Gelişmiş Arama
Ziyaret
11495
Güncellenme Tarihi: 2012/01/23
Soru Özeti
Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
Soru
Kelam bahislerinde berzah âleminde ilmî tekâmülün gerçekleşebileceği, ama amelî tekâmülün mümkün olmadığı belirtilmektedir. Tekâmül ve hareketin madde ile koşullu olduğu ve nefsin ölümden sonra beden ve maddeden ayrıldığı hususunu göz önünde bulundurarak, bu konuyu felsefî açıdan ispat etmek mümkün değildir?
Kısa Cevap

Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük âlemi değildir. Bu nedenle, berzahta tekâmülden bahsedildiği her yerde, kastedilenin rivayetlerde de bildirilen ilmî tekâmül olduğu açıktır. Bu tekâmülün felsefî izahı hakkında ise şöyle söylemeliyiz: Genel bir bakışta ruh soyuttur ve insanın düşünen nefsi Allah’ın ruhundan olup değişik aşamaları kat etmiş ve böylece madde ve maddî bedene ulaşmıştır. Dönüş yolunda da birçok aşamayı aşması gerekmektedir ve bu yükseliş yolu tekâmül olarak adlandırılabilir. Ölüm ve ruhun berzaha intikal etmesi olayı, otomatik olarak Allah’a yönelik hareketin aşamalarından birisidir ve insan tekâmülünün sonu değildir, bilakis nefis henüz salt soyutluğa ulaşmak için birçok aşamayı önünde bulundurur. Ama hareketin felsefî tanımı esasınca bir eleştiri ortaya çıkmaktadır: Hareket şeyin tedricî olarak yetiden eyleme ulaşmasıdır ve madde de bu yeti ve istidada sahiptir. Bu nedenle, harekette madde ve yeti koşulu vardır. Dolayısıyla, maddî olmayan berzahta, hareket ve onun ardılınca tekâmül de olmayacaktır. Bu eleştiriye yanıt olarak şöyle söylemeliyiz: İnsan nefsi öldükten sonra her ne kadar madde ve dünyevî bedeni terk etse ve maddî hareket açısından eyleme ulaşmış olsa da, kendi asıl hali (salt soyutluk) bağlamında henüz değişik hicaplar içinde yer alır. Bu nedenle, bir açıdan şöyle söylenebilir: Nefis, bu şartlarda daha az hicaplar taşıyacağı sonraki hallere yönelik yeti durumunda olacaktır ve salt soyutluk ve eyleme ulaşması için tekâmül etmesi gerekecektir. Bu yüzden, birçok büyük şahsiyet bu tekâmülü adlandırırken hareket yerine berzah âleminin maddî olmayışıyla çelişmeyen hicaplar, gariplikler ve karanlıklar ile yüz yüze gelme veya sevginin çoğalması gibi tabirlerden istifade etmiştir.

Ayrıntılı Cevap

Berzah tekâmülü, değişik rivayetlerde işaret edilmiş kesin hususlardandır. Bazı ayetlerin zahiri de buna delalet etmektedir. İrfanda da berzahta tekâmülün vuku bulmasıyla ilgili olarak birçok şuhudî delil nakledilmiştir. Aynı şekilde birçok mütedavil felsefede bu konuya değinilmiştir ve özetle berzahta tekâmülün vuku bulması hakkında görüş birliği mevcuttur. Berzahta tekâmülün vuku bulmasının imkânsız olduğu hiçbir felsefenin temelleri esasınca iddia edilemez. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük âlemi değildir ve berzah âlemindeki şart, kanun ve hükümler, dünya âlemiyle farklıdır. Bu nedenle, eğer berzahta tekâmülden bahsediliyorsa, bazı rivayetlerde de açıkça bildirilen ilmî tekâmül kastedilmektedir. Kalan salih amellerden ölmüş insanın ruhuna dönen şeyler de berzah amelleri cinsinden değildir, bilakis insanın dünyadayken yaptığı ve semeresi sonradan ortaya çıkan amellerin neticesidir. Ama berzahtaki tekâmülün niteliğinin felsefî tanımıyla bir tür hareket veya başka bir tür tekâmül ve gelişim olması hakkında genel olarak yanıtlanması gereken bir takım eleştiriler mevcuttur. Berzahta tekâmül imkânı ve onun felsefî izahının niteliği hakkında öne sürülen eleştiri, felsefedeki yeti ile eylem konusu ve madde ve hareket tanımından kaynaklanmaktadır. Dile getirilen eleştiri şudur: Hareket, felsefî olarak şeyin tedricî olarak yetiden eyleme ulaşmasıdır ve madde de bu yeti ve istidada sahiptir. Bu nedenle, harekette madde ve yeti koşulu vardır ve bunlar olmaksızın hareketin bir manası olmayacaktır. Başka bir ifadeyle, bir âlemde madde mevcut değilse, hareket ve onun ardılınca tekâmül de var olmayacaktır. Gerçek şudur ki: Bu eleştiri, tekâmül mefhumu hakkında çok sınırlı olan bir tasavvurdan kaynaklanmaktadır ve onda tüm tekâmül yolunun sadece dünyevî madde kısmı göz önünde bulundurulmuştur. Oysaki genel bir perspektiften tekâmül meselesine bakacak olursak ve insanın düşünen nefsinin nereden geldiği, indiği ve başlangıç noktasına dönüş yolunda hangi yolu izleyeceği konusunu göz önünde bulundurursak, bu şüphenin berzah âlemindeki veya nefsin maddî bedenden çıktıktan sonra bulunan tümel tekâmül kanunu zedeleyemeyeceğini göreceğiz. Harekette madde koşulunun olduğu konusu kendi yerinde doğru bir tespittir; çünkü bir şey olabilme yeti ve istidadı olmadan yeni bir eylem olmayacak ve hareket de mana taşımayacaktır. Şu noktanın hatırlatılması zorunludur: İnsan nefsi, öldükten sonra her ne kadar madde ve dünyevî bedeni terk etse ve felsefî anlamıyla bir hareket içinde olmasa da, salt ölüm ve maddî bedeni terk etmeyle de tam soyutluk nefis için gerçekleşmez. Dolaysıyla her türlü tekâmül ve gelişmenin sonu olmaz; çünkü henüz nefis ile birlikte bir takım hicaplar mevcuttur ve en azından bu hicapların berzah âleminde kalkması bir tür tekâmül sayılır. Başka bir ifadeyle, öldükten sonra maddî hareket açısından nefsin artık eyleme ulaştığı doğrudur, ama asıl haline yönelik henüz değişik hicaplar içinde yer alır. Bu nedenle nefis, daha az hicaplar taşıyacağı sonraki hallere yönelik bir tür yeti durumunda olacaktır ve asıl hali olan salt soyutluğa nail olabilmesi için tekâmül etmesi gerekecektir. Bu sebeple, berzahtaki tekâmül maddeden çıkmayla çelişmeyecektir; zira her ne kadar dünyevî madde berzahta mevcut olmasa da, nefis maddî bedeni terk etmeyle birlikte hicaplı olmasından kaynaklanan yetisel bir hal taşır. Eksiklikleri tamamladıktan sonra ve dünya hayatında yer alma ve diğer hususlardan kaynaklanan hicapların ortadan kalkmasıyla en sonda tam eyleme ulaşır. Bu tertiple, nefis kamil soyutluğun elde edildiği yolda berzah âlemi ve yüksek âlem ve aşamalardan geçecek ve en sonda tam eylem ve tekamülün sonu sayılan kıyamete girer. Bu yüzden berzah ve berzahtaki tekâmülün tüm nefisler için bir olmadığı, hatta bazı kâmil olan fertlerin aydınlık ve karanlık hicapları bu dünyevî hayatta aşmış olabileceği ve bu yüzden berzahta daha az bekleyecekleri söylenmiştir. Tıpkı mertebe ve dereceleri hasebince öldükten sonra geldikleri yere dönüp kutsal mekânlarına erişen masumlar (a.s) gibi. Aynı şekilde bazı ariflerde de berzahta tekâmül edecek ve en sonda daha yüksek âlemlere girecekledir. Ama birçok nefis hicaplardan kurtulmak, tam eylemsellik ve salt soyutluğa ermek ve de dünyevî arazlardan arınmak için kıyamete dek berzahta kalacaktır. Bu açıklamalar ile yeti ve eylem bahsinde hareket için dile getirilen felsefî temeller, berzahtaki tekâmül ile çelişmeyecektir. Bunun tek neticesi, dünyevî düzende gerçekleşen maddî hareketi berzah âleminde imkânsız bilmemizdir; çünkü hareketin bu merhalesi gayesine ermiş ve nefis maddî bedeni terk etmiştir. Ama maddî mahiyeti olmayan başka bir tür tekâmül berzahta gerçekleşmekte ve nefsin kâmil olarak gariplikler, karanlıklar ve mevcut hicaplardan kurtulmasına kadar sürmektedir. Bu anlamıyla berzahta tekâmül mümkün olmakla kalmayıp, hatta salt soyutluğa ulaşma ve berzah soyutluğunu aşmadaki nefsin yolculuğu için zorunluluk addetmektedir. Bu nedenle, tekâmül sadece madde ve dünyevî beden koşuluyla mümkündür diye belirtilen eleştirinin kaynağı, bazılarının ruh ve düşünen nefsi salt soyutluktan alıkoyan tek etkenin bu dünyevî maddî bedene bağlılık olduğunu, nefsin bu bedenden kurtulur kurtulmaz salt soyutluğa ulaşacağını ve artık bir tekâmülün olmayacağını düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Oysaki bu tasavvur ham ve yanlış bir sanıdır ve salt ölüm hadisesi nefsin salt soyutluğa ulaşmasına ve de hareket ve yolculuğun son bulmasına neden olmayacaktır. Bilakis her ne kadar ölüm, nefsin soyutluğuna engel teşkil eden en önemli amillerin birisinden yani fiziksel bedenden kurtulmak ise de, bu hareketin sonu değildir ve Molla Sadra’nın deyimiyle Allah’a dönme hareketinin başlangıcı sayılmaktadır.[1] Bu şekilde, birçok büyük şahsiyetin hareket, yeti ve eylem temellerini kabul etmekle ve bu anlamıyla berzahta hareketi muhal bilmekle birlikte, berzahta tekâmülün olduğunu vurguladığını ve berzahtaki tekâmülün bilinen anlamıyla hareket türünden olmadığını açıklamak için bu tekâmül hakkında hicapların düşmesi, sevginin çoğalması ve benzeri tabirler kullandığını görmekteyiz. Bunlardan birisi olan İmam Humeyni (r.a), Fususu’l-Hikem[2] şerhine düştüğü dipnotlarda berzahtaki tekâmüle işaret etmiş ve de berzah ve ahiret âlemindeki gelişmeden garipliklerin, hicapların ve karanlık şekillerin gitmesi olarak söz etmiştir. Bu gelişme, dünyadaki hareket ve maddedeki istidat cinsinden değildir. Aynı şekilde Allame Tabatabai berzahtaki tekâmülden dünyada tohumu atılan sevgi derecesinin yükselmesi olarak söz etmiştir.[3] Molla Sadra felsefesinde istifade edilir diğer bir nokta da şudur: Nefis, berzah âleminde misalî bir kalıptadır ve kendisi bazı yerlerde bu tür bedenin latif bir bedene sahip olduğunu belirtmiştir.[4] Yüksek bir letafet ve dereceyle maddî bedenin özelliklerini taşıyan misalî beden, nefsin berzahta yeti taşıyıcılığını üstlenir, berzaha ait bu beden berzahsal tekâmülde tezkiye ve nuraniyet yetkinliğine ulaşır ve karanlık şekillerden kaynaklanan gariplik ve arazlardan arınır. Bundan dolayı berzaha ait olan beden ve onun tezkiye ve nuraniyeti berzahtaki baskılar veya feyizlerin alınması neticesinde, berzahtaki tekâmül hakkında daha tam bir manayı bizim için açıklığa kavuşturabilir. Aynı şekilde sonda berzahtaki tekâmül hakkında basit bir kavrayışa ermek için daha somut mefhumlara da işaret edilebilir. Mesela nefis rüya âleminde maddî bedenin egemenliği dışında olmakla birlikte daha yüksek bir kavrayışa ulaşır ve bu bir tür berzahsal tekâmül ve seyirdir. Aynı şekilde ariflerin keşifleri de bu türden sayılır, maddî anlamdaki hareket cinsinden addedilmez, maddî bedensen ayrılma halinde meydana gelir ve bununla birlikte nefsin tekâmüle sebep olur. Sınırlı bir ölüm olan rüya ve keşif âleminde, hem maddeden uzaklaşma ve ruh hafifliğiyle birlikte olan bedenin soyut olması ve hem de berzahsal tekâmülden ibaret olan zevk, ilim ve şuhud hali idrak edilmektedir. Bu ikisi hiçbir şekilde birbiriyle çelişmez. Nitekim Molla Sadra’nın deyimiyle, hareketin sona ermesi ve bir açıdan gayeye ulaşması ölüm sayılır, ama daha yüksek bir âlemde ikinci bir doğum ve hareket başlangıcı vardır.[5]   



[1] Sadruddin, Muhammed Şirazi (Molla Sadra), eş-Şevahidu’r-Rububiye Fi’l-Menahici’s-Sulukiye, 355, çap-ı evvel, Bonyad-ı Hikmet-i İslamî Sadra, Tahran, 1382.

[2] Humeyni, Ruhullah, Talikat Âla Şerh-i Fususi’l-Hikem, s. 170 – 171, Merkez-i Tanzim Ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni (r.a); Mead Ez D

Didgah-ı İmam Humeyni (Tibyan-ı Asar-ı Mevzui) Defter-i Siyom, s. 371, Müessese-i Tanzim Ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni (r.a), çap-ı evvel, 1378.

[3] Ruhşad, Muhammed Hüseyin, Der Mahzer-i Allame Tabatabai, Porseşha ve Pasohha, s. 160, çap-ı evvel, Âli Ali (a.s), Kum, 1381.

[4] eş-Şevahidu’r-Rububiyye Fi’l-Menahici’s-Sulukiyye, s. 112.

[5] a.g.e. s. 113.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Erkek karısını dışarıda çalışmaya mecbur edebilir mi?
    11433 Pratik Ahlak 2011/01/17
    Aile düzeninde masrafların karşılanması erkeğin vazifesi olup, erkek bu konuda karısını çalışmaya zorlayamaz. Ama kadın kocasının rızasını kazanmak için yapacağı her işin karşılığında çok sevap alır, ancak yapacağı iş dini kural ve ölçülerle çelişmemelidir. ...
  • Zaman nedir? İnsan tarafından kontrol edilebilir mi?
    13370 İslam Felsefesi 2011/11/22
    Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ...
  • Acaba Allah yetmiş yaşındakileri seviyor ve seksen yaşındakileri, azap etmeyeceğini söylemiş midir?
    8027 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2015/05/27
    İmam Sadık’tan (a.s.), rivayi (rivayet içerikli) kaynaklarda müminlerin mükâfatı noktasında bir rivayet nakil edilmiş ki şöyle buyuruyor: kırk yaşından sonra imanlı kimseler her on senede Allah tarafından özel merhamet ve lütufla karşılaşıyorlar. Eğer bu rivayetin senedinde, azıcık tesamuh göstersek ve başka rivayetleri de bunun yanına koyup, dikkate alırsak ...
  • Neden kötü bir olay yaşandığında maslahatın bu olduğu söylenir?
    4043 شبهه شناسی 2020/01/20
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    7270 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Mümkünse nur suresinin 30 ve 31. Ayetlerini açıklayınız. Yani bu iki ayet hakkında zikredilen tefsirleri açıklayınız. Elimde bir araştırma var bu araştırmamda açıklamanıza ihtiyacım var.
    17828 Tefsir 2011/08/30
    Bu iki ayet İslam’da kadınların hicabı ve örtünmeleri ve örtünmelerinin haddi hakkındadır. “Tefsiri nümüne” farklı tefsirlerin özeti ve onların bir alıntısı konumda olduğu itibariyle bu iki ayetin tefsirini söz konusu tefsirde yapılmış açıklamayı burada zikrediyoruz. ...
  • İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
    8467 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine ...
  • Estetik ameliyatlar konusunda İslam’ın görüşü nedir?
    7884 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/05/14
    Ehl-I Beyt Mektebinin büyük Taklit Mercilerinin güzellik amaçlı estetik ameliyatları konusunda ki çeşitli görüşleri aşağıda sıralanmıştır:Ayatullah el-Uzma Hamei’nin yetkili bürosu tarafından yayınlan fetva:Mahrem olmayanın insana dokunmasının ve başka günahı gerektirmediği müddetçe, estetik ameliyeti haddi zatında caizdir.Ayetullah el Uzma Mekarim Şirazi’nin bürosu tarafından yayınlana fetva:Başka bir haramı ...
  • Acaba "Bütün imamlar İslam peygamberiyle aynı derecededirler" hadisi (Kafi, c. 1 s. 270) doğru mu?
    7407 Eski Kelam İlmi 2010/09/20
    Ondört masum manevi, melekuti ve insani kemaller yönünde en doruk noktada yer almalarına rağmen Son Peygamber (s.a.a) bunların en kamili ve nuru en üstün olanıdır. Resul-i Ekrem Hz. Muhammed hiçbir imam'ın taşımadığı üstünlük ve özelliklere sahiptir. Nitekim ayni hadiste şöyle deniyor: İmamlar Peygamber'in makamındadırlar ancak peygamberlik makamı hariç ve ...
  • İmam Ali (a.s) ölüleri diriltebilir mi?
    12748 Tefsir 2012/07/24
    Bir kimsenin bağımsız olarak ve Allah’a ihtiyaç duymadan böyle bir işi yapması fiilsel tevhit (yaratılışta tevhit) ile çelişir; çünkü ölüm ve hayat sadece Allah’ın elindedir. Ama bir kimse ilahi izin ile böyle bir iş yapmak isterse, böyle bir fiil gerçekleşebilir ve bu hususta hiçbir akli bir engel ...

En Çok Okunanlar