Gelişmiş Arama
Ziyaret
9048
Güncellenme Tarihi: 2010/01/23
Soru Özeti
Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
Soru
Peygamber (s.a.a) ve onun Ehlibeyti (a.s) diri midirler? Diri olmanın manası nedir? Lütfen akli ve nakli deliller ile bunu açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması,  hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama işaret edilmiştir. Bundan kastedilen şey, dünyevi anlamıyla diri olmak değildir; çünkü İmam-ı Zaman (a.c.f) dışında geriye kalan on üç masum belirli bir zamanda dünyada yaşamış ve ardından şehadet veya tabii bir ölüm ile dünyadan göçmüşlerdir. Bununla birlikte ruh için bulunan ve masumlar hakkında en yüksek derecede gerçekleşen üstün ve hakiki hayat, onların evrendeki işleri bilmesine ve evrende dünyada yaşayan canlılardan daha diri bir şekilde bulunmalarına sebep olur. Bu iddianın nakli delili, ölümden sonra ve kıyametten önce hakiki hayatı vurgulayan birçok ayet ve rivayettir. Aynı şekilde masumların makamı ve varlıksal kapasiteleri hakkında nakledilmiş birçok rivayet bu hususta herhangi bir şüpheye yer vermemektedir. Bu hususta ileriye sürülebilecek en basit akli delil ise düşünen nefsin soyut oluşudur. Bu, masumların değerli ruh ve varlıklarının maddi hayattan öteye bir alanda faaliyet gösterdiğini ve etkide bulunduğunu ispat eder.

Ayrıntılı Cevap

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyti (a.s) seven, sayan ve onlara tevessül eden insanların inançlarından elde edilen netice üzere, Hz. Peygamber (s.a.a) ve onun Ehlibeyti (a.s) bize öğretilerini öğreten, eserlerini bırakan ve ardından bizden ayrılan salt bir grup öğretmen mesabesinde değildir. Bilakis onlar her zaman hazır olan ve özellikle kendi takipçilerini ve hakikat taliplerini gözetleyen değerli varlıklardır. Her ne kadar bu husus Şii’lerin diri imamı (İmam-ı Zaman (a.c.f.)) hakkında daha belirgin bir şekilde kendini gösterse de batıni hidayet kaidesi ve özellikle manevi tevessüller ile ilgili hususlarda diri ve etkili olma tüm on dört masum hakkında geçerlidir. Masumlar hakkındaki bu bakış daha çok onların kutsal konum ve batini makamlarından kaynaklanır ve bu açıdan onların diri ile ölmüş olmaları ve hazır ile kayıp olmaları arasında herhangi bir fark bulunmaz. Bu iddianın kelam, Kur’an ve akıl eksenli esası, her şeyden önce düşünen nefsin soyut oluşu ve insanın hakiki hayatına dayalıdır. Bu, maddi hayattan daha üstün bir hayattır. Nitekim imamlarla ilgili birçok duada şöyle denilmiştir: Şehadet ederim ki sen beni görmektesin, sözümü işitmektesin ve sen diri ve Allah nezdinde rızıklandırılmaktasın.[1] “Allah yanında rızıklandırılmaktasın” tabiri “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfünden kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar”[2]ve[3] ayetine işaret eder. Bu ayet şehitlerin gerçek ve üstün hayatını ispat eder ve öldükten sonra onların ruhsal varlık, hayat ve güçlerinin azalmadığına, bilakis denetleme ve varlıksal kapasitelerinin arttığına delalet eder. Bu hakikatin Hz. Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s) hakkında en üstün şekilde gerçekleştiği belirtilmelidir; çünkü onların sahip olduğu en küçük makam, manevi şehadet makamıdır. Bundan dolayı Hz. Peygamberin (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) diri oluşu belirtilen anlamdadır. Onların dünyevi cisim taşıması manasında değildir; çünkü İmam-ı Zaman dışında kalan on üç masum özel bir zamanda dünyada yaşamış ve neticede şehadete ermiş veya tabii bir ölüm ile dünyadan göçmüşlerdir. Bundan dolayı ruhun güç kapasitesini göz önünde bulundurduğumuzda, ölümün gerçekleşmesinin ve dünyevi cismin olmayışının onun fonksiyonunu değiştiremeyeceği hakikatine bizi yönlendirir. Bu husus ilahi ruhla bağlantısı olan Hz. Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s) hakkında daha üst derecelerdedir. Elbette bu batini hakikatlerin niteliğini zahiri tartışmalar ve cüzi akıl ile kavramak mümkün değildir.  Kur’an’ın vurguladığı ölümden sonra gerçekleşen hakiki hayat, bu hakikatlere yönelik en düşük seviyedeki kavrayışımızı simgeler.. Bu hayatı ve diri olmayı gerçek anlamıyla dünyevi hayat sınırlarına özgü kılmak mümkün değildir. Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi![4]  Bu şekilde öldükten sonra ve kıyametten önceki hayatı vurgulayan Kur’an’daki birçok ayet bu konunun nakli delillerini teşkil eder ve her şeyden daha önemlisi ise ilgili ayette şehitlerin üstün bir hayatının olduğu belirtilmesidir. Kur’an’a ek olarak, birçok muteber rivayet ve dualar da bu manaya delalet eder ve genel olarak derecesi büyük olan on dört masumun batini makamları ile ilgili rivayetler, bu iddianın gerçekliği hususunda hiçbir kimsede kuşku uyandırmayacak kadar çoktur. Aynı şekilde bu konuya delalet eden en basit akli delil ise nefsin, ilmin ve bilincin soyut olması ve ruhun gücüdür. Bunlar hakiki hayata sahiptir ve dünyevi bir şekilde diri olmayla hiçbir irtibat taşımazlar. Gerçek hayat, öldükten sonra ruh için gerçekleşen şeydir. Son olarak şu noktanın hatırlatılması gerekli olabilir: Masumların üstün bir hayata sahip oldukları, onların diri ve ölü, hazır ve kayıp olanları arasında bu üstün hayat bağlamında bir farklılık bulunmadığı ve bunun onların varlıksal kapasitesine delalet ettiğine ek olarak, Şiilikle ilgili ayrı bir boyutta ve İmam-ı Zamanın varlığının gerekliliğine vurguda bulunma bağlamında birçok rivayette dünyevi olarak yaşayan diri bir imamın varlığına atıfta bulunulmuştur. Bu rivayetlerden biri şudur: “Ben Ebu Abdullah’tan şöyle buyurduğunu duydum: Her kim ölür ve onun diri ve zahir bir imamı olmazsa o cahillik üzerine ölür. Ben, sana feda olayım diri bir imam mı diye sordum ve o evet diri imam diri imam diye buyurdu.”[5] Bu rivayetler önceki konular ile bir çelişki arz etmez ve yerinde bahsedildiği üzere dünyevi hayatta bulunan imamın varlığı birçok önemli hikmeti barındırır ve burada bu işaretle yetiniyoruz.

Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki yanıtlara müracaat edebilirsiniz:

İmamın tüm mekânlardaki varlığı, 11043 (Site: tr10911).

İmamlar ve tekvini velayet, 222 (Site: 1406).

Gıyap asrında İmam-ı zamanın varlığının faydaları, 654 (Site: 705).

Berzah ve berzah hayatı, 3891(Site: 4160).

Aziz İslam peygamberinin berzah hayatı, 11043 (Site: tr10911).

 


[1] Muhaddisi Nuri, Müstedreku’l Vesail, c. 10, s. 345, Müessese-i A’lul Beyt, Kum, 1408 h.k.

[2] A’li İmran Suresi, 169. ayet.

[3] Kur’an’da birçok ayetin ölümden sonra ve kıyametten önce berzah hayatına işaret ettiği hatırlatılmalıdır. Bunların hepsi, bu konunun nakli delilleri sayılabilir. Bu hayat salt şehitlere özgü değildir. Ancak bu ayetin meşhur olması ve imamların diri olması anlamını açıklayan bazı rivayetlerde bu ayete isnat edilmesi nedeniyle biz de bu ayeti naklettik. Berzah hayatının nakli delillerini öğrenmek için bu sitede yer alan 3891 (Site: 4160) ve 5262 (Site: 5870) sayılı yanıtlara müracaat edebilirsiniz.

[4] Ankebut Suresi, 64. ayet.

[5] Müstedreku’l Vesail, c. 18, s. 177.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar