Gelişmiş Arama
Ziyaret
8625
Güncellenme Tarihi: 2010/03/13
Soru Özeti
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkik-ül vücud (varlığı dereceli) olarak kabul ediyor?
Soru
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkiki (dereceli) olarak kabul ediyor?
Kısa Cevap

Bu mesele filozofların bakış açılarına ve onların varlık felsefesi ekollerine bağlıdır. Meşşa filozoflarına ait olduğu söylenen ve ‘vücud ve mevcudun çokluğu’ diye bilinen görüşün özeti şudur: Varlıkların çokluğu inkar edebilecek bir şey değildir. Bu yüzden onların her biri kendilerine has varlıklar olacaklardır. Varlık gerçeği bileşik olmadığı için her varlık başka bir varlıkla tüm zatıyla zıttırlar.

Ama hikmet-i mütealiyeye göre bu ekol kabul edilemez. Onların ‘Çokluk olduğu halde vahdet’ görüşünü kabul ederek varlıkların gerçeğinin, hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri olduğuna hem de birbirlerinden farklı olduklarına inanırlar. Ama onların ‘iştirak yönü’yle ‘imtiyaz yönü’ varlığın zatında terkip oluşturmaya veya onu cins ve fasl (ayırım) diye analiz etmeye neden olacak şekilde değildir. Aksine onların farklılık yönleri şiddet ve zaafa göredir. Nitekim zayıf ışıkla kuvvetli ışığın farkı onların şiddet ve zayıflığına bağlıdır. Yani kuvvetlilik, kuvvetli ışıkta ışığın dışında bir şey veya zayıflık zayıf ışıkta ışığın dışında bir şeydir manasında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu görüşün Meşşa filozoflarına ait olduğu şüphelidir. Üstad Mutahhari Şerh-i Manzume’de şöyle diyor: ‘Bu görüş Eşaire mütekellimlerinin arasında ortaya çıkmış ve muhtemelen bazı Meşşa hekimlerinin sözlerinde de görülmüş olabilir. Ama Farabi gibi Meşşa hekimleri, özellikle Meşşaların reisi olan İbn-i Sina böyle bir şeyden bahsetmemiştir; zira vahdet-i vücut konusu varlığın asil oluşu görüşünün bir kolu olduğu gibi varlıktaki çokluğun özdeki zıtlıktan kaynaklandığı konusu da varlığın asilliği meselesinin bir koludur; yani, önce o mesele onlar için söz konusu olmalı ve onu halletmeliler ki, bu meselede söz konusu olsun. Onlar için varlığın asilliği konusu söz konusu değildi. Bu mesele Farabi ve İbn-i Sina’dan sonra ortaya atılmıştır.’[1]       

 

Her halükarda Meşşa filozoflarına intisap edilen bu görüşe göre onlar, varlığı asıl olarak kabul ederler. Ama her varlık başka bir varlıktan tüm zatıyla ayrı ve zıttır derler. Yani, eşyanın mahiyetinin olmasının dışında bu mahiyet itibarı ile çeşitli kategorilere girerler ve bu kategoriler itibarıyla da birbirleriyle iştirak yönleri (eğer bir kategorinin içinde olsalar) ve imtiyaz yönleri (eğer birkaç kategorinin içinde olsalar) vardır. Varlık yönünden ise bütün eşya tüm zatlarıyla birbirleriyle zıttırılar; yani varlıkların hiçbir şekilde iştirak ve benzerlikleri yoktur. Varlıkların birbirlerine göre olan nispetleri, kategorilerin birbirleriyle olan nispetleri gibidir. Örneğin, nicelik kategorisi ile nitelik kategorisi hiçbir şekilde birbirleriyle iştirak yönleri yoksa (ve bu yüzden iki ayrı kategoridirler) bir varlık başka bir varlıkla aynı durumdadır.  

 

Meşşa filozofların açısından varlıkların gerçeği birkaç durumun dışında değildir. Ya onların tümü bir türün bireyleri gibi bir hakikatin bireyleridirler, ya bir cinste müşterek olmaları gibi çeşitli türleri vardır veya hiç iştirak yönleri yoktur ve tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar. Bu üçüncü şık meşşa filozoflarının görüşüdür, diğer iki şık onlara göre batıldır.

 

Birinci şıkkın batıl olmasının nedeni şudur: Böyle bir şeye inanırsak o zaman  varlık tümel nitelik olur ki, belirleyici arazların eklenmesiyle çeşitli bireyler haline gelir. Ama burada yine arazlar hakkında, ‘onlarda varlıktırlar’ diye aynı soru karşımıza çıkmaktadır ve faraza bütün varlıklar birer hakikat iseler öyleyse nasıl bir taraftan arazla ma’ruz arasında, diğer taraftan arazların kendi arasında farklılıklar olur ve onların farklılıklarıyla varlığın farklı bireyleri meydana gelir?

 

Başka bir deyişle onlar şuna inanmaktalar: Gerçek varlıklar arasında iştirak varsa bu iştirak ya bütün zattadır, o zaman bu varlık, çeşitli bireyleri olan bir tür sayılır veya iştirak zatın cüzündedir, o zamanda varlık, çeşitli türleri olan bir cins sayılır ki, her iki durumda da batıldır.

 

İkinci şıkkın batıllığı ise şöyledir: Bu görüşe göre varlığın gerçeği iştirak ve imtiyaz yönünden terkip olmuştur, yani, cins ve fasıldan oluşmuşturlar. Böyle bir şey ise varlığın bileşimsizliği ile bağdaşmaz.

 

Demek ki, meşşa filozoflarına göre varlıklar (objeler) tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar.

 

Hikmet-i Mütealiye’de Varlık

 

Hikmet-i mütealiye filozoflarına göre, bütün objektif gerçeklerden varlık mefhumu olan tek bir mefhum çıkar. Birçok gerçekten çıkarılan bu tek bir mefhum, bu tek mefhumun çıkarılmasının kaynağı olan varlıklar arasında gerçek bir iştirak noktasının olduğuna delildir. Eğer dış varlıklar arasında vahdet ciheti olmasaydı böyle tek bir mefhum onlardan çıkarılamazdı. Öte yandan onlara göre varlığın gerçekleri arasında illi ve maluli bir ilişki vardır. Hiçbir varlık illetler ve malullar silsilesinin dışında değildir. Binaenaleyh, bütün malullar var edici illetlere ve sonunda kendisinin dışında her şeye varlık veren Allah-u Teala’ya göre bağlıdırlar hatta bizzat bağlılıkla özdeştirler. Ve bütün varlıklar ilahi varlığın cilveleri olup kendi mertebelerine göre şiddet, zaaf, öncelik vs. vardır.

 

Buna göre varlık aleminin tümünü gerçek varlıklar silsilesi teşkil etmektedir ki, her halka bir üst halkaya bağlı olup, aşağı mertebe bir yukarı mertebeden varlık mertebesine göre daha sınırlı ve zayıftır. Allah’ın varlığının dışında bütün varlıkların istiklalini reddeden bu varlık bağı, gerçek varlıkta ve tabii olarak varlığın asıllığı esasına göre açıklanması mümkün olan özel bir birliği ifade eder.

 

Kısacası, ‘çokluk olduğu halde vahdet’ diye bilinen teze göre, varlıkların hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri vardır, hem de ihtilaf ve imtiyazları. Fakat onların iştirak ve imtiyaz yönleri varlığın zatında terkip oluşturmaya neden olacak veya cins ve fasıl manalarına tahlil edilebilecek türden değildir; aksine onların imtiyazları şiddet ve zaaflarına dönmektedir. Nitekim güçlü ışığın zayıf ışıktan farkı onların şiddet ve zayıflığına göredir. Yoksa güçlü ışığın gücü ışıktan başka bir şey veya zayıf ışıktaki zayıflık ışıktan başka bir şeydir demek değildir. Aksine güçlü ve zayıf ışıklar ışıktan başka bir şey değildirler. Ama şiddet ve zaaf yönünden birbirlerinden farklıdırlar. Ama farklılıklar onların arasında müşterek olan ışık gerçeğinin terkipsiz olduğuna zarar vermez. Başka bir deyişle gerçek varlıkların farklılıkları derecelerindedir ve farklı yönleri müşterek yönlerine dönmektedir.[2]  



[1] - Murteza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.9, s.193

[2] - a.g.e. s.190 ve 205; Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Felsefe, c.1, s.338-344

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar