuz cahil arasında fark koyar. İslam, hak inançlarla batıl inançlar arasındaki sınırı belirleyerek, kendisini aklın kabul ettiği ulaşılabilir ve insanların uymaları gereken mutlak hak bilmekle ve batıl inançları eleştirmekle birlikte hakkı araştırıp öğrenmek gücüne sahip olmayan cahile karşı çok yumuşak ve esnek davranır. İslam’a göre sadece suçlu olan inatçı kâfir[2] cehennemi hak etmektedir. İslam’ın hakikati kendisine ulaşmayan, kendi dininde ve yönteminde hakka teslim olan ve ona göre de amel eden kimseler kurtuluş erişirler.[3] Gerçek şudur ki eğer yukarıdan yaratılış âlemine bakarsak ve sadece zahirle yetinmezsek, açıkça insanların çoğunluğunun cennete gideceğini ve çok az sayıda insanın cehennemde ebedi kalacağını görürüz. Yani insanların çoğunluğu fıtrat gereği amel ediyorlar. Gerçi bazen bunu somutlaştırmada hata ediyorlar. Hataları ve sürçmeleri de bundan kaynaklanıyor. Bu yüzden belki bir süre berzah âleminde ya da kıyamette veya cehennemde azap görürler. Ama sonunda kurtularak cennete girerler. Sınırlı sayıda insan kendi fıtratını tamamen gömmektedir ve işte bunlar sürekli olarak ilahi azapta kalacaklardır.



[1] Daha fazla bilgi için Üstad Allame Şehit Mutahhari’nin Sadra yayınlarında basılan “Fıtrat” adlı kitabına bakınız. Ve yine Ayetullah Cevadi Amuli’nin Konularına Göre Kuran’ı Kerim’in Tefsiri serisinin “Kuran’da Fıtrat” cildine bakılmalıdır.

[2] Mutlak anlamsa kâfir, dinin usulünü ve zaruretlerini inkâr edendir. Bu da hem inatçı kâfir hem de cahil kâfiri kapsamaktadır. İnatçı kâfir bilerek ve kasıtlı olarak hakikati inkâr eden kimsedir. Ama cahil kâfir hakkında ise şöyle denmektedir: Gerekli bilgiden yolsun kişidir eğer hakkı bilse ona yönelir.

[3] Adli İlahi, Üstad Mutahhari, Sekizinci Bölüm, s319 - 427 özellikle de s424 - 427 Özet ve Netice başlı altında.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

En Çok Okunanlar