Gelişmiş Arama
Ziyaret
10169
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
Allame Tabatabai gibi alimlerin görüşüne göre ruhun cismaniyet-ul hüdus olmasıyla (bedenle varolması) alem-i zer arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
Soru
Ruhun cismaniyet-ul hüdus olduğuna (önceden yaratılmadığına/bedenle varolduğuna) inanan Allame Tabatabai gibi alimler, nasıl olur ruhun, dünyaya gelmeden ve alem-i zer’den önce varolduğuna inanabilirler?
Kısa Cevap

Ruhun cismaniyet-ul hüdus olduğuna (bedenle varolduğuna) inanmakla Allame Tabatabai’nin bahsettiği şekilde alem-i zer’e inanma arasında çelişki yoktur. Zira cismaniyet-ul hüdus demek, maddi oluşumla gerçekleşen teklik ve belirgin bir şekilde meydana gelmek demektir. Alem-i Zer’de ki varlıklar, aralarında herhangi bir belirginlik olmadan toplu halde olan varlıklardır.

Ayrıntılı Cevap

Soruya geçmeden önce ruhun cismaniyet-ul hüdus olmasıyla (bedenle varolması) Allame Tabatabi’nin alem-i zer hakkındaki görüşünün ne anlama geldiğini bilmek gerekir:

1- Hikmet-i Mütealiye’ye göre varlıklar başlangıçta toplu halde, yani belirgin olmayan bir haldeydiler. Sonra maddi oluşumla ayırıştılar ve bu aşamadan sonra ferdi hale gelerek öylece kaldılar. Başka bir ifadeyle ruh, cismaniyet-ul hüdus, ruhaniyet-ul beka’dır.[1]

2- ‘Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından (sülbünden) zürriyetlerini izhar etmişti de kendilerini kendilerine tanık tutarak ‘Ben Rabbiniz değil miyim.’ demişti; onlar da evet, tanığız, Rabbimizsin demişlerdi. Bu da ‘kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz içindir.’[2] ayetinde geçen alem-i zer’in mahiyeti konusunda çeşitli ihtimaller verilmiştir. Örneğin Tefsir-i Nümune’de iki önemli ihtimal vardır:

a) Allah, Adem’in sülbünden ve Onun sülbünde olan insanların zerrelerinden misak almıştır.

Bu ihtimalin eleştirilen yönleri vardır.

b) Alem-i zer’den maksat fıtrat alemidir. Yani, insanlar hal diliyle diyorlar ki... Kısacası Allah’a yönelmek ve Allah’ı tanımak bütün insanların fıtratında vardır ve herkes tevhid ruhuna sahiptir. Allah’ın onlardan sorduğu soru tekvini sorudur. Verilen cevapta aynı dildendir.[3]  

Allame, el-Mizan tefsirinde alem-i zer’le ilgili rivayetleri kabul etmenin yanı sıra iki ihtimale de eleştirileri var. O şöyle buyuruyor: Ayette geçen ‘İz’ edatı (Hani/o zamanı ki) önceden bir olay olduğunu göstermektedir. Bunun da fıtrat ve zeban-ı hal ile söylenmesi uygundur. Burada mülk aleminden önce melekut aleminde insanların varlığı ve varlıkların toplu halde olmaları kastedilmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki burada zaman önceliği söz konusu değildir. Zira önce bulunmak meselesi şu anda bile vardır. Mülk aleminden önce berzah alemi ve akıl alemi vardır.’[4]

Yukarıdaki açıklamalardan ruhun cismaniyet-ul hüdus olduğuna inanmakla Allame Tabatabai’nin alem-i zer’le ilgili görüşü arasında çelişki olmadığı anlaşılmaktadır. Zira cismaniyet-ul hüdus demek, maddi yaratılışla gerçekleşen ferdi ve müşahhas bir hale gelmek demektir. Ama alem-i zer‘de ki varlıklar, aralarında herhangi bir belirginlik olmadan toplu halde olan varlıklardır.



[1]- Esfar, c.8, s.347. Ancak bazıları bu görüşü kabul etmeyip şöyle diyorlar: Ruh yaratılışının başlagıcından itibaren mücerret cevherdir. Tecerrüt onun zatında var. Mücerret ruhun başka bir şeyle zaman bağlantısı yoktur. Bu yüzden onun için zaman yönünden önce ve sonra olmak diye bir şey söz konusu değildir. Buna göre, ‘ruh belli bir zamanda bedene gelir’ denildiğinde aslında bu ‘belli bir zamanla sınırlanmak’ gerçekte bedenden dolayıdır. Çünkü maddi varlık cismanidir ve zamana bağlıdır. Başka bir ifadeyle, belli ahkama göre bu alem maddi ve cismani olduğundan ‘ruh, bedenden önce vardı’ denmektedir. Yoksa ruh, başlangıçtan itibaren mücerrettir ve mücerret aleme aittir. Öyle bir alem ki, dehr (sürekli devam eden zaman) önceliğine göre tabiat ve madde alemine önceliği vardır. Ama onun onlara olan nispeti eşit değildir. Mücerret olan ruh, tecerrüdünden dolayı maddi bedeni ihata etmiştir. Bedende belli bir kabiliyet edindikten sonra gerçekte ruhla belli bir zamanda özel bir irtibata geçen bedenin kendisidir. Yani ona ait oluyorr. Rivayetlerde gelen ‘ruhların yaratılışı bedenlerin yaratılışından iki bin yıl önceydi’ ibaresinden kasıt belki de zaman önceliği değildir. Rivayet iki önceliğin şu iki merhalesine işaret etmiş olabilir: Biri akıl aleminin berzah ve misal alemine önceliği, diğeri berzah aleminin tabiat alemine önceliği. Kur’an-ı Kerim’de geçen ‘Rabbinin katında bir gün, sizin sayıp durduğunuz bin yıl gibidir’ (Hac/47) ayeti bunu teyit etmektedir. Galiba ayetteki ‘gün’ kelimesi alemlerin birbirlerine olan zincirleme önceliği merhalesidir.

Dolayısıyla ruh, beden yaratılmadan önce (ancak buradaki öncelik zaman önceliği değildir) vardı ve bedeni ihata etmişti. Onun bedene olan önceliği tecerrüt aleminin tabiata olan önceliğidir. Bu durumda rivayetlerin delaletini, herhangi bir zorlama ve tevil yapmadan idrak edebilir, aynı zamanda ruhun kıdem ve hüdusunu bir tür birlikte düşünebiliriz. Ruhun kıdemi, tecerrüt aleminde olan dehr varlığının mertebesinden dolayıdır. Ancak bu Eflatuni meselle aklani toplu olmaktan farklıdır. Zira bu görüşe göre ruhlar tecerrüt aleminde tek ve vahid olarak değil çoklu olarak vardırlar. Ama burada yazarında değindiği gibi mücerretlerin çokluğunun yasak olması sorunu çıkabilir. Fakat bize göre bu meselenin delilinde şüphe vardır. Mücerretlerin içinde ferdi çokluk ve bir tür vahdet olabilir. (Bkz: Muhammed Taki Misbah Yezdi, Şerh-i Cild-i Heştom-i Esfar, c.2, s.229-230)

[2]- A’raf/172.

[3]- Nasır Mekarim Şirazi, Tefsir-i Nümune, c.7, s.7, Dar-ul Kütüb-ül İslamiyye, Tahran, h.ş.1374.

[4]- Bkz: el-Mizan, (Seyyid Muhammed Bakır Musavi Hemedani’in Farsça çevirisi, c.8, s.400-432, Defter-i İntişarat-ı İslam-i Camia, Kum, h.ş.1374.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12632 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    15900 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Dini mektep ve nizamlarla dini olmayanların arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır?
    7258 Teorik Ahlak 2012/05/12
    İlk önce şunu hatırlatmamız gerekmektedir ki; İslam dini ve tahrif olmamış diğer semavi dinler arasındaki asli benzerlik, yeryüzünde tevhidin istikrarı ve Allah’a ibadet etme ve insanların kulluktan uzaklaştırma ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir; Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” ...
  • Acaba Mütalaada başarılı olmak ve daha iyi öğrenmek için Kur’an-ı Kerimden bir ayet veya bir dua var mıdır?
    11238 Pratik Ahlak 2010/01/16
    Mütalaa etmek, bir şey üzerinde onu anlamak ve öğrenmek için yoğunlaşmak ve düşünmektir. Bu yüzden bu özelliği taşımayan her okuma mütalaa değildir. Bir Mütalaanın faydalı ve verimli olması için diğer işler gibi özel şartların hazırlanmasına ihtiyacı vardır.
  • Şia mezhebinde namazın sırları ve felsefesi nedir?
    10034 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/05/16
    Şüphesiz ilahi hükümlerin tümünün felsefe ve delili vardır, ama ilahi hüküm ve buyrukların tümünün delillerini bulmamız gerekli değildir. Müslümanlar vahiy mesajı karşısında teslim olmalıdır. Bu teslim ve kabul etme psikolojisi insanın kemalidir ve esasen bazı buyruklar teslim ve kulluk ruhunu sınamak içindir. Ama bununla birlikte Kur’an defalarca ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    10594 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • Neden İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmedi?
    13678 Masumların Siresi 2010/04/07
    İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmemesinin sebebi hakkında şunları söyleyebiliriz:1- İmam (a.s) kardeşi ve imamı olan İmam Hasan’ın (a.s) hayatı döneminde Muaviye’yle yaptığı anlaşmaya gösterdiği saygı ve Muaviye’nin de böyle bir anlaşmaya göstermelik olarak yaptığı saygıdan dolayı.2- ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6333 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Bütün peygamberlerin kitabı var mıydı? Vardıysa Hz. Nuh’un kitabının adı nedir?
    29340 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh’un kitabının olduğuna dair bir şey gelmemiştir. Ama ‘Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber kitap ve terazi de indirdik...’ ayetinden bütün peygamberlerin kitap sahibi olduğu anlaşılsa da bazı rivayetlerde bu ayet değişik şekillerde ...
  • Farz namazların kazaları yerine sünnet namazları kılınabilir mi?
    7489 Kaza Namazı Ve Kiralık Namaz 2012/10/01
    İmam Humeyni (r.a) benzeri bir soruya yanıtta şöyle buyurmuştur: Geçmiş farz namazların kazası farzdır ve sünnet namazlarını kılmayla bir çelişki arz etmez. Lakin sünnet namazı, farz namazın kazasının yerini almaz.[1] Bundan dolayı her ne kadar sünnet namazları birçok fazilete sahip olsa da sizin kaza ...

En Çok Okunanlar