Gelişmiş Arama
Ziyaret
14933
Güncellenme Tarihi: 2009/07/08
Soru Özeti
Hz. Mehdi (a.s)'ın yaşadığına dair akli deliller nelerdir?
Soru
Hz. Mehdi (a.s)'ın yaşadığına dair akli deliller nelerdir?
Kısa Cevap

İmamet konusunda Hz. Mehdi (a.s)'ın varlığı ve imameti hakkında yalnızca akli deliller getirmek yeterli değildir. Akli delillerden genel olarak imameti ve bir imamın her zamanda olması gerektiği konusunda faydalanıyoruz; hadisler ise bu zamanda imamın yalnızca İmam Mehdi (a.s)'ın olduğu konusunda bize yardımcı olmaktadır. Masum bir insan ve ilahi hüccetin bütün zamanlarda bulunması gerektiği konusu genel imametin çeşitli akli delillerine dayanarak yapılmaktadır. Mesela, nübüvvet ve imamet ilahi bir feyizdir. Lütuf kaidesine göre böyle bir lütuf her zaman olmalıdır. Masum ve kamil insanın Hz. Mehdi (a.s) olduğu konusunda inkar edilmeyecek kadar hadis vardır. Bu yüzden bazı Ehl-i Sünnet alimleri de bunu itiraf ederek kitaplarında şöyle yazmışlardır: “Vaat edilen Mehdi, İmam Hasan Askeri (a.s)'ın oğludur ve hicri 255 yılında Samirra'da dünyaya gelmiştir, gaybette yaşıyor ve bir gün Allah'ın emriyle zuhur edecektir.”

 

İmam (a.s)'ın ömrünün uzun olması imkânsız bir şey değildir. Zira yaşlanmadan ve beden çöküntüye uğramadan bu dünyada uzun yıllar yaşama imkanı vardır. Bundan öte Allah-u Teala’nın kendi hüccetini, adaleti icra etmesi, zulmü ve zalimleri reddetmesi için istisnai ve bilinen tabiat kanunlarının dışında saklaması da akıl aykırı değildir.

Ayrıntılı Cevap

Hz. Mehdi (a.s)'ın varlığı ve imameti, “imamet-hasse” konularındandır. Bu konu için akli delillerden direkt olarak faydalanılmaz.[1] Akli deliller genel olarak imameti ve İmamın her zamanda olması gerektiğini ispat eder. Akli deliller, genel imameti yani her zaman masum bir insanın ve ilahi hüccetin yeryüzünde olması gerektiğini ortaya koyar. İmam Mehdi (a.s)'ın dünyaya geldiği ve yaşadığı konusundaki hadisler ve tarihi deliller ilk mukaddimeye eklendiğinde bu zamanda yalnızca İmam Mehdi (a.s)'ın ilahi feyze vasıta olduğu ve şu anda da yaşadığı ortaya çıkacaktır.[2]

 

İki Delilin İncelenmesi

 

1- İmamın bütün zamanlarda oluşuna akli delil

 

a) Lütuf Burhanı: Nübüvvet ve imamet Allah'ın manevi bir feyizdir; lütuf kaidesine göre bir nebi veya imam daima olmalıdır. Bu kaide, Müslümanların içinde hakkın ekseni olacak ve insanları hatadan koruyacak bir imamın olmasını gerektirmektedir.

 

İmam Sadık (a.s)'ın şu sözü beklide bu delile işaret etmektedir: “Şüphe yok ki Allah (azze ve celle) yeryüzünü imamsız bırakmaktan daha yücedir.”[3]

 

Gaybette olan imamın faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

 

1- Allah'ın dinini genel manada korumak[4]

2- Eğitilmeye hazır nefisleri eğitmek

3- Dinin devamını sağlamak

4- Yaşayan bir olgunun insanlara önder olması

 

b) İllet Ğai (Son hedef) Burhanı: Kelam ilminde Allah’ın fiillerinde bir hedef ve amaç olduğu ispat olunmuştur. Zira Allah-u Teala mutlak kemaldir, Onda eksiklik yoktur. İlahi fiillerin neticesi yaratılmışlara dönmektedir. İnsanın varolmasından hedef, kamil insandır; yani insan bir ağaca benzetsek, meyvesi kamil insandır.

 

c) İmkan-ı Eşref Burhanı: Felsefede imkan-ı eşref kaidesi diye bir kaide vardır, yani mümkün-ü eşref, varlık merhalelerinde düşük mümkünden daha önceliklidir.[5] Varlık aleminin en şereflisi insandır. Varlık, hayat, ilim, kudret, cemal vb. sıfatlar, ilahi hüccet olan insan-ı kamile ulaşmadan önce diğer insanlara ulaşmaları imkansızdır.

 

d) Bütün Faziletlerin Mazharı Olma Burhanı: Allah'ın mutlak hüviyetine zuhur makamında vahdaniyyet hükümleri galiptir ve vahdet-i zatide tafsilatlı isimlere yer yoktur. Öte yandan alemde görülen tafsilatlı mazharlar ve çokluk ahkamı vahdete galip gelmektedir. İşte burada ilahi ferman, mutedil bir sureti gerektirmektedir; bunun da nedeni, tafsilatlı isimler ve vahdet-i hakikiyye yönünden hak için mazhar olması ve vahdet-i zati ve kesret-i mümkünün birbirlerine galip gelmemeleri içindir. O mutedil suret insan-ı kamildir.[6]

 

Biz, şimdilik bu kadarla yetiniyoruz. Daha fazla bilgi için bu konuyu genişçe ele alan kitaplara başvurunuz.[7]

 

2- İmam Mehdi (a.s)'ın doğumunu ve yaşamını ispatlayan hadis ve tarihi deliller çoktur. Aşağıda buna bir kaç örnek getiriyoruz:

 

1- Ehl-i Sünnetin bazı tanınmış isimleri, vadedilmiş Mehdi’nin İmam Hasan Askeri (a.s)'ın oğlu olduğunu, h.k. 255 yılında Samirra’da dünyaya geldiğini, şu anda gaybette yaşadığını ve bir gün Allah'ın emriyle geleceğini kabul etmiş[8] ve bunları kitaplarında yazmışlardır.[9]

 

2- İmam Askeri (a.s), oğlu İmam Mehdi (a.s) dünyaya gelmeden önce Onun (a.s) veladetini haber vermişti. Örneğin İmam (a.s) halası Hakime Hatuna şöyle buyurdu: “On beş şabanın gecesi (on dördüncü günün akşamı) Nergis Hatun oğlum Mehdiyi dünyaya getirecek.”[10]

 

Ahmed b. İshak diyor ki: “İmam Ebu Muhammed Hasan Askeri (a.s)'ın şöyle dediğini duydum: Hamdolsun Allah'a ki canımı almadan halifem olan vadedilmiş Mehdiyi bana gösterdi. O, edeb, ahlak ve davranışta Peygamber (s.a.a) 'e en çok benzeyendir. Allah Onu bir süre gaybette tutacak, sonra zuhur edecek ve dünyayı adaletle dolduracaktır.”[11]

 

İmam Askeri (a.s), yine oğlunun veladetini yakın sahabelerine ve akrabalarına haber vermiştir.

 

Muhammed b. Ali b. Hamza şöyle diyor: “İmam Askeri (a.s) 'ın şöyle dediğini duydum: “Allah’ın kullarına olan hücceti, imam ve benim halifem on beş şaban 255 yılında şafak vakti dünyaya geldi.”[12]

 

Ahmed b. Hasan b. İshak Kummi diyor ki: “İmam Mehdi (a.s) dünyaya geldiğinde İmam Askeri (a.s) bana şöyle bir mektup yazdı: Oğlum dünyaya geldi. Bunu kimseye söyleme; zira bunu ashabım ve yakınlarımdan başka kimseye söylemeyeceğim.”[13]

 

İbrahim b. İdris diyor ki: “İmam Ebu Muhammed Askeri (a.s) bana bir koyun göndererek şöyle buyurdu: Bunu oğlum Mehdi için akika olarak kes, kendine ve ailene yedir.”[14]

 

3- İmam Askeri (a.s), İmam Mehdi (a.s) dünyaya gelmeden önce onun doğacağını müjdelemiş, doğduktan sonra da yakın sahabelerine bunu haber vermenin yanısıra Şiilerin imanını artırmak ve mutmain etmek için oğlu Mehdi (a.s) 'ı bazılarına göstermiştir.

 

Ahmed b. İshak diyor ki: “İmam Askeri (a.s), üç yaşında ki çocuğu bana göstererek şöyle buyurdu: Ey Ahmed! Eğer Allah’ın ve İmamların yanında değerin olmasaydı oğlumu sana göstermezdim. Bu çocuk Allah Resulüyle aynı isim ve künyededir. Bu o kimsedir ki yeryüzünü adaletle dolduracaktır.[15]

 

Muaviye b. Hekim, Muhammed b. Eyyüp, Muhammed b. Osman b. Said Amiri diyorlar ki: “Biz kırk kişilik bir grup İmam Hasan Askeri (a.s)'ın evinde toplanmıştık. İmam (a.s) oğlu İmam Mehdi (a.s)'ı bize göstererek şöyle buyurdu: Bu sizin imamınız ve benim halifemdir.”[16]

 

Ali b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. Muaviye b. Hakim ve Hasan b. Eyyüp diyorlar ki: “Biz birkaç Şii İmam Hasan Askeri (a.s)'ın evinde toplanmıştık. İmam

(a.s)'dan halifesi hakkında sorduk. İmam (a.s) biraz bekledikten sonra bir çocuğu bize gösterdi ve “Benden sonra imamınız budur” diye buyurdu.[17]

 

Amr Ahvazi diyor ki: “İmam Hasan Askeri (a.s) oğlunu bana göstererek buyurdu ki: Benden sonra bu oğlum sizin imamınızdır.”[18]

 

İbrahim b. Muhammed diyor ki: (İmam) Askerinin evinde güzel bir çocuk gördüm, İmam dan: “Ey Allah Resulünün oğlu! Bu çocuk kimdir?” diye sordum. İmam (a.s) “Benim çocuğum ve halifemdir.” Diye buyurdu.[19]

 

Yakup b. Menfus diyor ki: İmam Hasan Askeri (a.s)'ın huzuruna vardım ve kendilerinden sonraki İmam ve Sahib-ul Emri sordum, buyurdular:

“Perdeyi kenara çek.” Perdeyi çektiğimde beş yaşında ki bir çocuğun bize doğru geldiğini gördüm. Çocuk gelip İmam Askeri (a.s)'ın kucağında oturdu. İmam (a.s) “Bu sizin imamınızdır” diye buyurdu[20]

 

4- İmam Hasan Askeri (a.s)'ın müjdeleri ve Mehdi (a.s)'ı güvendiği insanlara göstermesinden sonra, artık Onu, şaşkınlıktan çıksınlar diye diğer Şiilere tanıtmak bu güvenilir insanların vazifesiydi.

 

İmam Cevad (a.s)ın kızı Hakime hatun, Osman b. Said Amiri, Hasan b. Said Alevi, Abdullah b. Abbas Alevi, Hasan b. Munzir, Hamza b. Ebi'l Feth, Muhammed b. Osman b. Said Amiri, Muaviye b. Hekim, Muhammed b. Muaviye b. Hekim, Muhammed b. Eyüp b. Nuh, Hasan b. Eyüp b. Nuh, Ali b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. İsmail b. Musa b. Cafer, Yakup b. Menfus, Amr Ahvazi, Farslı hizmetçi, Ebu Ali b. Mutahhar, Hizmetçi Ebi Nasr Tarık, Kamil b. İbrahim, Ahmed b. İshak, Abdullah b. Mesturi, Abdullah b. Cafer Himyeri, Ali b. İbrahim Mehziyar, Hizmetçi Ebu Ğanim gibiler İmam

Mehdi (a.s)ın doğum haberini Şiilere ulaştırmaya çalışıyorlardı.

 

Hakime Hatundan nakledilen şu rivayete dikkatinizi çekmek istiyoruz: İmam Hasan Askeri (a.s) birini peşime göndererek “Bu akşam (Şabanın on dördünün akşamı) iftar için yanıma gel, zira Allah bu gece hüccetini gönderecek.”diye haber yolladı. Yanına gittiğimde “Dünyaya gelecek olan kimdendir? Diye sordum buyurdular: “Nergis’ten.” Dedim ki “Nergis de hamilelik alameti görünmüyor.” Buyurdular “Ne dediysem odur.” Ben oturduğum sırada Nergis geldi. Ayakkabımı ayağımdan çıkardı ve “Efendim, nasılsınız? Diye sordu. Dedim ki: “Siz benim ve ailemin efendisisiniz.” O benim bu sözüme çok şaşırdı ve rahatsız olarak “Ne söylüyorsunuz.” diye buyurdu. Dedim ki: “Allah bu gece size öyle bir evlat verecek ki, O, dünyanın ve ahiretin efendisidir. Nergis benim bu sözümden dolayı utandı. İftardan sonra yatsı namazını kıldım ve yatağıma gittim. Gece yarısından sonra uyandım ve gece namazını kıldım. Namazdan sonraki amelleri yerine getirdikten sonra uyudum. Sonra yine uyandım. Nergis’in de uyanık olduğunu gördüm. Gece namazı kılıyordu. Şafağın söküp sökmediğini anlamak için odadan dışarı çıktım. İlk şafağın söktüğünü ve Nergis'in uyuduğunu gördüm. Bu arada “neden Allah'ın hücceti doğmadı” diye içimden geçti. Birden İmam Askeri (a.s) yan odadan seslendi: “Halacığım acele etme, vaat yakındır.” Ben oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Kur'an okuduğum sırada birden Nergis hatun acıyla uyandı. Ben aceleyle onun yanına gittim ve “bir şey hissediyor musun?” diye sordum. Evet, dedi. Ben, “Allah'ın adını söyle, bu sana akşam söylediğim şeydir, endişelenme, sakin ol” dedim. Bu arada onunla benim aramıza nurdan bir perde geldi. Çocuğun doğduğunu anladım. Nergis'in üstündeki örtüyü kaldırdığımda çocuğun secde halinde Allah zikrettiğini gördüm. İmam Hasan Askeri (a.s) “Hala, oğlumu benim yanıma getir” diye seslendi. Ben bebeği onun yanına götürdüm. İmam (a.s) onu kucağına aldı, bebeğin eline, gözüne ve bacaklarına elini sürdü. Sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okudu ve: “Oğlum konuş” diye buyurdu. Çocuk konuşmaya başladı ve şehadeteyni getirdi. Sonra İmam Ali (a.s)'a ve diğer İmamlar (a.s)'a sırayla selam gönderdi. Sıra babasına gelince Ona da selam verdi. Sonra İmam Askeri (a.s) bana şöyle buyurdu: “Halacığım, çocuğu annesinin yanına götür, ona da selam versin sonra benim yanıma getir.” Çocuğu annesinin yanına götürdüm o da annesine selam verdi. Sonra İmam (a.s)'ın yanına götürdüm. İmam (a.s) “Yedinci gün yanımıza gel” diye buyurdu. Yedinci gün gittim, İmam (a.s) “Halacığım, dedi oğlumu getir.” Bende götürdüm, ilk günkü gibi şehadetyni söyledi ve İmamlara selam verdi. Sonra şu ayeti okudu: “Bizse yeryüzünde zayıf bir hale getirilmesi istenenlere lutfetmeyi ve onları halka rehber kılmayı ve yeryüzüne onları miras bırakmayı dilemedeydik.” Hakime hatun şöyle devam ediyor: “Bu olaydan sonra İmam (a.s)'ın yanına gittim, perdeyi kenara çektim İmam Mehdi (a.s)'ı göremedim. Dedim ki: “Fedan olayım, İmam Mehdi'ye ne oldu?” Buyurdu ki: “Halacığım! O, Hz. Musa gibi gizlide korunacaktır.”[21]

 

5- İmam Askeri'nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Mehdi (a.s), keramet ve mucizelerle kendi imametini babasının (a.s) Şiilerine gösterdi ve hücceti onlara tamamladı.

 

Gaybet-i Suğranın başlangıcında, İmam Sadık (a.s)'ın zamanında böyle bir dönem için temeli atılan vekalet sisteminin en önemli görevi Şiilerin şüphelerini gidermek ve onları gayıp İmama ve dört naibe inanmalarını sağlamaktı. İmam (a.s)'ın naipler ve vekilleri ondan (a.s) gelen mucize, keramet ve ilimlerle, bu işle meşgul olmaya başladılar.

 

Keramet ve mucizeler bazı yerlerde İmam (a.s)'ın kendisiden, bazı yerlerde de naiplerinin aracılığıyla Şiilere gösteriliyordu. Böylece Şiiler İmam Mehdi (a.s)'a imanları, dört naibe de güvenleri olacaktı. Kerametler genellikle ilk naip olan Osman b. Said Amiri tarafından gerçekleştiriliyordu. Zira bu dönemde Şiiler şaşkınlık içindeydiler ve İmam Mehdi (a.s)'ın varlığını tam olarak anlayamamışlardı.

 

Seyyid b. Tavus şöyle yazar: İmam Mehdi (a.s)'ı İmam Hasan Askeri (a.s)'ın bir çok ashabı görmüş ve kendisinden hadis ve şer'i hükümler rivayet etmişlerdir. Bunların yanı sıra İmam (a.s)'ın vekilleri vardı. Bu vekillerin isimleri ve nereli oldukları belliydi. Onlar mucize, keramet gösteriyor, zor meseleleri hallediyor, İmam (a.s)'ın ceddi Resulullah (s.a.a)'den rivayet ettiği birçok gaybi haberleri naklediyorlardı.[22]

 

Aşağıda bunun birkaç örneğini getiriyoruz:

 

1- Saad b. Eş' ari Kummi şöyle diyor: Hasan b. Nazr, Kum Şiileri arasında önemli bir yere sahipti. İmam Askeri' nin şehadetinden sonra şaşkınlık içinde idi. O, Ebu Saddam'ın da içinde olduğu bir grupla yeni İmamın kim olduğunu araştırmaya başladı. Hasan b. Nazr, Ebu Saddam'ın yanına giderek “Bu yıl hacca gitmek istiyorum” dedi. Ebu Saddam ondan bu yıl gitmemesini istedi, ama Hasan b. Nazr dedi ki: “Gördüğüm bir rüyadan dolayı içimde bir korku var, bu yüzden gitmeliyim.” Yola koyulmadan önce Ahmed b. Ali b. Hammad'a İmam'a ait malları İmam Askeri (a.s)'ın yerine geçecek İmam belli oluncaya kadar saklamasını söyledi. Sonra Bağdat'a gitti. Orada eline bir mektup geçti. Bu mektupla İmam Mehdi (a.s)'ın imametine ve Osman b. Said Amiri'nin vekaletine iman getirdi.

 

2- Muhammed b. İbrahim Mehziyar şöyle diyor: İmam Hasan (a.s)'ın şehadetinden sonra yerine kimin geçeceği konusunda şüpheye düşmüştüm. Babam, İmam (a.s)'ın vekili olduğu için yanında çok mal vardı. Babam beni de yanına alarak mallarla birlikte yola koyuldu. Babam yolda hastalandı. Mallar konusunda bana şöyle vasiyet etti: “Allah'tan kork ve bu malları sahibine ulaştır. Kim şu alameti söylerse malları ona ver” Sonra vefat etti. Birkaç gün Irakta kaldıktan sonra Osman b. Said'den taraf bana bir mektup geldi. O mektupta malların bütün özellikleri yazılıydı. Ve onları benden ve babamdan başka kimse bilmiyordu.[23]

 

Muhammed b. İbrahim Mehziyar, bu keramet ve mucizeyle İmam Mehdi (a.s)'ın imametine ve Osman b. Said'in vekaletine iman getirdi.

 

3- Ahmed Deyneveri Sirac diyor ki: İmam Hasan Askeri (a.s)'ın şehadetinden bir iki sene sonra hacca gitmek için Erdebil'den yola çıktım. Deynevere geldim. Halk Hasan Askeri (a.s)'ın halifesi konusunda şaşkınlık içindeydi. Deynever halkı benim gelişime sevinmişlerdi. Şiiler on üç bin dinarı Samirraya götürüp İmamın hakkını halifesine vermem için bana vermek istediler. Dedim ki: “İmamın yerine kim geçecek henüz bende bilmiyorum.” Dediler ki: “Biz sana güveniyoruz, ne zaman İmamın halifesini bulursan o zaman ver.” Bende on üç bin dinarı alıp kendimle beraber götürdüm. Kirmanşah'ta Ahmed b. Hasan b. Hasan' la görüştüm. O da bin dinar ve birkaç bohça parça verdi. Bağdat'ta İmam (a.s)'ın naibini arıyordum. Bana üç kişinin naiplik iddiasında bulunduğunu söylediler. Biri Baktani idi. Onu imtihan etmek için yanına gittim. Ondan keramet istedim. Beni ikna edecek bir şeyi yoktu. Sonra ikincisi olan İshak Ahmer'in yanına gittim. Onu da hak üzere bulmadım. Üçüncüsü olan Ebu Cafer veya Osman b. Amiri’nin yanına gittim. Hal hatır sorduktan sonra dedim ki: “Yanımda halkın malları var, onları İmam Askeri (a.s)'ın halifesine vermek istiyorum, ama şaşkınlık içindeyim, ne yapacağımı bilmiyorum.” O dedi ki: “Samirraya İbn-ir Rıza'nın (İmam Askeri) evine git. Orada İmam (a.s)n vekilini bulacaksın.” Bende Samirra’ya gittim. İmam (a.s)'ın kapıcısından kimin vekil olduğunu sordum. Kapıcı, biraz bekle, şimdi dışarı çıkacak, dedi. Biraz sonra biri geldi ve elimi tutup beni içeri götürdü. Hal hatır sorduktan sonra dedim ki: “Cebel bölgesinden bir miktar mal getirdim, ama delil peşindeyim. Naipliğini ispat eden kimi bulursam malları ona teslim edeceğim. Bu sırada bana yemek getirdiler. Dedi ki: “Yemeğini ye ve istirahat et, sonra işine bakılır.” Akşamdan biraz geçmişti ki o adam bana bir mektup verdi. Mektupta şunlar yazılıydı: “Ahmed b. Muhammed Deyneveri! Kendinle beraber şu kadar para ve bohça getirdin. Çıkında şu kadar para var.” Mektupta her şey ayrıntısına kadar yazılıydı. Örneğin: “Zırh yapan falan şahsın oğlunun çıkınında on altı dinarı var. Kirmanşah'tan ise filancıya ait bir çıkın var. Falan bohça da Ahmed b. Hasan Maderani'ye aittir, onun kardeşi yün satıcısıdır…” Bu mektupla tüm şüphelerim giderildi. Anladım ki Osman b. Said Amiri İmam (a.s)'ın naibidir. İmam (a.s) bu mektupta malları Bağdat'a götürüp daha önce görüştüğüm şahısa teslim etmemi emretmişti.[24]

 

4- Ali b. Esved şöyle diyor: Gaybet-i Suğranın başlangıcında yaşlı bir kadın bana bir parça verdi ve onu İmam (a.s)'a ulaştırmamı istedi. Ben onu diğer bir çok parçayla birlikte getirdim. Bağdat'a gelip Osman b. Said'in yanına gittiğimde dedi ki: “Bütün malları Muhammed b. Abbas Kummi'ye ver.” Ben yaşlı kadının verdiği parçanın dışında her şeyi ona teslim ettim. Ama İmam (a.s)'dan onu da Osman b. Said'e teslim etmem için bir mesaj gelmişti.[25]

 

5- İshak b. Yakup diyor ki: Osman b. Said'in şöyle dediğini duydum: Iraklı biri yanıma geldi. İmam (a.s) için mal getirmişti. İmam (a.s) onu geri vererek şöyle buyurdu: “Amcanın oğluna olan dört yüz dirhemlik borcunu öde.” Adam çok şaşırdı. Malının hesabını yaptı baktı gerçekten amcasının oğluna 400 dirhem borcu var. Onu malının içinden çıkardıktan sonra geriye kalanı İmam (a.s)'a verdi İmam'da kabul etti.[26]

 

6- Muhammed b. Ali b. Şazan şöyle diyor: Yanımda halka ait çok mal vardı. İmam

(a.s)'a vermek için kontrol ettiğimde 500 dirhemden 20 dirhem eksik olduğunu gördüm. O miktarı tamamlayıp İmam (a.s) naibi olan Osman b. Said'e bir mektupla birlikte yolladım. Ama mektupta bu konu hakkında bir şey yazmamıştım. O cevap olarak şöyle yazdı: 500 dirhem ulaştı, 20 dirhem senin kendi malındır.[27]

 

Gaybet-i Suğranın başlangıcında gösterilen bu gibi keramet, mucizeler ve haberler sayesinde İmam Hasan Askeri (a.s)'ın Şiileri İmam Mehdi (a.s)'ın imametine ve Osman b. Said' in niyabetine inanmışlardı. Doğumun gizlide olması, İmam Mehdi (a.s)'ın gaybetinden dolayı Şiilerde oluşan şüphe ve şaşkınlık İmam (a.s)'ın kurduğu bu ekip sayesinde Gaybet-i Suğranın başlangıcında tamamen giderilmişti.

 

Şiiler, İmam Mehdi (a.s)n bu tür keramet ve gaybi ilimlerinden iki sonuca ulaşmışlardı. Biri, Peygamber (s.a.a) ve Ali (a.s)'ın çizdiği imametin asıl yolundan gittiklerini ve imametin İmam Hasan Askeri (a.s)'dan İmam Mehdi (a.s)'a geçtiğini ve Gaybet-i Suğra döneminde İmam Mehdi (a.s)'ın perde arkasından Şiileri idare ettiğini anlamışlardı.

 

Diğeri eskiden İmamlar (a.s)n zamanında faaliyet eden vekalet sistemi Gaybet-i Suğra döneminde de devam ediyordu. Bu sistemin sorumluluğu İmam (a.s)'dan taraf Osman b. Said Amiri'ye verilmişti. Böylece Şiiler hem İmam Mehdi (a.s)'ın imam olduğunu, hem de Osman b. Said'in özel naip olduğunu inanmışlardı.

 

Osman b. Said Amiri vefat ettikten sonra İmam Mehdi (a.s)'ın emriyle oğlu Muhammed b. Osman naiplik görevini üstlendi. Ancak bazı Şiiler Muhammed b. Osman'ın naipliğinde şüphe ettiler. İmam Mehdi (a.s) ona bazı keramet ve mucizeler vererek bu sorunu da halletti. Birkaç makam sevdalısının dışında kimse Muhammed'e muhalefet etmedi. Onlar yalan yere niyabet iddiasında bulundular. Muhammed b. Osman keramet ve mucizelerle onların iddialarını çürüttü. Şiiler bunları görünce Muhammed b. Osman'ın hakkaniyetini daha iyi anladılar.[28] Daha sonra Hüseyin b. Ruh'un zamanında da bazı önemli kimseler muhalefet ettiler. Ama ondan da keramet ve mucizeler gördükten sonra muhalefetten vaz geçip özürde bulundular.[29]

 

Hüseyin b. Ruh 'dan sonra Ebu'l Hasan Ali b. Muhammed Semuri naip oldu. Gaybet-i Suğrada son yazılan mektup başka bir keramet sayılıyordu. İmam Mehdi (a.s), hicri 329 yılının şaban ayının dokuzunda bir mektup yazarak Ebu'l Hasan Ali b. Muhammed Semuri'ye şöyle buyurdu: “Altı gün sonra öleceksin. Vekalet işini bir düzene koy ve halkın mallarını kendilerine ver. Bundan sonra özel naiplik dönemi bitmiştir.” Ravi diyor ki: “Ebu'l Hasan Ali b. Muhammed Semuri'nin yanına gittim. O bu mektubu bana gösterdi. Söylenen günde yanına gittim, onu can vermek üzereyken gördüm.”[30]

 

İmam Zaman (a.s) 'ın Ömrünün Uzun Olması

 

Uzun ömürlü olma “Yaşantıya ait konularından biridir. Yaşamın hakikat ve niteliği insan için meçhuldür. İnsan belki de hiçbir zaman bunun sırrını çözemeyecektir. Yaşlılık eğer insan yaşamına arız oluyorsa veya onu canlı bir varlığa arız olan doğanın bir kanunu olarak görüyorsak ve zaman geçtikçe her canlı varlığı bozulmaya ve ölmeye götürüyorsa böyle bir olay değişken ve geciktirilmesi mümkün olan bir şeydir. Bu yüzden bilim yaşlılığı geciktirmek için önemli ilerlemeler kaydetmiştir. 19. yüz yılın sonlarına doğru bilimsel gelişmeler neticesinde uzun yaşamaya olan ümitler artmıştır. Beklide yakın gelecekte bu tatlı rüya gerçek olacaktır. İmam Mehdi (a.s)'ın ömrünün uzun olması hakkında şaşılacak herhangi bir şey yoktur. Çünkü bilimsel açıdan böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkündür. Allah'ın hücceti de ilahi ilmiyle, doğal ve bilimsel yollarla uzun süre yaşayabilir, yaşlılığını geciktirebilir.

 

Öte yandan kısa yaşamayı genel bir kanun olarak kabul etsek bile, her şeyin istisnası olduğu da bilinen ve inkar edilmeyen bir gerçektir. Doğada bunun örneği çok görülmektedir. Uzun ömürlü bitkiler, ağaçlar ve hayvanlar vardır. İnsanların içinde de adaleti icra edecek, zulmün ve zalimlerin kökünü kazıyacak olan Allah'ın hüccetinin uzun yaşamasını bir istisna olduğunu kabul etsek, doğanın kanununu onun karşısında değişken ve Onu, Allah’ın iradesi gereği tabiatın ve sebeplerin ötesinde biri olarak görsek ne sakıncası var? Böyle bir şey genel olmasa bile mümkün olan bir şeydir. Allame Tabatabinin dediği gibi “Gaip İmamın yaşamını doğa üstü bir olay olarak kabul etmek mümkündür. Zira doğa ötesi olayların olması imkansız olan şeylerden değildir. Bilim, meta fizik bir olayı reddedemez. Zira sebepler yalnızca bizim bildiğimiz sebeplerle sınırlı değildir. Bilmediğimiz, etkilerini görmediğimiz, anlamadığımız bir çok sebepler de vardır. Bu yüzden bazı insanlar da, çok uzun süre yaşamaları, bin yıl hatta binlerce yıl yaşayabilmeleri için bazı sebepler olabilir.”[31]

 

Ayrıca, tarihte uzun ömürlü yaşayan insanlarda vardır. Hz. Nuh (a.s) onların ispatlanmış olanlarından biridir. Kur'an, Onun (a.s), 950 yıl peygamberlik yaptığını buyuruyor.[32] Ömrü de mutlaka bundan fazla idi. Hz. Hızır (a.s) ömrü uzun olanlardan bir diğeridir.[33]-[34] Dolayısıyla İmam Mehdi (a.s) 'ın ömrünün uzun olması imkansız olmadığı gibi akıla da aykırı değildir.



[1] - Burhan ve akli delil belli bir kişiyi tanıtmaz. Ve “cüz'i ne kazanandır, ne de kazanılan” cümlesi bu manaya gelmektedir.

[2] -Ayetullah Hasanzade Amuli, Nehc-ul Velaye, s.7-8

[3] - Besair-ud Derecat, s. 485, bab:10, hadis: 3

[4] - Şerif-ul Ulema, Keşf-ul Kına’ s.148

[5] - Nihayet-ul Hikmet, s.319-320

[6] -Bkz: Temhid-ul Kavaid, s.172, Tahrir-i Temhid-ul Kavaid, (Ayetullah Cevadi-i Amuli), s.548-555

[7] - Daha fazla bilgi için bkz: Ali Asğer Rızvani, Mev’ud Şinasi, 267-283

[8] - Araştırmcılar onlarca Ehl-i Sünnet aliminin İmam Mehdi (a.s)’ın doğduğınu kabul ettiklerini yazmışlardır.

[9] - Muhammed b. Talha, “Metalib-us Sual”da; İbn-i Sabbağ Maliki “Fusul-ul Mühimme”de, İbn-i Hacer Şafii “es-Savaik-ul Mühimme”de ve İbn-i Hallakan “Vefeyat-ul A’yan”da zikretmişlerdir.

[10] -Muntehab-ul Eser, s. 398, 399

[11] -Bihar-ul Envar, c.51, s.161 ve 379

[12] - a.g.e. s.397

[13] -İsbat-ul Hudat, c.6, s.436; Dadkosteri Cihan, s.103

[14] -Bihar-ul Envar, c.52, s.22

[15]- a.g.e. c.52, s.23-24

[16] -Yenabi-ul Meveddet, s.460; Bihar-ul Envar, c.52, s.26

[17] -İsbat-ul Hudat, c.6, s.311; Dadkosteri Cihan, s.107

[18] -Yenabi-ul Meveddet, s.46

[19] -Dadkosteri Cihan, s.107

[20] -Bihar-ul Envar, c.52, s.25

[21]- Yenabi-ul Meveddet, s.449-450

[22] - et-Taraif Fi Marifeti Mezheb-it Tavaif, c.1, s.183-184; Zendegani-I Nevvab-I Hass-ı İmam-ı Zaman (a.f), s.93 ve 94

[23] - a.g.e. s.518, hadis:5; Rical-ı Keşi, c.2, s.813

[24] -Bihar-ul Envar, c.51, s.300-302

[25] -a.g.e. s.335

[26] -a.g.e. s.326

[27] -Kuleyni, el-Kafi, c.1, s.523-524

[28] -Bihar-ul Envar, c.51, s.316 ve 336; Kemal-ud Din, s.398

[29] -Casim Hüseyni, Tarih-i Siyasi-i Gaybeti İmam-ı Devazdehum, s.197

[30] - Kemal-ud Din, s.516; Bihar-ul Envar, c.51, s.361

[31] - Allame Tabatabai, Şia Der İslam, s.151

[32] -Ankebut/14

[33] - Kemal-ud Din, c.2, s.385

[34] - Mecelle-i Havza, no: 70-71, Bakiyetullah-il A' zam özel sayısı, s.46

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

En Çok Okunanlar