Gelişmiş Arama
Ziyaret
7361
Güncellenme Tarihi: 2011/08/30
Soru Özeti
Şu istidlale nasıl bir cevap verebilinir? Bir insanın en büyük düşmanı “alkollü içecekler”dir. İnsan kendi düşmanını sevmeli, dolayısıyla insan alkollü içecekleri sevmeli. (Netice): Öyle ise insan alkollü içecekleri de sevmelidir.
Soru
Bir arkadaşım var sürekli şunu söylüyor: Bir insanın en büyük düşmanı “alkollü içecekler”dir. İncil kitabında da kendi düşmanınızı seviniz diye bir söz var olmaktadır. Arkadaşımın bu konusuna cevap verecek konumda değilim. Lütfen bu arkadaşımı kani edip susturacak bir cevap verebilir misiniz?
Kısa Cevap

Bu istidlal kabul edilemiyor. Mantık tabiriyle bu istidlal (müşterek lafzi türünden olan) demagojiyi içermektedir. Zira “kendi düşmanınızı sevin” cümlesindeki düşmandan maksat insanlar türünden olan düşmanlardır ki hidayet ve doğruluğa doğru kılavuzluk yapmaya kabildir. Aslında buradaki sevgiyle de adata düşmanla mübareze ediliyor. Zira burada düşmanlık yapılması gereken şey insanın kendisi değil, insanın kazanmış olduğu kötü sıfatlar ve hasletlerdir. Bunu bu şekilde algılamasak zikredilen cümleyi çelişki içeren cümlelerden sayılması gerekir; zira insan aynı yönden sevmiş olduğu şeye düşman olması imkânsızdır. “içki insanın en büyük düşmanlarındandır” cümlesinde var olan düşmanlıktan maksat insanın cismani ve bedensel boyutuna zararlı ve tehlikeli olan şeylerdir. İnsanın kendisi için zararlı ve tehlikeli şeylerin sevilmesi gerekir denilmesi imkânsızdır. Aksi takdirde insanın düşmanı olan “zehir” de sevilmelidir denilmesi lazım.

Ayrıntılı Cevap

Başkalara; düşmanda olsa sevgi duymak ahlaki düsturlardan bir düsturdur. Bu düstur birçok din ve mezheplerde var olmakta ve söz konusu dinlerin tekit konusu olmuştur. Soru konusu edilmiş ve İncil’de zikredilen cümlenin haricinde İslam’da da imamlardan nakledilen dualarda başkalarına muhabbet ve sevgi duymak tavsiye edilmiştir. Bu iddiayı ispatlamak için İslam dininin ve Hıristiyanlıkta başkalara sevgi ve muhabbet duyulsun şeklinde var olan düsturlara işaret edeceğiz:

İncillerde Şöyle Nakledilmektedir:

“Ama ben size düşmanlarınıza muhabbet ve sevgi duyunuz, lanet ettiğiniz kimseler için bereket isteyiniz, sizden nefret edenlere iyilik ve ihsanda bulununuz, size eziyet edenlere ve sövenlere hayırlı dualar ediniz diyorum[1] yaklaşık aynı ibareler “incili mukaddes” kitabının diğer yerlerinde de iki defa daha zikredilmiştir.[2]

İlginçtir ki bu içeriğe yakın ve benzer bizim dualarımızda da bazı ibareler var olmaktadır. Örneğin dua kitabı olan “sahife’i secadiye” adındaki dua kitabinin “mekarimu’l- ahlak” duasında şöyle denilmektedir:

Allah’ım! Muhammed ve Ali Muhammed’e salât olsun. Bana hıyanet eden kimselerin hayırlarını isteyerek cevap vermekte, beni yalnız bırakan kimselere güzellikle mükâfat verebilmemde ve beni mahrum bırakan kimsenin işini, bağışlamayla telafi etmekte beni kararlı kıl[3]

Bunlar başkaları sevme ve onlara muhabbet duyma konusunu içerip İslami ve gayri İslami kaynaklarda zikredilen bazı örnek ibarelerdir.

Buna rağmen bu hususta İslam’ın bakış açısı ile Hıristiyanlığın[4] bakış açısı arasında fark vardır. Şurada akla gelen soru şu: Her insana hangi niyetle olursa olsun her çeşit sevgi duymak ahlaki midir? Acaba ahlak sadece başkalara sevgi ve muhabbet duymaktan ibaret midir? Şöyle denilmektedir: Hıristiyan âlimler “bir fiilin ahlaki olup olmadığını tayin eden ölçünün insana olan sevgi olduğunu” söylerler. İnsan sevgisi ve muhabbet menşeli olan fiillerin ahlaki fiiller olduğunu kabul ederler. Bu görüş ne tamamen doğru bir görüş ne tamamen yanlış bir görüştür; zira bu görüş bir yönle doğrudur ve başka bir yönle de yanlış ve işkâllıdır:

1-   Ahlak başkalarını sevmekle sınırlı değildir. Örneğin; zulme teslim olmamak ve ona karşı direnmek ahlaki bir niteliktir. Ama başkalarını sevmek kavramının kapsamına girmiyor.

2-   İnsanı sevme kavramı: Bu kavram ve ibareden maksat biyoloji ilminde insan olarak tanımlanan her varlığı sevmemiz mi lazım? Acaba eğer bir insan kendi insanlığını yitirmişse onu yine de sevmemiz mi gerekiyor? Acaba insanı sevme anlayışını bahane ederek başkalarının işlemiş olduğu günahlardan ve gerçekleştirdikleri zulme göz yumma hakkına sahip olabiliyor muyuz?[5]

İslam dininin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Ahlaki değerlere sahip olmayan insanlar da sevilmeye layıktır. Ama liyakat sadece ve sadece onları ahlaki değerlere doğru çekmek nedeniyledir. Buna binaen “düşmanı da sevin” denildiği zaman bu nedenledir ki; bu sevgi ve muhabbetle onları insani değerlere çekmek içindir. Bu muhabbet ve sevgiyle günah işlemesi için ortam yaratmak anlamında olan sevmek değildir. Örneğin; eğer hırsızlık yapan bir arkadaşın varsa onu sevdiğin için ilkin onu bu kötü işinden vazgeçirmek için güler yüzle ona nasihat edersin. Eğer nasihatlerine teveccüh etmezse yüzünü asarak ondan kızdığını ve onun bu davranışından razı olmadığını ona fark ettireceksin. Yine vazgeçmez ve teveccüh etmezse onu bu yanlışlıktan ve içine düşmüş olduğu bu bataklıktan kurtarmak için polise şikâyet edip zorla da olsa onu bu kötülükten alı koyacaksın. Buna binaen bir kimseyi sevdiğimiz halde onu cezalandırabiliriz de. Bu nedenledir ki İslami hadislerde şöyle denilmektedir: “Din muhabbet ve sevgi duymaktan başka bir şey değildir”.[6] Zira eğer günah işleyen bir kimse tembih ediliyorsa ona duyulan sevgi ve muhabbetten ötürüdür. Çünkü günahkâr insan, böylece özünü bulup günahtan vazgeçmesi umulur. Bu konulardan anlaşılması mümkün olan nokta şu: Düşmanlık yapılmasını hak eden şey insanın kendisi değil, bilakis onların kazanmış oldukları kötü hasletler ve niteliklerdir. Zira insanlığın en büyük düşmanı kötü hasletler ve niteliklerdir.

Soruda “alkollü meşrubatlar insanın en büyük düşmanıdır” şeklinde belirtmiş olduğunuz konu doğrudur. Kurandaki ayetler ve İslami hadisler de buna delalet etmektedirler. İslam Peygamberi Hz. Muhammed den (s.a.a.) şöyle nakledilmiştir: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır”. Başka bir hadiste şöyle buyurmuşlardır: “İçki günahları toplayan, kötülüklerin anası ve çirkinliklerin anahtarıdır”. [7]

Yukarıdaki noktaları hatırlatmakla sorunuzun cevabı verilmiş olabilir. Ama konunun daha iyi toparlanması için kısa bir açıklama yaparız: Düşmanı sevmek ve ona muhabbet duymak sadece ve sadece onu ahlaki ve nefsanî kötü hasletlerden kurtarmak için olduğu açıklanmış oldu. Zımnen düşmanlık yapılması gereken insanın kendisi değil kötü hasletler olduğu da anlaşılmış oldu. İnsanın kendisi, sevilmeye layıktır. Buna binaen düşmanı sevmek ve ona muhabbet duymak sadece eğitici ve terbiye edici bir yöne sahiptir. Bundan gözetlenen tek hedef günahkâr kimseyi, müptela olduğu kötü hasletlerden uzaklaştırmaktır. Ama içki günahların ve kötü hasletlerin ve sıfatların anahtarı olduğu hasebiyle ondan uzak durmak ve onu düşman bilmek gerekir. İçkiye yaklaşmak günah işlemek ve kötü hasletlerden uzak kalmayı sağlamamakla kalmıyor, bilakis İslami hadislere göre onun kendisi günahların anahtarıdır.

Netice itibariyle zikredilen istidlali kabul etmek mümkün değildir. Mantıksal literatürde zikredilen istidlal mugalâtayla karıştırılmıştır. Yani (müşterek lafzi türünden olan)[8] demagoji yapılmıştır. Zira “kendi düşmanınızı seviniz” şeklindeki cümlede var olan “düşmandan” maksat hidayete kabil, kılavuzluk yapılabilinir insanlardır. Onlara muhabbet ve sevgi duymak onların hidayetine ve kılavuzluğuna neden oluverecektir. Gerçekte ise burada, yine düşmanla savaşmak anlamı var olmaktadır. Zira düşmanlık yapılması gereken şey insanın kendisi değil, bilakis insanın kazanmış olduğu kötü hasletlerdir. Aksi takdirde bu cümleyi çelişkili bir cümle olarak saymak lazım; Zira insan, aynı yönden sevmiş olduğu bir şeye düşman olması imkânsızdır. “İçki insanın en büyük düşmanlarındandır” cümlesinde var olan düşmanlıktan maksat insanın cismi ve bedenine zararlı ve tehlikeli olan şeylerdir. Bu konuda onları da sevmek gerekir demek imkânsızdır. Aksi takdirde insanın düşmanı olan “zehir”i de sevmeliyiz dememiz lazım gelir.



[1] Meta, 5, 44.

[2] “Luka”, 6, 27, ve “luka”, 6, 35.

[3]Mefatihu’l-cinan”, s. 997.

[4] Hıristiyanlıktan maksat, Hıristiyan tebliğcilerinin iddiasıdır. Zira her dinin mukaddes metinlerinde o dine mensup olan tebliğcilerinin teveccüh etmediği bazı konuların var olması mümkündür.   

[5] MUTAHARİ, Murtaza, “felsfe’i ahlak”, baskı; 25, intişarat-i sadra, s. 47-54.

[6] . “heliddinu illa el hubbu =din sevgiden başka bir şey değildir”,  el-kafi” c. 8, s. 80.

[7] MUHAMMEDİ REYŞEHRİ, Muhammed, “mizanul hikme” tercüme: HAMİD RIZA ŞEYHİ, baskı; 1, darul hadis, c. 4, s. 1545.

[8] El-HAYDARİ, Seyyit Raid, “el-mukararu fi tevdihi mentıkıl-muzafer”, baskı; 1, Kum; menşurati zevil-kurba, 1422 k., c. 3, s. 305- 306.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar