Gelişmiş Arama
Ziyaret
8616
Güncellenme Tarihi: 2010/03/13
Soru Özeti
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkik-ül vücud (varlığı dereceli) olarak kabul ediyor?
Soru
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkiki (dereceli) olarak kabul ediyor?
Kısa Cevap

Bu mesele filozofların bakış açılarına ve onların varlık felsefesi ekollerine bağlıdır. Meşşa filozoflarına ait olduğu söylenen ve ‘vücud ve mevcudun çokluğu’ diye bilinen görüşün özeti şudur: Varlıkların çokluğu inkar edebilecek bir şey değildir. Bu yüzden onların her biri kendilerine has varlıklar olacaklardır. Varlık gerçeği bileşik olmadığı için her varlık başka bir varlıkla tüm zatıyla zıttırlar.

Ama hikmet-i mütealiyeye göre bu ekol kabul edilemez. Onların ‘Çokluk olduğu halde vahdet’ görüşünü kabul ederek varlıkların gerçeğinin, hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri olduğuna hem de birbirlerinden farklı olduklarına inanırlar. Ama onların ‘iştirak yönü’yle ‘imtiyaz yönü’ varlığın zatında terkip oluşturmaya veya onu cins ve fasl (ayırım) diye analiz etmeye neden olacak şekilde değildir. Aksine onların farklılık yönleri şiddet ve zaafa göredir. Nitekim zayıf ışıkla kuvvetli ışığın farkı onların şiddet ve zayıflığına bağlıdır. Yani kuvvetlilik, kuvvetli ışıkta ışığın dışında bir şey veya zayıflık zayıf ışıkta ışığın dışında bir şeydir manasında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu görüşün Meşşa filozoflarına ait olduğu şüphelidir. Üstad Mutahhari Şerh-i Manzume’de şöyle diyor: ‘Bu görüş Eşaire mütekellimlerinin arasında ortaya çıkmış ve muhtemelen bazı Meşşa hekimlerinin sözlerinde de görülmüş olabilir. Ama Farabi gibi Meşşa hekimleri, özellikle Meşşaların reisi olan İbn-i Sina böyle bir şeyden bahsetmemiştir; zira vahdet-i vücut konusu varlığın asil oluşu görüşünün bir kolu olduğu gibi varlıktaki çokluğun özdeki zıtlıktan kaynaklandığı konusu da varlığın asilliği meselesinin bir koludur; yani, önce o mesele onlar için söz konusu olmalı ve onu halletmeliler ki, bu meselede söz konusu olsun. Onlar için varlığın asilliği konusu söz konusu değildi. Bu mesele Farabi ve İbn-i Sina’dan sonra ortaya atılmıştır.’[1]       

 

Her halükarda Meşşa filozoflarına intisap edilen bu görüşe göre onlar, varlığı asıl olarak kabul ederler. Ama her varlık başka bir varlıktan tüm zatıyla ayrı ve zıttır derler. Yani, eşyanın mahiyetinin olmasının dışında bu mahiyet itibarı ile çeşitli kategorilere girerler ve bu kategoriler itibarıyla da birbirleriyle iştirak yönleri (eğer bir kategorinin içinde olsalar) ve imtiyaz yönleri (eğer birkaç kategorinin içinde olsalar) vardır. Varlık yönünden ise bütün eşya tüm zatlarıyla birbirleriyle zıttırılar; yani varlıkların hiçbir şekilde iştirak ve benzerlikleri yoktur. Varlıkların birbirlerine göre olan nispetleri, kategorilerin birbirleriyle olan nispetleri gibidir. Örneğin, nicelik kategorisi ile nitelik kategorisi hiçbir şekilde birbirleriyle iştirak yönleri yoksa (ve bu yüzden iki ayrı kategoridirler) bir varlık başka bir varlıkla aynı durumdadır.  

 

Meşşa filozofların açısından varlıkların gerçeği birkaç durumun dışında değildir. Ya onların tümü bir türün bireyleri gibi bir hakikatin bireyleridirler, ya bir cinste müşterek olmaları gibi çeşitli türleri vardır veya hiç iştirak yönleri yoktur ve tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar. Bu üçüncü şık meşşa filozoflarının görüşüdür, diğer iki şık onlara göre batıldır.

 

Birinci şıkkın batıl olmasının nedeni şudur: Böyle bir şeye inanırsak o zaman  varlık tümel nitelik olur ki, belirleyici arazların eklenmesiyle çeşitli bireyler haline gelir. Ama burada yine arazlar hakkında, ‘onlarda varlıktırlar’ diye aynı soru karşımıza çıkmaktadır ve faraza bütün varlıklar birer hakikat iseler öyleyse nasıl bir taraftan arazla ma’ruz arasında, diğer taraftan arazların kendi arasında farklılıklar olur ve onların farklılıklarıyla varlığın farklı bireyleri meydana gelir?

 

Başka bir deyişle onlar şuna inanmaktalar: Gerçek varlıklar arasında iştirak varsa bu iştirak ya bütün zattadır, o zaman bu varlık, çeşitli bireyleri olan bir tür sayılır veya iştirak zatın cüzündedir, o zamanda varlık, çeşitli türleri olan bir cins sayılır ki, her iki durumda da batıldır.

 

İkinci şıkkın batıllığı ise şöyledir: Bu görüşe göre varlığın gerçeği iştirak ve imtiyaz yönünden terkip olmuştur, yani, cins ve fasıldan oluşmuşturlar. Böyle bir şey ise varlığın bileşimsizliği ile bağdaşmaz.

 

Demek ki, meşşa filozoflarına göre varlıklar (objeler) tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar.

 

Hikmet-i Mütealiye’de Varlık

 

Hikmet-i mütealiye filozoflarına göre, bütün objektif gerçeklerden varlık mefhumu olan tek bir mefhum çıkar. Birçok gerçekten çıkarılan bu tek bir mefhum, bu tek mefhumun çıkarılmasının kaynağı olan varlıklar arasında gerçek bir iştirak noktasının olduğuna delildir. Eğer dış varlıklar arasında vahdet ciheti olmasaydı böyle tek bir mefhum onlardan çıkarılamazdı. Öte yandan onlara göre varlığın gerçekleri arasında illi ve maluli bir ilişki vardır. Hiçbir varlık illetler ve malullar silsilesinin dışında değildir. Binaenaleyh, bütün malullar var edici illetlere ve sonunda kendisinin dışında her şeye varlık veren Allah-u Teala’ya göre bağlıdırlar hatta bizzat bağlılıkla özdeştirler. Ve bütün varlıklar ilahi varlığın cilveleri olup kendi mertebelerine göre şiddet, zaaf, öncelik vs. vardır.

 

Buna göre varlık aleminin tümünü gerçek varlıklar silsilesi teşkil etmektedir ki, her halka bir üst halkaya bağlı olup, aşağı mertebe bir yukarı mertebeden varlık mertebesine göre daha sınırlı ve zayıftır. Allah’ın varlığının dışında bütün varlıkların istiklalini reddeden bu varlık bağı, gerçek varlıkta ve tabii olarak varlığın asıllığı esasına göre açıklanması mümkün olan özel bir birliği ifade eder.

 

Kısacası, ‘çokluk olduğu halde vahdet’ diye bilinen teze göre, varlıkların hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri vardır, hem de ihtilaf ve imtiyazları. Fakat onların iştirak ve imtiyaz yönleri varlığın zatında terkip oluşturmaya neden olacak veya cins ve fasıl manalarına tahlil edilebilecek türden değildir; aksine onların imtiyazları şiddet ve zaaflarına dönmektedir. Nitekim güçlü ışığın zayıf ışıktan farkı onların şiddet ve zayıflığına göredir. Yoksa güçlü ışığın gücü ışıktan başka bir şey veya zayıf ışıktaki zayıflık ışıktan başka bir şeydir demek değildir. Aksine güçlü ve zayıf ışıklar ışıktan başka bir şey değildirler. Ama şiddet ve zaaf yönünden birbirlerinden farklıdırlar. Ama farklılıklar onların arasında müşterek olan ışık gerçeğinin terkipsiz olduğuna zarar vermez. Başka bir deyişle gerçek varlıkların farklılıkları derecelerindedir ve farklı yönleri müşterek yönlerine dönmektedir.[2]  



[1] - Murteza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.9, s.193

[2] - a.g.e. s.190 ve 205; Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Felsefe, c.1, s.338-344

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Köpek ve domuzun necis oldukları hakkında bir hadis söyleyebilir misiniz?
    14791 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Köpek ve domuzun necaseti hakkında Masum İmamlardan (a.s) elimize çeşitli rivayetler ulaşmıştır. Bu rivayetlerin bazılarında necis sözcüğü açıkça gelmiş bazılarında ise gelmemiştir. Açıkça gelmeyenlerden de köpek ve domuzun necis olmaları gereklilik babından anlaşılmaktadır. Böyle rivayetlerde köpeğin artığı veya domuzun insanın elbisesine değmesi hakkında İmamdan (a.s) sorular ...
  • İmam Hasan Askeri (a.s)’ın biyografisini anlatır mısınız?
    3319 Sire 2020/01/20
  • İslam devletinde medeni kurumların yeri nedir?
    7745 Düzenler 2010/12/04
    Toplumda halk kitleleriyle devlet arasındaki kuruluşlara medeni kurumlar denir. Köy ve şehirlerdeki kooperatifler, dernekler, spor kulüpleri ve birlikler (okul-aile birliği gibi) vb. medeni kurumlara örnek teşkil etmektedirler. Medeni kurumların varlığı halkçı düzenlerin temel özelliklerinden biridir. Bir işi ve mesleği olan herkes bu kurumlara üye olabilirler. Medeni kurumlar, toplumsal ...
  • Allah’ın fertlere evlat verme ve vermemedeki hikmeti nedir?
    70786 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Yüce Allah âlim ve hikmet sahibidir. İlahi sünnet her işin sebepler kanalıyla gerçekleşmesini gerektirir. İlahi sünnetlerden bir tanesi de kendine has nedenler aracılığıyla neslin üremesidir. Tarih boyunca evlendikten sonra veya genel olarak veyahut uzun bir müddet süresince evlat sahibi olmayan birçok insan vardır. Bu fertler arasında ömründe hiçbir günaha ...
  • Kabirde soru ve sual nasıldır ve gayri Müslimler için hangi şekildedir?
    15342 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Berzah sözlükte iki şey arasında yer alan perde ve engel anlamındadır. Istılahta ise Yüce Allah’ın dünya ve ahiret arasında karar kıldığı ve ölümden sonra insanın ilk menzili olan âleme denmektedir. Berzah âleminden kastedilen, kabir âlemidir; bu âlemde insan kıyamete dek özel bir tür yaşam sürecektir. Burada kabirden kastedilen şey ...
  • Kredi kartlarıyla alışveriş yapılması ve bu kartların nakit paraya çevrilmesinin hükmü nedir?
    6089 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/05/13
    Sorunuzun cevabını Ayetullah Hamenei’nin kalemi şu şekilde cevaplamıştır: Hesapta olan ve alışveriş yaparken ödediğiniz miktarın bir sakıncası yoktur. Ama hesabınızda karşılığı olmadan size kredi hesabı olarak verilen miktar; eğer borç şeklindeyse ve ona faiz geliyorsa, borcun kendisi sahih ama fazlası faiz sayılmaktadır ve haramdır. ...
  • Nazardan korunmak nasıl mümkündür?
    11551 Tefsir 2011/05/09
    Nazar, nefsin oluşturduğu tesirlerindendir ve onun inkar etmeğe bir delil yoktur. Hatta bazı hadiseler nazarın varlığına delil sayılır. Merhum Şeyh Abbas Kummi, nazardan korunmanın yolları hakkında Kalem Suresi'inin 51. ayetini okumayı tavsiye etmiştir. Bu ayetin nüzul sebebine bakıldığında onun nazara karşı etkili olduğu ...
  • Neden esir düşmüş evli kadınlar hakkında Müslümanlara helal olduğuna dair ayet nazil olmuştur?
    6495 Gayri Müslimlerle İlişki 2019/01/22
    Kutsal islam şeriati evli kadınlarla evlilik yapmayı haram bilmektedir. Bu hükümden sadece savaşta esir düşmüş ve belirli şartlara haiz olanlar istisna edilmiştir. Allah teala kafirlerden esir düşmüş esir kadınlar batıl inançlarından beraat ettikten sonra ve rahimleri önceki eşlerinden arınmış ise nikah kıymayı helal etmiştir. Başka bir tabirle ...
  • Niçin ezan Arapça okunmaktadır?
    32652 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/08/23
    Ezanın Arapça okunmasının gerekliliğinin en önemli delili ezanın bir ibadet oluşudur. Bu ibadet Peygamber-i Ekrem’in sünneti gereği olduğu gibi korunmuştur. Her ibadetin şekli ve biçimi Allah Teala’nın belirlediği, emrettiği şekilde olmalıdır. Buna ek olarak bu ibadetin asırlar boyunca tahriften uzak kalması, bozulmaması ve ...
  • Bir Müslümanın, Amerika’daki mahkemelere bir dava için başvurması caiz midir?
    6726 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/11/01
    Ayetullah Uzma Hamenei (r.a)’nin bürosunun cevabı:“Eğer kadının hakkını elde etmesi, gayri İslami mahkemelere başvurmasına bağlıysa, özellikle bu mahkemelere başvurmaması kadın için zorluk ve sıkıntıya sebep olacaksa; başvurmasında bir mani yoktur.”Hazreti Ayetullah-il Uzma Mekarim Şirazi (r.a)’nin bürosunun cevabı:“Hakkını elde edecek başka bir yolu olmaz ve bu mahkemelere başvurmak ...

En Çok Okunanlar