Gelişmiş Arama
Ziyaret
7760
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Harici olan kimselerden birisine “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Soru
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Haricilerden olan bir kimseye “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Kısa Cevap

Alay ederek, bağırıp çağırarak ve hakarette bulunarak, karşı tarafın şahsiyetini tahrip etmeye çalışan kimseler vardır. İslami açıdan ve “Misliyle karşılık verme” kanununa göre bu tür uygunsuz davranışların önünü almak için, muhatabın hakaret içeren davranışına karşılık verilebilinir. Ne var ki Müminlerin Emiri (a.s) çoğunlukla istidlalle veya susarak haricilerin slogan ve tebliğlerine cevap vermiş ve sadece başka bir çözüm yolunun olmadığı yerlerde karşı tarafın hakaret içeren davranışına karşı misliyle cevap vermiştir ki sizin sorunuz da bu konulardan birisini içermektedir.

Elbette şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: “Dişsiz” kelimesi hakareti gerektiren bir kelime değildir ve o zamanın toplumunda fertlerin çoğunun yüz şeklinin zahiri görünümüne uygun lakabı vardı ve söz konusu bu lakap, hakaret olarak telakki edilmiyordu. Bunun örneğini “Malik” için kullanılan “Eşter” lakabında görmek mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Öncelikle sizin söz konusu ettiğiniz Nehcü’l Belağa’nın 182. Hutbesinde geçen ibareyi mütalaa edip sonra cevap vereceğiz.

Haricilerden biri olan Burc b. Mushir’ut Tai’nin “Hüküm ancak Allah’ındır” feryadını duyduğunda Ali (a.s) şöyle buyurdular: “Ey dişleri düşmüş adam, sus! Allah çirkinleştirsin seni! Allah’a andolsun, Hak ortaya çıktığı ve hiçbir şek ve şüphenin olmadığı zaman senden ne bir eser vardı ve nede feryadın işitiliyordu. Batılın, hakkın karşısında savaş açtığı şu anda, sen, hızla büyüyen erkek keçinin boynuzu gibi kendini ortaya atıp ön plana çıkartmaya çalışıyorsun!”

Tarihe baktığımız zaman Hariciler “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganını çarpıtıp ortaya atarak Müminlerin Emiri hz. Ali’inin (a.s) Sıffin savaşını sonuçlandırmak için yaptığı çabayı sorguladıklarını, onlardan birçoğunun sahip oldukları zaaf ve dar görüşlülüğünden ötürü imam Ali tarafından kabul görülen sulhu onun aleyhine döndürerek kabul ettiği barıştan ötürü O’nun (a.s.) küfre girdiği için bir gerekçe göstediklierini Ve Nihayet her hükümeti batıl sayarak bir çeşit anarşizme inandıklarını görürüz.

Saygı değer İmam (a.s), defalarca bu tür istidlalin batıl olduğunu mantık ve delille ispat etmeye çalışmıştır.[1]Bu kimselere yumuşak davranmanın faydalı olacağını düşündüğü bazı yerlerde hiç tereddüt etmeden yumuşak davranmıştır. Bunun örneklerinden birisi şöyledir: İmam Ali (a.s) hutbe irat etmekle meşgulken Haricilerden birisi “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganı attı, ne var ki imam susarak geçiştirdi. Daha sonra ikinci kişi aynı sloganı tekrar etti ve imamın sessizliğiyle yüz yüze kaldı. İmamın bu sessizliği, sloganın mescidin dört bir yanından işitilmesine kadar devam etti. Bu haldeyken İmam Ali (a.s) onlara doğru dönüp şöyle buyurdu: Doğru olan bu slogandan siz yanlış bir güdü güttüğünüz halde ama her halükarda şu üç ayrıcalığa sahipsiniz:

1. Bizim mescitlerimize gelip ibadet edip namaz kılmakta serbestsiniz.

2. Bizden ayrılmadığınız müddetçe beytülmalden hak ve hukukunuz kesilmeyecektir.

3. Bize karşı savaş açmadığınız müddetçe kesinlikle sizin aleyhinize savaş açılmayacaktır.[2]

Başka bir örnekte şöyledir: Haricilerden birisi İmam Ali’nin (a.s) cemaat namazına katılıp namazın ortasında Kur’an’dan bir ayet okuyarak, İmam Ali’nin geçmişte yapmış olduğu cihadının faydasız ve geçersiz olduğunu söyleyerek O’nu suçlayıp ziyana uğrayanlardan saydı.

İmam, iki defa Kur’an’ın hürmetine sustu ve üçüncü defa ise biraz duraklayıp, insanı keskin ve haşinliğe yönlendirmeye çalışan kimselerin karşısında sabır ve metaneti ihtiva eden ayeti okudu ve daha sonra namazına devam etti.[3]

Bunca istidlal ve bağışlamaya karşın, hiç savaş geçmişi olmayan veya ilimden nasibini almayan kimseler vardı ve bu kimselerin İslam camiasında hiçbir varlıkları söz konusu değildi. Bu kimseler, isim ve şöhret aşığı olmaları hasebiyle o günün durum ve şartlarını dikkate alarak Müminlerin Emiri’nin (a.s) şahsiyetini tahrip etme vesilesiyle toplum içinde kendilerini ortaya atarak bir konum edinebilmek için bir alt yapı oluşturmayı düşünüyorlardı.

Böyle bir gurupla ilmi söyleşi yoluyla ve mantıki istidlalle uygun bir neticeye varılamayacağı gayet doğaldır. Anlık mizaç sahibi ve kendini büyük gören bu kimselerin karşısında, onların diliyle konuşmak ve onların yöntemiyle cevap vermekten başka bir çare yoktur ve affın belli bir miktardan öteye geçmesi ise sapır saçma konuşmalara mecal bırakmaktan ve sonuç itibariyle umumi düşüncenin saptırılmasından başka bir netice vermeyecektir.

İmam Ali (a.s) bu konuda Kumeyl ile dertleşmiş ve bazı gevşek kimselerin özelliklerini sayarak bu kimselerin ilimden nasibini almadıklarını veya kendi davranışı için uygun bir yorum getirmeksizin her türlü slogan ardınca kaçtıklarını ve her türlü esinti karşısında yönlerini değiştirdiklerini buyurmuşlardır.[4]

“Burc b. Mushir ‘de bu gurupta yer alan kimselerden bir kimse idi. Bu gurupta yer alan kimselerden olmamış hakikati arayan bir kimse olmuş olsaydı, hiçbir ön hazırlık olmaksızın toplum arasında zamansız feryat etmezdi. Ve İmam Ali’nin sabır ve tahammülünden kötü yönde yararlanmaz ve İmam’a hakaret içerikli davranışlarda bulunmazdı. Kendisi için açıklık kazanmamış meseleleri de toplum içinde değil, İmam’ın kendisine veya İmam’ın yaran ve tabilerine açar istidlal ve mantık yoluyla uygun bir sonuca ulaşabilirdi.

Diğer taraftan şartlara riayet ederek misliyle karşılık vermenin de İslam tarafından kabul edildiğini biliyoruz. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın…”[5]

Bu doğrultuda şunu söylemek mümkündür: Eğer fertler tarafından ortaya atılan sloganlar, toplum içinde İmam Ali’ye (a.s) hakaret sayılıyor, onu küfürle suçlamak anlamına geliyor ve söz konusu sloganlardan İmam Ali’nin şahsiyetini tahrip etme amacı güdülüyorsa ve bunun ötesinde eğer şiar edinmiş sloganlar dini kavram ve öğretilerinin saptırılmasına kadar ilerliyorsa İmam Ali (a.s)’nin onlara karşı hakaret içeren davranışta bulunma hakkı doğuyor.

Ne var ki böyle bir hakka sahip olmakla birlikte, daha önce zikrettiğimiz gibi Müttakilerin mevlası Hz. Ali (a.s.) çoğu yerde mantıksal cevap vermeyi veya susmayı tercih ediyordu. Hatta karşı tarafın hakareti hak etmiş olduğunu görmüş olsaydı bile, zahirde hakaret anlamını içeren kelimeleri onlar için kollanmayı uygun gördüğü zamanlarda bile iki yönlü olan kelimelerden istifade ediyordu ki taşıdığı manalardan birisi hakaret içerikli olmasın. Bu bağlamda “Dişleri düşmüş” anlamını ifade eden “eserm” ve iki anlam ifade eden “ibni haik” kelimelerini örnek gösterebilinir.

Başka bir yerde İmam Ali (a.s), o zamanın valisi olan ve verdiği cihat emrine karşı çıkan bencil bir kimseyi tahkir etmek için “ibni haik” (örgücü çocuğu) kelimesini uygun görmüştür.[6] O zamanın şartlarına göre ilk bakışta “örgücülük” mesleği, düşük bir meslek olarak görülüyordu ama başka rivayetleri dikkate alarak[7] şöyle bir sonuca ulaşılması mümkündür: Gerçekte İmam bu sözüyle o mesleği aşağılamak maksadını gütmemiştir, bilakis o kimsenin “Yalan uyduran ve yalancı” bir kimse olduğunu vurgulamak istemiştir.

“Dişsiz” anlamını ifade eden “eserm” bir bağlamda sadece bir ferdin özelliğinin açıklayıcısı olup hakaret anlamı sayılmayabilir. “Gözü yarık” veya “Kaşı yarık” anlamına gelen “Eşter” lakabı, Ali (a.s)’nin çok değerli ordu komutanı “Malik” için hakaret içerikli bir anlamı taşımıyor olması gibi.

Başka bir anlamda belki de “Dişsiz” lakabı, istidlal ve mantık zaafının dolaylı ve kapalı (kinayeli) bir anlatım tarzı olabilir ki hariciler için bu söz konusuydu; zira mantıksız insan, dişsizlikten ötürü normal konuşmaktan mahrum olan fert gibidir.

Buna binaen bu açıklama doğrultusunda Allah’ın veli kullarının söylem ve davranışlarının tamamının, zahiri manada tefsir edilmemesi gerektiğini kabul etmemiz gerekir.

 



[1] Örnek unvanında bakınız: Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicre Yayınevi,  40. Hutbe s. 82.

[2] Temim Mağribi, Nu’man b. Muhammed, De’aimü’l İslam, Mısır: Daru’l Mearif, 1385 h. k, c. 1, s. 393.

[3] Şeyh Tusi, Muhammed b. Hsan, “Tehzibu’l Ahkam”, Tahran: Daru’l Kütübü’l İslamiye, h. ş, c. 3, s. 35, hadis, 39.

[4] Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicret Yayınevi, Hikmetli sözler 147, s. 496.

[5] Bakara, 194.

[6] Mecsisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut: Müessesetu’l Vefa, 1404 h. k, c. 32, s. 86.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi, Tahran: Daru’l Kutübü’l İslamiye, 1365, h. ş, c. 2, s. 340, Onuncu rivayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerim mucize olduğunun boyutları nelerdir? Ve neden nehcü'l-balaga mucize değildir?
    9145 Kur’anî İlimler 2011/06/20
    Kuranı kerim bazı özellik ve niteliklere haizdir ki diğer kitaplar bu özellik ve niteliklere sahip değildir. Eğer Nehcü'l-balaga bu özellik ve niteliklere sahip olmuş olsaydı oda mucize olacaktı. Ancak Nehcü'l-balaga bu özellik ve niteliklere sahip olmadığı için kuranı kerim gibi olamaz.
  • Su fiyatlanın yüksek olduğu taktirde cenabet guslü için ne yapmalıyız?
    6255 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/20
    Cenabet guslü kendiliğinde farz değildir, ancak farz namazı yerine getirmek ve benzeri bazı işler için farz olur. [1] Ancak gusül için su kullanmak size tahammül edilmesi mümkün olmayacak derecede iktisadi yönünden zorluk getiriyor, sizi ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17152 Pratik Ahlak 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Batılıların Hz. Muhammed’e (s.a.a) saygısızlık etmekten hedefleri nedir?
    9330 Politika Felsefesi 2009/06/17
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Neden insan güzelliği sevmektedir? Acaba güzel yüzlü insanları görmek insan psikolojisini olumlu etkiler mi?
    5827 Know More 2020/09/08
     İnsan yaratılış olarak kemal peşindedir. Kemal olan her şeyi beğenmekte ve sevmektedir. Güzelliğin kemal olduğu göz önünde bulundurulursa doğal olarak güzelliği sevmektedir. İnsanın yaratılış ve fıtratı üzere böyle bir meyli ve isteği söz konusuysa bunun akli bir delile ihtiyacı yoktur. Zira doğası bunu gerektirmektedir.Bu ...
  • Modern dünyada dinin işlevi nasıldır?
    7137 Eski Kelam İlmi 2010/01/14
    “Din” kelimesi, ilahi olan veya olmayan, tahrif olmuş veya olmamış (İslam dini) bütün dinleri kapsamaktadır. Bize göre, her asır ve yerde doğru işlevi olan tek din İslam dinidir; çünkü İslam dini kâmil ve son ilahi dindir. Bu yüzden, İslam dininin, bireysel olsun ...
  • Peygamberin (s.a.a) üvey kızının Habbar b. Esved tarafından korkutulması olayı ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) onun katline hüküm vermesi doğru mudur?
    8515 تاريخ بزرگان 2012/04/03
    v Sözünü ettiğiniz rivayet kaynaklarda şöyle gelmiştir: Habbar b. Esved’in de içinde bulunduğu bir grup müşrik, Mekke’den Medine’ye hicret eden Resulullah’ın (s.a.a) üvey kızı Zeynep’e eziyet etmek için onun peşinden gitmişti. Zeynep’e ilk ulaşan kişi Habbar b. Esved’di. O, Zeynep’in kecavesine mızrak fırlattı. Zeynep bu ...
  • Ehlisünnetin görüşünde beyan edilen Ehlibeyt kimlerdir?
    12525 Eski Kelam İlmi 2012/07/25
    “Ehlibeyt” kelimesi iki defa Kur’an-ı Kerim’de zikrolunmuştur.[1] İlki Hz İbrahim’in (a.s) ailesi hakkında ve diğer ayet ise konumuz olan Ahzab suresinin 33. ayetinde. Bu ayetin sonunda, Allah-u Teala iradesinin Ehlibeyt’in tathiri olduğundan haber vermektedir. Tarih boyunca bu ayet farklı yönlerden İslami ilimler bilginlerinin araştırma ...
  • Hadislerin masumlardan (a.s) geldiğine nasıl güvenebiliriz?
    10310 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/04/12
    Tarihe güvenmek bir ölçüye kadar çağdan çağa, zamandan zamana ve nesilden nesle intikal eden şöhret, karine ve deliller aracılığıyla hâsıl olur. Tarihte yer alan bazı hadise ve vakıaların deyim yerindeyse tevatür derecesinde ve birçok delil ve karineleri mevcuttur ve bundan ötürü bunların doğruluğundan çok az insan şüphe ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    10039 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’

En Çok Okunanlar