Gelişmiş Arama
Ziyaret
8471
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Eğer İmam Ali (a.s.) Masum ise neden dua ediyor, neden yakınıp yakarıyor ve rabbinden istiğfar diliyordu. Masum olan bir kimse için bunun ne anlamı var?
Soru
Nehcül belagada şöyle yazılmaktadır: Hz. Ali Rabbiyle münacat ediyor ve şu duayı okuyordu: “Allah’ım! Sen beni benden daha iyi tanıyorsun, benim hakkımda bildiğin ne varsa hepsini affet. Eğer tekrar günaha bulaşırsam tekrar beni affet. Allah’ım! Kendime söz verip yerine getirmediğim sözlerden dolayı beni bağışla. Allah’ım! Eğer dilimle kendimi sana yaklaştırmış ama kalbimle sana muhalefet etmiş isem beni bağışla. Allah’ım! Faydasız olan bakışlarımdan, sözlerimden ve yanlışlıklarımdan dolayı beni affet”.
Hz. Ali unutkanlıktan, hatadan ve diğer günahlardan dolayı affedilmesini diliyor ve bu bağlamda Rabbine yakınıyor ve yakararak dua ediyor. Bu iddia ettiğiniz Masumluk ile tezat teşkil ediyor mu?
Kısa Cevap

İmamlar (a.s.) yaptıkları bazı dualar ve münacatlarında kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıp af edilmelerini diliyor olmaları onların ve Masum kimselerin günah işliyor anlamında değildir. Bu onların bulundukları makamın iktiza ettiği tam edep ve ubudiyetin devamlılığını sağlamak içindir. Onlar bu bağlamda sahip oldukları tüm gücünü sarf etmişlerdir. Ancak bu doğrultuda sarf ettikleri tüm gayretlerini, çabalarını, fedakârlıklarını ve özverilerini Allah’ın zatının sahip olduğu o yüce makama layık görmüyorlar. Bu nedenler yaptıkları bütün bu çabaları eksik görüyorlar. Eksik olarak nitelendirdikleri bu çabalardan ötürü kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıyor, dolayısıyla dua ediyorlar, yakınıp yakarıyor ve istiğfar diliyorlar.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberler ve imamların (a.s.) ve hz. Ali’nin şahsının (a.s.) özelliklerinden birisi Masumluktur. Masumluk ilmi ve ameli bir sıfat ve kudrettir. Bu sıfat insanı cehaletten, hatadan, sehivden, unutkanlıktan, fikir ve düşüncedeki demagojilikten koruyor. Dolayısıyla Masum bir kimse hem ilim boyutunda doğru olmayan algılardan uzaktır hem ameli boyutta uygunsuz işlerden korunma altındadır.[1] Bundan dolayıdır ki, bu zatlar yüce imamet makamını hak etmiş ve bu makam için seçilmişlerdir.

Pak ve temiz olan İmamlar (a.s.) yaratılış âleminin özü ve Allahın hidayet sıfatının mazharıdırlar. Onların işleri, söyleyişleri ve suskunlukları hidayet olduğu gibi zatları da hidayetin ölçüsüdür. Bu ölçüyle delalet, sapıklık, iman ve küfür tanınıyor. Bu nedenle onların yaşantı ve sözleri Allaha doğru seyir halinde olan her kes ve her salik için hüccet ve delildir. Zira onlar masumdurlar. Masum kimsenin yaşayışında hiçbir çeşit sapıklık şaibesi yoktur. Bu konu münasip ve uygun yerde akli ve nakli delillerle ispatlanmış bir konudur.[2]

Ama ehlibeyt imamlarından (a.s.) bize ulaşılan dualarda, kendileri Allah tan istiğfar dilediklerini veya günah işlemiş kimseler olarak kendilerini tanıttıklarını görüyoruz, örneğin imam Ali (a.s.) kendi münacatlarında şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Beni gaflet sardığı halette keşke hangi durumda olduğumu bilseydim? Acaba bu halette iken benden yüzünü mü çevirmişsin yoksa bana mı bakıyorsun”? Bu Masumların günah işlediğini gösteriyor anlamında değildir. Konunun açıklanması için dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki gafletin birçok derecesi vardır. İnsanların duçar olduğu gaflet derecesi insanlara göre değişiyor. Masum olan kimseye ait olan dereceyi hakkiyle derk etmek bizim idraklerimizin dâhilinde bir mertebe değil, ama şunu söylemek mümkündür ki, Masum olan bir kimse hiçbir zaman Allahtan gafil değildir. Ancak Onun bu teveccühü yemek yerken, başkalarıyla konuşurken veya namaz kılarken eşit derecede değil. Namaz kılarken sahip olduğu teveccüh diğer eylemlerinde var olan teveccühe oranla çok daha kâmildir.  İşte bazı eylemlerinde var olan bu eksikliği gaflet olmadığı halde kendisi için gaflet, günah bilir ve ondan rabbine sığınır, dua eder ve affını diliyor. Bu onların sahip oldukları makamın büyüklüğü, ubudiyetlerinin devamlılığı ve sahip oldukları tam ve kâmil edepleri içindir. Bu durum (tam teveccüh) onların beşer olmaları gereğince bazı haletlerde (beşeri işlerle meşgul olduklarında) mümkün olamıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle bu beşeri haletlerini kendileri için günah telaki ederler. Yoksa onlar günahın her çeşidinden; küçüğünden, büyüğünden ve mekruhundan arî ve Masumdurlar.[3]

Masumlar (a.s.) her zaman iblis ve diğer şeytanlarla ahlaki ve diğer konularda çatışma halinde ve mücadele içindedirler. Ama ilahi Tevfik nedeniyle hiçbir zaman ayakları kaymadı. Peygamber (s.a.a.) hakkında kuranı kerim şöyle buyuruyor: “Onlar, sana vahiy ettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.[4] Dolayısıyla Masumların (a. s.) kendisinden kaçıp ve ondan dolayı yakınıp yakardıkları günah harama bulaşmış oldukları şeyler türünden değil. Belki ilahi dergâha yakın olunduğu oranda Allah tarafından amellerin tartılması için belirlenecek tartıların daha da dakikleşiyor olması içindir. Öyle ki o tartılar diğerlerinin yanından çok sade ve hiç önem vermeksizin geçtikleri birçok şeyi Allahın yüce makamına uygun görmeyip onlar için günah sayacaklardır.[5] Erbili (Allahın rahmeti üzerine olsun) konuyla alakalı şöyle diyor: “Peygamberler ve imamlar (a.s.) sürekli Allah’ı yâd ederlerdi. Onlar ilahi kurb ve yakınlık bağlamında en üstün mertebede yer almışlardı. Sürekli Allah’ı yâd ederler ve bir an bile Allahtan gafil kalmalarını istemiyorlardı. Bu nedenle sürekli endişeli ve tedirgindilerdi. Bir an bile Allahtan gafil kalmak onlar için çok ağır gelirdi. Bu nedenle beşeri boyutlarıyla alakalı işler için; yemek yer, su içmek ve sosyal meselelere çözüm getirmek için bulundukları o yüce mertebeden inmek zorunda kaldıkları her zaman kendileri için büyük günah telaki ederlerdi. İşte onların diledikleri istiğfar, yakınarak yaptıkları tövbe ve duaları bundan dolayıdır.



[1] CEVADİ AMULİ, Abdullah, “Ali (a.s.) mazharı esmai ilahi”, baskı 2, mekezi neşri isra, 1385, s. 107- 108.

[2] Bkz. Soru 258:, (sayt: 2088).

[3] ŞEHİT DESTGAYB, seyit Abdulhüseyn, “1000 soru”, intişarat-i nas, s. 19.

[4] “Ve in kadu le yeftinuneke anillezi evhayna ileyke li tefteriye aleyna ğayrahu ve izel lettehazuke halîla. Ve lev la en sebbetnake le kad kidte terkenu ileyhim şey'en kalîla. İsra, (73- 74),  Tefsiri el-mizan”, Tercüme: MUSEVİ HEMEDANİ, Muhammed Bakır, c. 13, s. 366. (biraz değiştirme yapılmıştır).

[5] ERBİLİ, Ali b. İsa, “çaphane-i ilmiyei kum”, c. 3, s. 45.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cemaat namazında saf nasıl tutulur? Hareket etmek namazı batıl eder mi?
    12279 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Karşılaştığınız olay (cemaat namazında saf oluşturmak) fıkıh kitaplarındaşöyle anlatılır:  1- Me’mum imamdan önde olmamalıdır.[1]2- Me’mum bir erkek ise imamın ...
  • Beyin ölümünden sonra organ bağışı hakkında taklit mercilerinin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
    5981 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/12
    Aşağıdaki cevaplar taklit mercilerinin bürolarından alınmıştır: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Eğer diğer hastaları tedavi etmek için söz konusu hastaların beden organlarından istifade etmek kendilerinin ölümlerini çabuklaştırır ve hayatlarının noktalanmasına neden olursa, caiz değildir. Bu ...
  • Allah bir işi yapamayacak kadar güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
    7555 Eski Kelam İlmi 2012/06/23
    Bu soruda dile getirilen iddia ve varsayım şudur: Her nerede Allah’ın zatı bir işi yapmaya güç yetirebiliyorsa O’nun kendisi bu işi yapar ve eğer buna güç yetiremezse sebeplerden istifade eder. Allah’ın her işe güç yetirebildiğini bildiğimizden dolayı O’nun fillinin nedenler kanalıyla gerçekleşmesi muhaldir ve her kim bir ...
  • Öldürmenin çeşitlerini ayrıntılarıyla anlatınız.
    6619 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/03
    Öldürme, çeşitli yönlerden kısımlara ayrılabilir. Aşağıda kısaca onlara değiniyoruz:1- Haklı ve haksız olarak öldürme.2- Öldürmenin ne zaman yapıldığı3- Öldürmenin idamla, silahla veya sopayla olması, yine taşlanmak ve diğer şekillerde cezaları yönünden gerçekleşmesi. 4- Öldürmenin kasıtlı, kasıtlıya ...
  • İnsanın üstünlüğünü tehdit eden amiller nelerdir?
    7493 Pratik Ahlak 2012/01/23
    Kur’an-ı Kerim’in bakışında gerçekte insanın insanî makam ve üstünlükten düşmesine neden olan ahlakî düşüş, değişik etkenlere bağlıdır: Bir grup Kur’an ayeti, insanların gaflet, akıl ve düşünceyi kullanmama ve bunların gerekleriyle amel etmeme nedeniyle insanî üstünlüklerini yitirdiğini beyan etmektedir. Başka Kur’an ayetleri ise nefis hevesi ve dünya sevgisini ...
  • Kur’an’da Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı kaç defa zikredilmiştir?
    17590 Kur’anî İlimler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı Kur’an’da dört defa gelmiş ve aşağıdaki surelerde zikredilmiştir:1. Ali İmran, 144. Ayet: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar ...
  • Hazreti Muhsin Kimdir ve nasıl şehit edildi, onun katili kimdir?
    33885 تاريخ بزرگان 2012/09/20
    Şia ve ehlisünnetin rivayet ve tarihi kaynaklara göre hazreti Muhsin (a.s.) Hz. Ali ve hazreti Fatma’nın çocuklarındandır. Ömer veya Kunfüz hazreti Fatma’yı (a.s.) duvar ile kapı arasına sıkıştırdı ve onun bu işi o kadar şiddetli ve baskısı o denli bastırıcı idi ki o hazretin kaburgalarının kırılmasına ve ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7487 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
    9155 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    “Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara ...
  • Peygamberden (s.a.a) gelen kırk hadis ezberleme hakkındaki rivayetler sahih midir? Bu kırk hadisin ölçütlerini söyleyiniz.
    12558 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/15
    Şii[1] ve bazı sünni[2] kaynaklarda çeşitli ibarelerle İslam Peygamberinden (s.a.a) ‘Erbain’ diye meşhur olan hadiste, kırk hadis ezberlemeye önemle tavsiye edilmiştir. Örneğin: ‘Ümmetimdem kim, halkın ihtiyaç duyduğu hadislerimden kırkını ezberlerse Allah ...

En Çok Okunanlar