Gelişmiş Arama
Ziyaret
7490
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur?
Soru
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur? Ben defalarca Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan olduğunu ve kulları karşısında dünyada kendi hakkından geçtiğini duydum; mesela ben bu yılın Muharrem ayında uydudan yayınlanan programların birinde şöyle duydum: Hz. Peygamber (s.a.a) Allah’tan Müslümanlar can verirken onların günahlarını bağışlamasını defalarca diler ve Allah da eğer insan ölümünden bir yıl önce tövbe eder ve kendisine dönerse onu bağışlayacağını belirten birkaç şart öne sürer. İkinci defa Peygamber (s.a.a) bu şartı Allah’tan kolay kılmasını ister ve bunun üzerine Allah eğer insan ölümünden altı ay önce tövbe ederse onun günahlarını bağışlayacağını buyurur. Son olarak ise Allah, Peygambere eğer insan ölüm anında sadece yüzünü kıbleye döndürmesi durumunda onun tüm günahlarını bağışlayacağını bildirir.
Kısa Cevap

Tövbe insanın alçaklık ve ilahi azaptan kurtulması için bir yoldur. Tövbe günahtan geri dönme ve Allah’ın dergâhına yönelme manasındadır. Allah insanı günahları sebebiyle meyus etmez ve içten, halis ve doğru bir tövbeye çağırır ve de tövbesinin kabul edileceği vaadini de verir. Tövbe etmek sade bir iş değildir ve günah işlememek tövbe etmekten daha kolaydır. Tövbenin kabul edilme şartlarından birisi Allah’ın hakkını ve halkın hakkını ödemektir. Bu haklar iade edilmezse tövbe kabul edilmez. Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla Allah kendi haklarından çok halkın hakları hususunda hassastır. Lakin bu, O’nun kendi hakları bağlamında hikmetsizce tolerans gösterdiği ve bağışlamada bulunduğu anlamında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bazen İslamî rivayetler ve öğretilerde halkın hakkının azametini kavratmak için onu Allah’ın haklarıyla mukayese ettiklerini ve Allah’ın hakkından geçeceği ama halkın hakkından geçmeyeceğini belirttiklerini ilkönce hatırlatmak gerekir. Bu konu her ne kadar doğru olsa da biraz üzerinde durmak icap etmektedir.

1. Allah’ın hakkı çok azim ve ağırdır. Bazı ilahi haklar tüm halk haklarından daha önemlidir ve insan ona riayet etmediği takdirde gerçekte büyük bir günaha mürtekip olmuş olacaktır. Bunlardan birisi şirktir. Eğer bir insan şirk ile ölürse asla bu günah Allah tarafından bağışlanmayacaktır! Ama bunun altında olan her şeyi, istediği ve layık gördüğü her şahıs için bağışlayabilir.[1] İlahi hakların azameti hakkında nakledilen ve bu hakları çok muhterem ve farz sayan rivayetler mevcuttur. Namaz da ilahi haklardan biridir ve onu terk eden için kâfirlerin azabına benzer bir azap gözetilmiştir.[2] 

2. Allah’ın bağışlayıcı olmasının insanı ilahi vazifeleri yerine getirmekten alıkoymaması ve tövbede gecikmeye sebep olmaması için dikkatli olunmalıdır.

3. Bazı ayetlere göre, insan öleceğinden emin olduğu sırada tövbesi etmesi durumunda tövbesi kabul edilmeyecektir. Yüce Allah, Firavun’un dilinden şöyle buyurmaktadır: “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de Müslümanlardanım” dedi.”[3] Bu ayet hakkında İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmaktadır: Firavun ölümün zorluk ve çetinliğini gördüğü için iman etti … onun imanı kabul edilmedi.”[4] O halde zikrettiğinize benzer rivayetleri bu Kur’anî kesin esasla uyuşmazlık göstermeyecek şekilde beyan etmek ve açıklamak gerekir. Bütün bu rivayetler, insanın ölümün çetinliğini görmeden, iradeyle ve bir dış etken olmadan iman etmesi durumunda geçerlidir. “Tövbe” Arapça bir sözcük olup “dönmek” anlamındadır.[5] Günahtan tövbe etmek, günahtan dönmek anlamındadır. Dinî metinlerimizde ve bu cümleden olmak üzere Kur’an’da hem “kulun tövbesi” ve hem de “Allah’ın tövbesi” dile getirilmiştir. Kulun tövbesi, günahları terk etmeyle kulun Allah’a dönmesi manasındadır. Allah’ın tövbesi ise Allah’ın lütuf ve merhamet bakışıyla kuluna dönmesidir. Günahkâr insanın tövbesi, Allah’ın iki tövbesi arasında yer alır.[6] Şöyle ki; ilkönce Allah günahkâr insana taraf döner ve günahkâr bu vesileyle tövbe etme başarısı kazanır. İkinci merhalede ise Allah kulun tövbe etmesinden sonra ona döner, kendisinin tövbesini kabul eder ve onu bağışlar.

Gerçek Tövbe

Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla tövbe etmek kolay bir iş değildir. Müminlerin Önderi (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Günahı terk etmek tövbeden daha kolayıdır.”[7] Tövbe sadece estağfurullah demek değildir. Tövbe insanın tüm varlığıyla Allah’a dönmesi demektir. İnsanın günahından pişmanlık duyması, onu tekrar yapmamaya dair ciddi bir karar alması ve ister Allah’ın hakkı olsun ve ister halkın hakkı olsun bir hakkı zayi etmişse, onu telafi etmesi demektir. Kur’an müminleri içten bir tövbeye davet etmektedir.[8] İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “İçten tövbe; günahkârın kendi kalbinde pişman olması, dil ile istiğfar etmesi ve yaptığı günahı tekrar etmeyeceğine dair karar almasıdır.”[9] Nakledildiğine göre Müminlerin Önderi (a.s) bir şahsın estağfurullah dediğini duyar ve ona şöyle buyurur: Annen matemini tutsun! İstiğfarın ne manaya geldiğini biliyor musun? İstiğfar “İlliyin”’in derecesidir ve onun tahakkuk etmesi için altı şart vardır. Birincisi, geçmiş günahtan pişmanlık duymaktır. İkincisi, onu tekrar etmemeye dair ciddi karar almaktır. Üçüncüsü, Halkın haklarını ödemek ve hiçbir günahın boynunda olmayacağı tarzda temiz olarak Allah ile mülakat etmendir. Dördüncüsü, yerine getirmediğin her farz ameli yerine getirmendir. Beşincisi, deri kemiğe yapışıncaya ve yeni bir et bitinceye dek haramdan bedeninde biten eti eritmeye çalışmandır. Altıncısı, isyan tatlılığını tattırdığın gibi, ibadet meşakkatini tene tattırmandır. İşte bunlardan sonra estağfurullah de.”[10] Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi, tövbenin kabul şartı, yapılmamış farzları yerine getirmek ve halkın haklarını iade etmektir. İnsanın günahlarının bağışlanması için onun zayi ettiği Allah ve halkın haklarını telafi etmesi gerekir. Allah halkın hakların hususunda daha hassastır ve hak sahibi razı olmayana dek Allah da razı olmaz ve günahkârın tövbesini kabul etmez. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir saatlik bir zulüm ve sitem Allah nezdinde (Allah’a karşı yapılmış) atmış yıl günahtan beterdir.”[11] Bir diğer hadis de ise şöyle okumaktayız: “Zulüm üç kısımdır: Birincisi, Allah’ın bağışladığı zulümdür. İkincisi, Allah’ın bağışlamadığı zulümdür. Üçüncüsü ise Allah’ın görmezlikten gelmediği zulümdür. Allah’ın bağışlamadığı zulüm O’na şirk koşmaktır. Allah’ın bağışladığı zulüm, insanın kendi ile Allah arasında olan şeyler bağlamında kendisine yaptığı zulümdür. Allah’ın görmezlikten gelmediği zulüm ise kulların birbirlerinde olan haklarıdır.”[12]

Tövbeyi Ertelemek

Önlemek her zaman tedaviden daha iyidir. İnsan günaha mürtekip olmamaya çalışmalıdır ve mürtekip olması durumunda da hemen tövbe etmeli ve bunu ertelememelidir; çünkü tövbede avunmak ve başka bir ifadeyle tövbeyi ertelemek, tövbe etme başarısını insandan almak için şeytanın bir vesvesesidir. Tövbe hemen yapılması gereken bir farzdır ve günahtan hemen sonra tövbe etmek farzdır. Lokman evladına şöyle tavsiye etmiştir: “Ey evladım! Tövbeyi erteleme, zira ölüm aniden gelip çatar.”[13] Ölüm haber vermez ve günahkârın tövbe etme başarısı göstermeden eceli gelebilir ve tövbesiz dünyadan göçebilir. Aynı şekilde çok günah yapma neticesinde insanın inanç ve imanı daha zayıflar ve tövbe etmemekle beraber birçok inancı yalanlaması, kâfir olması ve küfür ile dünyadan gitmesi bile muhtemel olur. “Sonra, Allah’ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu.”[14] Hayatından meyus olmayancıya dek herkesin tövbesinin kabul olacağı doğrudur; ama tövbenin ertelendiği oranda zor olacağına da dikkat etmek gerekir. Çünkü insan ne kadar çok günahın tadına varırsa, onu terk etmek o kadar zor olur.     



[1] Nisa, 48, إِنَّ اللَّهَ لا یَغْفِرُ أَنْ یُشْرَکَ بِهِ وَ یَغْفِرُ ما دُونَ ذلِکَ لِمَنْ یَشاءُ وَ مَنْ یُشْرِکْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرى‏ إِثْماً عَظیماً

[2] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailü’ş-Şia, c. 4, s. 22.

[3] Yunus, 90.

[4] Vesailü’ş-Şia, c. 16, s. 90.

[5] İbn. Faris, Mekayusü’l-Lügat, c. 1, s. 357, Mektebu’l-Alami’l-İslamî, Tahran, 1365 h.ş.

[6] Tövbe, 117’den iktibas edilmiştir.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Usul-i Kafi, c. 2, s. 451, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Tahrim, 8.

[9] Harranî, Hasan b. Şube, Tuhafu’l-Ukul, s. 210, Camia-i Müderrisin, Kum, 1404 h.k.

[10] Nehcü’l-Belağa, Nüsha-i Feyzü’l-İslam, Kelimat-i Kısar, hadis. 409.

[11] Camiu’s-Saadat, c. 2, s. 221.

[12] Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 231.

[13] Deylemi, Hasan b. Ebi el-Hasan, İrşadu’l-Kulub, c. 1, s. 72, Şerif Rezi, 1412 h.k.

[14] Şeyh Mufid, Evailu’l-Makalat, s. 85, Kongre-i Şeyh Mufid, Kum, 1413, h.k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar