Gelişmiş Arama
Ziyaret
6920
Güncellenme Tarihi: 2010/04/04
Soru Özeti
Kur’an’da kıyamet günündeki azap için farklı tabirler kullanmasının illet nedir?
Soru
Araf suresinin 78., Fusilet suresinin 13, 16 ve 17., Hud suresinin 67 ve 94., Hakke suresinin 5., Şuara suresinin 189., Zariyat suresinin 44., ve…ayetlerinde Ad, Samud kavmi ve meyden halkı için farklı azaplar zikredilmiş ve hangisinin doğru olduğu belli değildir. Örneğin; Samud kavmi için (tarihin) farklı bölümlerinde “recfe”, “tağiye”, “saike” ve “seyhe” ilan edilmiştir. Hata eğer azapların tümü gerçekleştiği farz edilse bile çelişki kokusunu veren böyleli farklı ayetlerde beyan edilmesine ne gerek var? Zimnen bilinmelidir ki eğer bir katlin şahidi mahkeme salonunda hazırda bulunsa ve her merhalede böyleli farklı şahitlik yaparsa mahkeme (sorumluları) tarafından kesinlikle kabul edilmeyecektir!
Kısa Cevap

Kuranı kerim kıssaları anlatırken takip ettiği yöntem şu esasa dayılıdır ki, kıssalardan hedeflenen hedefin tahakkuk edilmesini ifa etmekte müessir olan önemli noktalarla yetiniyor. Kıssanın detaylısına ve ayrıntılarına değinmiyor. Yani olayı baştan sona kadar açıklamıyor. Yerlere göre gerektiği ve uygun şekilde kıssalardan istifade ediyor.

İlgili ayetlere dikkat ve yeterince düşünülür ve detaylı cevapta azap için zikir edilen kavram, unvan ve tabirlere teveccüh edilirse çok kolaylıkla bu tabirler arasında çelişkinin var olmadığının yanı sıra bu tabirler bir diğerinin anlamlarını taşır ve bir diğerinin gereksinimleri konumunda olduğu kolayca anlaşılır.

Tabirlerin sayılı olması ise kuranın edebi, fesahat ve belagat iktizasıncadır.

Şahidin şahitliği hakkında da şunu söylemeliyiz: Şahitlik farkı merhalede bir biriyle çelişirse itibarsızdır. Ama eğer her bir merhalede olayın farklı boyutunu açıklarsa itibarsız olamaz. Bilakis bütün açıklamalar bir birini tamamlayarak daha kâmil esere sahip olur.

Ayrıntılı Cevap

Sorunun cevabına geçmeden önsüzü olarak bir açıklama yapmalıyız.

Kuranı kerimin hedefi tarihi, kıssaları, roman ve … öğretmek değildir. Ama kendi hedefine ulaşması için bunlardan istifade ediyor. Kuranı kerim hidayet ve eğitim kitabıdır. Bu bağlamda nasihat, vaiz, inzarı, tebşiri ve… içermektedir. Bu nedenledir ki tarihi olayları, kıssaları naklederken kuranı kerim olayların detaylı ve ayrıntılarına girmediğini müşahede ediyoruz. Destan ve kıssaları naklederken onlardaki ahlaki ve eğitici olan kısımları farklı ve uygun yerlerde istifade ediyor. Zira ilahi kitabin hedefi ve yöntemi kıssaları anlatırken şu esasa dayalıdır ki gözetlediği hedefi ifa etmekte etkili olan önemli ve meşhur noktalarıyla yetiniyor. Dolayısıyla olayı baştan sona kadar ele alarak detayına ve ayrıntısına değinmiyor.[1]

Örnek olarak hz. Yunusun kıssası Enbiya suresinin 87. Ayetinde hem Saffat suresinin 139 ve 148. Ayetlerinde zikredilmiştir. Bu noksanlık ve zayıflık sayılmamakla kalmıyor bilakis dikkatin, hikmetin ve gayeli olduğunu göstermektedir. Kendi kitabının farklı yerlerinde şiir mecmuasından yararlanmış ve şiirin her beytini ilgili konuyla alakalı zikir eden seçkin bir ilim adamı gibi. Bu önsüze dikkatle sorunun cevabına geçeceğiz.

Saike, “recfe”, “tağiye”, “seyhe” ve “yevmuz-zille” gibi ıstılahlar zahiri olarak farklıdırlar. Ama ayet ve tefsirlerde azap bağlamında zikredilen kavramların anlamlarında biraz dikkat edilir ve düşünürse aralarında hiçbir çelişkinin olmadığı anlaşılır. Mesela Araf suresinin 78. Ayetinde Samut kavmi hakkında “recfe”[2] (sarsıntı/sallantı) beyan edilmiştir. Ama Fusilet suresinin 13 ve 17. Ve Zariyat suresinin 44. Ayetinde “saike” (yok edici azap, bulutlara çarpma neticesinde alevlenen ve her neye çarparsa alevlendiren ateşten bir parça, korkunç ve ölümcül bir ses)[3] şeklinde tabir edilmiştir. Diğer taraftan “Hakke” suresinin 5. Ayetinde onların azabı, “tağiye” (o “saike”[4]  veya tabi haddini açan bir şey) gelmiştir. Hud suresinin 67. Ayetinde de “seyhe” (azap anlamında)[5] zikredilmiştir.

Meyden halkı için de hud suresinin 94. Ayetinde seyhe azabı ve Araf suresinin 91. Ayetinde “recfe” açıklanmıştır. Şuara suresinin 189. Ayetinde “azab-i yevme zille” (saike içerikli buluttan gölge) gelmiştir.

“Azab-i yevme zille” bağlamında tefsirlerde şöyle gelmiştir: yedi gün bölgelerini çok şiddetli, yakıcı sıcaklık kaptıktan ve bu süre içinde hiçbir rüzgâr esintisi esmedikten sonra aniden bölgelerindeki gökte bir bulut parçası göründü ve bir rüzgar esintisi esmeye başladı. Bu bulut parçasını görür görmez evlerinden hemen dışarı çıkıp o bulut parçasının bulunduğu yere yönelirken ölümcül bir saike korkunç bir sesle o buluttan yükseldi ve ardından da büyük ateş ondan üzerlerine yağdı ve nihayet olarak yeri sarsıntıya boğdu ve hepsini helak etti.[6]

“Tağiye” daha önce denildiği gibi bir taraftan “saike”nin kendisine denilmektedir. Bir diğer taraftan haddini açan varlığa da denilmiştir. Bu durumda “saike” ile aynı olmasının yanı sara sallantıyla da uymaktadır. “seyhe” de daha önce işaret edildiği gibi azap anlamındadır. Azapta saikede beyan edilmişti. Bunların yanı sıra sallantı (zelzele) ve tağiye kelimelerinin her birisi tabii ve şiddetli azabın reel örneğidir.[7]

Anlatılanlara dikkatle ve istifade edilen ıstılahlar için zikredilen anlamlarda dikkat edilirse her birisi farklı yerlerde “Samud” kavmi ve “meyde” halkı için azap amaçlı zikredilmiş olduğu anlaşılır. Aralarında var olan irtibata teveccühle aralarında hiçbir şekilde çelişki bulunmamaktadır. Bilakis bu kavramlar bir diğerinin anlamlarını taşıyor ve bir diğerinin gereksinimleridir.

Tabirlerin sayılı olması ise kuranın edebi, fesahat ve belagat iktizasınca ve insanların nefislerinde daha fazla etkili olmak içindir.

Şahitlik yapan şahitliği hakkında da şunu söylemeliyiz: Eğer bir şahit şahitlik merhalesinin birisinde bir şey söyler, bir sonraki merhalede önceki söylediklerinin zıddına bir şey söylerse veya başka bir şahit onun tersine bir şey söylerse onun daha önce söylediği bütün şeyler itibardan düşer. Ama eğer her bir merhalede olayın bir kısmını açıklar ve aralarında çelişki söz konusu olmazsa anlattıklarının tümünü yan yana koyarak onlardan yararlanabilinir. Bunun yanı sıra bu iki konuyu bir biriyle mukayese edilmesi “kıyası meal farıktır” yani aralarında benzerlik olmayan ve bir birinden farklı olan iki şeydir ki burada kıyas gerçekleşmez. Mahkemede şahitliğin kabulü için gerekli olan şartlar esas itibarıyla eğitmek ve insanı terbiye ve olgunlaştırmak için gelen kuranı kerim gibi bir kitap ile hiçbir irtibatı yoktur.

 

 


[1] TABATABAİ Muhammed Hüseyin, “el- mizan fi tefsiri’l – kruan”, tercüme: Seyit Muhammed Bakır MUSEVİ HEMEDANİ, baskı, 5, Kum: defter-i intişarat-i İslami camiayi müdderisin hevzeyi kum, 1374, hicri şemsi, c. 13, s. 403.

[2] İbni Manzur, “lisanü’l – arap”, baskı, 1, Beyrut: ihyai turasil – Arabi, 1408, hicri şemsi, c. 5, s. 153.

[3] İbni Menzur, Muhammed b. Mukrem, “lisanu’l – arap”, baskı, 3, Beyrut: naşır daru sadır, 1414, hicri kameri, c. 7, s. 348.

[4]lisanu’l – arap”, c 8, s. 170.

[5]lisanu’l – arap”, c. 7, s. 440.

[6] MEKARIM-İ ŞİRAZİ, Nasır, “Tefsir-i Numüne”, baskı, 13, Tahran: darul – kutubil – islamiye, 1374, c. 15, s. 339 – 240.

[7] “Tefsir-i Numüne”, c. 20, s. 343 – 344.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar