Gelişmiş Arama
Ziyaret
7469
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
Soru
Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
Kısa Cevap

Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.

Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi hükümeti sisteminde yer alması ve kendi asrındaki padişahlarla işbirliği içinde olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu alanda dikkat edilmesi uygun olan nokta şudur: Şia fakihleri, İmamların (a.s) zalim halifelerle yapmış oldukları işbirliklerini ve hakeza İslam dünyasının siyasi mesele ve sorunlarını, zalim hükümetlerin varlığını gerçekçi bir bakışla göz önünde bulundurarak mevcut durumu ıslah etme girişiminde bulunmuşlardır.  Şöyle ki: Onlarla muaşeret edip işbirliği yoluyla, onların zahiri güçlerinden yararlanıp toplumun hidayeti ve ıslah edilmesi ve özellikle dinin güçlendirilip Şia mezhebinin yayılması ve nispi de olsa toplumsal adaletin gerçekleşmesi için uğraşmış ve çaba sarf etmişlerdir. Meseleye gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, Allame Meclisi ve diğer din âlimlerinin hükümetlerle işbirliğini bu doğrultuda değerlendirebiliriz. Her ne kadar başka zamanlardaki fakihlerin çoğu, mevcut durumu değerlendirerek farklı yönelimleri tercih etmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Şia âlimlerinin Safevi hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları, bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir. Safevi asrında Şia âlimleri saltanat imkânlarından istifade ederek ilmi birikimi arttırma, âlimleri, Peygamber (s.a.a) torunlarını ve onların kabirlerini koruma ve toplum arasında şer’i hükümleri muhafaza etme görüşüne dayanarak hükümetle işbirliği yapıyorlardı. Gerçekte onların hedefi, hâkimlere meşruiyet kazandırmak değil, dini hükümlerin ve İslami ilimlerin yayılmasıydı. Yapılan bu işbirlikleri, o asrın Şia’sı için kayda değer tarihi fırsat ve güvenilir bir sığınak sayılıyordu. Safevi asrı analizcilerinin bu konudaki itikatları şöyledir:

“Safevi hükümetinin yapısı, toplum düzeyine siyasi yoldan sulta ve gücü uygulayacak kurum ve kuruluşlardan ibaretti. Saray, eyalet ve askere dayalı hükümet ve bürokrasi düzeni tamamen Safevi padişahlarının güçleri dâhilinde karar kılınmıştı. Padişahlar şeriat kanunlarını himaye etmek, din âlimleriyle yakın münasebetler oluşturmak; dini törenleri, mezhebi uygulamaları, teberri ve tevelli sünnetini, yas günleri merasimlerini ve dini bayramları yaygınlaştırıp bu vesileyle Safevi dönemi İran siyaseti kimliğini sağlamlaştırmak doğrultusunda pek çok çaba sarf etmişlerdi.”[1]

Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi hükümeti sisteminde yer alması ve kendi asrındaki padişahlarla işbirliği içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Bu eleştiriyi cevaplandırmadan önce şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: İslam inkılâbından öncesine kadar, Şia imamları ve onların haleflerinin hilafet ve hükümetten mahrum kalmaları ve müslümanların, zalim hükümetlerin eline düşmeleri gibi siyasi ve toplumsal acı bir tarihi gerçekle yüz yüze kalmışlardır. Buna binaen din âlimlerinin böyle bir fezada nasıl amel etmeleri gerekirdi?

Acaba bu hükümetlerle kelami, fıkhi ve ideal bir anlayışla mı amel etmeliler miydi? Acaba cihat anlayışını güdüp mücadele vererek meşru bildikleri o ideal hükümetini kurabilirler miydi? Veya o zamanın şartlarında düşünülebilecek en iyi çözüm yolu, dinin bekasını korumak ve mevcut durumu ıslah etmek hedefini güderek zalim halife ve sultanlarla işbirliği yapmak mıydı?

Din âlimlerinin takip ettikleri yöntemi, içinde bulundukları dönemin mevcut şartlarını değerlendirilmesine bağlıdır. Allame Meclisi gibi âlimler konusunda da hakikat böyledir. Bu kısımdan olan Şia fakihleri, İmamların (a.s) zalim halifelerle yapmış oldukları işbirliklerini ve hakeza İslam dünyasının siyasi mesele ve sorunlarını, zalim hükümetlerin varlığını gerçekçi bir bakışla göz önünde bulundurarak mevcut durumu ıslah etme girişiminde bulunmuşlardır. Şöyle ki: Onlarla muaşeret edip işbirliği yoluyla, onların zahiri güçlerinden yararlanıp toplumun hidayeti ve ıslah edilmesi ve özellikle dinin güçlendirilip Şia mezhebinin yayılması ve nispi de olsa toplumsal adaletin gerçekleşmesi için uğraşmış ve çaba sarf etmişlerdir. Buna binaen din âlimleri bu yöntemi seçerek, bir yere kadar zikredilen kendi hedeflerine ulaşmışlardır ki bu yöntem, İmam Ali (a.s) çağından tutunda İslam tarihi boyunca revaçta ve uygulanan bir yöntemdi. Bu alanda zalim halife ve sultanların hükümetlerinde yer alan birkaç Masum İmam(a.s)’ın ve Şia âliminin örneğine işaret edilebilir:

1.İmam Ali(a.s)’nin, üç halife hükümetiyle işbirliği yapması. 2. Mansur Devaniki’nin hükümet dönemlerinde İmam Cafer Sadık (a.s)’ın sahabelerinden Abdullah Necaşi’nin Ahvaz emirliğini kabul etmesi. 3. Harun Reşit’in hilafeti döneminde, İmam Musa Kazım (a.s)’ın tavsiyesi üzerine Ali b. Yaktin’in vezirliği kabul etmesi. 4. İmam Rıza (a.s)’nın, Abbasi halifesi Mensur’un veliahtlığını kabul etmesi. 5. Nasirüddin Tusi’nin, Moğul hükümdarı Halagû’nun saltanat sisteminde vezirliği kabul etmesi ve… sonunda Muhakkık Kerki, Şeyh Bahaî, birinci Meclisi (baba) ve ikinci meclisi (oğul) ve… gibi Safevi hükümeti siyasetinde yer almış ve hükümet tarafından siyasi mezhebi atanmaları kabul etmiş meşhur Şia alimlerini buna örnek gösterebiliriz.

Buna binaen Safevi padişahları döneminde âlimlerin padişahlarla yapmış oldukları işbirlikçileri o âlimlerin makama olan tamahlarından dolayı değil, tesis edilmiş ve oluşum içinde olan yeni Şia devletinin korunması için işbirliği yapmışlardır. Şia’nın tarih boyunca genellikle siyasi münzeviliği dikkate alındığında bu işbirliğinin zarureti daha bir belirginlik kazanır. Elbette âlimlerin padişahlarla irtibatı, yalnızca onların Şia mezhebinin tebliğini yapmaları, din bölümleri sahasını genişletmeleri ve Şia temelini yayıp güçlendirmeleriyle sınırlıdır.

Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:

1. Mururi ber endişe’i siyasi Allame Meclisi.

2. Mecelle’i Hükümeti Siyasi, sayı: 20, Sultan Muhammedi, Ebu’l Fezl; Mururi ber zendegiyi siyasi Allame Muhammed Bakır Meclisi.

3. http://noorportal.net/951/1254/1304/6009/34715.aspx

 

4.www.hawzah.net/Hawzah/Articles/Articl


 

 



[1] Behram Nejat, Muhsin, Safaviye der gostere’i tarihi iran zemin, s. 99; (Makale’i huviyeti siyasiyi devleti safavi), intişarati sutude, daneşgahi Tebriz, 1383 şemsi.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Muta hakkında rivayet edilen bütün rivayetler güvenilir midir?
    10347 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/19
    Kuranı kerimde geçici evliliğin caiz oluşu ilan edilmiş olan islami sünnetlerdendir. Bu sünneti hasene, Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanında ve birinci halifenin halifelik süresinde ve ikinci halifenin döneminin belirli bir kesiminde de İslam toplumu içinde uygulanılıyor. Bu durum ...
  • Şia'nın, bazı İmamlarının imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkaların adaleti hakkındaki görüşü nedir?
    7165 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şialar Müslümanların dini kaynağı olan kuranı kerime ve güvendikleri hadislere dayanarak bütün sahabelerin aynı seviyede olmadığını savunur ve onları üç ayrı grupta değerlendiriyor: Bir grubu köklü ve güçlü bir imana sahip olduğunu, İkinci grubu imanında gevşek ve zayıf, üçüncü grubu ise münafık ...
  • Allah, taklit üzere Müslüman olmayı kabul eder mi?
    7488 Eski Kelam İlmi 2009/08/25
    Ahirette inancımız hakkında sorulan soruya “Atalarımızı taklit edip onları körü körüne takip ettik” demekten başka bir cevabımız yoksa bu cevap geçerli olmaz. Çünkü böyle bir durum insanın fıtrat ve yaratışına da aykırıdır. İnanç, ilim ve yakin üzerine olmalıdır. Elbette bu ilim ve yakini insan bir bilenin ...
  • “Um” olarak adlandırılan Kuran’ın ilk nüshası neredeydi ve nasıl toplatılmıştır?
    3894 Tefsir 2019/01/22
    Kuran’ın toplatılmasıyla ilgili üç görüş bulunmaktadır: Kuran’ı Kerim İslam Peygamberi (s.a.a)’in zamanında hazretin denetimi altında kendisi bizzat yazmamış olsa da ilahi hidayet ışığında bir araya getirilmiştir. Elimizdeki Kuran İmam Ali (a.s) tarafından Peygamberi Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra evden dışarı çıkmadığı dönemde bir araya ...
  • Apolet almak için kendi şehirleri dışında başka bir şehre giden askerlerin namaz ve oruç durumları nasıldır?
    5658 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Acaba irfan bağlamında Nehcü’l Belağa’da numuneler mevcut mudur?
    6600 Pratik İrfan 2012/07/21
    İrfan, imamların nazarında pratik ve teorik irfan olmak üzere iki kısma ayrılmamaktadır ve onların sire ve lisanlarında pratik irfan teorik irfandan ayrı değildir; zira onlar pratik irfanla hakikatlerin tanımını elde ettiler ve sonra elde etikleri hakikatlerin tanımını kelam kalıbına dökerek insanlara sundular. Ayriyeten irfanın teorik ve pratik ...
  • ‘İnsan öldüğü zaman Allah’a döner’ dediğimizde yaşarken onun Allah’tan uzak olduğunu mu kastediyoruz?
    8031 Eski Kelam İlmi 2012/03/11
    Kur’an’daki bazı ayetlerde gelen Allah’a dönüş, yakınlaşmayla aynı manayı taşımıyor. Yakınlaşmanın maddi manası da Allah konusunda geçerli değildir. İnsanın ölümünden bahseden ayetler, bu dünyada Allah’tan uzaklaşma manasının anlaşılmasına neden olacak olan Ona yakın olma manasını değil, öldükten Allah’a döndüğümüz manasını kastetmektedirler. Allah’a dönüş demek maddi ...
  • Oruç insan üzerinde ne gibi eğitici eserler bırakır?
    6332 Pratik Ahlak 2012/05/12
    Oruç, nefsin tehzip (ruhi temizlik) ve tezkiyesi için bir çeşit alıştırma ve insanın kendi nefsine tasallutunun tahakkuku için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, insanın bedensel boyutta bıraktığı eserlerin yanı sıra insanın ruhi boyutunda da eğitici ...
  • Ehlisünnetin kadınları kabirleri ziyaret etmekten men etmesinin nedeni nedir?
    8094 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Ehlisünnet kitaplarında kadınların kabir ziyaretinde bulunmasının mekruh veya haram olduğunu yansıtan bir takım rivayetler mevcuttur. Lakin böyle ziyaretlerin caiz olduğunu belirten daha güçlü hadislerin varlığı ve birinci grup hadislerin senet ve muhtevasındaki zayıflık, birçok Ehlisünnet âlimini şer’i şart ve durumlara riayet etmesi halinde kadınların da erkekler gibi ...
  • Amellerle Allah’ın onlar için vadettiği mükafatlar arasında uygunluk gözetilmiş midir?
    7336 Eski Kelam İlmi 2010/07/18
    Böyle mükafatları vadetmek ne İlahi adalete aykırıdır, ne de amelle sevap arasındaki uygunluğa; çünkü adaletin manasının, her şeyi kendi uygun olduğu yere koymak olduğunu söylersek, yani amelle sevap arasında uygunluk olması gerekli ise sözünü ettiğiniz yerlerde amelle sevap arasında uygunluk vardır. Zira:1- Böyle ...

En Çok Okunanlar