Gelişmiş Arama
Ziyaret
9115
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
Soru
İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
Dini metinlere baktığımızda, ayet ve hadisleri incelediğimizde insanın hür iradeye sahip olduğu gerçeği anlaşılır. Bunun anlamı, insanın mutlak anlamda serbest olduğu değildir.
Kısa Cevap

Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine de insan bir takım işleri yapmaya kadirdir şöyle ki isteseydi onları yapmayabilirdi de. Bu yüzden de insan kendi iradesi ile gerçekleştirdiği işlerden sorumludur ve mutlak bir cebir ona egemen değildir.

İnsan hür irade sahibi muhayyer bir varlık olmasıyla birlikte kendi psikolojik yapısını ve etrafındaki doğal çevresini değiştirmede ve geleceğini istediği şekilde değiştirmede bir takım sınırlarla karşı karşıyadır. Bu yüzden onun hürriyeti sınırlı bir hürriyettir. Yani belli bir çerçeve ve daire içindeki bir hürriyettir.

Fiziksel ve kimyasal oluşumların ve doğal etkenlerin tesirini kabul etmekle birlikte şu noktaya dikkat etmeliyiz ki bu etkenlerin rolü insanın hür iradesini yok edecek derecede değildir. Veraset ve kalıtım yoluyla bir takım özelliklerin baba ve anneden çocuğa geçmesi de artık o insanın hiçbir seçme gücüne sahip olmadığı anlamına gelmez. İnsan bütün bu etkenlere karşı kendi hür iradesiyle seçimde bulunabilir ve kendi isteği doğrultusunda bir yol seçebilir.

Ayrıntılı Cevap

Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine de insan bir takım işleri yapmaya kadirdir şöyle ki isteseydi onları yapmayabilirdi de. Bu yüzden de insan kendi iradesi ile gerçekleştirdiği işlerden sorumludur ve mutlak bir cebir ona egemen değildir.[1]

Bu savı ispat için kelamcılar ve filozoflar tarafından çeşitli yorumlar ortaya atılmış ki bunların en derini ve aynı zamanda en güzeli Sadru’l-Müteellihin’in açıklamasıdır:

O şöyle diyor: Evrendeki varlıklar özleri, nitelikleri ve edimleri yönünden bütün farklarına rağmen ve yaratıcıya yakınlık ve uzaklık yönünden de değişik mertebelere sahip olmalarına rağmen bir yönde ortaktırlar. O da bir ilahi gerçeğin onların tümünü kapsamış kuşatmış olmasıdır. Bu ilahi hakikat (Mutlak varlı) bir olmasına ve bileşimden uzak olmasına rağmen evrendeki varlığın bütün boyutlarını içine alır. Evrende bir zerrecik olsa bile bu ilahi gerçeğin ve nuru’l-evar’ın kapsamının dışında kalmaz.

Buna göre evrende her oluş ve görüngünün varlık yönü Allah’ın varlığından kopuk olmadığı gibi her oluş ve görüngünün edimi de Allah’ın edimi sayılır. Elbette bu sözden maksat örneğin Hasan’ın yaptığı işin gerçekte onun işi değil de Allah’ın işi olduğu değildir, maksat o işin bilfiil ve gerçek anlamda Hasan’ın işi olmanın yanı sıra Allah’ın da işi olduğudur.

Sonuç olarak Hasan’ın varlığı, duyguları ve özellikleri Allah’a bağlı olduğu ve Ona isnat edildiği gibi işleri de Allah’a bağlıdır. Çünkü varlık feyzi Allah’tan kaynaklandığı gibi bilgi, irade, hareket, durma ve insanın yaptığı diğer bütün işler gerçek anlamda bu işleri yapanın işleri olmasıyla ve ondan kaynaklanmasıyla birlikte Allah’a da bağımlıdır ve Allah’a da isnat edilebilir. Bu anlamda insan kendi işlerinin oluşturanı ve yapanı sayılır.

İnsan hür irade sahibi muhayyer bir varlık olmasıyla birlikte kendi pisokolıjik yapısını ve etrafındaki doğal çevresini değiştirmede ve geleceğini istediği şekilde değiştirmede bir takım sınırlarla karşı karşıyadır. Bu yüzden onun hürriyeti sınırlı bir hürriyettir. Yani belli bir çerçeve ve daire içindeki bir hürriyettir.

İnsanın sınırları birkaç yöndendir:

1- Veraset ve Genetik

İnsan, insan doğasıyla dünyaya gelir baba ve annesi insan oldukları için o da insan olarak doğuyor. Hatta baba ve annesinden genetik olarak renk, göz rengi, boy ve benzeri birçok cisim özelliklerini alıyor bunların hiç biri onun kendi seçimi olmadan.

2- Doğal Çevresi ve Coğrafyası:

İnsanın içinde dünyaya geldiği doğal çevre büyüdüğü coğrafya kaçınılmaz olarak insanın vücut yapısını, ahlakını ve eğilimlerini etkilemektedir.

3- Toplumsal Çevre

İnsanın ruhi ve ahlaki boyutlarının oluşumunda toplumsal çevre önemli bir etken durumundadır. Dil, örf ve adetler, gelenekler, din ve mezhep genelde toplumsal çevrenin oluşturduğu olgular arasındadırlar.[2]

Kur’an toplumların; kimlik, hareket, güç, hayat, ölüm, vicdan, itaat ve sapıklık gibi özelliklere sahip olduğunu onaylamakla birlikte ve toplumu insanın işlerinde etkili olduğunu kabul etmenin yanı sıra açıkça ferdi topluma karşı koymak konusunda muktedir bilmektedir.

Nisa suresi ayet 97’de kendilerini mustazaf (zayıf düşürülmüş) bilen kimseler hakkında şöyle diyor: Kesinlikle onların mazeretleri geçersizdir; çünkü en azından bulundukları bölgeden hicret etmek gücüne sahiptiler.

Yine diğer bir ayette şöyle diyor: “Ey iman edenler! Kendinizi kurtarmaya çalışın, siz hidayete eriştiğiniz takdirde sapan kimselerin sapması size bir zarar vermez.”[3]

4- Geçmiş ve geçmişte vuku bulan olaylarında insanın oluşumunda büyük bir etkisi vardır. Genel olarak her varlığın geçmişi ile geleceği arasında kesin bir ilişki vardır. Geçmiş geleceğin çekirdeği durumundadır.

Sonuç olarak insan kendi ilişkisini veraset, doğal çevre, sosyal çevre tarih ve geçmişle kesememesine rağmen ama büyük bir ölçüde bu etkenlere karşı baş kaldırabilir ve kendisini bu etkenlerin esaretinden kurtarabilir. İnsan bir yandan akıl, ilim gücünün ve diğer yandan irade ve iman gücünün gücüyle bu etkenler üzerinde bir takım değişiklikler oluşturabilir ve bunları kendi isteklerine mutabık duruma getirebilir sonuçta kendisi kendi takdirini belirlemede etkili olabilir.[4]

Biz genetik, doğal etkenlerin insanın kişiliğinin oluşumundaki etkisini inkâr etmiyoruz. Ama insanın davranışlarında etkili olan bütün etkenleri de genetik ve kalıtımla sınırlamayı doğru bulmuyoruz. Bu insanın maddi olmayan manevi boyutunu göz ardı etmek sayılır. İnsanın soyut bir ruha sahip olduğu ispatlanmış bir gerçek olduğuna göre insanın hür iradesi de işte onun bu soyut ruhundan kaynaklanan güçlerden biridir. Fiziksel ve kimyasal oluşumların ve doğal etkenlerin tesirini kabul etmekle birlikte şu noktaya dikkat etmeliyiz ki bu etkenlerin rolü insanın hür iradesini yok edecek derecede değildir. Dış etkenlerin var olmasının ve onların insanda bir takım eğilim ve dürtüleri harekete geçirmesi ve insanda bir takım kimyasal ve fiziksel oluşumların meydana gelmesini rağmen acaba insanın bu etkenler karşısında direnme gücü yok mu? Bizzat kendi hayatımızda bunun birçok örneklerini yaşamış ve görmüşüz. Veraset ve kalıtım yoluyla bir takım özelliklerin baba ve anneden çocuğa geçmesi de artık o insanın hiçbir seçme gücüne sahip olmadığı anlamına gelmez. İnsan bütün bu etkenlere karşı kendi hür iradesiyle seçimde bulunabilir ve kendi isteği doğrultusunda bir yol seçebilir.[5]

Daha fazla araştırmak için şu kaynaklara başvurun:

Muhammed Taki Ca’feri, Cebir ve İhtiyar

Cafer Subhani, İlim ve Felsefe açısından Takdir

Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Sorumlu ve tarih yapımcısı insan

Murtaza Mutahhari, İnsan ve Takdir

Muhammed Taki Misbah, Kur’an Öğretileri



[1] Ahmed Vaizi, İnsan ez didgah İslam, s. 12 , Kum.

[2] Murtaza Mutahhari, Mukaddime-i ber Cihanbini İslami s. 270 – 271, Kum

[3] Maide Suresi: 105

[4] Murtaza Mutahhari, Mukaddime-i ber Cihanbini İslami s. 330 ve 373

[5] Mahmut Recebi, İnsan Şinasi s. 151 Kum

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • cinsel sapıklık ve inhiraftan korkulmadığı taktirde evlilik bırkalabilinir mi?
    10114 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/01
    Evlilik olgusu bütün milletler arasında süre gelmiş bir gelenektir. Ancak islam dini evliliğe ve aile yuvasının ve teşkilatının kurulmasına çok önem vermiştir. Ayet ve rivayetlerdeki bütünlükten evliliğin ne kadar önemli olduğu çok güzel bir şekilde anlaşılıyor. Allahu teala kuranı kerimde bekar olanları evlendirin, şeklinde emr ...
  • İmam Musa Kazım’ın (a.s) hayatı, evlatları ve torunlarını özetle benim için açıklar mısınız?
    21759 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Melekler Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bilmekteydiler?
    13280 Tefsir 2011/06/20
    Meleklerin Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bildiği hususunda bir takım ihtimaller beyan edilmiştir:1. Lavh-i Mahfuz kanalıyla Âdem’in zürriyetinin yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı ve kan akıtacağı öğrenilmiştir. 2. İlahi haberler yoluyla öğrenilmiştir.3. Bu konu gerçekte meleklerin öngörüsüydü; çünkü onlar insanın bir takım tabii çelişkiler taşıyan toprak ...
  • Cennet ve cehennemde ölüm var mıdır?
    18303 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    Kur’an, rivayet ve aklî deliller, insanların cennete veya cehenneme gittiği zaman artık bir ölümün olmadığı hususunda müttefiktirler. Kur’an’ı Kerim bir taraftan kıyameti daimi gün (ebediyet günü) olarak adlandırmış ve öte taraftan da cennetlikleri daimiler (ebediler) sıfatıyla nitelemiştir. Rivayetlerde geldiği üzere cennetlik ve cehennemliklere şöyle ...
  • Yolculuktayım ve yolculuğumun müddeti belli değil. Lütfen seferî kılma ve tam kılma açısından namazımın durumunu belirtiniz.
    6948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Cemaat namazı niyetinde namaz rekâtlarının sayısı belirtilmeli midir?
    6376 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Asıl yanıta değinmeden önce niyette iki önemli konunun dile getirildiği noktasını hatırlamak gerekir:1. Niyette söz gerekli midir?2. Niyette muteber olan şeyleri dile getirmenin lazım olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra[1] hangi şeylerin niyette gerekli ve muteber olduğu konusu ortaya çıkmaktadır. ...
  • Hicr suresi 91. ayetteki bölenlerden Allah’ın kasti nedir?
    11333 Tefsir 2010/11/27
    Bu ayet-i şerifede yer alan “el-muktesimin” kavramı bölen ve bölücüler anlamındadır. Bu ayetin nüzul sebebinin ne olduğu ve kimler hakkında nazil olduğu hususunda ise tefsirlerde birkaç ihtimal beyan edilmiştir. 1. Hac aylarında yolculara Muhammed adındaki bir şahsın bir takım iddiaları olduğunu ve kesinlikle kendisinin sözlerini dinlememelerini ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7310 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • Sigaranın orucu bozduğunu bilmeyen biri, sigara içerek tuttuğu oruçların kazasının yanı sıra keffarette vermeli midir?
    8350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    İmam Humeyni (r.a) ve diğer büyük taklit mercilerinin görüşleri şöyledir: (Oruç tutan kişi) Meseleyi bilmediğinden dolayı orucu bozan bir şey yapsa, eğer meseleyi öğrenme imkanı vardıysa farz ihtiyat gereği üzerine keffaret gelir. Eğer meseleyi öğrenme imkanı yoktuysa veya meselenin farkında değildiyse yahut filan şeyin orucu bozduğunu kesin olarak ...
  • Hz. Müslim kimdi?
    19268 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2010/12/22
    Akil’in oğlu olan Müslim üç imam (müminlerin önderi Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) ) ile aynı asırda olup onları yakından görmüş, İmam Hüseyin’in (a.s) imameti zamanında imamının hedefleri için canını feda etmiş ve Übeydullah b. Ziyad emriyle şahadete ulaşmıştır. O bu zamanda İmam Hüseyin’in (a.s) ...

En Çok Okunanlar