Gelişmiş Arama
Ziyaret
10346
Güncellenme Tarihi: 2012/06/11
Soru Özeti
İnsanlara rahmet ve azap etmeyi Allah-u Teâlâ’nın istemesiyle alakalandırılmasının anlamı nedir?
Soru
Bakara Suresinin 284. Ayetinde şöyle buyrulur: “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah\'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah\'ın gücü her şeye hakkıyla yeter”. Kur’anı Kerim’in birçok ayetinde Allah’ın dilediğini hidayete ulaştırıp dilediğini de saptıracağını buyurduğunu görüyoruz. Bakara Suresinin 284. Ayetinde olduğu gibi Allah’ın öbür dünyada da ayrıcalık tanımasının insanları kapsayacağı hatırlatılmıştır. Öbür dünyada Allah’ın sapıkları hangi ölçüye göre bağışlayıp azap edeceği belli değildir. Elbette sapıkların tamamı Allah’ın isteği üzere sapkınlardan olmuşlardı. Bu ayetler Allah-u Teâlâ’nın adaletiyle nasıl uyuşturulabilir?
Kısa Cevap

Çeşitli ayetlerde Allah'ın iradesi kulların izzet, zillet, bağışlama, azap ve ödül sebebi olarak tanıtılmış ve başka ayetlerde hidayete erme, izzet, mutluluk ve rızık, takva ve ihlâsla birlikte çalışma ve ceht koşuluna bağlı kılınmıştır. Bu iki gurupta yer alan ayetlerin birbirleriyle hiçbir çelişir tarafı yoktur ve birbirlerini tekit etmektedir. Zira Allah'ın meşiyet ve iradesi hikmetler ve değişmez adilane kanunlar esasıncadır. O halde Allah'ın istek ve iradesi ihtiyar üzere ve tıpkı onun değişmez hikmetli sünnetleri doğrultusunda hareket etmek anlamına gelir. Bu anlamdaki istek ve iradenin Allah'ın adaletiyle çelişir bir tarafı olmadığı gibi aynı zamanda adaletin kendisidir.

Ayrıntılı Cevap

Çeşitli ayetlerde Kur'an'ı Kerim'de kulların izzet, zillet, rızık, bağışlama, azap ve ödüllendirilmesinin rolünden bahsedilmiştir ve sorunuzda yer alan ayet bunun bir örneğidir.  Bununla birlikte başka ayetlerde Allah-u Teâlâ hidayeti, izzeti, mutluluğu ve rızkı elde etmede asli rolü takva ve ihlâsla birlikte çalışma ve cehde verdiğini açıklamıştır. Yaratılış kanunu açısından, aklın hükmü gereği ve nebilerin daveti esasına göre mutluluğun, izzetin ve zilletin elde edilmesinde ve rızkın kazanılmasında herkes ihtiyar sahibi ve özgürdür. Başka bir ifadeyle cenneti bir şeyin karşılığında verirler, bahanenin karşısında değil. O halde yukarıdaki ayette bunların tamamı Allah-u Teâlâ'ya nasıl nispet verilmiştir?

Acaba bu iki kısım ayetler arasında bir çelişki yok mudur? Her iki kısımda yer alan ayetler nasıl bir araya toplanabilir?

Soruyu cevaplandırmadan önce böyle bir sorunun ortaya çıkma sebebi hakkında şöyle dememiz gerekir: Bazı zihinlerde insanın iradesi, Allah-u Teâlâ'nın iradesi gibi tasavvur edilmiş ve insanın iradesiyle Allah'ın iradesi benzetilmeye çalışılmıştır. Hâlbuki böyle bir karşılaştırma yanlış ve temeli olmayan bir karşılaştırmadır, zira genellikle insanların istemesi ve iradesi birçok konularda kesinlikle akıl ve mantığın onaylamadığı ve hatta bazı konularda akli olmayan nefsanî ve şahsi alaka ve meyillerden kaynaklanır.

Ama Allah'ın istemesi ve iradesi, hikmetler ve değişmeyen adilane kanunlar esası üzerinedir. Zira Allah-u Teâlâ bu dünyada ilerleme ve başarı için bir seri etken ve sebepler yaratmıştır ve bu sebeplerin eserlerinden yararlanmak, Allah'ın iradesiyle aynıdır. O halde Allah-u Teâlâ'nın iradesi, değişmeyen hakimane sünnetler esasınca hareket etmek anlamına gelir.

Bu mukaddimeyi dikkate alarak Allah-u Teâlâ'nın bazı fertlerin ödüllendirilmesindeki iradesi, ayrıcalık ve ayrımcılık anlamında değildir ve O'nun adaletiyle hiçbir zaman çelişmediği gibi aynı zamanda adaletin kendisidir. Zira Allah-u Teâlâ fertlerin izzet ve zilletini, hidayet ve sapıklığını; zenginlik ve fakirliğini ve… alemin asli yaratılış kaynağını ve fertlerin sahip olduğu bağış ve güçlerin hepsinin kendisinden kaynaklanması sebebiyle, bunların tamamını kendi iradesine nispet vermiştir. İmkânların tamamını izzet ve mutluluğun elde edilmesi için kulların ihtiyarına bırakan O'dur ve O, bu âlemde kanun koymuştur ve bu kanunun çiğnenmesi, zilletle sonuçlanır. Bu sebeple bunların tamamı O'na nispet verilebilir, ama bu nispetlendirme, hiçbir zaman insanın özgür iradesiyle çelişmez, zira bu kanundan, bağışlardan ve güçlerden özgürce iyi veya kötü yararlanan insanın kendisidir.[1] Bu açıklamayı dikkate alarak söz konusu ayeti bir kez daha gözden geçirelim. Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyuruyor: "Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter".[2]

Bu ve diğer ayetlerde gelen "dilediğini(men yeşa) cümlesi, hikmetle birlikte olan iradedir. Yani layık ve müstahak bildiğini bağışlayıp azaba layık ve müstahak olanı da cezalandıracaktır. Zira Allah'ın iradesi hesapsız olmayıp liyakat ve hak etmelerle uygunluk içindedir ve hâkim olan kimse, delil olmaksızın irade etmez ve hesapsız bir iş yapmaz. [3]

Buna binaen Allah'ın istek ve iradesini,  rahmet ve ilahi azap olarak bilen ayetlerle takva ihlâsla birlikte çaba ve telaşı ilahi rahmete ulaşmanın sebebi bilen ayetlerin birbiriyle çelişen bir yanı yoktur ve bunlar birbirlerini tekit etmektedir. Zira Allah'ın istemesi, ilahi sünnet ve kanunlar ve Allah'ın her şeyde karar kıldığı sebep ve etkenlerin eser ve sonucuna ulaşmak için hareket etmek anlamındadır.

Daha fazla bilgi edinmek için bakınız:

İndeks 23146 (Site: ur18332): Rahman ve Rahim olan Allah ve halkın hidayeti.

İndeks 7849 (Site: 7905): Kur'an'da muttakilerin hidayeti.

 

[1] Mekarim Şirazi Nasır, "Tefsiri Numune", Tahran ş, 1374 birinci baskı, Neşri Daru'l Kitabi'l İslamiye, c. 2, s. 498.

[2] Bakara Suresi, 284.

[3] "Tefsiri Numune", c. 22, s. 92.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dininin kadına bakış açısı nasıldır ve onun için nasıl bir konum belirlemiştir? Onlar tıpkı erkekler gibi midirler?
    24977 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/05/20
    İslam, insanın tekâmülünü hedef edinmiştir. Bu açıdan da kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İslam açısından önemli olan kadınlık veya erkeklik değil, kendini yetiştirme ve Allah’a yakın olmaktır. Kadın ve erkek insanlığın iki temel unsurunu teşkil etmeleri nedeniyle, İslam’da bazen kadından ve bazen de erkekten söz ...
  • İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı nedir?
    7110 Eski Kelam İlmi 2011/12/18
    İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı Yaşua’dır. O, Rum kayserinin evladı olup havarilerin ve belirgin olarak Şamun’un (Hz. Mesih’in vâsii) neslindendir.[1]  
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    16585 Pratik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Lanetleşmenin bir şartı var mıdır? Hangi konuda lanetleşmek mümkündür? Lanetleşmek kesin olara gerçekleş midir?
    19167 مباهله 2012/05/27
    Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç ...
  • Neden felsefî ikinci makuller tür ve ayıraca sahip değildir? Mantıkî ikinci makuller de böyle midir?
    10337 İslam Felsefesi 2011/10/23
    Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden ...
  • İslam’ın Hakkaniyetinin Aklî Delilleri
    21090 Yeni Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar bugün dünyada gözlemlenen dinlerde bir takım hakikatler yer alsa da, gerçek tevhit olan kamil hakikat sadece İslam’ın çehresinde gözlemlenebilirdir. Bu iddianın en büyük delili, diğer dinlerin muteber senetlerinin olmayışı ve metinlerinde tahrif ve aklî çelişkilerin bulunması ve bunun karşılığında Kur’an’ın senet taşıması, ...
  • Defalarca tövbesini bozmuş kimse şimdide Allah ve Masum İmamlar (a.s) hakkında şüpheye düşmektedir. Acaba Allah onu kendin uzaklaştırmış mıdır? Ve Allah’a yakınlaşmanın yolu nedir?
    36346 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Günah, insanı alteder. Günahtan tövbe etmeye ciddi karar almak kurtuluşa yönelmek demektir. Şeytan, insanın düşmanıdır; onun böyle vesveseler vermekten amacı, insanları ümitsizliğe düşürmek, salih kulları merhametli olan Allah’tan uzaklaştırmaktır. Oysa Allah, ister günahkar olsun, ister zalim, bütün kullarını sever, onların hidayetini ve saadetini ister. Yalnız kaldığınızda Allah’tan ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    20961 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızı var mıydı?
    23693 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11686 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.

En Çok Okunanlar