Gelişmiş Arama
Ziyaret
21292
Güncellenme Tarihi: 2012/05/16
Soru Özeti
Kabirleri ziyaret etmek belirli bir dönemde geçici olarak yasak idi, hangi yılda bu caiz kılındı?
Soru
Geçici bir devrede kabirleri ziyaret etmek yasak idi. Ehlisünnet kaynaklarını göz önünde bulundurarak ve Hz Peygamber’in hadislerine istinatta bulunarak Subhani bey bir yerde Ehlikitap kendi peygamberlerinin kabirlerini secde yeri karar kılmıştılar ve Hz Peygamber de bu nedenden ötürü başlangıçta kabirleri ziyaret etmeyi men etmiş, sonra bunu caiz bilmiştir! Daha fazla bir açıklama yapar mısınız? Bu hangi yılda gerçekleşmiştir?
Kısa Cevap

İslam’ın başlangıcında kısa bir süreliğine men edilmiş ve yasaklanmış olan hususlardan biri de kabirleri ziyaret etmek idi. Bu yasaklamanın değişik delilleri vardır. İslam toplumunun nicel ve nitel olarak gelişip büyümesiyle bu hususa değinmek için uygun bir atmosfer oluştu. Bunun için Hz Peygamber (s.a.a) bir müddet sonra kabirleri ziyaret etmenin caiz olduğunu ilan etti ve kabirleri ziyaret etmenin nitelik ve adabını Müslümanlara öğretti. 

Ayrıntılı Cevap

Tarihsel delil ve karineler ve de Kur’an ve sünnetteki bulgular esasınca kabirleri ziyaret etmek meselesi İslam’dan önceki bir çok ümmet arasında değişik şekillerde mevcut idi. Tarih boyunca birçok ulus ve millet arasında büyük şahsiyetlerin ve özel fertlerin anısını diri tutmak için kullanılagelen araçlardan biri de bu şahıslar için kabir inşa etmek ve onları ziyaret etmek idi. Değişik uygarlıklar arasında bugüne dek dünyanın değişik bölgelerinde Yunanistan, İran ve eski Mısır gibi ülkelerde azim ve görkemli yapıtlarla karşılaşmaktayız ki bunlar peygamberler, padişahlar ve o dönemdeki şahsiyetlerin defin edildikleri yerlerden ibaret olup zaman içerisinde ziyaretgâha ve bazen de bazı dinlerin takipçileri nezdinde ibadet ve dua alanlarına dönüştürülmüştür. Bazı rivayetler de peygamberler ve başka şahıslara ibadet edildiğini veya onların kabirlerini mescit ve namaz mekânı karar kılındığını aktarmaktadır. Bazı Yahudi ve Hıristiyanlar bu kabildendir.[1]   Kur’an-ı Kerim Kehf ashabı kıssası hadisesinde ve halk tarafından onların cesetlerinin bulunması hadisesinde eski uluslar arasında yaygın olan bir hakikate işaret etmektedir. Bu, özel şahsiyetleri anmak için anıt inşa etmekten ibarettir. İlgili ayet Ashab-ı Kehf’e nasıl saygı duyulacağı hakkında halkın arasındaki ihtilafa işaret etmektedir; bazıları bir bina inşa etmeyi ve bazıları ise onların kabirleri yanında bir mescit yapmayı önermiştir. Kur’an-ı Kerim bu iki önerinin hiçbirisini yermemiştir.[2] Esasen bu önerilerden maksat onlara saygı duymak ve kendilerini ziyaret etmek idi. Soru şudur: Bu husus yani kabirleri ziyaret etmek ve mezar yapmak Müslümanlar arasında ne zaman başlamıştır? Bu, İslam’ın doğuşuyla birlikte mi başlamıştır veya Peygamberin gönderilişinden kısa bir süre sonra mı yaygınlaşmıştır? Rivayetler ve tarihi veriler başlangıçta Hz Peygamberin kabir ziyaretlerini yasaklamış olduğunu bildirmektedir. Bu yasaklama bir takım neden ve sebeplerden dolayı gerçekleşmiş idi ve onların ortadan kalkmasıyla yasaklama da kalkmıştır. Bu kabir ziyaretlerinin caiz ve müstehap olduğu neticesini getirmiştir. Hz Peygamber tarafından Müslümanlara kabir ziyaretinin yasaklanmış olmasının nedenleriyle ilgili olarak birkaç delile işaret edilebilir:

1. Söylenildiğine göre İslam’ın ilk yıllarında kabirlerin çoğu ve belki de tümü müşrik ve putperestlere ait idi. İslam da onlar ile olan tüm ilişki ve bağları kesmiş idi. Bu bağlılıkların örneklerinden biri de onların kabirlerini ziyaret etmek idi ve bunun Hz Peygamber tarafından yasaklanması gerekiyordu.[3]

2. Aynı şekilde halkın yeni Müslüman olması ve İslam toplumun tüm cahili adet ve geleneklerden arınmaması, cahili dönemdeki şekliyle kabirleri ziyaret etmeyi ve orada matem tutma gibi şeriat sınırları dışındaki bir takım davranışların gerçekleşme olasılığı bu iş için uygun bir zemin oluşuncaya dek kabir ziyaretlerinin yasaklanmasına neden oldu.  Bundan dolayı Müslümanların kalplerinde İslam dininin öğretilerinin yerleşmesi ve yer etmesiyle ve kabir ziyaretleri için alt yapının oluşmasıyla Hz Peygamber tarafından yasağın kaldırılması ve kabir ziyaretlerinin tavsiye edilmesine tanıklık etmekteyiz. Bu meseleyi destekleyen şey, Allah Resulünün kabirleri nasıl ziyaret etmek gerektiğine dair sözleridir. Allah Resulü şöyle buyuruyor: Ben sizi kabirleri ziyaret etmekten men etmekteydim, ama şimdi kabirleri ziyaret edin, lakin uygun olmayan sözler söylemeyin.[4]

3. Bir başka delilin de şu olduğu söylenebilir: İslam’ın daha yeni bir fidan olduğu, ilk günlerini geçirdiği ve bazı açılardan zayıf olduğu dönemde kabirleri ziyaret etmek, Müslümanları ölenleri hatırlamaya ve onların korkmasına ve cihattan kaçmasına neden teşkil edebilirdi. İslam’ın güçlenmesiyle bu sorun bertaraf olmuş ve kabirleri ziyaret etmeye izin verilmiştir.[5]

Kabir Ziyaretleri Yasağı Hangi Tarihte ve Nasıl Kaldırıldı?

Kısa olarak belirtilenler üzere, Hz Peygamber başlangıçta kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Lakin bu yasak pek kalıcı olmamış ve alt yapının hazır hale gelmesiyle kaldırılmıştır. Hicri 7. Yılda Hudeybiye umresinde[6] Hz Peygamber değerli annesini ziyaret ettikten, kabrini onardıktan ve tüm Müslümanları etki altında bırakacak şekilde mezarı başında ağladıktan sonra şöyle buyurmuştur: Yüce Allah Muhammed’e annesini ziyaret etmeye izin vermiştir… Hz Peygamber sözlerine devam ederek şöyle buyurmuştur: Daha önce sizi kabirleri ziyaret etmekten men etmiştim, lakin şimdi kabirleri ziyaret etmeye gidin…[7]

Kur’an ve Sünnet’in Bakışında Kabirleri Ziyaret Etmek

İnsanın maddi veya manevi olarak bağlılık duyduğu bir şahsı ziyaret etmesi temiz ruhlu insanların ilgi duyduğu hususlardandır. Bunun için Kur’an ve sünnetin kabirleri ziyaret etmeyi bir şekilde teyit ettiğini gözlemlemekteyiz. Kur’an-ı Kerim’in bazı yerlerinde İslam’da ziyaret konusunun varlığına işaret eden konularla karşılaşmaktayız. Yüce Allah bir ayette kâfirlerin üzerine namaz kılmayı ve onların kabirlerini ziyaret etmeyi yasaklamıştır. Müfessirlerin belirttiğine göre bu iki hususu yani kâfirlere namaz kılmanın ve münafıkların kabrini ziyaret etmenin yasaklanması, bunun müminler bağlamında iyi bir şey olduğunu göstermektedir.[8] Hz Peygamber kabirleri ziyaret etmeyi emretmenin yanı sıra kendi ameliyle ve ziyaretin niteliğini öğretmeyle ve de ölülerle nasıl konuşmak gerektiğini öğretmekle kabir ziyaretlerini meşrulaştırmaktaydı. Bu hususta bir takım rivayetler mevcuttur ve kısa olması için sadece bu rivayetlerin iki tanesine işaret ediyoruz: Hz Peygamberin eşi Ayşe’den nakledildiğine göre Hz Peygamber bazı geceler Baki’ye gitmekte ve şöyle buyurmaktaydı: Bu diyar ehli olan mümin ve Müslümanlara selam olsun, size vaat edilen şeyler gerçekleşti, Allah bizden önce göçenlere ve bizden sonra göçeceklere rahmet etsin, biz de bu hızla size katılacağız. Aynı şekilde Ayşe’den nakledildiği üzere Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: Cebrail benim yanıma geldi ve bana Allah sana Baki’ye gidip ehli için mağfiret dilemeni emrediyor diye buyurdu.[9]

Kabirleri ziyaret etmek birçok ve önemli yetiştirici ve ahlaki etkiyi içermektedir ve Allah Resulü bu etkilerin bazılarına işaret etmiştir. Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: Kabirleri ziyaret ediniz; şüphesiz kabirleri ziyaret etmek size ahireti hatırlatır.[10] Tüm sınıfsal farklılıklar ile büyük insanlar topluluğunu barındıran, bir zamanlar yeryüzünde yaşamış olan ve sonra başka bir âleme göçen insanların kabirlerini müşahede etmek, insanda hırs ve tamah ruhunu dünyada azaltır ve hatta insan bu vesileyle dünya hayatının hakikatine yönelik bu yeni bakış açısı vasıtasıyla davranışını değiştirebilir ve kötülüklerden sakınıp ahlaki değerlere yönelebilir. Bundan dolayı Hz Peygamber kabirleri ziyaret etmenin bu kısım eserlerine işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: Kabirleri ziyaret etmeye gidiniz ki bu ziyarette ibretler vardır.[11]   İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: Her kim mümin kardeşinin kabrini ziyaret eder, elini kabrinin üzerine koyar ve Kadir suresini yedi defa okursa, kıyamet günü azabından güvende olur. Aynı şekilde şöyle buyurmuştur: Her kim mümin kardeşinin kabrini ziyaret eder ve yedi defa Kadir suresini okuyacak olursa, yüce Allah onun ve kabir sahibinin günahlarını bağışlar.[12] Hz Peygamber ve temiz imamları ziyaret etmek ve bu ziyaretlerin etkileri hakkında birçok rivayet nakledilmiştir. Bunlardan biri de İmam Hüseyin’in Allah Resulünden sizi ziyaret etmenin ödülü nedir diye sorduğu sorudur. Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: Her kim beni veya babanı veya kardeşini veyahut seni ziyaret ederse ben kıyamet günü onunla görüşmeye gider ve onu günahlarından kurtarırım.[13] Bu, Müslümanların kabirlerini ziyaret etmenin genel faydalarından bir numunedir. Dini şahsiyetlerin kabirlerini ziyaret etmek hakkında da birtakım toplumsal eserlere tanıklık etmekteyiz ve bunları hatırlatmak faydasız olmayacaktır. Azıcık bir dikkat ile dünyada saygı duyulan ve genellikle müminlerin ve Müslümanların ekseriyetinin ziyaret ettiği kabirlerin genellikle üstün ve ıslah edici şahsiyetlerin kabirleri olduğunu gözlemleyeceğiz. Bu şahsiyetler üç bölüme ayrılır:

1. Semavi bir misyon taşıyan, bu misyonu iletme yolunda can ve mallarından geçen ve insanların hidayete ermesi yolunda birçok zorluklar çeken peygamberler ve dinsel önderler.

2. Başkalarını aydınlatmak için bir mum gibi yanmış bilgin ve düşünürler. Bu grup genellikle züht ve geçim sıkıntısıyla hayatlarını geçirmişlerdir. Bu grubun çabalarının hâsılı değişik bilimsel alanlardaki önemli ve çeşitli kazanımlardır.

3. Halka zulmeden devletlerin zulmünden usanmış olan ve zalim ve zorbaların zulmü karşısında ayaklanan ve insan haklarının saygınlığı ve uygulanmasını talep eden ve de adalet ağacını kendi kanlarıyla sulayan mücahitler ve devrimciler.

Başlarında Hz Peygamber ve Masum imamların bulunduğu bu şahsiyetlerin kabirlerini ziyaret etmek, onların çalışma ve çabalarına yönelik bir tür kadirşinaslık ve aynı şekilde bu şahısları anma ve hatırlama kültürünü gelecek nesillere intikal ettirilmesidir. Böylece bunun hak ve hidayet yolunda ve usul, değerler ve inançları savunma mesirinde adım atan şahısların dünyevi ödülü olduğu bilinecektir.[14] Bu yüzden salihler ve büyük şahsiyetlerin kabirlerini ziyaret etmenin birçok toplumsal etkileri olması nedeniyle, Müslüman olmayan uluslar da kendi tarihlerinin etkili şahsiyetlerinin kabirlerini ziyaret etmeyi ve onları hatırlamada her zaman çaba sarf etmişlerdir. Bu yüzden tüm dünyada dini ve dünyevi fark bulunmaksızın kendilerine saygı duyulan şahsiyetlere ait kabirlerin olduğunu gözlemlemekteyiz; çünkü insan onları ziyaret etmeyi ve anımsamayı kendi vazifesi bilmekte ve bunu insanlığın taşıdığı bir görev addetmektedir. İnsan onları anarken yaptığı her şeyi sanki fıtratından ilham alarak yapar. Bundan dolayı kabirleri ziyaret etmek Kur’an, sünnet ve aklın teyit ettiği hususlardandır. Ve bunun insanın fıtri hususlarından olduğu söylenebilir; zira insan her zaman ilgi duyduğu insanları ziyaret etmeyi ve onlara saygı duymayı arzular. Kabirleri ziyaret etmek, dünyevi faydalara ek olarak uhrevi faydalar da taşır. İslam öğretilerinin yayılması ve dinsel ve inançsal kavramların idrak edilmesiyle, her zaman Müslümanlar için uhrevi faydaları da olan bu müstehap amelin yapılması zemini oluşmuş ve bu caiz ve hatta müstehap sayılmıştır.    

İlgili başlıklar:

İmamların kabirlerini ziyaret etmenin felsefesi, 14186 (Site: tr13923).

İmam Hasan’ı ziyaret etmenin sevabı, 20042 (Site: tr19345).

Allah’ın evi ve imamları irade ve çağrılmayla ziyaret etmek, 14197 (Site: tr13981).

 


[1] Saduk, Muhammed bin Ali, Men la Yehzeruhu’l Fakih, c: 1, s: 178, Müessesei neşri İslami, Kum, çapı sevvum, 1413 h.k.

[2] Kehf Suresi, 21 ayet.

[3] Subhani, Cafer, El- Vahabiye fi’l Mizan, s: 96.

[4] İhsayi, Muhammed bin Ali, Avaliu’l Lai, c: 1, s: 45, İntişaratı Seyyidü’ş Şüheda (a.s), Kum, çapı evvel, 1405 h.k.

[5] El- Vahabiye fi’l Mizan, s: 96.

[6] İbni Sad, Et- Tabakatu’l Kübra, c: 1, s: 94, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiye, çapı evvel, 1410 h.k.

[7] Salihi Şamil, Subulu’l Huda, c: 8, s: 384, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiye, çapı evvel, 1414 h.k.

[8] Subhani, Cafer, Fi’z Zilali’t Tevhid, s: 241.

[9] Subhani, Cafer, Fi’z Zilali’t Tevhid, s: 244.

[10] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 79, s: 169, Müessesetu El- Vefa, Beyrut – Lübnan, çapı çaharum, 1404 h.k.

[11] Feyzi Kaşani, Molla Muhsin, El- Müheccetü’l Beyza, c: 9, s: 289, Neşri İslami, çapı çaharum, 1417 h.k.

[12] Atarudi, Azizullah, Menedi’l İmam Rıza (a.s) c: 2, s: 254, Astanı Gudsi Rezevi, Meşhed, çapı evvel, 1406 h.k.

[13] Saduk, Muhammed bin Ali, Men la Yehzeruhu’l Fakih, c: 2, s: 577, Müessesei neşri İslami, Kum, çapı sevvum, 1413 h.k.

[14] El- Vahabiye fi’l Mizan, s: 103.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar