Gelişmiş Arama
Ziyaret
6292
Güncellenme Tarihi: 2011/11/22
Soru Özeti
Adsız şehitleri şehirlerin içine ve genel yerlere defnetmek saygısızlığa sebep olmuyor mu?
Soru
1. İslam toplumunun örfünde harem masumların kabir yerlerine denmektedir. Adsız şehitlerin temiz kabri için de bu kavram kullanılabilir mi? Bunun delillerini belirtir misiniz?
2. Adsız şehitleri şehirlerin içine ve genel yerlere defnetmek saygısızlığa sebep olmuyor mu?
3. Şehitleri tanınmayan yerlere defnetmek, bilmeden yapılan bir saygısızlık değil midir?
4. Şehitlerin ailesi, azizlerinin üniversitelere, parklara ve meydanlara defnedilmesine razı mıdırlar?
5. Şehitleri mescitlere defnetmek caiz midir?
6. Adsız şehitleri genel ve halkın bulunduğu yerlere defnetmek caiz midir?
7. Adsız şehitlerin bu mekânlara defnedilmesi komşuların ve arazi sahiplerinin izniyle midir? Söz konusu bölge halkı ve sakinlerinin muhalefet etmesi durumunda şehitlerin defnedilmesi şerî bir problem arz etmez mi?
Lütfen detaylı, ilmî, dinî ve referanslı yanıtlar veriniz.
Adsız Şehitler Sitesi Direktörlüğü,
Kutsal Savunmanın Eserlerini Koruma Ve Değerlerini Yayma Kurumu
Teşekkürler.
Kısa Cevap

Harem, kapsam manasında olup yer ve zaman kapsamlarını içerir ve onun masumların (a.s) kabrine özgü olduğunun şerî ve örfî bir delili bulunmamaktadır. Bu nedenle, şehitlerin mezarı için bu kavramdan istifade etmenin şerî bir engeli yoktur. Ancak halkın genelinin saygısızlık olarak değerlendiği yerlere şehitlerin defnedilmesi saygısızlık sayılabilir. Bu husus da değişik zaman ve mekânlara göre değişkendir. Adsız olan ve doğal olarak aileleri tespit edilemeyen şehitlerin defnedilmesi İslam devletinin yükümlülüğündedir. Mescitlere defnetme hususunda ise İslamî düşünürler arasında görüş ayrılıkları vardır. Ama ilk ve meşru istifadelerin düzenini bozmamak kaydıyla ve yer sahiplerinin izniyle veya şerî hâkimin (İslam devleti) kararıyla diğer genel yerlere adsız şehitleri defnetmeye bir engel bulunmamaktadır. Elbette ahalinin ve mahaldeki sakinlerin memnuniyetsizliklerinin de göz önünde bulundurulacağı bir tarzda davranılması daha uygundur. Ama şerî açıdan onların tümünün rızasının alınmasına gerek yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Yanıta girerken şu noktaya dikkat etmek zorunludur: İslam fıkhında ilk hükümlerin yanında İslam devletinin uygun görmesi durumunda uygulanan gelen ikincil hükümler ve devletsel hükümler de bulunmaktadır. Örneğin, ilk hükümler esasınca bir şahıs kendi mülkünde türlü tasarruflarda bulunabilir; mesela istediği yükseklikte bir bina orada yapabilir, başkalarının tasarrufta bulunmasını engelleyebilir ve hatta oraya gidip gelinmesine izin vermeyebilir. Ama İslam devleti yasalar belirleyerek binanın yasal yükseklik miktarını ilan edebilir ve hatta onun mülkünün bir bölümünü kamunun refahı için yola çevirebilir. İslam devleti mescit, üniversite ve park gibi kamu mallarına yönelik de böyle bir yetki taşır. Bu mukaddimeyle, sorunun değişik bölümlerini incelemeye koyulacağız:

1. “Harem” kavramı Kur’an-ı Kerim’de sadece Mekke şehri için kullanılmıştır[1] ve ona Allah’ın haremi de denmektedir.[2] Peygamber-i Ekrem’de Medine şehrini kendi haremi olarak ilan etmiştir.[3] Sonraki merhalelerde ve İslam ve Şii kaynaklarında bu kavram Ehli Beyt imamlarının (a.s) yaşam ve şahadet ve de defin mahalleri için kullanılmıştır. Kufe, Müminlerin Önderinin (a.s) haremi[4] ve Kerbela İmam Hüseyin’in haremidir.[5] Ama bu kavramdan istifade etmenin yukarıdaki hususlara özgü olduğunu belirten deliller mevcut değildir. Bilakis coğrafî bir alan olsa dahi saygı duyulan her alana “harem” denilebilir. Nitekim her ferdin ailesi kendisinin haremi olarak adlandırılmaktadır.[6] “Harem sera”, “mahrem” ve “namahrem” gibi tabirler de bu sözlük kökünden türemiştir. Zamansal sınırlar olan “haram aylar” da bu kategoride değerlendirilebilir. Bu esas uyarınca, şerî açıdan “harem” kavramını masumların (a.s) kabrine özgü olarak kullanmamız gerektiğini iddia edemeyiz. Aynı şekilde İslam toplumunun bu konuda örfî olarak icma ettiği de ispat edilir bir husus değildir; zira masum imam ile birkaç nesil fasılası olan imam evlatlarının kabri ve de Meysem, Ammar ve Hür Riyahi gibi şehitlerin mezarı için dindarlar tarafından bu kavramın kullanıla geldiğini gözlemlemekteyiz. Bu nedenle, adsız şehitlerin ve hatta tabii bir şekilde vefat eden salih ve takvalı fertlerin defin mahalli için “harem” kavramının kullanılması şerî olarak yasak bilinemez. Elbette “market” veya “mezar” gibi başka kavramlar da kullanılabilir.

2 ve 3. İslamî öğretilere göre, şahadetle veya hatta tabii bir şekilde vefat eden Müslümanların bedeni diri fertler gibi değerli ve saygındır ve onlara yönelik her türlü saygısızlık ve hakaret yasaktır. Ama İslam tam olarak hangi hususların saygısızlık ve hakaret sayıldığı konusunda özel bir görüş öne sürmemiş ve bunun teşhisini kamu örfüne bırakmıştır. Başka bir ifadeyle, eğer halkın geneli veya çoğunluğu bir meseleyi şehitlere ve ölülere saygısızlık olarak değerlendirirse, ondan sakınılmalıdır. Bunun aksi durumda, toplumdaki fertlerin çoğunluğunun bakışında bir davranış saygısızlık olarak addedilmiyorsa, her ne kadar azınlık bir grup bunu saygısızlık saysa da şerî açıdan bu yasak olmayacaktır. Örneğin, ruh hastalarına özgü olan bir hastane içinde insanları defnetmek onlara bir tür saygısızlık olarak değerlendirilebilir. Ama kamu vicdanında onların kutsal mekânların bir köşesi veya büyük parkların yeşil ortamımda defnedilmesi kendilerine bir saygısızlık olarak değerlendirilmez, bilakis bir tür anma ve kendilerine saygı duyma telaki edilir. Bu esasla, kati bir şekilde her kamu alanında şehitlerin defnedilmesinin saygısızlık olduğu belirtilemez. Bilakis bu hususta halkın görüşüne başvurarak şehitlerin uygun olmayan yerlere defnedilmesinden sakınılmalıdır.

4. Sorunun bu bölümünü şehitlerin muhterem ailelerinden sorunuz. Her halükarda kimlikleri teşhis edilen şehitlerin defin mahallinin belirlenmesi ilk etapta o azizlerin ailelerine aittir. Ama sorunuz adsız şehitler ile ilgilidir ve bu nedenle onların defnedilmesini üstlenecek özel bir veli bulunmamaktadır. Öte taraftan tüm adsız şehit ailelerinin bu kamu alanlarının birinde evlatlarının defnedilmesine karşı çıkması diye bir şey de görünüşte söz konusu değildir. Bu esasla, şerî hâkim (İslam devleti) o azizlerin defin mahallini belirler ve bu açıdan şerî olarak bir problem de ortaya çıkmaz.

5. İmam Humeyni (r.a) ölüyü mescide defnetme hakkında şöyle demektedir: Namaz kılan Müslümanları rahatsız etmemesi ve onlara zarar vermemesi kaydıyla mescitlere ölü defnetmenin caiz oluşu, İslamî düşünürlerin ihtilaf ettiği bir konudur. Güçlü ihtiyat göre böyle bir defin caiz değildir.[7] Diğer mercilerin fetvalarına baktığımızda da bu ihtilafı gözlemlemekteyiz. Örneğin diğer fetvalarda şöyle okumaktayız: Eğer Müslümanlara bir zararı yoksa ve namaz kılanlar için bir rahatsızlık yaratmıyorsa ve de mescidin kirlenmemesi kaydıyla, anlaşıldığı kadarıyla ölüleri mescide defnetmenin bir sakıncası ve engeli bulunmamaktadır. Elbette bunun terk edilmesi ihtiyata daha yakındır.[8] Şii fakihler, ölüleri mescitlere defnetmenin caiz ve caiz olmadığına inanların delillerini detaylı kitaplarında beyan etmişlerdir.[9] Bu görüş ayrılıkları göz önünde bulundurulduğunda adsız şehitleri mescitlere defnetmekten kaçınmak daha uygundur. Elbette bu bağlamda iki noktayı hatırlatmak gerekmektedir.

A. Belirtilen husus, bu konuda devletsel hüküm bulunmaması durumunda geçerlidir. Aksi takdirde eğer biz İslam devletinin daha önemli maslahatlar gereğince mescidi bile temelinden yıkabileceğine ve onu yol ve toplumun diğer ihtiyaçları esasınca başka bir şeye dönüştürebileceğine inanıyorsak[10], doğal olarak maslahat görmesi durumunda mescitlerde adsız şehitleri defnetme hükmünü de verebilir.

B. Tüm görüş ayrılıkları vakıf sözünün söylendiği ve mescit hükmü taşıyan mescidin gerçek kapsamıyla ilgilidir. Ama şerî olarak mescidin bir parçası sayılmayan bazı mescit bahçelerine ölünün defnedilmesi sakıncasızıdır. Bu hususta her mescidin vakıfnamesine müracaat edilmelidir.

6. Sorunuzun bu bölümüyle ilgili olarak şunları söylemeliyiz: Cevabın bir bölümü, kamu alanlarında defnedilmeleri durumunda şehitlere saygısızlık ve hakaret konusu bağlamında cevapların ikinci kısmında incelendi. Kamu alanlarındaki şehit mezarlıklarının halkın haklarıyla çelişebileceğini içeren sorunun diğer kısmı hakkında ise, Hz. İmam Humeyni’nin (r.a) fetvasına göre gasp edilmiş arazilerde defnetmenin caiz olmadığı bilinmelidir. Aynı şekilde defin dışında başka amaçlar için vakfedilmiş arazilere veya başkalarının hak taşıdığı arazilere defnetmek de gasp edilmiş arazilere defnetme hükmü taşır.[11] Bu fetvayla, şehitlerin üniversite ve par gibi yerlere defnedilmesi tamamıyla gayri meşru sanılabilir, ama biz tüm dünyada kamuya ait alanların yönetici ve sorumlularının bir şekilde kendi toplumlarının kültürüyle uyuşan yapı ve inşaatlar inşa ettiklerini gözlemlemekteyiz. Böyle bir girişim yasal ve geleneksel hiçbir sakınca taşımaz ve yöneticilerin yetkisi dâhilinde değerlendirilir. Sanat tabloları, anma yapıtları ve hatta adsız askerlerin heykelleri gibi değişik sembollerin asılması, bu hususa delil teşkil etmektedir. Bununla birlikte eğer bazı bireyler kamu alanlarında adsız şehitlerin gömülmesine muhalefet ediyorsa ve bunu kamu haklarıyla çelişmeye bağlıyorsa, göründüğü kadarıyla böyle bir muhalefet yasal ve şerî bir boyut taşımaktan çok, sizin sorunuzla irtibatı olmayan başka dürtülerden kaynaklanmaktadır. Bu esas uyarınca, örfî olarak taşıdıkları yetki çerçevesinde kendi yönetimleri altında bulunan yerlerde değişik yapı ve semboller inşa edebilen kamu alanları yöneticileri, adsız şehitlerin defnedilmesine de onay verebilir. Elbette bu konunun belirtilen kamu alanlarının normal ve meşru ilk kullanışlarında sınırlılık meydana getirmemesi gerekir. Aynı şekilde yöneticilerin izin vermemesi durumunda bile, devletsel hükümden[12] yararlanarak baştan böyle bir girişimde bulunabileceği de bilinmelidir. Bu nedenle yönetici veya devlet gördüğü maslahat ve taşıdığı yetkilerden kaynaklanan bir izin verirse, İmamın fetvasında yer alan yerin gasp edilmiş olacağı konusu bu örneği içermez.

7. Belirtildiği gibi ilk etapta ölülerin defnedilmesi için arazi sahipleri ve sorumlularının izni gereklidir, ama İslam devleti tarafından belirlenmiş bir genelgenin bulunması durumunda, bu bireyler malik ve sorumlu olmaya isnatta bulunarak adsız şehitlerin defnedilmesine engel olamazlar. Komşuların ve mahaldeki ahalinin rızasının alınması da defnin meşruiyetine kendi başına bir etkide bulunmayacaktır; zira tabii olarak normal halde böyle bir durumda tek tek komşuların rızasını almak mümkün değildir ve esasen onlar kendilerine ait olmayan bir yere birisinin defnedilmesi hakkında görüş bildiremezler. Ama bununla birlikte, eğer İslam devleti defnetmek için belirli bir noktayı ilan etmemişse ve bunun seçimini ilgili yetkililere bırakmışsa, ahalinin bu aziz şehitlerin çevrelerine defnedilmesine müspet bakacağı en azından böyle bir defnin menfi sert hassasiyetlere yol açmayacağı mekânlar seçilmeli ve de böylece Allah korusun bu büyük şahsiyetlere yönelik bir saygısızlığın yapılmasına engel olunmalıdır. Son olarak adsız şehitlerin defnedilme niteliği hakkında değişik eğilimlerin olabileceğini belirtmek gerekir. Ama her halükarda bu hususta son sözü söyleme hakkı değişik görüşleri inceleyen, en uygun şıkları seçen ve icra genelgesi sıfatıyla bunları duyuran İslam devletine aittir.



[1] Kısas, 57; Ankebut, 67.

[2] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 4, s. 563, h. 1.

[3] a.g.e. s. 564, h. 5.

[4] a.g.e. s. 563, h. 1.

[5] a.g.e. s. 586, h. 2.

[6] İbn. Manzur, Lisanü’l-Arab, c. 12, s. 123.

[7] Humeyni, Ruhullah, Tehrirü’l-Vesile, c. 1, s. 89, mesele. 8, Müessese-i Metbuat-i Daru’l-İlim, Kum, çap-ı dovvom.

[8] Behçet, Muhammed Taki, Vesiletü’n-Necat, s. 120.

[9] Örnek olarak bkz: Muhakkik Damad, Seyid Muhammed, Kirabu’s-Salat, c. 3, s. 171, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, çap-ı dovvom, 1416 k.

[10] Sahife-i İmam, c. 20, s. 452, “hakim yol üzerinde olan mescit veya evi yıkabilir…”.

[11] Humeyni, Ruhullah, Tahrirü’l-Vesile, c. 1, s. 89, mesele. 8.

[12] Elbette bu hususta devletsel hüküm varsa. Aksi takdirde, sorumlu ve maliklerin rızasının alınması gereklidir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar