Gelişmiş Arama
Ziyaret
13659
Güncellenme Tarihi: 2011/11/22
Soru Özeti
Zaman nedir? İnsan tarafından kontrol edilebilir mi?
Soru
Zamanın bir tanımı var mıdır? İnsan zamanı kontrol edebilir mi?
Kısa Cevap

Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ölçüsüdür. O, zamanı ispat etmek için doğa bilginlerinin meseleleri kanıtlamada kullandığı gözlem yöntemini kullanmıştır. Molla Sadra zamanı kanıtlamada bilinen şu burhanı kullanmıştır: İki hareket eden şey belirli bir yerden belirli bir maksada doğru hareket eder ve biri belirlenmiş ve tayin edilmiş maksada daha çabuk ve diğeri ise daha geç ulaşır. Diğer bir konu ise insanın zamanı denetimi ve kontrolü altına alıp alamayacağıdır. Zaman her bireyin en değerli sermayelerinden biridir. Gerçekte insanın elinde bulunup geri gelmeyen, satın alınamayan, üretilmeyen ve yeniden bulunamayan bir sermayedir. Bu Allah vergisi sermaye Hz. Ali’nin (a.s) buyurduğu gibi bulut süratiyle yol alır ve insana en iyi şekilde fayda vermesi ancak doğru bir yönetimle kontrol edilmesi halinde gerçekleşir. “Alek Meknezi” “Zamandan Yararlanmayı Yönetme” adlı kitapta kontrolü şöyle tanımlamaktadır: Zaman kontrolünün manası, zamandan yeterli derecede yararlanmamanın başkalarından değil, bizzat insandan kaynaklanmasıdır. Bu yüzden yerleşik adetleri terk etmek için tüm güçle çalışmak ve fırsatlardan en güzel şekilde yararlanmak için insan doğasındaki menfi eğilimlere galip gelmek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Bu teorilerden bazıları şunlardır:

1. Zaman vehme dayalı bir şeydir; vehme dayalı bir varlıktır.

2. Zaman var değildir.

3. Zaman feleklerin feleğidir.

4. Zaman mutlak hareketten ibarettir.

5. Zaman feleklerin feleğinin hareketidir.

Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ölçüsüdür. O, zamanı ispat etmek için doğa bilginlerinin meseleleri kanıtlamada kullandığı gözlem yöntemini kullanmıştır. Molla Sadra zamanı kanıtlamada bilinen şu burhanı kullanmıştır: İki hareket eden şey belirli bir yerden belirli bir maksada doğru hareket eder ve biri belirlenmiş ve tayin edilmiş maksada daha çabuk ve diğeri ise daha geç ulaşır. Molla Sadra şöyle der: Bu olguyu gözlemlemekten, varlık âleminde cisimler ve onların sonları dışında olan özel miktarsal bir tür varlığın bulunduğunu anlıyoruz; zira cisimler ve onların sonları müstakar varlıklardır. O halde bu uzunluğun zaman ve zamanın da varlığın müstakar olmayan miktarı olduğunu kavramaktayız. Onun mebdei ve icat edicisi müstakar olmayan varlık olmalıdır ve o harekettir. Öyleyse zaman hareketin miktarıdır. Bunun açıklaması şudur: Biz insanlar amel, iş, hareket ve duraksamalarımızda iradeli veya iradesiz olarak bir tertibe riayet ederiz. İlkönce bir işi yapar ve sonra bir başkasına teşebbüs ederiz. Her gün üç öğün yemek yeriz. Bir miktar eğlenir ve bir miktar da başka işleri yaparız. Uyuruz ve uyanırız. İşlerimiz için program yaparız. Bazılarına öncelik verir, bazılarını ise sonraya bırakırız. Kendi yüzeysel gözlemimizle güneşin doğduğunu, tedricen atmosferde veya gökte bir mesafeyi kat edip göğün yarısına ulaştığını, batı tarafına gittikçe yaklaştığını ve battığını seyrederiz. Bu iş ve hareketler bir boylam içinde vuku bulur. Biz bu boylamın hayali ve ütopik değil, gerçek olduğunu hissetmekteyiz. Bunu zaman olarak adlandırır, cüzlere ayırır ve saat, yarım saat, çeyrek, dakika ve saniye olarak isimlendiririz. İbn. Sina şöyle der: Bazıları zamanın özel bir şey ve cihet hakkındaki özel nispet olduğunu söylemiştir; yani zaman bir şeyin ona yönelik nispetiyle tanınan şeydir. Örneğin filan şahıs güneş doğarken geldi veya yolculuğa çıktı denir. O halde bu “iken” nispetinden zaman tasavvur edilmektedir ve dolayısıyla zaman zati bir olgu değildir. Öyleyse zaman arazi bir olgu olup başka bir olgunun gerçekleşmesi esnasında (filan şahsın güneş doğarken yolculuğa çıkması gibi) vuku bulur. Bu tespiti yapan şahsın sözleri çok dakiktir. Kendisi şöyle demektedir: Varlıkların ve fenomenlerin güneşin hareketine yönelik nispeti ve onun kendi eksen derecelerinin her birinde bulunan varlığından zaman meydana gelir. Eğer böyle fenomenler meydana gelmezse ve onların güneş ekseninin derecelerine yönelik nispeti ve bu derecelerdeki hareket olmazsa, zaman mevcut olmaz. O halde zaman zatı itibariyle mevcut değildir.[1] Diğer bir konu ise insanın zamanı denetleyip ve kontrol edip edemeyeceğidir. Zamanı yönetme meselesine değindiğimizde dinsel metinlerde ve şeriat ve kültür alanındaki büyük şahsiyetlerin sözlerinde bu konuya defalarca işaret edildiğini görmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’de Allah zamana yemin içmiş ve “asra yemin olsun”[2] diye buyurmuştur. Tabii olarak Allah ancak çok önemli ve değerli şeyler üzerine yemin etmektedir. Bu, zamanın dinî olarak bizim için çok önemli bir yer taşıdığını göstermektedir. Hz. Ali (a.s) de takvaya riayet etmeyi ve dünyadan sakınmayı tavsiye etmenin yanı sıra zamanın önemi hakkında şöyle buyurmaktadır: Ey Allah’ın kulları biliniz ki zaman kalanlara geçmiştekilere davrandığı gibi davranacaktır. Ondan (zaman) geçenler geri gelmeyecek ve kalanlar ise ebedi olmayacaktır. Onun son işi ilk işiyle birdir.[3] Zaman her bireyin en değerli sermayelerinden biridir. Gerçekte insanın elinde bulunup geri gelmeyen, satın alınamayan, üretilmeyen ve yeniden bulunamayan bir sermayedir. Bu Allah vergisi sermaye, ancak doğru bir yönetimle kontrol edilmesi halinde en iyi şekilde insana fayda verebilir. İnsanın bu ilahi nimetten en iyi şekilde istifade etmesi ancak tam bir programla mümkündür. Bu hususta yönetim bilimde görüş sahibi kimseler zamanı yönetmek kavramını kullanmanın doğru olmadığı ve bunun yerine zamanı programlamanın daha ideal olduğu görüşündedirler. Gerçekte yönetim bilimde görüş sahibi olanların çoğu, zamanın esasen yönetilir olmadığına ve onun hareketini yavaş veya hızlı yapmanın mümkün olmadığına inanmaktadır. Bu yüzden zamanı yönetmekten kendini yönetme çıkarımına ulaşmakta ve sadece zamanın telef olmasını önlemek ve ondan maksimum derecede istifade etmek için plan ve programlar tasarlamakla yetinmektedirler. İster istemez zaman geçmektedir ve gerçekte ondan en iyi şekilde istifade etmesi gereken biziz. Elbette dinsel metinlerimiz de bu inancı takviye etmektedir. Nitekim İmam Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da şöyle buyurmuştur: Fırsatı elden vermek hüzündür.[4] Fırsatlar bulutlar gibi geçer, o halde iyi fırsatları ganimet bilin.[5] Vaktimizi heder eden amilleri doğru ve yerinde tespit etmek, çok önemlidir; zira bu şekilde vakti telef etme hastalığını tedavi etmeyi daha kolay gale getiririz. “Alek Meknezi” “Zamandan Yararlanmayı Yönetme” adlı kitapta kontrolü şöyle tanımlamaktadır: Zaman kontrolünün manası, zamandan yeterli derecede yararlanmamanın başkalarından değil, bizzat insandan kaynaklanmasıdır. Bu yüzden yerleşik adetleri terk etmek için tüm güçle çalışmak ve fırsatlardan en güzel şekilde yararlanmak için, insan doğasındaki menfi eğilimlere galip gelmek gerekir.[6] Zamana özel bir önem verme hakkındaki Kur’an ayetleri ve dinî önderlerin sözlerine ve de uzmanların tespitlerine baktığımızda, zamanı kontrol etmenin insanın elinde olmadığını ve insanın hesaplı bir program ve işleri tertibe tabi tutma ile Allah’ın kendisine verdiği bu sermayeden en iyi şekilde istifade etmesi gerektiğini anlıyoruz.



[1] Seccadi, Seyid Cafer, Ferheng-i Istrılahat-ı Felsefî Sadra, s. 251, Vezaret-i Ferheng, çap-ı evvel, Tahran, 1379 ş.

[2] Asr, 1.

[3] Nehcü’l-Belağa, hutbe. 156, tercüme: Zamani, Mustafa, s. 370.

[4] Seyid, Rezi, Nehcü’l-Belağa, Nehcü’l-Belağa, hikmet. 118.

[5] Seyid, Rezi, Nehcü’l-Belağa, Nehcü’l-Belağa, hikmet. 21.

[6] Alk Meknizi, Müdüriyet-i Behreveri Ez Zaman, tercüme: Rızapur, Seyid Muhammed Rıza, naşir: Çame, çap-ı çarom, 1377 ş.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar