Gelişmiş Arama
Ziyaret
6238
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
Hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesinin manası nedir?
Soru
Hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesinin manası nedir?
Kısa Cevap

Kaidenin kısa ve açık tanımı, Müslümanların hâkiminin bir şahsın üzerinde bulundurduğu yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınması durumunda, onu yükümlülüğünde bulunan vazifeyi yerine getirmeye mecbur kılmasından ibarettir. Fıkhî mirasa kısa ve öz bir şekilde bakıldığında, hâkimin kaçınana vilayet etmesi konusunun tüm fakihler nezdinde kabul edilmiş bir kaide olduğu ve bunun tartışmaya konu olmadığı neticesine insan ulaşmaktadır. Elbette bazı uyarlamalarda bir takım ihtilaflar gözlenmektedir.

Ayrıntılı Cevap

Kaidenin Açıklaması

Hâkimin velayeti, fıkhî eserlerde gözlemlenen en köklü ve eski konulardandır. İslam kanunlarının doğası, onun büyük misyonu ve başka birçok delil, bu konunun bir rükün sıfatıyla fıkıhta referans gösterilmesi ve kanıt addedilmesine neden olmuştur. Fıkhî mirasa kısa ve öz bir şekilde bakıldığında, hâkimin kaçınana vilayet etmesi konusunun tüm fakihler nezdinde kabul edilmiş bir kaide olduğu ve bunun tartışmaya konu olmadığı neticesine insan ulaşmaktadır. Elbette bazı uyarlamalarda bir takım ihtilaflar gözlenmektedir. Kaidenin kısa ve açık tanımı, Müslümanların hâkiminin bir şahsın üzerinde bulundurduğu yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınması durumunda, onu yükümlülüğünde bulunan vazifeyi yerine getirmeye mecbur kılmasından ibarettir.[1]

Hâkim Kimdir?

Hâkimin böyle bir yetkisi var mıdır ve salt Müslüman olduğu ve Müslümanlara hükmettiği için böyle yetkileri olabilir mi? Hâkimden maksat, İslam’ın tüm hükümlerine, ibadet ve muamelat meselelerine aşina olan ve bunların temellerini tam anlamıyla bilen kimseler midir? “Kavaid-i Fıkıh” kitabında rivayetler ve fakihlerin görüşlerinde hâkimin manasının ne olduğuna değin yapılan nispeten geniş bir incelemeden sonra şöyle yazılmaktadır: “Özetle, fıkıhta hâkim kelimesinin diğer kullanılışları göz önünde bulundurulduğunda, fakihlerin bu kavramdan kastettikleri anlamın şu olduğu anlaşılmaktadır: Hâkim; yargı ve yargıçlık makamına ek olarak genel anlamıyla yetkili merci sıfatını taşıyan ve idarî olarak geniş bir salahiyete sahip gerekli şartlara haiz fakihe denir.”[2]

Kaidenin Delilleri

A. Genel Delil (Aklî Delil Ve Akıllıların Yöntemi): Halkın sosyal düzeninin korunması ve adaletin sağlanması, tüm insanlık camiasının hedef ve ülküsüdür. Bu yüzden akıl böyle bir adaletin sağlanmasına hükmeder. Öte taraftan yasa ve yasal görevlere göre hareket etmenin tüm toplumsal ilişkilerin altyapısı olarak kabul edildiği bir camiada mecburen yasaları çiğneyenlere karşı uygun bir tavır takınmak gerekir. Böylece salahiyetli merciler ve kanun yapıcılar tarafından çizilmiş sınırların aşılarak kamu düzeninde bir ihlal yaratılması ve başkalarının yasaları çiğnemeye teşvik edilmesinin önü alınmış olur. Bu sade hukuksal delil, bahse konu olan kaidenin ortaya çıkmasının en önemli nedenidir. Bundan dolayı fakihler, bu kaideye göndermede bulunmak için istidlal ve delil öne sürme gereksinimi duymamış ve hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesine kesin ve tartışmasız bir ilke olarak bakmışlardır. Bu bakışın sebebi, hükmün açıklığı ve onun aklî belirgin dayanağıdır. Veya onlar fakihin velayeti delillerini yeterli görmekte ve onun bu tartışmayı bitirdiğine inanmaktaydılar.[3]

B. Özel Delil: “Hâkim kaçınana velayet eder” tabiri bu şekliyle rivayetlerde zikredilmemiştir, ama bunun içeriğini bazı rivayetlerde bulmak mümkündür.

1. Selme b. Kehil’in rivayeti: Selme b. Kehil’in naklettiği üzere Hz. Ali (a.s) Şüreyh’e şöyle buyurmuştur: İmkânları ve ekonomik güçleri olduğu halde halkın borçlarını ödemekten kaçınan bireyleri denetle. Onların emlak ve mallarını satarak halkın malını kendilerinden al; zira ben Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Olanaklı bir şahsın vurdumduymazlığı, isteyen Müslüman’a zulümdür.[4] Her ne kadar bazıları Suheyl’i zayıf olarak değerlendirmişse de metin temel alınarak rivayet kabul edilmiştir.[5]

2. Huzeyfe’nin Rivayeti: İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edildiği üzere Allah Resulü (s.a.a) zamanında buğday nadir olur ve Müslümanlar kendisinin yanına gelir, ey Allah Resulü (s.a.a) buğday nadir olmuştur, filan şahsın yanında bulunmakta ve başka hiçbir yerde bulunmamaktadır, ona satmasını emrediniz diye söylerler. Allah Resulü (s.a.a) o şahsa hitap ederek şöyle buyurur: Müslümanlar buğdayın nadir olduğunu ve sadece senin yanında bulunduğunu bildirdiler. Onun hepsini satılığa çıkar, istediğin gibi sat ve saklama.[6]  Elbette yukarıdaki metinde iş kaçınma merhalesine gelmemiş ve velayeti icra etmeye yani direkt olarak Allah Resulü tarafından buğdayın satılmasına gerek kalmamıştır. Ama rivayette nitelendiği üzere buğdayı elinde bulunduran şahsın onu satmaktan kaçındığı doğal olarak anlaşılmaktadır ve bu Müslümanların Hz. Peygambere (s.a.a) müracaat etmesinden ve satma emrini vermesini istemelerinden malum olmaktadır.[7]

3. Ebu Basir’in Rivayeti: İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim eşinin elbise ve azığını temin etmekten sakınırsa, imam onları ayırabilir. Bu rivayeti ister nafaka verme gücü olmayan ve ister bundan kaçınan bir şahıs hakkında bilelim, burada erkeğin karısını boşamaktan kaçındığı anlaşılmaktadır.[8]

4. İcma: Bazı büyük şahsiyetler bu kaide hakkında icma iddiasında bulunmuştur.[9] Bu icma, kaidenin başlığına ilişkin olmasa da en azından onun uyarlamaları bazında birçok kez iddia edilmiştir.[10] Beyan edilen hususlara binaen kaidenin anlamı ve delilleri aydınlanmıştır, ama belirtildiği üzere kaidenin fıkıhta birçok uyarlaması vardır ve onların her biri hakkında ayrı bir şekilde detaylı açıklamalar yapılmıştır.  

 


[1] Şehidi, Tebrizi, Fettah, Hidayetü’t-Talib İla Esrari’l-Mekasib, c. 3, s. 605, çap-ı İttilaat, Tebriz, 1375 k.

[2] Muhakkik Damad, Seyid Mustafa, Kavaid-i Fıkıh, c. 3, s. 213, Merkez-i Neşr-i Ulum-i İslami, Tahran, 1406 k.

[3] Bkz: İsfahani, Muhammed Hüseyin, Haşiye-i Kitab-ı el-Mekasib, c. 2, s. 399, Envarü’l-Hüda, Kum, çap-ı cedid, 1418 k.

[4] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 7, s. 412, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1407 k.

[5] Kavaid-i Fıkhi, c. 3, s. 205.

[6] Kafi, c. 5, s. 164.

[7] Kavaid-i Fıkhi, c. 3, s. 206.

[8] Saduk, Muhammed Ali, Men La Yahziruhu el-Fakih, c. 3, s. 441, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, 1412 k.

[9] Necefi, Muhammed Hasan, Cevahiru’l-Kelam, c. 22, s. 485, Daru’l-İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut, Bi Ta.

[10] Merhum Şeyh Muhammed Hüseyin Ğarevi İsfahani bu hususta şöyle demektedir: Bu durumların (ve uyarlamaların) çoğunda hâkimin velayeti toplumsaldır ve sahabelerin sözlerinde kesin bir usul olarak dile getirilmiştir; öyle ki ispat edilmesine gerek kalmadan referans gösterilmektedir. Bkz: Haşiye-i Kitab-ı Mekasib, c. 2, s. 399, çap-ı cedid.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ölen ve cenazesi geç defnedilen bir ferdin ruhu nasıl bir duruma girer?
    31081 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Kur’an-ı Kerim’den istifade edildiği kadarıyla, Yüce Allah ölenlerin ruhunu özel bir âlemde korumaktadır ve geç defnedilme durumunda ruha bir zarar gemlememektedir; bununla birlikte rivayetlere göre, cenazenin çabuk defnedilmesi icap eder. ...
  • Acaba Hz. Masume (s.a) mezarının ziyareti için özel bir gusül mevcut mudur?
    6150 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
     Bazı Taklit Mercileri İmamların Haremlerine girmek ve ziyaret etmek için gusül almayı müstehap bilmektedirler. Diğer bazı taklit mercileri ise bu ziyaretler için gusül’ün müstehap oluşunu rivayet açısından sabit bilmemekte şöyle buyurmaktalar: Eğer bir kimse ziyaret için gusül almak isterse bunu reca (sevap ümidi) ile ...
  • Miraç nedir? Hz. Muhammed’in (s.a.a) dışında da bir peygamber miraca gitmiş midir?
    22418 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Miraç, Arapça’da göğe çıkmak için kullanılan vasıta demektir. Rivayet ve tefsirlerde ise Peygamberimizin (s.a.a) fiziki olarak Mekke’den Beytu’l-Mukaddes’e gitmesine, oradan göğe çıkmasına, sonrada tekrar Mekke’ye dönmesine miraç denmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah’ın (s.a.a) dışında herhangi bir peygamber miraca gitmemiştir; sadece Hz. Süleyman, Hz. İdris ve Hz. İsa ...
  • Şia ile sünninin evlenmesi caiz midir?
    47244 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Continue... ...
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    7463 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...
  • hangi sınıra kadar kocasına itaat etmelidir? Erkek onu yolculuğa mecbur edebilir mi?
    10470 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin belirtilen soru hakkındaki cevabının açıklaması şudur:Kadın cinsel doyum konusunda erkeğe itaat etmelidir ve erkek evden çıkmayı yasaklarsa bu durumda kendisi evden çıkamaz. Elbette evlilik hayatının farz ve haramlarla yetinmeyle sorundan yoksun olmasının imkânsız olduğuna dikkat edilmelidir. Ama ahlaka riayet etmek evliliğin pekişmesi ve tatlılığını ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17497 هدیه 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Geçici evlilikte iddet beklemenin felsefesi nedir?
    8946 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/10/18
    Kadın yaise ise iddet beklemesine gerek yoktur. Yaiseden kasıt Kureyişli ise altmış ve Kureyşli değilse elli yaşını doldurmuş olmasıdır. Kısır olan kadın yaise sayılmaz, bu yüzden evlendikten sonra iddet beklemesi gerekir.Bu hükmün felesefesine gelince ayet ve rivayetlerde hükümlerin bütün ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8453 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    12515 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar