Gelişmiş Arama
Ziyaret
7750
Güncellenme Tarihi: 2010/12/04
Soru Özeti
İslam devletinde medeni kurumların yeri nedir?
Soru
İslam devletinde medeni kurumların yeri nedir?
Kısa Cevap

Toplumda halk kitleleriyle devlet arasındaki kuruluşlara medeni kurumlar denir. Köy ve şehirlerdeki kooperatifler, dernekler, spor kulüpleri ve birlikler (okul-aile birliği gibi) vb. medeni kurumlara örnek teşkil etmektedirler. Medeni kurumların varlığı halkçı düzenlerin temel özelliklerinden biridir. Bir işi ve mesleği olan herkes bu kurumlara üye olabilirler. Medeni kurumlar, toplumsal sermayenin kaynağı olarak dikkat çekmekteler.

Kenetlenmeyle ilgili kaide ve değerler halk ve toplum için büyük ölçülerde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu da özel ve genel menfaatleri sağlamakta, üyeler arasındaki işbirliği, ortaklık ve yardımlaşma ortamını hazırlamaktadır.

Böyle kurumlar, hükümetle bağımsız toplumsal kurumlar arasındaki teamül ve diyaloğun neticesinde şekillenmekteler. Ve öyle şartlarda gelişirler ki, varlık ve ilerlemeleri hükümetlerin meşruiyyet ve iktidarlarına tehdit sayılmazlar.[i]  

Bu kurumlar toplumsal sermaye olmanın yanı sıra kendi içlerinden birer temsilci seçerek dolaylı yollardan devletle irtibat kurabilirler; bu da siyasi istikrarı doğuracak olan devletle millet arasında bir tür birlik ve beraberlik sağlayarak bir toplumsal sermaye oluşturabilir.

Halkın dinin buyruklarına bağlı olduğu dini bir toplumda medeni kurumlar kendilerine din rengini almakta ve dini toplumların hüviyet ve düşünce yönünü belirlemekte önemli rol oynamaktalar. İran’da ki dini medeni kurumlar İslam devrimden önce hakim rejimle mücadele işlevini görürlerdi, devrimden sonra ise düzenin hidayeti ve desteklenmesi işlevini görmekteler.    



[i] -Zühre Mehr Nevruzi, Sermaye-i İctimai ve Nakş Nehadha, Hadis-i Zendegi, Behmen-İsfend , 1384, sayı:27.

Ayrıntılı Cevap

Toplumda halk kitleleriyle devlet arasındaki kuruluşlara medeni kurumlar denir. Toplumsal medeni kurumlar özgür kurumlar olup toplumun genel mesele ve konuları hakkında görüşmeler yapar, girişimlerde bulunurlar. Bu yüzden bir özgür vasıf ve özelliğe sahip olmaları gerekir. Böyle kurumlar hükümetle bağımsız toplumsal kurumlar arasında teamül ve diyaloğun neticesinde ortaya çıkmaktalar. Ve öyle şartlarda gelişirler ki, varlık ve ilerlemeleri hükümetlerin meşruiyyet ve iktidarlarına tehdit sayılmazlar.

Halkın dinin buyruklarına bağlı olduğu bir toplumda medeni kurumlar kendilerine din rengini almakta ve dini toplumların hüviyet ve düşünce yönünü belirlemekte önemli bir rol oynamaktalar. Nitekim toplum ne kadar çok dindar olursa bu dini medeni kurumlarında etki ve nüfuzu o kadar çok olacaktır. Aynı şekilde bu kurumlar ne kadar devletlerden bağımsız olsalar, bir toplumun yapılanmasındaki işlevleri daha etkili hale gelecektir. Yine dini medeni kurumlar önemli ölçüde geçmiş dönemlere ait olduklarından yeni düşünceler, okumuş kesim ve toplumda ortaya çıkan yeni fikirler üzerinde daha etkili olmaktalar.

İran’daki Medeni Kurumların Nitelikleri

İran halkının dindar ve bilgi seviyesinin yüksek olmasından dolayı dini medeni kurumlar eskiden beri faal olup, diğer medeni kurumlara göre geçmişleri çok eskilere dayanmaktadır. Siyasi ve toplumsal alanlarda gereken rollerini ifa etmişlerdir. Fütüvvet(cömertlik), yiğitlik, tekke gibi kurumlar, kültürel kuruluşlar, taziye, matem ve cami heyetleri, hatta esnaf kurumları İran toplumundaki faal medeni kurumlardan olup çeşitli devletlerle teamülleri olmuştur. Devletlerin bu dini medeni kurumlara karşı tutumları aynı değildi. Farklı dönemlerde farklı tutumlar sergilenmiştir. Bazen onlara karşı uyumlu davranıyor hatta desteklerken, bazende muhalefet edip onların faaliyetlerini kısıtlıyorlardı. Gerçekte bu kurumların özgürce hareket etmeleri onların faaliyetlerinin rengine direkt olarak bağlıydı; faaliyetler her ne kadar siyasi olsaydı muhalefet ve düşmanlıkta daha çok olurdu. Nitekim bir fikir ve felsefe akımı olan İhvan-us Safa, siyasi rakib olmaya başladığında zamanın hükümeti tarafından şiddetli bir saldırıya uğradı. Halbu ki, tekkeler çeşitli nedenlerden dolayı bu iktidar sahibi kimseler tarafından hep destekleniyorlardı ve fazla bir muhalefetle karşılaşmazlardı. Çünkü siyasi rolleri çok azdı. Bu kurumlar daima belli bir mahiyeti İranlıların içinde takviye etmişlerdir ki, bir taraftan siyasi görüşleri (ki farklı dönemlerde çeşitli amaçları gütmüşlerdir) vardı, bir taraftanda bu kurumlar toplumda din, usul ve dini değerlerin taabbüdi olarak anlaşılmasını takviye etmişlerdir. Bu meselenin, İran toplumunda varolan bazı inançların, dini törenlerin ve adetlerin takviye edilmesinde önemli etkisi olmuştur. Denilebilir ki, eskiden insanların dini hüviyetleri diğer hüviyetlerine göre daha ağır bastığı için dini kurumların topluma yön vermekte önemli rolleri vardı. O dönemde ki dini kurumlar bütün topluma göre esasen farklı yapıları yoktu ve sonuçta devlet, halk ve onlar arasındaki vasıta kurumlar aşağı yukarı aynı mahiyete sahiptiler. Belkide bu yüzden onların arasında fazla bir çekişme görünmüyordu.

İran’daki medeni kurumların temel özelliklerinden biri şeriat eksenli ve şeriata bağlı olmalarıydı. Bu yüzden İslam devriminden önce İran toplumunda hiçbir zaman bağımsız medeni kurumların şekillenmesi için söz konusu şartlar oluşmamıştır; zira bu kurumlar devrimden önce devlete karşıydılar. Ama İslam devriminden ve İslam devletinin kurulmasından sonra bu kurumlar önemli ölçüde gelişmiş ve gerçek konumlarını bulmuşlardı.

Belirtmek gerekir ki, İran’daki dini medeni kurumlar diğer kurumlar gibi takriben siyasidirler. Yani devletle işbirliği içinde olacak biçimde bir tür siyasi rolleri vardır. Bu yüzden onlar kendilerini dini standartlarla sınırlamıyor ve kendilerini siyasi alanda hep etkileyici kurumlar olarak telakki ediyorlar.

İslam devletinde dini medeni kurumları genel olarak çeşitli alanlarda görmek mümkündür. Örneğin ekonomide vakıf bir dini medeni kurumdur; veya akaid alanında havza ve mescid önemli dini ve medeni kurumlardandır. Veyahut matem ve taziye heyetleri toplumu etkileyen önemli kültürel dini kurumlardır.

İran’daki dini medeni kurumlara genel olarak baktığımızda hepsinin insanların dini inanç ve bilinçlerine yakınlığı olan ve takriben bütün bu kurumlar taabbudi söyleme ait olan ahlak, öğreti, adap ve özel ayinleri teşvik eden kurumlara ait olduğunu göreceğiz.[1]  

İslam Devriminden Sonra  Medeni Kurumlar

İslam devrimi, İran toplumunda temel ve köklü bir değişimin ardından gerçekleşti. Müslümanlar siyasi gücü ellerine geçirdikten sonra toplumsal hayatın, halkın toplumsal siyasi kültür ve akaidinin tefsiri için çaba göstermeye başladılar. Bunun sonucunda devlet kültürel işleri önemli ölçüde ele aldı. Buna göre İran’daki dini medeni kurumlar, İslam devriminden önce hakim rejime karşı mücadele verirken, İslam devriminden sonra, düzeni hidayet ve destekleme rolünü almaya başladı. İran’da dini hakimiyetin ardından dini medeni kurumların konum, işlev ve hedeflerinde önemli değişiklikler meydana geldi. Önemli ölçüde konumları medeni kurumlar olarak takviye edildiğinden onları İran’da devletin büyük gövdesinin bir hizbi haline getirdi ve devletle beraber mukaddes İslam’ın hedeflerini gerçekleştirmek ve inkılaba vefalı olan halka hizmet etmesine ortam hazırladı.

İslam devriminde önce dini medeni kurumlar rejime karşı olduklarından halkın içinde nüfuzları çoktu ve rejimin öngördüğü mahiyeti çeşitli yönlerden sorgulamaya ve eleştirmeye başladılar. Ama islam devriminden sonra bu dini medeni kurumlar, hakim sistemle olan uyum, gönül birliği ve bağlılıklarından dolayı devrimden sonra gerçekleşen birlik, İslam cumhuriyeti devletinin yanında yer alan yeni halkçı kurumların ortaya çıkmasına neden oldu.

İran’da İslam devriminin zaferinden sonra devlet, mescidler ve dini heyetler gibi kurumları karşısında görmez, aksine onları kendi özel meşruiyyet ve kültür yapılanmasının hizmetinde görmektedir. İlim havzaları, mescidler, Hüseyniyeler, vakıflar gibi onca dini medeni kurumları kendi bünyesi altına aldı. Onlardan devletin halka hizmetini artırması ve takviye etmesi beklenmektedir.

Kısacası İslam devriminden sonra dini önderlerin siyasi merkezlerde yer almalarıyla, birçok dini medeni kurumlar gerçek manalarını kazanmış oldu. Bu mesele bir yönden devletin kültürel işleri kontrol etmesiyle ilgiliyken, diğer yönden İslam devriminden sonra hakim siyasetin düşüncesiyle dini medeni kurumların genel düşünce birliğine aittir.

Bu konu, Cuma ve cemaat imamları siyaseti düzenleme şurası, cami işlerini düzenleme merkezi, büyük İslam merkezi, veliyy-i fakih’in eğitim, üniversite ve askeriyedeki temsilcileri, ilim havzalarının mali ve yönetim işlerine müdahele ve daha başka bu türden dini kurumların kurulmasına neden olmuştur. Yine devletle camiler, hüseyniyeler vs. heyetlerin arasında bir birlik ve beraberlik ortaya çıkmıştır. Yukarıda anlatılan bütün bu değişimlerin yanı sıra toplumsal alanlarda da yeni değişimler meydana gelmiş, İslam devriminden sonra dini medeni kurumlarla gönülbirliği oluşmuştur.[2]            


[1] -Maksut Rençber, Nehadha-i Medeni, Dini ve Hüviyet Der İran, Kısmet-i Evvel, Pegah-ı Havza, 17 Şehriver 1386, sayı:214.

[2] -Maksut Rençber, a.g.e, Kısmet-i Dovvum, Pegah-ı Havza, 31 Şehriver 1386, sayı:215.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar