Gelişmiş Arama
Ziyaret
15128
Güncellenme Tarihi: 2012/01/29
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı ve içtihat kapısı nasıl kapandı?
Soru
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı, içtihat kapısı nasıl kapandı ve bu kapıyı kimler açtı?
Kısa Cevap

İslam maarifi ve İslam fıkhı, Peygamberimizden (s.a.a) sonra gelişen olaylar ve halifelik meselesinden dolayı biri Ehl-i Beyt’ten alınan fıkıh, diğeride sahabe ve tabiinin verdikleri fetvalardan alınan ve Ehl-i Sünnet diye meşhur olan fıkıh olmak üzere ikiye ayrıldı:

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp, fıkıh yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı. Mutlak içtihat (tüm fıkıhta ve belli bir mezhebi nazara almaksızın), hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışındaki diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştü. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi. Son yıllarda Ehl-i Sünnet içinde de mutlak içtihad kapısının açılmasına dair istekler gelmeye başladı. Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra dört mezhep arasında içtihat etmeye, günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikleri göz önüne alarak mutlak içtihadın kapısının açılması talebinde bulunmaya başladılar.

Ayrıntılı Cevap

Ahkamın teşrii edilmesi Peygamberimizin (s.a.a) nübüvveti zamanında başlamış ve yaşadığı sürecede devam etmiştir. Şii’ye göre Peygamberimizin (s.a.a) sünnet ve siretinin, ahkamın, fıkhi ve gayrî fıkhi meselelerin açıklanması Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inin üzerinedir. Ehl-i Sünnete göre ise insanları dini hidayete ulaştırmak Peygamberimizin ashabının görevidir.

Ahkamı açıklamak ve temel olarak fıkhi hassasiyetler ve Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini anlamak hicri 40. yıla kadar Peygamberin (s.a.a) ashabının üzerineydi.[1] O tarihten sonra bazı sahabeler hayatta olmalarına rağmen fakihlerin geneli onların dışında kimselerdi. Daha sonra bu mesuliyet tabiine geçti ve hicri 1. asrın sonlarından 2. asrın başlarına kadar bu durum devam etti.[2]

Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Ortaya Çıkışı

Ehl-i Sünnet fıkhı, Ehl-i Beyt’in (a.s) imamet ve rehberlik meselesini reddedikten sonra Ehl-i Beyt yolunun dışında bir yol tuttu. Onlar fıkhi meselelerde önce sahabeye, ardından tabiine uydular.

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp fıkıhta yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı.

Ehl-i Sünnette çeşitli mezheplerin ortaya çıkması fıkhi meselelerin çokluğu, Müslüman toplumların ve yeni Müslümanların İslam hükümlerine duydukları ihtiyaca verilen doğal bir tepkiydi. Ancak mezheplerin çoğalmasında Ehl-i Beyt’i kenara itmek için bazı siyasi komploların olduğu göz ardı edilemez. Zira hakim güçlerin Ehl-i Beyt’in fıkhından uzaklaştıkları dikkate alındığında, onlar bu boşluğu görüntüde de olsa bazı fakihlerle doldurmaya çalıştılar.

Dikkat edilirse başlangıçta bu fıkhi mezheplerin dört mezheple sınırlı olmadığı görülecektir. Ehl-i Sünnet alimlerinden bir çoğu medrese ve görüş sahibi idiler. Her birisinin bulunduğu bölgelerde birçok taraftarı vardı. Hasan Basri (H. 21-110), Evzai (H.88-157), Zahiri (Davud b. Ali İsfahani, H.202-270) ve Muhammed b. Cerir Taberi (H.224-310) mezhep sahibi kimselerdendiler.[3] Ama çeşitli nedenleden dolayı bu mezhepler dörtle sınırlandı.

Ehl-i Sünnetin Fıkıh Mezheplerinin Dörtle Sınırlandırılmasının Nedeni

Ehl-i Sünnet mezheplerinin arasında baş gösteren birçok ihtilaf, halkında mezheplerin sınırlandırılmasıdan yana tavır almasına neden oldu. Ancak iktidardakilerin dört mezhebin hangileri olacağı konusundaki rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü halkın mezhepleri belli bir sayıda sınırlandırma güçleri olamazdı. Devletler ve iktidarlar bu sınırlamanın ölçülerini belirlemiş, yeri geldiğinde bir mezhebi diğerlerine tercih etmişlerdir. Bazende bir mezhebin taraftarları fetva ve kadılık makamına gelerek kendi mezheplerini yaymış ve onu genele yaymaya çalışmışlardır. Örneğin Hanefi mezhebinin taraftarları daha çok güç ve imkana sahip olduklarından Ehl-i Sünnet arasında daha çok yayılmıştır. Abbasi devletinin kadılar kadısı Ebu Yusuf, onlardan saygı gördüğü için kendi mezhebine öncelik veriyor, kadılık görevine Hanefi mezhebinden olanlar getiriliyordu.[4]

Ehl-i Sünnet imamları sırasıyla şunlardır:

1- Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (Öl. Hicri:150)    

2- Malik b. Enes (Öl. Hicri:179)            

3- Şafii, Muhammed b. İdris (Öl. Hicri:204)            

4- Ahmed b. Hanbel (Öl. Hicri:240).

Ehl-i Sünnette İçtihat Kapısının Kapanmasının Nedenleri

İçtihat, temelde İslamın yaşam kaynağı ve kanunlarının dinamikliğidir. Müslümanlar 1400 senedir içtihat ışığının altında olduklarından gayri islami kanunlara muhtaç olmaktan kurtulmuşlardır. Mutlak içtihat, hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışında diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştüler. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi.[5]

Ehl-i Sünnetin mutlak içtihattan vazgeçmesinin nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:[6]

1- Mezhep Tassubu

Her mezhebin öğrencileri kendi mezhep reisinin eser ve görüşlerine karşı çok mutaassıp olup ona muhalefet etmeyi caiz bilmiyorlardı. Şii alimlerden biri bu konuda şöyle diyor: ‘Ehl-i Sünnette içtihat kapısının kapanmaya götüren nedenlerden biri -bu neden neredeyse Şiilerde de fıkıh ve fekahet kapısını kapatacaktı- ilmi bir şahsiyetin azamet ve büyüklüğü idi. Bu neden, Ehl-i Sünnetin dört fıkhi mezhebinin reislerinin (Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İdris Şafii, Ebu Hanife, Malik b. Enes) döneminden sonra Ehl-i Sünnet camiasında ve ilmi havzalarda hissedilir bir şekilde etki bıraktı ve onların fıkhi akımlarından şaşılacak derecede öylesine etkilendiler ki, onlara muhalefet ve içtihat etme gücünü kaybettiler.’[7]

2- Yargıdaki Zorluklar

Bazen çeşitli mahkemelerin verdiği hükümler arasında büyük farklılıklar ortaya çıkıyordu. Mesela bir mahkemenin müçtehit olan kadısı kendi içtihadına göre fetva verirdi. Bu da halkın büyük itirazlarına neden oluyordu. Zira aynı konuda değişik mahkemelerde değişik hükümlerin veriliyordu. Bu yüzden devlet verilen hükümlerin halkın nazarında geçerli olabilmesi, nizanın, kargaşanın engellenmesi için kadıları dört mezhepten birinin hükmüne göre fetva vermekle görevlendirdi.

3- Siyasi Nedenler

Bu konuda deniliyor ki: ‘Görünen o ki o dönemin siyasi gücü ilim havzalarının ve alimlerin yükselmelerinden rahatsızdılar. Zira alimler ve müçtehitler içtihat dinamikleri ve özgür düşünceleri ile İslamı savunuyor, zalim yöneticilerin bidat ve sapmalarının önüne geçiyor, İslamı toplumda yaşatıyor ve uyguluyorlardı. Bu ise, zalim yöneticilerin hedeflerine ters düşüyordu.’[8]

Bir yere kadar koşullu içtihat Ehl-i Sünette vardı. Böyle bir içtihat müçtehide bir mezhebin dairesi içinde ve onun usul ve dayanaklarını göz önüne alarak ahkamı çıkarma ve açıklama izni verirdi. Ama dört mezhep belirlendikten sonra mutlak içtihadın kapısı kapandı.

Ehl-i Sünnetin Mutlak İçtihada Dönmesi

Son yıllarda Ehl-i Sünnetin içinde mutlak içtihat kapısının açılması yönünde talepler gelmeye başladı.[9] Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra (yani fakih kendi mezhebinin, örneğin Hanefi mezhebine mensupsa yalnızca o mezhebin fıkhının çerçevesi içinde içtihat etmeye hakkı var) dört mezhep içinde içtihat etmeye (yani fakihin içtihat dairesi bir mezhepten çıkıp dört mezhebe kayacak ve bu dört mezhebin sınırları içinde içtihat edecektir) başlayacaktır. Günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikler göz önüne alındığında mutlak içtihadı isteyenlerin çoğaldığını söyleyebiliriz.

Bugün Ehl-i Sünnet düşünürleri kendilerinden şöyle soruyorlar: ‘Asırlar önce yaşayan ve günümüz şartlarından asla heberi olmayan kimseleri neden taklit edelim?’

Yine: ‘Taklit gerekli ise o zaman dört mezhebin imamlarının kendileri kimi taklit ediyorlardı?’ diye sormaktan kendilerini alamıyorlar.

Bu düşüncenin taraftarı günümüzde Ehl-i Sünnet aydınları arasında çoğalınca kapanan içtihat kapılarının da yeniden açılması gündeme gelmeye başladı.

İlgili dizinler:

Soru:796 (Site:855): Şia’da İçtihat

Soru:795 (Site:854): Kur’an ve Rivayetlerde İçtihat

Soru:4932 (Site:5182): Mezheplerin Ortaya Çıkma Nedeni

   



[1] -Subhani, Cafer, Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.14, Müessese-i İmam Sadık (a.s), Kum, HK.1427.

[2] -a.g.e.

[3] -a.g.e, s.64

[4] -Kesiri, Seyyid Muhammed, el-Selefiyye Beyne Ehl-i Sünnet ve’l-İmamiyye, s.107, Neşru’l-Ğadir, Beyrut, HK.1418.

[5] -Subhani, Cafer, Rahnemay-ı Hakikat, s.577, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1387

[6] -Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, Fasl-ı Esbab-ı Ğalki’l-İçtihat, adlı eserden faydalanılmıştır.

[7] -Rızvani, Ali Asgar, Şia Sinasi ve Pasuh Be Şübehat, c.2, s.615, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1384

[8] -a.g.e.

[9] -Muhammed Ali Seyyas ve Ali Mansur el-Mısri gibi Ehl-i Sünnetin bazı düşünürleri bu alanda makaleler ele almışlardır. Bak: Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.100.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hafızayı takviye etmenin yolları nelerdir?
    8761 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/04
    Peygamber efendimiz ve masum İmamlardan bizlere ulaşan rivayetlerin bir kısmı bazı bitkilerin özellikleri, ilaçlar ve yiyecekler hakkındadır. Birçok rivayette hafızayı takviye etmenin yolları ve hangi yiyecekler ve ilaçların kullanılması gerektiği açıklanmıştır. Zikri geçen rivayette İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Her kim biraz halis safranı, ayak otu ve ...
  • İnsan kıyamette bu dünyada sevdiği ve ilgi duyduğu insanlarla mı haşır olacak?
    3207 Hadis 2020/01/20
  • Hz. Fatıma Zehra (a.s) nerede toprağa verildi?
    47421 تاريخ کلام 2011/10/23
    Fatıma Zehra (a.s), İslam Peygamberinin (s.a.a) elçiliğe seçilmesinden sonra[1] ve hicretten sekiz yıl önce (peygamberliğin beşinci yılında) Mekke’de doğmuş[2] ve dokuz yaşındayken İmam Ali (a.s) ile evlenmiştir.[3] Peygamberden (s.a.a) sonra Hz. Fatıma’ya (a.s) zulüm ...
  • İslamın beşer medeniyetinin ilerlemesindeki rolü nedir?
    10791 Fıkıh Tarihi 2012/02/15
    Medeniyet her milletin yücelişi ve ilerlediğinin göstergesidir. İslami ülkelerdeki medeniyetin icat edilişinin geçmişi şu anlamdadır: Müslümanlar fikir, düşünce, servet, sermaye ve hakeza kudret üretmiş olmalarıdır. Eğer böyle bir durum olmamış olsaydı hiç bir medeniyet şekillenmezdi.Medeniyet şu anlamdadır: Şehirleşmeyi, düzen ve kanunu, ...
  • Hac ve umre giderlerini hayırlı işlerde kullanmak hac ve umrenin sevabını taşır mı?
    14834 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/06/14
    Tüm ömür boyunca bir defalığına Allah’ın evini ziyaret etmek gerekli şartları taşıyan herkese farzdır ve bu farzdan yüz çevirmek diğer farzlarda olduğu gibi hiçbir bahaneyle caiz değildir. Ama müstehap hac ve umre gibi müstehap amellerin tümüyle ilgili olarak genel bir kaide vardır ve bu kaide esasınca içinde ...
  • Ehlisünnetin kadınları kabirleri ziyaret etmekten men etmesinin nedeni nedir?
    8975 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Ehlisünnet kitaplarında kadınların kabir ziyaretinde bulunmasının mekruh veya haram olduğunu yansıtan bir takım rivayetler mevcuttur. Lakin böyle ziyaretlerin caiz olduğunu belirten daha güçlü hadislerin varlığı ve birinci grup hadislerin senet ve muhtevasındaki zayıflık, birçok Ehlisünnet âlimini şer’i şart ve durumlara riayet etmesi halinde kadınların da erkekler gibi ...
  • Namazda kırattan sonra rükû’a gitmeden önce azıcık beklemek gerekiyor mu? Rükû’a bitişik kıyamın hükmü nedir?
    11569 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Namazda kırattan sonra biraz bekleme ve rüku’a bitişik kıyamın hükmü konusunda büyük taklit mercilerinin görüşleri şöyledir: Ayetullah Uzma Hamanei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Cevap 1: Durmak vacip değildir ve tekbirin söylenmesi de farz değil, müstehaptır. Cevap 2: Rükün olan ...
  • Hz. Ali’ye (a.s.) göre vacip nedir? Vacipten daha vacip nedir? Zor nedir? Daha zor nedir? Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir? Yakın nedir? Yakından daha yakın olan nedir?
    13965 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/14
    Allame Meclisi’nin “Biharu’l Envar” adlı kitabında da naklettiği bir rivayette: Şahsın birisi Hz Ali’den (a.s) şu sorularına cevap vermesini istedi; vacip nedir? Vacipten daha vacip hangisidir? Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir? Zor olan hangisidir? Zordan daha zor olan nedir? Yakın nedir? Yakından daha ...
  • Güvercin oynatmanın İslamdaki hükmü nedir?
    10378 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/29
    Bu işin kendiliğinden şer’i bir sakıncası yoktur, ancak genel olarak başkalarını ve komşuları rahatsız ve eziyet edecekse ve bazı bölgelerede bunu yapan ciddiye alınmayacaksa sakıncalı olduğu söylenebilir. Bütün bunları göz önüne alan büyük taklit merciileri şöyle fetva vermişlerdir:Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu:
  • Anne rızası olmadan Müslüman olmayan bir kızla evlenmenin hükmü nedir?
    9048 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/09/22
    İslam dini insanların bozulması ve yozlaşmasını önlemek ve ahlakî yozlaşmalardan kaynaklanan problemlerden birey ve toplumu korumak ve aynı şekilde aile müessesesini güçlendirmek için evlenmeyi çok tavsiye etmiştir. Elbette gencin hayatı ve geleceği için karar alabileceği bir erginlik ve rüşt yaşına ermesi de İslam dini tarafından önemsenen ...

En Çok Okunanlar