Gelişmiş Arama
Ziyaret
9089
Güncellenme Tarihi: 2010/11/08
Soru Özeti
Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
Soru
Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
Kısa Cevap

“Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara uyarlamak bidat değildir.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın açıklığa kavuşması için dikkatinizi birkaç noktaya çekiyoruz:

1. Dine bidat sokmak[1] büyük günahlardandır ve bunun haram oluşunda bir şüphe yoktur. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Dinde yeri olmayan) her yeni şeyin icadı bidattir, her bidat sapma ve her sapma da ateşliktir.”[2]

2. Bidat şeraite ekleme yapma veya ondan bir şeyi azaltma yoluyla bir tür dinde tasarrufta bulunmaktır. Bundan dolayı, yenilik din ve şeraitle ilgili olmaz ve de geleneksel ve normal bir mesele olarak gerçekleşirse bidat sayılmaz. Örneğin bir ulus sevinç mevsimi olarak bir günü kendi için belirlerse ve bu, şeraitin böyle bir emir verdiğine inanmaksızın gerçekleşirse, böyle bir fiil bidat sayılmaz. Ama bunun helal ve haram oluşu başka bir açıdan incelenmesi ve araştırılması gerekir. Buradan sanat, spor, teknik vb alanlardaki insanlığın birçok yeniliğinin ıstılah anlamındaki bidat sınırı dışında kaldığı ve bunlar hakkında söz konusu olan şeyin de özel ölçü ve kıstasa sahip başka açılardan helal ve haram olma meselesi olduğu açıklığa kavuşmaktadır.

3. Dinde geçmişi olmayan ve yeni husustan kastedilen şey, İslam’ın hiçbir tümel ve tikel kanun ve buyruklarıyla uyuşmaması ve mütenasip olmaması ve de İslam’ın tümel kanunlarını yeni ve modern örneklere uyarlamanın mümkün olmayışıdır.[3] Şöyle açıklayabiliriz: Şeriatta bidat unsuru, şeraitte kendisi için bir kaynağı ve kökü olmayan bir şeyi dinin emrettiği şerî bir buruk sıfatıyla insanların kullanması noktasına döner. Ama insan dinî bir amel sıfatıyla bir fiilde bulunduğu zaman ve bu fiilin meşru oluşuna dair (özel veya genel şekliyle) şerî bir delil taşırsa, bu fiil bidat olmaz. Bu yüzden büyük Şii âlimi allame Meclisi şöyle buyurmaktadır: Şeriatta bidat, Peygamberden (s.a.a) sonra ortaya çıkan ve caiz oluşuna dair özel veya genel şerî bir delilin olmadığı şeydir.[4] Büyük Ehli Sünnet bilgini İbn. Hacer Askalanî de şöyle demektedir: “Bidat yeni ortaya çıkan ve şeriatta kendisine delil teşkil edecek bir unsurun olmadığı şeydir. Şeriatın delil teşkil ettiği şey ise bidat değildir.”[5] Yukarıdaki açıklamalardan bazı insanların el ve ayaklarına sarmış kuruntudan ibaret birçok şüphe de hallolmaktadır. Örneğin dünyadaki birçok Müslüman Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) doğum gününü kutlamaktadır ve bir grup ise bunu bidat bilmektedir! Oysaki söylediklerimiz esasınca bidat ölçüsü bu hususa uyarlanmamaktadır; zira her ne kadar bu tür bir yüceltme ve sevgi ilanı şeriatta olmasa da yüce İslam Peygamberi ve onun ehli beytine (a.s) sevgi duymak İslam’ın kesin usullerindendir ve bu gibi dinsel bayramlar bu genel usulün gösterge ve yansımasıdır. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum."[6] Ve yüce Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç kimse malı, evladı ve tüm insanlardan daha çok beni sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”[7] Bu ilke Müslümanların bireysel ve toplumsal yaşamlarının değişik boyutlarında gösterge ve yansımalar taşıyabilir. Doğum günlerinde kutlama yapmak söz konusu günlerdeki Allah’ın rahmet ve bereketinin nüzulünü hatırlama ve ilahî dergâha şükretme özelliği taşımaktadır. Bu fenomen (rahmetin nüzul gününde kutlama yapmak) önceki şeriatlarda da yer almıştır. Nitekim Kur’an’ın açık ifadesiyle Hz. İsa (a.s) Yüce Allah’tan kendisine ve yarenlerinden oluşan topluluğa semavî bir sofra indirmesini istemiş ve böylece sofranın inme gününü nesiller boyu kendisi ve müntesiplerince kutlamasını dilemiştir. “Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun.”[8] Artı, iki emanet hadisi hükmünce imamların rivayetleri (a.s) şeriat kaynağı ve dinsel hükümler delillerinden sayılmaktadır. Dolayısıyla onların sözlerine uymak dine uymaktır ve bu dinde bidat çıkarma kategorisine girmez.

4. Bidatin manasına dikkat etmeyle kültürel, siyasal ve toplumsal meselelerde önemli bir rolü olan mühim bir konu anlaşılmaktadır ve o da batılın gerçek çehresiyle hiçbir zaman talip ve müşterisinin olmadığıdır; çünkü hiç ve boştur. O halde kendine dikkat çekmek için hakikat şekil ve rengine bürünmekte ve bir hakikat şeklinde görünmektedir. Çünkü tüm insanlar ve varlıkların hepsi hakikat ve gerçeği istemektedir. Tarih boyunca batıl cephesindeki en önemli faaliyet alanı kültür alanı olmuş ve bu yolla kendi çirkin çehresini güzel ve gerçek gösterme hedefini gütmüştür. Kur’an-ı Kerim yirmi yerden fazla batılın bu taktiği hakkında “tezeyyün” (güzel göstermek) tabirini kullanmıştır. Mesela bir örnekte şöyle buyurmuştur: “Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemişti.”[9] Ve şöyle buyurmuştur: “Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır?”[10] Bu açıdan tarihin kadim dönemlerinden bugüne dek zalim ve sömürgeci egemenlerin önemli araçlarından biri de sahte din üretmek ve yeni mezhep ve düşünceler icat etmek olmuştur. Böylece bu vesileyle ilahî dinler karşısında direnmek ve hak cephesini zorlamak istemişlerdir. Elbette düşmanın değişik propaganda yöntemlerini detaylı bir incelemeye tabi tutmak ve görünüşü güzel ve aldatıcı çehreler arasında batılın gizli yüzünü keşfetmek ve tanıtmak kolay bir iş değildir. Bilimsel ve düşünsel alanlarda üstün yeteneklere sahip olanlar ancak böyle bir işi yapabilir. İslam’da âlimler ile oturmanın ve onlarla beraber olmanın defalarca vurgulamasının[11] felsefe ve sırrı belki de budur. İşte bu şekilde insan gerçek bilginler ile irtibat kurarak sapma tehlikesinden korunabilir.

5. Sapma hiçbir zaman ilk merhaleleriyle kısıtlı kalacak şekilde incelenmemelidir. Gelecek zamandaki devamına da bakılmalıdır. Nitekim hendese biliminde sapma açısının genişlik miktarı ilk başta çok azdır ama uzamasıyla birlikte az olan genişlik yüzlerce veya binlerce kilometreye dönüşmektedir. Buradan ilmî havzalarda geçerli yöntem olan geleneksel fıkha önem vermenin ve taklit mercilerine uyma zorunluluğunun felsefe ve sırrı ve de bu yöntemin niçin imamların nuranî şahsiyetlerince (a.s) teyit edildiği[12] anlaşılmaktadır. Bu yöntem dinsel metinlerdeki hakikatleri anlamak ve kavramak için en sağlam ussal ve aklî yöntemdir.[13] Her halükarda dinde bidat çıkarmak yıkıcı siyasal, toplumsal ve kültürel neticeler taşır ve bu dinin toplumda tahrip edilmesinin en önemli etkenidir. Belki de bu netice ve sonuçlar nedeniyle Peygamber (s.a.a) Zirar Mescidi’ni yıkma emri vermiştir.[14] Çünkü Kur’an bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resulüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.”[15]



[1] Gerçekte dinin bir cüzü olmayan bir şeyi dine isnat etmek.

[2] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 263; Müsned, Ahmed Hanbel, c. 4, s. 126.

[3] Menşur-i Akaid’ten, Cafer Sübhanî, s. 219 sonrası.

[4] Biharu’l-Envar, c. 74, s. 202.

[5] Fethu’l-Bari, c. 5, s. 156.

[6] Şura, 23.

[7] Camiu’l-Usul, c. 1, s. 236.

[8] Maide, 114.

[9] Enfal, 48.

[10]Fatır, 8.

[11] Kafi, c. 1, Bab-u Mecaliseti’l-Ulema ve Sohbetehum.

[12] Vesailu’ş-Şia, c. 18, s. 19, İmam Sadık’tan şöyle rivayet etmektedir: “Sözlerimizi nakleden ve açıkladığımız helal ve haramı okuyup onları tanıyan kimseyi hâkim karar kıldım.” Şeyh Seduk Kemalu’d-Din ve Tamamu’n-Ni’me kitabı c. 2, s. 844’te asrın imamından şöyle nakletmektedir: “Meydana gelen olaylar hakkında hadislerimizin nakledicilerine müracaat edin; zira onlar benim size hüccetimdir ve ben de Allah’ın hüccetiyim.

[13] Daha fazla bilgi için fıkıh usulü ve delilli fıkıh kitaplarına müracaat edin.

[14] Sire-i İbn. Hişam, c. 2, s. 530; Biharu’l-Envar, c. 2, s. 253.

[15] Tövbe, 107.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) zuhurunun alametleri nelerdir?
    18624 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Zuhur alametleri konusu girift ve zor bir konudur ve bu konu ile ilgili tüm rivayetlerin bir arada irdelenip eleştiriye tabi tutulması gerekir.Hadislerinden anlaşılan şu ki zuhur alametleri iki asıl kısma ayrılırlar:1- Gerçekleşeceği kesin olan alametler: Bunlar Süfyani’nin ayaklanması, Yemani’nin ...
  • Hazreti Şuayip’in biyografisi; doğumu ve ölümü ne zamandı?
    8086 Eski Kelam İlmi 2019/11/24
    İsmi Kuran’ı Kerim’de on defa geçmiş olan bir peygamberdir Şuayip (a.s).[1] Arap toplumuna gönderilmiş ve Arapça konuşan bir peygamberdi.[2] Hz. Hud ve Hz. Salih (a.s)’dan sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Musa (a.s)’in annesiyle aynı asrın insanıydı. Doğum tarihi ile ilgili tarihsel bir veri bulunamamıştır.
  • Orucun başlama anı sabah ezanının ilk vakti mi yoksa ezanın sona ermesiyle mi başlar?
    3420 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/10/02
    Sabah ezanına az bir vakit kala doğu tarafında bir ışık demeti yükselir. Bu ışık demetine ilk fecr veya fecri kazip denir. Bu ışık demetinin yayılmasıyla fecri sadık dediğimiz ikinci fecr zamanı başlar. İşte bu an Sabah namazının ilk vaktidir.[1]Buna binaen oruç tutan ...
  • Yahudilerin Hz. İsa’nın dönmesi veya vaat edilen Mesih’in gelmesine yönelik inanç ve imanı nedir?
    11766 Eski Kelam İlmi 2011/12/19
    Yahudiler de kavim ve mezheplerin çoğu gibi, kesin bir şekilde, son zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmaktadır. Mevcut Tevrat kitabında dünya kurtarıcısının geleceği ve zuhur edeceği hakkında birçok müjde mevcuttur. Bugün Yahudiler tarafından İsrail adında bir Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudi ülküsünden kötü şekilde istifade edilerek gerçekleşmiştir. Hem Yahudiler ve ...
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120412 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İnsan hem dünya ve hem ahirette refah ve huzurda içinde olabilir mi?
    14440 Eski Kelam İlmi 2011/04/12
    Bu dünya özel mahiyeti ve ontolojik mertebesi nedeniyle mutluluk ve mutsuzluğu, üzüntü ve sevinci ve zorluk ve rahatlığı kendi içinde katışık halde bulunduran bir takım yasa ve kanunlara sahiptir. Hiçbir zaman refah, huzur ve mutluluk mutlak bir şekilde burda bulunmaz. İnsanın dünyada taşıdığı bazı zorluklar, mümin ...
  • Kur'an-i Kerim "Açık kitap nazil ettik. Bu ayetteki açık kelimesinden maksat nedir?
    9327 Tefsir 2011/07/23
    Açık (mübin) Kur'an'ın bir sıfatıdır. Kur'an'ı bu şekilde vasıflandırmakla onu halka daha fazla tanıtmayı hedef almaktadır. Onun diğer semavi olan ve olmayan kitaplara olan üstünlüğünü açıklıyor. Çünkü hiçbir kitabın emir ve programları Kur'an gibi açık değildir.Kur'an'da sürekli çeşitli ayetlerde bu Kur'an'ı nazil ettiğini açıklaması hidayet nimetini insanlara hatırlatmak içindir.
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    7948 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Banyoya götürüp yıkamak ve elbise giydirmek gibi hususlarda karşı cinsiyetten engelli insanlara yardım etmenin sakıncası var mıdır?
    6248 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Mezkûr soruyla ilgili mevcut fıkhî hükmü istemeniz nedeniyle, mercilerin bürolarından bunu sormayı gerekli gördük. Alınan cevaplar aşağıda yer almaktadır:Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Başka bir şahsın avretine bakmak ve dokunmak haramdır.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Aynı cinsiyetten birine ulaşılamadığı durumda ...
  • Eğer erkek karısıyla cinsel ilişkiye girmeden önce ölürse, onun mehriyyesi yarı mı olur?
    5931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mezkûr soruyu Ayetullahların bürosuna yolladık ve aşağıda onlardan bir grubun elimize şimdiye dek ulaşan fetva yanıtını size takdim ediyoruz: Hz. Ayetullah Hamaney’in (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyye yarı olur.Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyyenin kâmil olarak ödenmesi gerekir. Hz. Ayetullah Mehdi ...

En Çok Okunanlar