Gelişmiş Arama
Ziyaret
6588
Güncellenme Tarihi: 2011/06/21
Soru Özeti
Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
Soru
Şia şöyle diyor: Hz. Ali'nin faziletleri ve onun İmamlığı konusu tevatür yoluyla ispatlanmıştır. Ama şöyle bir eleştiri söz konusudur: Bu gün bu iddiayı ortaya koyan Şia Peygamberi (s.a.a) görmemiş ve yakından onun sözlerini de duymamıştır. Eğer onlar kendi hadislerini sahibilere isnat etmezlerse onların nakli maktu, mürsel ve geçersiz olur. Diğer yandan Şia'nın kabul ettiği sahibiler çok azdır ve sayıları on kişi civarındadır. Bu sayıdaki kişiler bir hadisi nakledecek olursa buna tevatür denmez. Hz. Ali'nin faziletlerini nakleden büyük kalabalık Şia tarafından kabul görmeyen, yerilen hatta küfürle suçlanan kişilerdir.
Kur'an'ın övdüğü o büyük sahabiler grubunu, Şia hakkı gizlemek ve yalancıkla suçlayabiliyorsa az bir grubun yalan söylemeleri ve hakkı gizlemeleri daha fazla muhtemeldir.
Kısa Cevap

Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili hadislerimizi mürsel veya maktu olmaz. Çünkü tevatür aşamasına erişen bir hadisi nakleden kişileri kabul etmesek bile bu tevatürün oluşmasına bir engel teşkil etmez.

Sahibilere nispet edilen küfür şirk ve puta tapmak anlamında değildir. Bu sadece bir çeşit nimete küfran etmek anlamındadır. Elbette bir çok sahibiler bunu sonradan telafi etmiş ama bazıları da bunun üzerinde ayak diretmişlerdir. Buna göre Kur'an-i Kerim sahabileri bir çok yerde övmüş olsa da bir çok yerde bizzat Peygamberin (s.a.a) döneminde onları yermiştir. Hatta onlardan bazıları hakkında küfür tabirini bile kullanmıştır.

Ayrıntılı Cevap

Siz sorunuzu Hz. Ali'nin imamet ve fazileti hakkındaki hadislerin tevatürünü inkar edecek şekilde düzenlemişsiniz. Biz de sorunuzda sıraya göre konuyu inceleyeceğiz. Birinci aşamada "Şia'ya göre Hz. Ali'nin faziletleri tevatürle ispatlanmıştır." diyorsunuz. Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir ki bu sadece Şia'nın inancı değildir. Ehl-i Sünnet de kendi kitaplarına müracaat etseler böyle bir tevatürün olduğunu göreceklerdir.

Ama Şia'nın sayıları az olan sahabilerden naklettiği hadislere güvenmesine gelince bu hadisler taşıdıkları karineler ve emaretler sonucunda kesin bilgi (yakın) ifade etmektedir. Bu yüzden bizim tevatürü ispatlamaya ihtiyacımız da yoktur.

Diğer bir nokta da şu ki ulema şunu ispatlamışlardır ki: Eğer biz Şia kanalıyla hiçbir hadisin olmadığını farz etsek bile yine de Ehl-i Sünnet kaynakları ve kitapları ile biz Şia'nın inançlarını ispatlayabiliriz. Bilginlerimiz Şia akidesinin Ehl-i sünnet kaynaklarında tevatür haddine ulaşmış hadislerle ispatlanabileceğini ortaya koymuşlarıdır.[1] Buna göre biz ilmi bahislerde Ehl-i sünnet nezdinde kabul olan tevatürlere istinat ediyoruz.

Dikkat edilmesi gereken bir husus da şu ki tevatürü ispatlamak da kişilerin güvenilir olmalarına bir gerek yoktur, sadece kişilerin sayılarının kesin bilgi verecek ve yalan üzere kendi aralarında anlaşmaları mümkün olmayacak derecede çok olmaları önemlidir. Buna göre sahabilerin kişilikleri ve takva dereceleri hatta mümin olup olmamaları tevatürdeki ölçüde bir etkisi yoktur. Çünkü tevatürde sadece kişilerin sayısı önemlidir; hatta içlerinde güvenilir ve takvalı bir kişi olmasa bile sayı belli bir hadde ulaşınca tevatür meydana gelir ve onu kabul etmek gerekir. Nitekim biz, çeşitli ülkelerin ve şehirlerin varlığını tevatür yoluyla bilmekteyiz gerçi o ülkeleri gören ve bize varlığını bildiren kişiler mümin olmasalar bile. Eğer ravinin kendisi güvenilir olursa zaten (haber-i vahit) olarak muteber bir hadis sayılır ve tevatürü ispatlamaya ihtiyaç kalmaz. Tevatür ravilerin tek başlarına güvenilir olduklarını ispatlamaya gerek olmayan durumlarda söz konusu olur.

Buna göre sizin "mütevatir hadisin ravilerini kabul etmiyorsanız ise onların tevtürle naklettikleri hadise istinat etmeniz doğru olmaz" sözünüz mantıki olarak doğru sayılmaz.

Çünkü birincisi tevatürde kişilerin makbul olmaları ölçüsü söz konusu değil, ikincisi, biz Ehl-i sünnet nazarında her yönden geçerli olan ve maktu ve mürsel sayılmayan sahabilerin hadislerine istinat etmekteyiz.

Bu da (akıl sahibi kişilerin kendi haklarında yaptıkları ikrar (itiraf) geçerli olur" ilkesi üzerine dayalıdır Bu ilke de insanlar arasında kabul edilmiş bir ilkedir.

Örneğin eğer siz bir mahkemede bir dava ileri sürer ve karşı taraf sizin lehinize ve kendi aleyhine itirafta bulunursa o zaman hakim o sözlere istinaden sizin lehinize hüküm verir. Bu durumda karşı taraf sen bizi kabul etmiyordun ve bizi zalim ve fasık biliyordun öyleyse bizim sözümüze istinaden verilen hüküm de sana göre geçersizdir ona dayanarak bir hak ve üstünlük iddia edemezsin diyemez.

Eğer tevatür konusunu böyle bir anlayışla inceleyecek olursanız göreceksiniz ki bizim tevatüre istinat etmemiz doğrudur. Çünkü Hz. Ali'nin imamet ve hilafetini kabul etmeyen kimseler bu tür tevatürü kabul etmekteler.

Ama, "siz sahbilerin çoğunu kafir biliyorsunuz" iddiasına gelince bu iddia doğru değildir. Çünkü biz defalarca ve çeşitli soruların cevabında tekrarladığımız gibi sahibiler hakkında kullanılan küfür tabiri şirk ve puta tapmak anlamında değildir.[2] Bu bir çeşit nimete küfran etmeği ifade eder. Allah Teala aynı tabiri defalarca Kur'an-i Kerim'de mümin insanlar hakkında aynı anlamda kullanmıştır. Örneğin İbn-i Eb-i Hatem'in tefsirinde şu hadisi okuyoruz ki: Cahiliyet döneminde Evs ve Hazreç kabileleri arasında bir çok çatışmalar meydana gelmiştir. Bir gün Peygamber'in (s.a.a) hayatı döneminde onlardan bir grup geçmiş hatıraları dile getirdiler ve bu da birbirlerinin üzerine kılıç çekecek derecede durumu gerginleştirdi Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:

"Allah'ın ayetleri sizlere okunduğu halde nasıl küfre düşüyorsunuz."[3]

Kuşkusuz Kur'an'ın burada küfre düşmekten maksadı Allah'a ortak koşmak veya putlara tapmak değildir. Çünkü Avs ve Hazreç kabileleri putperestliğe dönmemişlerdir ama yine de işledikleri bu günahlardan dolayı Allah onlar hakkında küfre düşmek sözcüğünü kullanmıştır. Bunun benzerini Kur'an'ın diğer bazı ayetlerinde de görmek mümkündür.[4]

Ama çoğunluk hakkı gizlemekle suçlanıyorsa azınlığın bu işi işleme ihtimali daha çoktur, sözüne gelince bu tuhaf bir kanıtlamadır. Çünkü insan Kur'an'ın ayetlerini inceleyecek olursa şu gerçeği anlar ki hak taraftarları kesin ve sağlam delillere de sahip olmalarına rağmen sürekli tarih boyunca azınlıkta idiler. Bu kanıtın geçersizliğini anlamak için Saf Suresi'nin 14. ayetini okumaya ve tefsirini incelemeye sizi davet ediyoruz. Yüce Allah bu ayette Hz. İsa'nın davetinden sonra İsrailoğullarının mümin ve kafir olarak iki fırkaya ayrıldığını bildirmektedir. Müfessirlerden bazılarının açıkladığı üzere bu ihtilaf Hz. İsa'nın göğe çıkmasında sonra gerçekleşmiştir. Müfessirlerden bir çoğuna göre müminlerin sayıları çok azdı buna rağmen onların inancı yüzlerce yıl sonrasında Hz. Muhammed'in zuhur etmesiyle teyit edildi.[5]

Böyle bir kanıtlama doğru olsaydı üç tanrıya inanan ve hakkı gizleyen çoğunluğun görüşü desteklenmesi gerekirdi oysa Kur'an Hz. İsa hakkında doğru görüşe sahip olan azınlığın görüşünü teyit etmiştir. Acaba Kur'an'ın da mı haşa hakkı gizlediğini söylenecektir!

Resulullah (s.a.a), İsrailoğullarında vuku bulan olayların benzerinin bu ümmette de görüleceğini açıklamıştır.[6] Buna göre belki Sahbilerin çoğu gerçeği gizlemiş ve sadece onlardan az bir kısmı gerçeği olduğu gibi korumuşlardır. Sonuçta yüzlerce yıl geçtikten sonra yani Hz. Mehdi zuhur ettiği dönemde bu azınlığın görüşünün doğru olduğu herkesçe bilinecektir.

Buna göre Kur'an nazarında çoğunluğun bir inanç ve görüşü desteklemesi o fikrin doğruluğuna delil sayılmaz ve çoğunluğun gerçekten uzaklaşması azınlığın gerçekten uzaklaşma ihtimalinin daha güçlü olduğunu göstermez.



[1] Bu konuda Al-Gadir, İhkaku'l-Hakk, Abakatu'l-envar ve sahada yazılan diğer kitaplara başvurabilirsiniz.

[2] bk bu sitede aşağıdaki numaralı sorular: 11015 site: 1167, 1589 site: 1970; 1526 site: 2470; 2791 site: 3500; 2792 site: 2275

[3] Al-i İmran: 101; İbn-i Ebi Hatem, Tefsir-il Kur'an'il Kerim, c. 3 s. 720 Mektebetu'n-Nezar Mustafa Baz. yay. S. Arabistan, H. 1419

[4] Al-i İmran: 52, 167 ve Maide: 41 ve diğer ayetler

[5] bk Ebu Cafer, Muhammed b. Cerir Taberi, Camu'l-Beyan Fitefsiri'l-Kur'an, c. 28 s. 60; Daru'l-Marife, Beyrut; İbn-i Kesir Dimişki, Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim, c. 8 s. 139, Daru'l-Kutubu'l-ilmiyye, Beyrut H. 1419

[6] Sünen-i Tirmizi, Daru'l-Fikr, c. 4 s. 135, Beyrut, H. 1403

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Hırsızlık günahı nasıl telafi edilebilir?
    59582 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Niçin Kuran’ı kerimde şöyle bir ibaret: «فبشّرهم بعذاب الیم» bulunmaktadır. Zira müjde olumlu bir mana içermektedir?
    5925 Tefsir 2012/08/15
    Kuran da ve sözlükte «بشارت» kelimesi hem mutluluk verici ve hemde üzüntü verici haber için kullanılmıştır. Karineler sayesinde hangi manada kullanıldığı anlaşılır. Kuran’ı kerimde bu kelimenin hayırda ve şerde kullanılması kinaye ve kesinlik içindir. Azaptan başka hiçbir şey onları beklememektedir. Zira nasihat, öğüt kâfirlerin ve putperestlerin kalplerinde ...
  • Vanilya özünden yararlanmak haram mıdır?
    16459 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/03
    Hz Ayetullah Uzma Hamaney (ömrü uzun olsun): Eğer alkol sarhoş edici türden değilse ve gerçekte sıvı değilse, helaldir. Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) bürosu: Taşıdığı yüzlük yüksek oran sebebiyle ondan sakınılmalıdır. Hz Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü ...
  • Ehl-i Sünnet ve Şia arasında, Hz. Mehdi (a.f.) hakkında farklılık var mıdır?
    25819 Eski Kelam İlmi 2009/05/17
    Mehdilik inancı ve Hz. Mehdi (a.f.)’nin zuhur edeceği düşüncesi, İslamî inançlardan biri olarak kabul edilir. Bu inancın Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in müjdelemesi sonucu bütün İslamî fırkalar ve mezhepler arasında önemli bir yeri vardır. Ehl-i sünnete göre bu inanç temel inançlar arasında yer almamasına rağmen ama bunun temeli sağlam inançlarda olduğunda da ...
  • Cildimde kahverenkli noktalar olsa onları eşimin izniyle lazerli ameliyatla aldırabilir miyim?
    5563 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/05
    Bazı taklit mercilerinin kahverenkli noktaları lazerle ameliyat etme hakkında ki görüşleri şöyledir: Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Haram dokunma ve haram bakmayı gerektirmiyorsa ve önemli bir zararı da yoksa sakıncasızdır. Hz. Ayetullah Sistani’nin Cevabı: ...
  • İslama göre tapu alınarak sahipsiz arazilere malik olunabilir mi?
    6055 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Bir şehir veya köyün ikamet edilen yerlerinin arasında sahibi belli olmayan araziler olabilir. Bu arazilerin kesinlikle sahipleri vardır, ama kimler olduğu belli değildir. Dolayısıyla sahibi meçhul malların hükmündedirler. Bu yüzden başkaları (sahiplerinin dışında) kimse tapu çıkararak onlara sahip olamaz. Onlara sahip olabilmek için şer’i hakimden (veliyy-i fakih’ten) satın ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    46639 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...
  • İslam’ın, tenasüh (reenkarnasyon) hakkındaki görüşü nedir?
    12840 Eski Kelam İlmi 2008/11/02
    Asırlar önce Hindistan’da, reenkarnasyon görüşü ortaya atılmış ve ruhların defalarca tekrar dünyaya geri dönmesi hakkında dünya çapında bir inanç yaygınlaşmıştır. Bu görüş, asırların geçmesiyle dünyadaki halkların birçoğunun ilgisini çekmiş ve hatta bazıları, mezhebi bir inanç olarak ona bağlanmışlardır. Bu kesintisiz süre içersinde, büyük bilginler ...
  • Kıyamet azabından kurtulmak için bir ümit var mı?
    9840 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Dini öğretilerden anlaşıldığı kadarıyla Allah’ın rahmetine ümit bağlamak ve kıyamet azabından korkmak birbirini tamamlayan iki önemli özellik olup mümin kul eşit bir şekilde bu iki özelliğe sahip olmalıdır. Yani mümin kimse farzları yerine getirip, haramları terketmekle akıbetinin hayırlı olması için Allah’ın rahmetine ümit bağlarken aynı ölçüde Allah’tan ...
  • Acaba tüm enfallerin mülkiyetinin Allaha ve Allah resulüne ait olduğunu söyleyen enfal suresinin ilk ayeti ile enfalin beşte birisinin onlara ait olduğunu söyleyen aynı surenin 41. ayetleri arasında bir çelişki yok mu?
    7148 Tefsir 2012/06/10
    Ganimet ile enfal mantıksal olarak aynı değildir. Bunun yanı sıra da şunu söylemek gerekir ki vahdetçilik (varlık aleminde tek bir varlık söz konusu olduğunu savunan) anlayışa göre insanın kendisi olmak üzere varlık aleminin tamamı Allaha aittir. Ama çoğulculuğu (varlık aleminde bir çok varlık söz konusu olduğunu) kabul ...

En Çok Okunanlar