Gelişmiş Arama
Ziyaret
13342
Güncellenme Tarihi: 2009/12/20
Soru Özeti
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Soru
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Kısa Cevap

Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve insanın yücelmesi gibi manevi feyizleri belli bir düzen üzerine kurulu olup belli başlı sebeplerle insana ulaşmaktadır. Ve bu vesileler olmadan insanın bu inayetlere nail olması ve ilahi yakınlaşmaya (kurb) ulaşması mümkün değildir. Çeşitli ayet ve hadislerde bu sebeplerin neler olduğu açıklanmıştır. İlahi dergâha ulaşmak (kurb) bunlar olmaksızın mümkün değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya cevap verebilmek için önce vesile ve vasıtanın manasına bakmak lazım.

Allame Tabatabai, 'Ey iman edenler! Allah'tan çekinin ve Ona vesile edinin[1] ayet-i kerimesinde geçen Allah katında vesilenin manası hakkında şöyle buyuruyor: 'Allah katında vesilenin hakikati Allah'ın gösterdiği yoldan gitmektir. Şöyle ki: 1- Onun ahkamını bilmek gerekir. 2- Ona ibadet etmek gerekir. 3 Ahlak erdemlerini bulmaya çalışmak ve müstehaplara amel etmek gerekir… Vesile bir çeşit vuslattır. Vuslat ise mekan ve cismaniyyetten münezzeh olan Allah-u Teala konusunda Allah'la kul arasında irtibat kurmak için manevi vuslat ve irtibattır. [2] Allah'la kul arasında bu bağ kişinin kendi sunacağı amelleri ve kulluğu olacağı gibi Allah’a kullukta en yüksek mertebelere gelmiş Peygamberlerin ve onların vasilerinin muhabbet ve bağlılığı da olabilir. Çünkü bu muhabbet ve bağ insanı kötülüklerden ve şirkten kurtarıp onun Allah’a yönelmesini sağlar Nitekim Allah’ın kesin iradesi kullarının bu mukaddes insanlar vasıtasıyla hidayet edilmelerine onlara boyun eğip onların muhabbetini kalplerinde canlı tutmalarına yöneliktir.'

 

Tefsir-i Nümune'de ise söz konusu ayet hakkında şöyle yazılmaktadır:

'Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Onların en önemlisi Allah'a ve Peygambere (s.a.a) iman etmek, cihad etmek ve namaz, zekat, oruç gibi ibadetler, Allah'ın evini ziyaret, sıla-i rahim, gizlide ya da açıkta Allah yolunda infak ve her güzel ve hayırlı iştir… Yine Peygamberlerin, İmamların ve Allah'ın salih kullarının şefaatleri de Kur'an'ın açık buyruğuyla Allah'a yakınlaşmaya neden olduklarından tevessül kavramının geniş kapsamına girmektedirler. Peygamber ve İmam'ı takip etmek, Onların izinden gitmekte tevessüldür. Zira bunların tümü, hatta Allah'ı Peygamber, İmam ve Salih insanların makamlarına yemin verdirmek insanı Allah'a yakınlaştırmaktadırlar…'[3]

 

Bütün bunlar gösteriyor ki, Kur'an'ın Allah'a yakınlaşmak için muttakilere emrettiği vesile ve tevessülden maksadı böyle bir manadır.

 

Yukarıda ki ayetin yanı sıra Yusuf suresinin 97. ayetinde de şöyle buyruluyor: '(Yusuf'un kardeşleri) dediler ki: Ey babamız! Allah'tan suçlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten yanlış bir harekette bulunduk.'

 

Tövbe suresinde de Hz. İbrahim (a.s)'ın babası (amcası) hakkında yaptığı istiğfar konusu Peygamberlerin (s.a.a.) dualarının başkalarının günahlarının bağışlanması hakkında ki önemini ortaya koymaktadır.[4]

 

Şii ve Sünni kaynaklarında gelen birçok rivayette tevessülün lüzum ve önemi belirtilmiştir.

 

Ehl-i Sünnet yazarlarından Semhudi 'Vefa-ul Vefa' adlı eserinde şöyle yazıyor: 'Resul-u Ekrem (s.a.a)'den , Onun makam ve şahsiyetinden hem yaratılmadan önce, hem doğduktan sonra, hem ölmeden önce, hem de öldükten sonra berzah aleminde ve kıyamette yardım ve şefaat istemek caizdir.'[5] Semhudi bunları söyledikten sonra Hz. Adem (a.s)'ın Resul-u Ekrem (s.a.a)'e yaptığı tevessülü Ömer b. Hattap'tan şöyle rivayet ediyor: 'Adem, İslam Peygamberinin gelecekte yaratılacağını bildiğinden Allah'a şöyle arzetti: Allahım! Muhammed'in hatırı/hakkı için senden beni bağışlamanı diliyorum.'[6] Yine aralarında Nesai ve Tirmizi gibi bir grup sünni raviden şu hadisi naklediyor: 'Gözleri görrmeyen biri hastalığının iyileşmesi için Allah Resulünden (s.a.a) kendisine dua etmesini istedi. Allah Resulü de (s.a.a), ona şöyle dua etmesini emretti: Allahım! Senden rahmet peygamberinin hatırına dilekte bulunuyor ve sana yöneliyorum getiriyorum. Ey Muhammed! Ben Allah'ın karşısında dileğimin yerine gelmesi için seninle Allah’a yöneliyorum. Allahım! Peygamberini bana şefatçi kıl.'[7]

Beyhaki'den de şöyle nakleder: İkinci halife döneminde iki yıl kuraklık oldu. Bilal bir grup sahabeyle Peygamberin kabrinin yanına gidip şöyle dedi: 'Ey Peygamber! Ümmetin için yağmur iste, zira (susuzluktan) helak olacaklar[8]... '[9]

 

Burada şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: Neden vesileye ihtiyaç duyuyoruz? Bunun cevabı şudur: Dünya, insanların hidayeti ve tekamülü için sebep ve sonuçlar ilişkisi üzerine kurulmuştur. İnsanın ihtiyaç duyduğu şeyler maddi, hatta maddi olmayan sebeplerle karşılanmaktadır. Vesileler gerçekte Allah'a yakınlaşmanın sebepleri sayılmaktadır, zira Allah-u Teala'nın hidayet, mağfiret, bağışlama gibi manevi inayetleri de belli bir düzen içinde insanlara nazil olmaktadır. Allah'ın hikmetli iradesi bunların sebeplerle insanlara ulaşmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla nasıl ki maddi alemde, neden Allah dünyayı güneşin vasıtasıyla aydınlatıyor, neden insanların susuzluğunu su vasıtasıyla gideriyor, neden vasıtalar olmadan yaratıklarının bu ve diğer ihtiyaçlarını kendisi gidermiyor gibi sorular yersiz ise mana aleminde de Allah-u Teala mağfiret, yakınlık ve hidayetini neden vesilesiz olarak kullarına ulaştırmıyor diyemeyiz. Kısacası bitki, eğer su, toprak, ışık vb. vesileler olmadan yeşeremezse insane da ilahi inayetin vesileleri olmadan güzel hedeflere ulaşamaz.

 

Şehid Mutahhari diyor ki: Allah'ın fiili bir düzen üzeredir. Yaratılış düzenine itina etmeyen kimse sapmıştır. Bu yüzden Allah-u Teala günahkarları Resulünün (s.a.a) yanına gitmeye yönlendirmiştir. Bu şekilde kendileri mağfiret diledikleri gibi Allah Resulü (s.a.a)'den de kendileri için mağfiret dilemelerini istiyorlar. Kur'an- Kerim buyuruyor: “Nefislerine zulmettikten sonra sana gelerek Allah'tan bağışlanmayı dileselerdi, Resul de onlar için istiğfar dileseydi, elbette Allah'ın tövbeleri kabul edici rahim olduğunu görür, anlarlardı.”[10]'[11]

 

Bu ilahi sünnet gereğince ayet ve rivayetlerde (sünnette) vesile edinmek, bağışlanma ve yakınlaşma vasıtalarına tevessül etmek konusu üzerinde çok durulmuştur.

 

Allah-u Teala buyuruyor: 'Ey İman edenler! Allah'tan çekinin ve Onun için vesile edinin.'[12]

 

Allame Tabatabai, şefaat konusunda şefi'nin (ilahi şefaatin vasıtaları) önemini şöyle açıklıyor: 'Şafi'e tevessül eden kimsenin gücü yalnız başına hedefine ulaşması için yeterli değildir. Bu yüzden kendi gücünü Şefi'ininkiyle birleştiriyor. Ve sonuçta gücü bir kaç katına çıkararak istediğine ulaşmaktadır. Eğer bu işi yapmasaydı ve yanlız kendi gücüyle bunu yapmaya kalksaydı maksadına ulaşamazdı; çünkü kendi gücü yanlız başına eksik, zayıf ve yetersizdir. Şefaat sebebi tamamlamak için bir vesiledir...[13]

 

Son olarak belirtmek gerekir ki:

1-     İnsanın maddi ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılanır. Ancak bu, dua ve tevessül gibi manevi sebeplerlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında herhangi bir rolü olmayacağı anlamına gelmez. Manevi sebepler bazen sebepleri oluştururlar bazen de sebepleri yok ederler. Yani kimi zaman hacetin yerine gelmesi maddi sebeplerden dolayı olsa da bu sebepleri sağlayan[14] şey yine dua, tevessül vb. şeylerdir. Kimi zamanda dua vb. şeyler maddi sebeplerin etkisini ortadan kaldırmaktadır. Örneğin ateşin özelliği yakmak iken bu özellik gideriliyor ve soğuk bir hale gelerek gül bahçesine dönüşüyor. Kısacası sebeplerin müsebbibi Allah'tır ve O, ilaca verdiği etkiyi manevi sebeplerede verebilir.

2-     Peygamber (s.a.a)'e İmamlar (a.s)'a veya Allah dostlarına tevessülden maksat O yüce zatların Allah katında ki makamlarına tevessül etmektir. Yani o zatın Allah'a olan yakınlık makamından yararlanarak kullarını da bu makamın hatırına kurb makamına ulaştırması istenmektedir.



[1] -Mide/35

[2] - el-Mizan, tercüme, c.5, s.535

3] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.364-367

[4] -Tövbe/114

[5] - Vefa-ul Vefa, c.3, s.1371, (Tefsir-i Nümune c.4, s.367'den naklen)

[6] -a.g.e.

7] -a.g.e. c.2, s.1372, (Tefsir-i Nümune)

[8] -et-Tevsil ila Hakikati'l Tevvesül, s.329, (Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369'dan naklen)

[9] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369

[10] -Nisa/64

[11] -Murtaza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.1, s.264

12] -Maide/35

[13] -el-Mizan (Tercüme), c.1, s.239 ve 240

[14] -Bkz: Tefsir-i Nümune, c.4, s.172-167; el-Mizan, c.1, s.239 -246

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Niçin Hz. Mehdi (a.s) gaybet döneminde insanların hidayeti için bir kitap te'lif etmiyor?
    10828 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şimdi gaybet döneminde yaşıyoruz; bu dönem genel naiplerin dönemidir. Bu dönemde Şia'nın hidayeti gerekli şartları haiz Şia'nın büyük fakih ve alimlerinin üzerinedir. Ama bu dönemde Hz. Mehdi'nin insanların yararlanmaları için niçin bir kitap telif etmediği konusuna gelince bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin:
  • Allah kelimesinin lügatteki anlamı ndedir?
    12909 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Farçada "huda" kelimesiyle karşılık bulmuş olan mübarek "Allah" kelimesi has isim ve Allahın en kapsamlı isimlerindendir. Hz Ali (a.s.) "Allah" kelimesinin anlamı hakkında şöyle buyurmuş: "Allah yaratıkların kendisinde şaşkılıkta kaldığı ve kendisine aşık oldukları bir mabud anlamını veriyor. Gözlerden gizli olan ve akılların (künhi zatiını) derk edemedikleri ...
  • Yoga-Zen konsantrasyonu (meditation) hakkında görüşünüz nedir?
    10228 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Bu tekniği yapanların iddiasına göre konsantrasyon egzesizi yapmak, bizi şaşırtıcı bir şekilde düşüncelerimizin arasında yolculuk yapmamızı sağlıyor. Onun, daha sağlıklı, ıztrapsız, endişesiz bir yaşam sağlaması, yorgunluğu gidermesi gibi birçok faydalar vardır. Ve bizi zihnin çeşitli safhalarına ve farkındalığa ulaştırıyor.Konsantrasyon, ...
  • “Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
    34702 Tefsir 2015/06/18
    Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ...
  • Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
    14536 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğuİbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan ...
  • Neden İslam dininde evlat boşanma durumunda erkeğe verilir?
    3787 Koruma 2019/06/15
    Öncelikle bu soruda kast edilen ifadenin incelenmesi gerekir. Eğer kastınız evladın intisabı ise İslam dininde evladın intisabı erkeğe olduğu gibi kadınadırda. Bu konu tamamen açık ve nettir. Örneğin mahremiyet, miras, akrabalık,... erkeğe özgü değildir. Bütün bu bağlar kadın içinde söz konusudur.[1] Ama eğer kastınız ...
  • Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
    9700 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin ...
  • ben kasetlerden ve has şirketlere ait sd.lerden kopyalama yapıyordum. Şirketleri tanımadığımı dikkate alarak onların hakkını nasıl eda edebiliyorum?
    6249 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/06/18
    Kopyalama ve manevi haklar noktasında değerli mercilerin görüşleri farklıdır. Ayetullah, İmam Humeyni, Tebrizi, Sistani, ve Safi hazretleri şuna inanmaktadırlar: yazılım türü bir şeyi icat etmek usulen üretkenine hak icat etmiyor ve dolayısıyla sahiplerinden izin almaksızın kopyalamaları ve çoğaltması caizdir. Ayetullah Hamenei, Behcet, ve Vahit hazretleri şöyle diyorlar: ...
  • Dine dayalı ahlakın manası nedir?
    11239 Yeni Kelam İlmi 2012/06/16
    Din ve ahlak arasındaki ilişki bağlamında ahlaki değerlerin temelleri hususunda iki genel bakış vardır: 1. Ahlak dinden bağımsız bir disiplindir ve din bir ile ilişkisi yoktur. 2. Ahlak din, iman ve Allah’a inanmayla bağlantı kurmaksızın gerçekleşmez. Batı toplumlarında bu konu geniş ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    50484 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...

En Çok Okunanlar