Gelişmiş Arama
Ziyaret
9776
Güncellenme Tarihi: 2008/07/29
Soru Özeti
Gaybet döneminde ilahi velayet makamı kime aittir?
Soru
İlahi Rububiyet yeryüzünde Peygamberler (a.s), ve Masum İmamlar (a.s) tarafından yürürlüğe geçtiğinden bu gerçek akli olarak velayetin devam etmesini gerekli kılıyor, buna göre 1- Hz. Mehdi’nin (a.s) gaybeti döneminde bu velayet kime aittir? 2- İtikadi olarak bu velayet bizim için nasıl bağlayıcı olur? 3- Zamanın İmamı Hz. Mehdi’nin (a.s) lütuf ve inayetleri bize ne yolla ve nasıl ulaşır?
Kısa Cevap

Gaybet ve Huzur döneminde ilahi teşrii velayet Masum İmam (a.s) tarafından uygulanır. Bu da ya doğrudan masumun kendisi tarafından ya da İmam tarafından belirlenen fakihler tarafından gerçekleşir. Çünkü Allah’ın itaati bize gerekli olduğundan Allah’ın velisinin itaati de Allah’ın itaati sayıldığından o da bize farzdır. Masum İmam’ın ister gaybet ister huzur döneminde lütuf ve inayeti sürekli halka ulaşmaktadır; Bu inayet ve lütufların gaybet döneminde özel kişileri eğitmek ve layık olanlara hidayet ulaştırmak gibi çeşitli yolları ve şekilleri vardır.

Ayrıntılı Cevap

1-             Anlaşıldığı üzere sizin ilahi rububiyetten maksadınız Rububiyetin bir gereği olan valayetin sonuç ve etkileridir Bu yüzden velayet kavramı hakkında konuşulması gerekir.

Velayet ve Mevla kavramları veliye kökünden alınmıştır  Lügat açısından bu sözcüğün çeşitli anlamları vardır. Örneğin: Sahip, köle, kölesini serbest bırakan efendi, serbest bırakılan köle, arkadaş, yakın (amcaoğlu), komşu, antlaşmış, oğul, amca, Rab, yardımcı, nimet veren, bir yere yerleşen, ortak, kız kardeş oğlu, seven, tabi, damat, daha öncelikli olan.[1]

Kavram olarak velayet insanların işlerinde çeşitli yönlerde tasarruf yetkisi olan yönetici anlamındadır. İmam’ın İslam toplumuna velayeti, toplumun toplumsal, siyasi işlerini yönlendirmek, insanları hidayet etmek onların din ile ilgili sorularını cevaplandırmakta tecellisini bulmaktadır. Eğer insanlar onun önderlik ve velayetine boyun eğerlerse gerçekte kendilerinin dünya ve ahretteki mutluluklarını garanti etmiş ve doğru yolu bulmuş sayılırlar; eğer karşı çıksalar veya bu önderlik ve velayeti kabul etmeseler gerçekte kendi aleyhlerine harekete etmiş ve kendi zararlarına olan bir yol seçmiş olurlar. Masum İmamı ister halk kabul etsin ister etmesin o Allah’ın iradesi gereği tüm insanların -ister Müslüman ister gayr-i muslim- durumundan haberdardır ve onların kalp ve davranışlarında etki bırakmak yetkisine sahiptir yani velayet hakkına sahiptir.  O tekvini olaylarda da Allah’ın izniyle tasarruf yetkisine sahiptir; isterse bir taşı altın yapabilir veya bir cansız perdedeki resmi canlandırabilir veya çaresiz hastalıkları iyileştirebilir, ve kendisine tevessül edenleri (Allah’ın katında vesile kılanları) çıkmazlardan kurtarabilir. Bütün bunları Allah’ın verdiği izinle yapar. Ancak o bu gücünden hikmetsiz ve normal ilahi düzende halel oluşturacak şekilde yararlanmaz. Çünkü o kullukta en yüksek mertebeyi haizdir ve gerçek kul Allah’ın izni olmadan hiç bir iş yapmaz. Buna göre Şia literatüründeki velayet kavramını imamet kavramıyla karıştırmamak gerekir çünkü bu açıklamaya göre velayet imametin bir ön koşulu sayılır. Buna göre mutlak velayete sahip kişi olan Masum hazır olduğu dönemde kimsenin toplumun önderlik ve imametini üstlenme, toplumun din ve dünya işlerini yönetmesi ve onları kendi peşi sıra hareket ettirmesi caiz olmaz. Çünkü aklın da açıkça hükmettiği gibi seçkin ve üstün kişi olurken ondan sonraki mertebede olana sıra gelmez. Elbette o mutlak velinin izni çerçevesinde biri bir görev üstlenirse o başka. Örneğin gaybet döneminde belirli vasıfları taşıyan fakihin o mutlak veli ve İmam adına bir takım görevleri üstlenmesine izin verilmiştir.

Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere Peygamber’e (s.a.a) Masum İmamlara (a.s) isnat edilen bu ilahi velayet makamı gerçekte ilahi hilafet makamıdır ve insanın yaratılış hedefini de simgeler; Hz. Adem de bu makamı sayesinde meleklere mescut (secde edilen kişi) olma özelliğine sahip olmuştur.[2]

Açıklandığı üzere velayet iki kısımdır:[3]

A-            Tekvini velayet: Bu anlamdaki velayet geçen açıklamamızdan anlaşıldığı üzere velinin Allah’ın izniyle yaratıklar üzerindeki değiştirme ve yönlendirme gücüne sahip oluşundan ibarettir.[4] Nitekim Allah Teala şöyle buyurur: “Rabbimiz odur ki her şeyi yarattı ve sonra hidayet etti.”[5] Bu manadaki velayet işte ayette zikredilen ilahi gücün bir tecellisinden ibaret sayılır. Bu tür velayet kamil insanda yani masumlarda vardır, onlar ister maddi anlamda diri olsunlar veya vefat etmiş olsunlar Allah’ın iradesi gereği böyle bir güce sahiptirler.[6] Bütün Peygamberler ve onların masum vasileri bu cümleden on iki imam bu velayet sahiptiler.[7]

Buna Kur’an’da onlarca ayette işaret edilmiştir. Örneğin Hz. İbrahim’e (kuşları diriltmede) İsa’ya (hastaları iyileştirmede ve ölüleri diriltmede), Süleyman’a (rüzgar ve kuşlar üzerinde egemenliği konusunda) Hz. Süleyman’ın vasisi Adsif’e (Belkis’in tahtını bir anda getirmesi için) verilen güç bu velayet tekvinin örnekleridir. Bu gün Hz. Mehdi (a.s) Son Peygamber’in (s.a.a) vasısı olma vasfıyla böyle bir velayete sahiptir. Onun gaybette oluşu onun bu tür velayetine bir halel getirmez.

B-            Teşrii velayet: Velayetin bu anlamı şeriat, irşat, hidayet gibi özellikleri ispat eden ayetlerden anlaşılır.[8]  Bu velayetin anlamı insanların dünyevi ve uhrevi işlerini düzene koymak ve onlara yön vermek anlamındadır. Buna göre Allah’ın velisi Allah tarafından insanların din ve dünya işlerini yönlendirmekle   görevlidir. Bu velayeti halk kabul ederse o zaman İslami hakimiyet kurulur ve eğer kabul etmezse böyle bir düzen kurulmaz. Her halukarda bu velayet Allah tarafından seçilmiş kişilere yani masum imamlara aittir. İmam’ın hazır olduğu dönemde onun kendisi tarafından bu velayet yürütüldüğü gibi onun gaybet döneminde onun tarafından genel vasıfları açıklanarak belirlenmiş ve onun adına hüküm süren kişiler tarafından yürütülür. Bu kişiler gerekli şartları taşıyan fakıhtlerrdir. Buna göre velayet-i fakıh İmam’ın velayetinin bir uzantısı sayılır. Buna göre bir yönetimin meşru sayılması için İlahi hüccet olan masum imam’ın yetkisi çerçevesinde ve onun velayetinin bir devamı olması gerekir. Aksi takdirde hiçbir hakimiyet kendiliğinden meşruluk iddiası edemez. İşte bu dikkat edilmesi geren önemli bir noktadır.

Huzur döneminde İmam’ın kendisine ulaşılabildiği için doğrudan onun tayini ile her bölgenin yöneticisi belirlenir, ama gaybet döneminde böyle bir şey müyesser olmadığı için bu atama genel vasıfların açıklanması ve bu vasıfları taşıyan kişilerin genel olarak atamasıyla gerçekleşmiştir. Bu atamanın özel olması veya genel olması meselenin özünde bir etkisi yoktur. Her iki durumda da gerçekte bu ilahi rububiyetin uygulamasıdır. Üstelik gaybet döneminde Masum İmam bazı özel kişilerle ilişki kurmanın yanı sıra tanınmayacak şekilde toplumun içinde yaşamaktadır. Buna göre denebilir ki gaybet döneminde valayet, Masum İmam’ın kendisine aittir ve çeşitli hadislerden anlaşılan genel atama ilkesi gereği bu velayet veliyi fakih tarafından yürürlüğe konur.[9]

2-             Masum İmam (a.s), Peygamber’in (s.a.a) halifesi olmak vasfıyla ve Peygamber de yaratıcımız olan Allah’ın elçisi olduğuna göre emrettiği her şey bizim maslahatımıza uygundur. Ve Akıl da ona itaat etmeği gerekli bilir. Çünkü akıl insana nimet verene ve insanın maslahatını herkesten daha iyi bilene itaati gerekli görür. Çünkü ona itaat insanı menfaatlerini koruduğu gibi onu büyük hasarlara düşmekten, ziyanlara uğramaktan kurtarır. Veliyi fakih de velayet yetkisini Masum İmam’dan aldığı için onun emirleri de aynen İmam’ın velayeti gibi zorunludur. Ona karşı gelindiği takdirde velinin emri itaat edilmiş sayılmaz.

3-             Masum imam’ın lütuf ve inayeti gaybet döneminde de açıktır; çünkü o bir manada ilahi feyzin vasıtası sayılır eğer İmam olmasa hiçbir varlığa feyiz ulaşmaz. Onun yüzü hürmetine Allah’ın merhameti kullara ulaşmaktadır. Onun inayet ve lütfünün bazı örnekleri şöyledir:

a)            Onun kabul olunmuş duası sürekli Şiaları ve ihtiyaç sahipleri hakkında onlara ilahi hidayet ve imdadın yetişmesine sebep oluyor.

b)            Gaybi imdatları; Bu imdatların çeşitli örnekleri güvenilir insanlar vasıtasıyla nakledilmiş ve sürekli yaşanmaktadır. O hikmet ve lütuf sahibi imamın böyle olmaması asla mümkün mü?

c)            İnsanlar üzerinde hakimiyet hakkı sadece Allah’a mahsustur; çünkü

1.     O insanların yaratıcısıdır. Ve insanın kendisinden daha fazla onun ihtiyaçlarından haberdardır. Bu bir aklı gerekliliktir.

2.     Şeriat gereği de hakimiyet yalnız Allah’a aittir Nitekim Ayet-i Kerime “Hakimiyet yalnız Allah’a aittir”[10] diye buyurmaktadır. Buna göre Allah’ın ve onun halifesi olan masumun izni olmadan kurulan her hakimiyet meşru değildir. Ve insanlar hakkındaki her tasarrufu da gasp ve zulüm sayılır. Buna göre veliyi fakıhın meşruiyeti Masum imam tarafından kendisine böyle bir yetkinin tanındığı içindir. İşte bu özellik şia hakkında cereyan eden büyük bir ilahi lütuf sayılır.

d)            Bazı manevi makamlara sahip olan özel kişilerin o İmam’ın huzuruna doğrudan müşerref olmaları ve çeşitli ilmi ve manevi alanlarda ondan feyiz almaları da dolaylı olarak bu feyizin bütün halka ulaşmasına sebep olur. Çünkü bu gibi şahsiyetler sürekli insanlar için yol gösterici olmuşlardır.

4-             Şunu bilmeliyiz ki eğer Allah bir nimeti insanlardan esirgerse bunda yalnız insanların maslahatı riayet edilir. Çünkü Allah Teala kimseye karşı özel bir düşmanlığı yoktur. O bütün hallerde kulların maslahatını istemektedir. Ve onların durumundan en iyi şekilde haberdardır. Buna göre biz tevhit ilkeleri sayesinde diğer bütün durumlarımızı değerlendirmeliyiz. Bu kesin ilkeyi nazara alan kimse için bir çok akidevi sorular kendiliğinden çözümlenir. Örneğin hikmet sahibi, güçlü, her şeyi bilen, rahmeti sonsuz ve ihtiyaçsız Allah’a inanan bir kimse Masum İmam’ın gaybette olması konusunu ele aldığında anlar ki öteden beri insanların hidayeti için insanlara hidayetçi gönderen Allah eğer şimdi masumun gaybette olmasını istemişse bu bizim maslahatımız içindir. Onun geçmiş insanlara inayeti olduğu gibi bize de inayeti vardır. İmam’ın gaybeti buna göre ilahi hikmet, şafkat ve ilim gereğidir. Bu gaybette de öyle bir yöntem uygulanmıştır ki hidayetten kimse mahrum kalmasın ve kulların maslahatları zayi olmasın. Yani bu gaybetin gerçekleşmesi gerçekleşmemesinden daha önceliklidir yoksa mutlak hikmet sahibi Allah’ın maslahatı az olan bir yöntemi uygulaması ona layık ve mümkün değildir.



[1] Firuz Abadi, El-Kamusu’l-Muhit veleye maddesi

[2] Soru: 153’den iktibastır; site: 1156

[3] Bkz. Tercüme-i el-Mizan, c. 6 s. 16

[4] Tercüme-i el-Mizan c. 6 s. 16 beşinci baskı İntişarat-i İslamı Yay. Kum Hicri Şemsi: 1374

[5] Taha: 50

[6] Molla Sadra, el-Arşiye, Gulam Huseyn Aheni s. 285 Mevla Yay. Tehran Molla Sedra, Esraru’l-Ayat, s. 107 Vezaretus’Sekafe vetalim ali Yay. H. 1402

[7] Allame Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 21 s. 324, Muessestu’l-Vefa Beyrut, H. 1404 c. 57 s. 212; Tabersi, Ahmed b. Ali, El-İhticac, c. 2 s. 317el-Murtaza Yay. Meşhed, H. 1403; Seyyid b. Tavus El-İkbal Bil Amal el-Hasene, s. 512 Daru’l-Kutubu’l-İslamiye Yay. Tahran, H. Şemsi: 1367; Taberi Muhammed b. Cerir, Delailu’l-İmame s. 231 Daru’Zehair Kum

[8] Tercüme-i el-Mizan c. 6 s. 16

[9] Şeyh Hurr-i Amuli, Vesailu’ş-Şia, 1. Baskı Alu’l-Beyt Muessesi Yay. Kum H. 1409 c. 2 s. 324; el-İhticac, c. 2 s. 458

[10] Yusuf: 40 ve 68 ve En’am, 57

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar