Gelişmiş Arama
Ziyaret
9481
Güncellenme Tarihi: 2011/07/14
Soru Özeti
Allah tarafından müteaddit Peygamberlerin gönderilmesindeki hikmet nedir?
Soru
Neden Allah u Teâlâ göndermiş olduğu bir önceki Peygamberin sözlerini tahrif olunmaktan korumadı ve Onun getirmiş olduğu şeraiti daha kâmil etmek için bir sonraki Peygamberi göndermeye gerek duydu?
Kısa Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz (hidayetçi) bırakmaması ve daima peygamberleri göndermiş olması ve yeryüzünü hüccetsiz bırakmamasıdır. Ama müteaddit dinlerin var olması ve daha sonraki dinlerin tekâmül bulması farklı dönemlerde beşer fikrinin tekâmül bulması nedeniyledir. Başka bir beyanla ilkel insanların sahip oldukları yetenek kâmil bir dinin tüm düsturlarını alabilecek seviyede ve durumda değildi. Bu nedenle kâmil olan İslam dini daha önceki insanlar (ümmetlere) için gönderilmedi. Bilakis ardı ardına peygamberler ve Resuller gönderildi. Gönderilen her Resulün insanlara sunmuş olduğu şeraitle insanlar eğitildi. Böylelikle yavaş yavaş ve tedrici olarak insanların algılama ve alabilme yetenekleri yükselerek son ve kâmil olan dinin gönderilmesi için zemine hazırlandı. Peygamberimiz hz. Muhammed dönemine gelinceye kadar bu durum böyle devam etti. Bu döneme gelindiğinde insanlar fikirsel ve algılama gücü bakımından nispi bir tekâmüle vardılar. Bu nedenle Allah u Teâlâ en kâmil ve en kapsamlı dinini yani İslam dinini gönderdi ve bu dini koruma görevini ve tefsir etme vazifesini Masum İmamların (a.s.) uhdesine verdi. Her halükarda bu dinin baki kalabilmesi, korunması ve savunulmasının zeminesi toplumun kendisi arasında var olan bazı kişiler vasıtasıyla mümkün duruma geldi. Zira toplum içinde dinin cevheriyle irtibat kurup hakikatini alıp diğer insanların ihtiyarine sunabilen kimseler vücuda gelmişlerdi.  

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis söz konusu delillerden birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi imkânsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün kulları için tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz bırakmamış olmasıdır. Zira insan birkaç âlemi geride bırakan ve önünde var olan birkaç âlemi de geçmesi gereken bir varlıktır. Bu dünyada ilahi bir kılavuz ve vahiyle irtibatı olan bir yol gösterici olmadan hangi âlemlerden geldiğini ve hangi âlemlerden ve nasıl geçmesi gerektiğini bilemiyor. Bu soruyu cevaplandırmak ve bu ihtiyacı gidermek için Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen[1]  Gerçekten biz her ümmet içinde Resul günderdik[2] ve im min ümmetin illa hala fiha nezîr”.[3] Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. “Summe erselna rusulena tetra[4] insanlar için kılavuz ve hidayetçi olsun diye “Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik”.[5]

İlahi ayetler, Masumlardan nakledilen hadisler ve akli deliller esasınca hiçbir zaman yeryüzü ilahi hüccetten, ilahi bekçilerinden ve dini tebliğ eden kimselerden boş kalmamıştır. “Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi”.[6] Aslında bu ayeti kerime kelam ilminde konu olan lütuf kaidesine işaret etmektedir. Allah u Teâlâ hücceti tamamlamak için her ümmet ve her kavim için apaçık deliller gönderecektir. [7] İlahi dinler kemal dereceleri bakımından bir konumda değildiler. Ama ihtiva ettikleri asıl davet bakımından ve ilahi Peygamberlerin insanları davet ettikleri hakikat (zamansal, mekânsal, sosyal ve kavimsel şartların farklı olmasına rağmen) tek bir çeşitti. Bütün peygamberler insanları Allaha kul olmaya ve tağuttan sakınmaya davet ediyorlardı. “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen eni'budullahe vectenibut tağut”. “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik”.[8] Zira eğer tevhit anlayışının temeli sağlam olmazsa, zihniyetlerden ve insani toplumlardan tağuttanlar uzaklaştırılmazsa reformsal içerikli programların hiçbirisinin uygulanması mümkün olamayacak.[9]  

Ama buradaki soru şu: Neden Allah u Teâlâ ilk baştan beri kâmil bir din gönderip ve onu peygamberler vasıtasıyla korumadı, bilakis ardı ardına birçok peygamber gönderdi?

Bu sorunun cevabında söylenmesi gereken şey şu: Bir anne ve babayı düşününüz. Kendi küçücük çocuğunu terbiye etme noktasında tüm ahlaki meseleleri ve amel etmesi gereken tüm düsturları ilk merhalede söylemiyor. Bu merhalede bütün bu düsturlara amel etmesini de onlardan beklemiyor. Belki çocuğuna bu talimatları verirken birkaç merhale takip ediyorlar. Her merhaleye has bazı düsturları kendisine söylüyor ve o merhalede çocuğundan olan beklentisi de o merhaleye uygundur. Bu durum devam ediyor ta çocuk erginlik ve buluğ çağına varıp aklı kâmil olununcaya kadar. Çocuk bu merhaleye geldiği durumda artık kendisine verilmesi gereken talimatlar bir bütün olarak kendisine veriyor ve verilen talimatlara uygun vazifesini yerine getirmesini de kendisinden bekliyorlar.[10]

İnsan konusunda da durum bundan farklı değildir. İlki olarak gönderilen Peygamber (hz. Âdem (a.s.)) döneminde kâmil bir dinin bu merhaledeki insanlara sunulmasının istidadı ve potansiyeli yoktu. Zira insan fikirsel bazda farklı dönemlere sahiptir. Fikirsel bağlamda ilerledikçe fikirsel ve psikolojik ihtiyaçları da daha fazlalaşır ve karmaşıklaşıyor. Diğer taraftan da alabilme ve daha zor düsturları uygulayabilme kabiliyeti de yükseliyor. İnsan denen varlık ilk baştan beri bu kabiliyetlere sahip değildi. Bu esas gereğince ilk başta, öğretileri kolayca anlaşılır ve düsturları kolayca uygulanabilir niteliklere sahip şeri’atlerin gönderilmesi lazım geliyordu. Bu seyir böylece devam ederek istidatları gelişmiş ve İslam dininin içermiş olduğu muhtevayı taşıyabilecek insanlar vücuda gelinceye kadar devam etmiş.

Bu nedenle ilk Peygamber unvanıyla gönderilen hz. Âdem (a.s) birinci nesil insanların seviyesini (zarfiyetine) göz önünde bulundurmuş ve onların taşıyabilecekleri niteliğe sahip düsturları sunmuştu. Daha sonraki peygamberler dönemindeki nesillerin seviyesi ilerlemiş ve her peygamber kendi dönemindeki neslin gelişimine ve gerçekleşen tekâmüle tekabül edecek düsturlar getirişlerdir. Peygamberimiz hz. Muhammedin (s.a.a.) dönemine kadar bu durum devam etti. Hz. Muhammed artık en kâmil ve son dini getirdi ve insanların ihtiyarine sundu. Artık ondan sonra bir din gelmeyecektir.

Gerçi Allah tarafından gönderilen bütün ilahi peygamberler insanları tek bir Allaha davet etmiş ama her peygamberin getirmiş olduğu şeriat bir sonraki peygamberin gelmesine kadar geçerliydi ki daha önceki peygamber bu peygamberin geleceğinden de haber vermiştir. Daha önceki dinlere tabi olan bütün insanlar, Allah tarafından mucizeleriyle gönderilen yeni peygamber ve yeni dine tabi olmakla yükümlü kılınmuşlardı.

Buna binaen İslam dininin gelmesiyle daha önceki dinlerin tümü nesh (ibtal) edildi ve takipçileri bu kâmil ve son dine tabi olmakla ve ona itaatle yükümlü idiler.

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis onlardan birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan da bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi doğru olmadığı gibi ve imkânsızdır da.

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki adreslere müracaat edebilirsiniz:

1-   Nemaye: delayil hakkaniyet-i İslam, sual no: 275 (sayt: 73).

2-   Nemaye: hakkaniyet-i Şia, sual no: 1523 (sayt: 2011).

3-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i mebani kelami içtihdi, s. 61, ve…

4-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i fhverha ve porsışha, sırrı hatemiyet, s. 33.  



[1] Nahl, 36.

[2]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 222.

[3] Fatır, 24.

[4] Müminün, 44.

[5]Tefsiri nümüne”, c. 14, s. 245.

[6] Beyine, 1.

[7] CEVADİ AMULİ, “tefsiri mevzu”i kuran”, C. 6 (sirei peygamberen der kuran); “Tefsiri nümüne”, c. 27, s. 202.

[8] Nahl, 36.

[9]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 221.

[10]Şehid MUTAHARİ, “İslam ve muktaziyat-i zaman”, c. 1, s. 563.

Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Istakoz, deniz kabukları ve ahtapot yemek haram mıdır?
    59266 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/09
     Istakoz[1] ve deniz kabuklarını yemek haramdır. Dini kaynaklar uyarınca helal ve haram olan hayvanların birbirlerinden ayırt edilmesi için bir takım genel kurallar açıklanmıştır. Bu kurallar deniz ve kara hayvanları hakkında birbirinden farklıdır. Kuşların da kendilerine özgü hükümleri vardır…
  • Bir şahıstan veya bankalardan aldığımız borca ve her ay taksitini ödediğimiz paraya humus düşer mi?
    5865 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Dikkatinizi buna benzer bir soruya İmam Humeyni (r.a) ve Ayetullah Hamaney tarafından verilen cevaba çekiyoruz: 868. Soru: Birkaç yıl önce bir bankadan borç aldım ve onu bir yıllığına banka hesabıma aktardım. Bu borçtan faydalanamadım ve her ay ...
  • Kız ve oğlan elçilik ve nişanlılık aşamasından sonra ve nikahtan önceki ilişkileri nasıl olmalıdır?
    12259 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Hikmet sahibi Allah kadın ve erkeği birbiri için yaratmıştır. İslam’a göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar; zira birbirlerine sükunet vermekte, cinsel, ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarını gidermekteler. İslam, her iki tarafında ...
  • Hz. Ali'nin (a.s) dilenciye yüzüğünü vermesi haliyle, ayağından ok çekildiğinde bunu fark etmemesi hali arasında bir çelişki yok mudur?
    15833 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2009/04/18
    Sorunuza şu şekilde cevap verebiliriz: 1- İnsan, ilahi rızaya uygun ameller yaparak kemale erişebilme gücüne sahiptir. Yani insan-ı kâmil makamına ulaşarak bütün mükemmellikleri kendisinde toplayabilir. 2- İnsan-ı kâmil makamına ulaşmak demek, bu makama ulaşanların çeşitli halleri olmayacağı anlamına gelmez. Bize ve birçok Müslüman'a göre İmam Ali (a.s), Müslümanlar için mükemmel bir örnektir ve ...
  • Cude’nin Hz. Hasan’dan (a.s) olma bir evladı var mıydı?
    19559 تاريخ بزرگان 2011/08/17
    Cude, Eş’as b. Kays Kindi’nin kızıdır. Eşas, İslam’ın ilk yıllarındaki meşhur şahıslardan olup o dönemin tehlikeli münafıklarından sayılmaktaydı. Belazeri’nin yazdığına göre Cude babasının hilesiyle İmam Hasan Mücteba (a.s) ile evlenmiştir.[1] Bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Eşas, Müminlerin ...
  • Sehl bin Sa’d Saidi kimdi?
    9033 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Sehl bin Sa’d Ensari Saidi, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) tanınmış sahabelerinden olup Peygamberimiz vefat ettiği zaman 15 yaşındaydı. Onun asıl adı ‘Hazn’ idi, ama Peygamber (s.a.a) adını ‘Sehl’ diye değişti. Künyesi ‘Ebu’l Abbas’ idi. Uzun bir ömür sürdü. Medine’de ölen son sahabe olduğu söylenmektedir. Kimisi hicri 88 yılında, kimisi ...
  • Kuranı kerimde, kalpteki itminan ile iman ilişkisi nasıl konu edilmiş?
    12615 Tefsir 2010/12/18
    Lügatte imanın anlamı şöyle beyan edilmiştir: yalanlamanın karşıtı olup tasdik etmektir. Istılahta ise anlamı şöyledir. Dille ikrar ve itiraf etmektir, kalpte bir kararlılık ve sözleşmedir, organlarda da ameldir. "İtminan" ve tümenine ise lügatte kararsızlık ve ıstırabın ardından gerçekleşen (kalpsel veya zihinsel) rahatlık ve huzurdur.
  • Peygamberin (s.a.a.) Teşkil Etmiş Olduğu Hükümetin, Allah’ı Arayan Fıtrat ile İrtibatı nedir?
    8033 کلیات 2012/10/24
    Bize göre Resul-i Ekrem’in (s.a.a.) teşkil etmiş olduğu hükümet ilahi bir emir idi. Ama bu emri iktiza eden nokta, bu hükümetin insan yaşamının tüm alanlarında tesir etmesidir. İmam Bakırdan (a.s.) “…velayete davet edildiği kadar hiç bir şeye davet edilmedi”[i] şeklinde nakledilen tabir buna yöneliktir. ...
  • “Vebtelül yetama hatta iza beleğun nikahe” şeklinde olan ayetin anlamı nedir?
    8041 Tefsir 2012/05/12
    Allah u Teâlâ bu ayeti kerimede yetimlerden sorumlu olan kimselere düstur veriyor ki yetimlerin mallarına karşı dikkatli olmalarını istiyor. Yani onların sermayesini korusunlar, sorumlulukları döneminde buluğ ve rüşt çağına erinceye kadar onları denemeye tabi tutsunlar. Sorumlular, sorumluluklarının altında olan yetimlerin buluğ ve rüşt çağına erdiklerini fark ettiklerinde ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    20774 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...

En Çok Okunanlar