Gelişmiş Arama
Ziyaret
10652
Güncellenme Tarihi: 2011/11/17
Soru Özeti
İbni Sina, Şeyh İşrak ve Molla Sadra görüşlerinde hayal âlemi nasıl bir âlemdir?
Soru
İbni Sina, Şeyh İşrak ve Molla Sadra görüşlerinde hayal âlemi hakkında bir açıklama yapar mısınız?
Kısa Cevap

Şeyhi İşrak şuna inanmaktadır: Misal veya hayal âlemi maddeden soyut ama eserlerinden yoksul olmayan varlığın bir mertebesidir. Yani mahsus (hissedilen) ile ma’kul (akledilen) veya madde ile mücerret (soyut) arasındadır. Bu nedenle her iki âlemin (mahsus ve ma’kul) bazı nitelik ve özelliklerine sahiptir.

Molla Sadra şöyle inanmaktadır: Hayal âlemi bedenden ve içinde bulunduğumuz âlemden ayrı ve soyut bir cevherdir. Ama soyutluğu akılsal şeklinde soyut değil, bilakis cüz’i (tikel) idraksel âlemindedir, tözsel (cevheri) bir neş’e (âlem) madde ile kaimdir. Başka bir mazhar değildir. Bağımsız ve reel (ayni) bir âlemdir ki onun reel ve ayni vücudu şuurun, idrakin ve hayalsal suretlerin kendisidir. Hazır oluşunda ve kalıcılığında (beka) cisimsel maddenin hazır (var) olmasına ve kalıcılığına bağlı değildir. Belki cisimsel madde has ve özel nitelikli bir aynaya benzer ki idrake özgün âlemde suretleri tasvir etmek için nefsi hazır konuma getirir. Bu suretleri tasvir edilebilmesi için nefis içiz ortam hazırlıyor.

Şeyh er-Resi İbni Sina hayal (misal ve ide) âlemini inkâr ediyor. Onun inancına göre suret, form ve miktarın maddesiz şekillenmesi imkansızdır.

Ayrıntılı Cevap

Hayal âlemi (his ve hissi idrak merhalelerinden olan) hayal yetisinden farklıdır. Hayal yetisinde ve onun tarifinde kimsenin ihtilafı yoktur. Ama hayal âleminin tarifi konusunda meşşa’a (Arısto takipçileri) ve işrak ekollerin (Eflaton takipçileri) arasında ihtilaf var. Yani aslında filozoflar batini ve içsel yeti olup her kes tarafından kabul görülen hayali suret ve hayal yetisinin yanı sıra misal veya hayal âlemi isminde bir şeyden bahsediyorlar.

Bu mukaddimeden sonra Şeyh İşrak, İbni Sina ve Molla Sadra perspektifinden bu alemi konu edip hakkında bir açıklama yaparız.

Şeyhi İşrak Anlayışında Alemi Misal:

Şeyhi İşrak (Şahabuddin Suhreverdi) şöyle inanmaktadır: Varlık sisteminde Meşşailerin de kabul gördükleri akıllar (ukul), nefisler (nufus) ve cisimler (ecsam) âlemlerinin var olmasının yanı sıra başka bir âlemde vardır. Bu âleme âlem-i misal, âlemi hayal ya müsül-i (suretler) muallâka denilmektedir.

O şöyle der: Hayal veya Misal âlemi, varlık ve vücud âleminin bir mertebesidir. Bu mertebe maddeden soyut ama eserlerinden soyut değildir. Yani mahsus ile ma’kul veya soyut ile madde arasında var olan bir âlemdir. Bundan dolayı her iki âlemin (madde ile ma’kul) bazı nitelik ve özelliklerini taşımaktadır. Berzahi veya misali bir varlık nicelik ve nitelik, hakeza konum (vez’a) ve diğer arazlar gibi özelliklere sahip olmasıyla birlikte maddeden soyut bir varlıktır.[1]

Şeyh-i İşrak şöyle inanmaktadır: Mahsus ve cisimsel âlemden ma’kul âlemine bir vasıta âlem olmaksızın direk geçmek imkânsızdır. Dolayısıyla bu iki âlem arasında başka bir âlemin var olması zorunlu ve bu ikisinin arasında yer alan âlemin kendisi hem mahsus âlemin bazı özelliklerini hem ma’kul alemin bazı özelliklerine sahip olmalıdır. Arada olan bu âlemi “misal” veya “hayal” âlemi olarak isimlendiriyor. Epistemolojik bağlamda var olan mertebelerden hissi idrak ile akli idrak arasında yer alan hayali idrake tekabül ediyor. Yani Şeyh İşrak (Suhreverdi) hayali suretleri “kaim-i bizat” (zatıyla kaim) şeklinde olduğunu kabul eder. Bu suretleri mekâna sahip ve suveri muntabia (nefiste tecelli etmiş ve onunla kaim olan) türünden değildir. Belki bu suretleri nefisten ayrı dış âlemde mevcut olduğunu söyler. Ona göre hayali suretler ne zihin âleminde ne dış âlemindedir. Belki dışsallığa sahip olan misal veya hayal âlemindedir.[2] Başka bir ifadeyle; hayali suretler mevcuttur ve tahakkuk etmiş, ama ne âlem-i ayinde (dışsal âlemde) ne âlemi zihindedir. Bu suretler ukul âleminde (akıllar âleminde) de değildir. Zira âlem-i ukulda boyut, nicelik ve nitelik yoktur. Dolayısıyla hayli suretlerin başka bir yerde var olduğunu söylemek lazım ki o da âlem-i misal veya ayrı bir âlemdedir.

O hayal âlemine vücut bağışlayan illetinin de ukuli arziye (ensel akıllar) ile isimlendirilen ukuli mütekafie olduğunu söyler. Misal âleminde tözsel (cevher) suretler temesül (şekil) kabul etmiş ve farklı şekillerde zuhur bulmuştur. Zira misal veya hayal âleminde farklı şekil veya farklı mahiyetlerin tözsel fiiliyeti vahdeti şahsiyesine zarar vermez. Örneğin bireylerden bir grup tarihsel bir kimsenin kişiliği hakkında araştırmaya koyulduğunda bütün bu gruptaki fertlerin o kimsenin şahsiyeti hakkındaki tasavvurları farklıdır. Ama burası kesindir ki bütün bu fertler tek ve muayyen bir kişi hakkında konuşur ve onların bu kişi hakkındaki farklı tasavvurları bu kişinin vahdeti şahsiyesine bir zarar vermiyor. Dolayısıyla bir şeyin farklı suret ve şekilleri o şeyin vahdeti şahsiyesiyle tezat teşkil etmiyor. Bu nedenle bir şey farklı şekil ve suretlere bürünebilir.[3]

Molla Sadra Anlayışında Alemi Misal:

Molla Sadra şöyle diyor: Hayal müşterek hissinden farklıdır. Zira hayal suretlerin bekçisidir. Müşterek his ise suretleri kabul eden yetidir.

Molla Sadra’nın düşüncesine göre hayla âlemi bedenden ve bu âlemden ayrı bir âlemdir. Ama akıldan ayrı bir âlem değildir. cüz’i idraksal âleminde bir varlık ve tözsel bir neş’e (alem)dir. Madde ile kaim ve başka bir mazhar değildir. Bağımsız ve dışsal bir âlemdir. Onun bu dışsal ve ayini vücudu, şuurun, idrakin ve hayali suretlerinin aynısıdır. Var oluşu ve kalıcılığında (beka) cisimsel maddenin var (hazır) olmasına muhtaç değildir.

 Belki cisimsel madde has ve özel nitelikli bir aynaya benzer ki idrake özgün olan âlemde suretleri tasvir etmek için nefsi hazır konuma getirir. Bu suretleri tasvir etmek için nefis için ortam hazırlıyor.[4]

Dolayısıyla bu âlem doğal (tabiat) ve hareket âleminin haricinde bir âlemdir. Molla Sadra azap ve sevap, mükâfat ve ceza, yeninden diriliş ve barzahı buna döneceğine inanıyor. Sadraya göre munfasıl (ayrı) hayali bir cihetle (bir anlamda) misal âlemidir. (Şeyhi işrak anlayışında) muttasıl (bitişik) hayal karşısındadır.[5]

İbni Sina Anlayışında Misal Alemi:

Müslüman filozoflar içerisinde Meşşa mektebine mensup filozoflar özellikle Şeyh-u er-Reis ibni Sina hayal âlemini (misal) inkâr ediyorlar. O şöyle inanıyor: Suret, şekil ve miktarın madde olmaksızın tahakkuk bulması imkânsızdır.

Şeyh-u er-Reis “ilahiyat necat” adlı eserinde şöyle yazıyor: Sureti cimsiye, sureti cimsiye olma itibariyle farklılığı ve ihtilafı kabul etmez. Dolayısıyla onlardan bir kısmı medde ile kaim (var) olsun bir kısmı da kaim olmasın. Zira mahiyet cihetiyle hiçbir şekilde ihtilafa sahip olmayan tek tabiat vücut zarfında ihtilafı kabul etmesi muhaldir. Çünkü tabiatı tek olan bir şeyin vücudu da tek olacaktır. Diğer taraftan bu tabiat ve “suret cimsiye” üç hallet şeklinde tasavvur edilmesi mümkündür; ya madde de olmalı ya madde de olmamalı veya onun bir kısmı madde de bir diğer kısmı da madde dışında olmalı. Ama onun bir kısmı madde de ve bir diğer kısmı madde dışında olma faraziyesi imkânsızdır. Zira onu hiç ihtilafsız ve tek bir hakikat şeklinde tasavvur etmiştik. Buna binaen ya bu hakikatin tamamı madde ile olmalı ya maddeden tamamen uzak ve biniyaz (zengin) olmalıdır. Bu hakikat tamamen maddeden biniyaz (zengin) olmadığı için netice alıyoruz ki bu hakikatin tamamı maddeye bağlı ve onunla kaimdir. [6]    



[1] İbrahim Dinani, GULAMHÜSEYN, “Şuai Endişe der Felsefei Suhreverdi”, 1379, beşinci baskı, Tahran: İntişariti Hikmet, s. 363.

[2] Kutbu Dini Şiraz, MUHAMMED BİN MESUD KAZURANİ, “Şerhi Hikmetül-İşrakiye’i Suhreverdi”, birinci baskı, Tahran: Encümen Asar ve Mefahiri Ferhengi, 1383, hazırlayan: Abdullah NURANİ ve Mehdi MUHAKKIK, s. 450.  

[3]Şuai Endişe der Felsefei Suhreverdi”, s. 364.

[4] Molla Sadra, “el-Haşiyetü Alal İlahiyat”, c. 1, s. 138.

[5] Secadi, seyit CAFER, “Ferheng-i Istılahat-i Felsefi-i Molla Sadra”, Vezareti Ferheng ve İrşadi İslami, 1379, Tahran, s. 232-233; Mollah Sadra, “Mebde ve Mead”, Tahran çapı, tercüme: Muhammed Hüseyin Erdekani, s. 474-476.

[6] Şeyhu er-reis, ibni ,Sina, “ilahiyati Necat”, mekalei evel, fesli bencum, tercüme: Dr. Yesribi, s. 39-40.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar