Gelişmiş Arama
Ziyaret
11071
Güncellenme Tarihi: 2011/11/17
Soru Özeti
İbni Sina, Şeyh İşrak ve Molla Sadra görüşlerinde hayal âlemi nasıl bir âlemdir?
Soru
İbni Sina, Şeyh İşrak ve Molla Sadra görüşlerinde hayal âlemi hakkında bir açıklama yapar mısınız?
Kısa Cevap

Şeyhi İşrak şuna inanmaktadır: Misal veya hayal âlemi maddeden soyut ama eserlerinden yoksul olmayan varlığın bir mertebesidir. Yani mahsus (hissedilen) ile ma’kul (akledilen) veya madde ile mücerret (soyut) arasındadır. Bu nedenle her iki âlemin (mahsus ve ma’kul) bazı nitelik ve özelliklerine sahiptir.

Molla Sadra şöyle inanmaktadır: Hayal âlemi bedenden ve içinde bulunduğumuz âlemden ayrı ve soyut bir cevherdir. Ama soyutluğu akılsal şeklinde soyut değil, bilakis cüz’i (tikel) idraksel âlemindedir, tözsel (cevheri) bir neş’e (âlem) madde ile kaimdir. Başka bir mazhar değildir. Bağımsız ve reel (ayni) bir âlemdir ki onun reel ve ayni vücudu şuurun, idrakin ve hayalsal suretlerin kendisidir. Hazır oluşunda ve kalıcılığında (beka) cisimsel maddenin hazır (var) olmasına ve kalıcılığına bağlı değildir. Belki cisimsel madde has ve özel nitelikli bir aynaya benzer ki idrake özgün âlemde suretleri tasvir etmek için nefsi hazır konuma getirir. Bu suretleri tasvir edilebilmesi için nefis içiz ortam hazırlıyor.

Şeyh er-Resi İbni Sina hayal (misal ve ide) âlemini inkâr ediyor. Onun inancına göre suret, form ve miktarın maddesiz şekillenmesi imkansızdır.

Ayrıntılı Cevap

Hayal âlemi (his ve hissi idrak merhalelerinden olan) hayal yetisinden farklıdır. Hayal yetisinde ve onun tarifinde kimsenin ihtilafı yoktur. Ama hayal âleminin tarifi konusunda meşşa’a (Arısto takipçileri) ve işrak ekollerin (Eflaton takipçileri) arasında ihtilaf var. Yani aslında filozoflar batini ve içsel yeti olup her kes tarafından kabul görülen hayali suret ve hayal yetisinin yanı sıra misal veya hayal âlemi isminde bir şeyden bahsediyorlar.

Bu mukaddimeden sonra Şeyh İşrak, İbni Sina ve Molla Sadra perspektifinden bu alemi konu edip hakkında bir açıklama yaparız.

Şeyhi İşrak Anlayışında Alemi Misal:

Şeyhi İşrak (Şahabuddin Suhreverdi) şöyle inanmaktadır: Varlık sisteminde Meşşailerin de kabul gördükleri akıllar (ukul), nefisler (nufus) ve cisimler (ecsam) âlemlerinin var olmasının yanı sıra başka bir âlemde vardır. Bu âleme âlem-i misal, âlemi hayal ya müsül-i (suretler) muallâka denilmektedir.

O şöyle der: Hayal veya Misal âlemi, varlık ve vücud âleminin bir mertebesidir. Bu mertebe maddeden soyut ama eserlerinden soyut değildir. Yani mahsus ile ma’kul veya soyut ile madde arasında var olan bir âlemdir. Bundan dolayı her iki âlemin (madde ile ma’kul) bazı nitelik ve özelliklerini taşımaktadır. Berzahi veya misali bir varlık nicelik ve nitelik, hakeza konum (vez’a) ve diğer arazlar gibi özelliklere sahip olmasıyla birlikte maddeden soyut bir varlıktır.[1]

Şeyh-i İşrak şöyle inanmaktadır: Mahsus ve cisimsel âlemden ma’kul âlemine bir vasıta âlem olmaksızın direk geçmek imkânsızdır. Dolayısıyla bu iki âlem arasında başka bir âlemin var olması zorunlu ve bu ikisinin arasında yer alan âlemin kendisi hem mahsus âlemin bazı özelliklerini hem ma’kul alemin bazı özelliklerine sahip olmalıdır. Arada olan bu âlemi “misal” veya “hayal” âlemi olarak isimlendiriyor. Epistemolojik bağlamda var olan mertebelerden hissi idrak ile akli idrak arasında yer alan hayali idrake tekabül ediyor. Yani Şeyh İşrak (Suhreverdi) hayali suretleri “kaim-i bizat” (zatıyla kaim) şeklinde olduğunu kabul eder. Bu suretleri mekâna sahip ve suveri muntabia (nefiste tecelli etmiş ve onunla kaim olan) türünden değildir. Belki bu suretleri nefisten ayrı dış âlemde mevcut olduğunu söyler. Ona göre hayali suretler ne zihin âleminde ne dış âlemindedir. Belki dışsallığa sahip olan misal veya hayal âlemindedir.[2] Başka bir ifadeyle; hayali suretler mevcuttur ve tahakkuk etmiş, ama ne âlem-i ayinde (dışsal âlemde) ne âlemi zihindedir. Bu suretler ukul âleminde (akıllar âleminde) de değildir. Zira âlem-i ukulda boyut, nicelik ve nitelik yoktur. Dolayısıyla hayli suretlerin başka bir yerde var olduğunu söylemek lazım ki o da âlem-i misal veya ayrı bir âlemdedir.

O hayal âlemine vücut bağışlayan illetinin de ukuli arziye (ensel akıllar) ile isimlendirilen ukuli mütekafie olduğunu söyler. Misal âleminde tözsel (cevher) suretler temesül (şekil) kabul etmiş ve farklı şekillerde zuhur bulmuştur. Zira misal veya hayal âleminde farklı şekil veya farklı mahiyetlerin tözsel fiiliyeti vahdeti şahsiyesine zarar vermez. Örneğin bireylerden bir grup tarihsel bir kimsenin kişiliği hakkında araştırmaya koyulduğunda bütün bu gruptaki fertlerin o kimsenin şahsiyeti hakkındaki tasavvurları farklıdır. Ama burası kesindir ki bütün bu fertler tek ve muayyen bir kişi hakkında konuşur ve onların bu kişi hakkındaki farklı tasavvurları bu kişinin vahdeti şahsiyesine bir zarar vermiyor. Dolayısıyla bir şeyin farklı suret ve şekilleri o şeyin vahdeti şahsiyesiyle tezat teşkil etmiyor. Bu nedenle bir şey farklı şekil ve suretlere bürünebilir.[3]

Molla Sadra Anlayışında Alemi Misal:

Molla Sadra şöyle diyor: Hayal müşterek hissinden farklıdır. Zira hayal suretlerin bekçisidir. Müşterek his ise suretleri kabul eden yetidir.

Molla Sadra’nın düşüncesine göre hayla âlemi bedenden ve bu âlemden ayrı bir âlemdir. Ama akıldan ayrı bir âlem değildir. cüz’i idraksal âleminde bir varlık ve tözsel bir neş’e (alem)dir. Madde ile kaim ve başka bir mazhar değildir. Bağımsız ve dışsal bir âlemdir. Onun bu dışsal ve ayini vücudu, şuurun, idrakin ve hayali suretlerinin aynısıdır. Var oluşu ve kalıcılığında (beka) cisimsel maddenin var (hazır) olmasına muhtaç değildir.

 Belki cisimsel madde has ve özel nitelikli bir aynaya benzer ki idrake özgün olan âlemde suretleri tasvir etmek için nefsi hazır konuma getirir. Bu suretleri tasvir etmek için nefis için ortam hazırlıyor.[4]

Dolayısıyla bu âlem doğal (tabiat) ve hareket âleminin haricinde bir âlemdir. Molla Sadra azap ve sevap, mükâfat ve ceza, yeninden diriliş ve barzahı buna döneceğine inanıyor. Sadraya göre munfasıl (ayrı) hayali bir cihetle (bir anlamda) misal âlemidir. (Şeyhi işrak anlayışında) muttasıl (bitişik) hayal karşısındadır.[5]

İbni Sina Anlayışında Misal Alemi:

Müslüman filozoflar içerisinde Meşşa mektebine mensup filozoflar özellikle Şeyh-u er-Reis ibni Sina hayal âlemini (misal) inkâr ediyorlar. O şöyle inanıyor: Suret, şekil ve miktarın madde olmaksızın tahakkuk bulması imkânsızdır.

Şeyh-u er-Reis “ilahiyat necat” adlı eserinde şöyle yazıyor: Sureti cimsiye, sureti cimsiye olma itibariyle farklılığı ve ihtilafı kabul etmez. Dolayısıyla onlardan bir kısmı medde ile kaim (var) olsun bir kısmı da kaim olmasın. Zira mahiyet cihetiyle hiçbir şekilde ihtilafa sahip olmayan tek tabiat vücut zarfında ihtilafı kabul etmesi muhaldir. Çünkü tabiatı tek olan bir şeyin vücudu da tek olacaktır. Diğer taraftan bu tabiat ve “suret cimsiye” üç hallet şeklinde tasavvur edilmesi mümkündür; ya madde de olmalı ya madde de olmamalı veya onun bir kısmı madde de bir diğer kısmı da madde dışında olmalı. Ama onun bir kısmı madde de ve bir diğer kısmı madde dışında olma faraziyesi imkânsızdır. Zira onu hiç ihtilafsız ve tek bir hakikat şeklinde tasavvur etmiştik. Buna binaen ya bu hakikatin tamamı madde ile olmalı ya maddeden tamamen uzak ve biniyaz (zengin) olmalıdır. Bu hakikat tamamen maddeden biniyaz (zengin) olmadığı için netice alıyoruz ki bu hakikatin tamamı maddeye bağlı ve onunla kaimdir. [6]    



[1] İbrahim Dinani, GULAMHÜSEYN, “Şuai Endişe der Felsefei Suhreverdi”, 1379, beşinci baskı, Tahran: İntişariti Hikmet, s. 363.

[2] Kutbu Dini Şiraz, MUHAMMED BİN MESUD KAZURANİ, “Şerhi Hikmetül-İşrakiye’i Suhreverdi”, birinci baskı, Tahran: Encümen Asar ve Mefahiri Ferhengi, 1383, hazırlayan: Abdullah NURANİ ve Mehdi MUHAKKIK, s. 450.  

[3]Şuai Endişe der Felsefei Suhreverdi”, s. 364.

[4] Molla Sadra, “el-Haşiyetü Alal İlahiyat”, c. 1, s. 138.

[5] Secadi, seyit CAFER, “Ferheng-i Istılahat-i Felsefi-i Molla Sadra”, Vezareti Ferheng ve İrşadi İslami, 1379, Tahran, s. 232-233; Mollah Sadra, “Mebde ve Mead”, Tahran çapı, tercüme: Muhammed Hüseyin Erdekani, s. 474-476.

[6] Şeyhu er-reis, ibni ,Sina, “ilahiyati Necat”, mekalei evel, fesli bencum, tercüme: Dr. Yesribi, s. 39-40.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ölen ve cenazesi geç defnedilen bir ferdin ruhu nasıl bir duruma girer?
    31081 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Kur’an-ı Kerim’den istifade edildiği kadarıyla, Yüce Allah ölenlerin ruhunu özel bir âlemde korumaktadır ve geç defnedilme durumunda ruha bir zarar gemlememektedir; bununla birlikte rivayetlere göre, cenazenin çabuk defnedilmesi icap eder. ...
  • Acaba Hz. Masume (s.a) mezarının ziyareti için özel bir gusül mevcut mudur?
    6150 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
     Bazı Taklit Mercileri İmamların Haremlerine girmek ve ziyaret etmek için gusül almayı müstehap bilmektedirler. Diğer bazı taklit mercileri ise bu ziyaretler için gusül’ün müstehap oluşunu rivayet açısından sabit bilmemekte şöyle buyurmaktalar: Eğer bir kimse ziyaret için gusül almak isterse bunu reca (sevap ümidi) ile ...
  • Miraç nedir? Hz. Muhammed’in (s.a.a) dışında da bir peygamber miraca gitmiş midir?
    22418 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Miraç, Arapça’da göğe çıkmak için kullanılan vasıta demektir. Rivayet ve tefsirlerde ise Peygamberimizin (s.a.a) fiziki olarak Mekke’den Beytu’l-Mukaddes’e gitmesine, oradan göğe çıkmasına, sonrada tekrar Mekke’ye dönmesine miraç denmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah’ın (s.a.a) dışında herhangi bir peygamber miraca gitmemiştir; sadece Hz. Süleyman, Hz. İdris ve Hz. İsa ...
  • Şia ile sünninin evlenmesi caiz midir?
    47244 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Continue... ...
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    7463 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...
  • hangi sınıra kadar kocasına itaat etmelidir? Erkek onu yolculuğa mecbur edebilir mi?
    10470 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin belirtilen soru hakkındaki cevabının açıklaması şudur:Kadın cinsel doyum konusunda erkeğe itaat etmelidir ve erkek evden çıkmayı yasaklarsa bu durumda kendisi evden çıkamaz. Elbette evlilik hayatının farz ve haramlarla yetinmeyle sorundan yoksun olmasının imkânsız olduğuna dikkat edilmelidir. Ama ahlaka riayet etmek evliliğin pekişmesi ve tatlılığını ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17497 هدیه 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Geçici evlilikte iddet beklemenin felsefesi nedir?
    8946 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/10/18
    Kadın yaise ise iddet beklemesine gerek yoktur. Yaiseden kasıt Kureyişli ise altmış ve Kureyşli değilse elli yaşını doldurmuş olmasıdır. Kısır olan kadın yaise sayılmaz, bu yüzden evlendikten sonra iddet beklemesi gerekir.Bu hükmün felesefesine gelince ayet ve rivayetlerde hükümlerin bütün ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8453 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    12515 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar