Gelişmiş Arama
Ziyaret
7185
Güncellenme Tarihi: 2012/01/18
Soru Özeti
Sizin görüşünüze göre Müslüman bir birey velayet-i fakihi kabul etmeyebilir mi?
Soru
Sizin görüşünüze göre Müslüman bir birey velayet-i fakihi kabul etmeyebilir mi?
Kısa Cevap

Bazı büyük Şii fakihlerinin belirttiği üzere, velayet-i fakih esası, Şia fakihlerinin tümüne yakın ekseriyetince üzerinde ittifak edilen veya en azından kabul edilen görüşlerdendir.[i] Genellikle son asır ile ilgili olan ihtilafların geneli, veliyy-i fakihin yetkileri ve bunun ispatı hakkındadır. İmam Humeyni (r.a) şu noktada ısrar etmekteydi: Masum imamın (a.s) atanmasını gerektiren ve imamet konusunda dile getirilen delillerin kendisi, gıyap döneminde de vali atanmasını ve devlet kurmayı gerektirmektedir.[ii] Bu varsayım esasınca, masum imamı (a.s) takip etme iddiasında bulunmakla birlikte onların tavsiyesi olan fakihlere danışmaya ve kendilerinin görüşlerini kabul etmeye itina göstermemek mümkün değildir.



[i] Hadevi Tahrani, Mehdi, Velayet Ve Diyanet, s. 66 – 94, Müessese-i Ferhengi Hane-i Hıred, Kum, çap-ı pencom, Bahar, 1389 h.ş. (İşaret edilen sayfalar “Pişine-i Tarihî Velayet-i Fakih” adıyla bir fasıl halinde değişik asırlardaki meşhur fakihlerin görüşlerini incelemektedir.)

[ii] İmam Humeyni, el-Bey’, c. 2, s. 461 – 462, Defter-i İntişarat-ı İslamî Kum, 1415 h.k.

Ayrıntılı Cevap

İslamî İnançlarda Velayet-i Fakih’in Yeri[1]

“İslam kültüründe, toplum için rehberin varlığı zorunlu addedilmektedir, ama hiç kimsenin zati olarak böyle bir şeye hakkı bulunmamaktadır. Sadece insanın tüm varlık boyutlarını kuşatan Yüce Allah’ın buna hakkı vardır ve bu husus insanın O’nun emir ve yasaklarına itaat etmesini gerekli kılmaktadır. Eğer Allah bizi özel bir şahıs veya gruba uymaya çağırırsa, biz de itaat ederiz ve eğer rehber için şartlar koşarsa ve şartları taşıyan kimseler arsasından onu seçmeyi bize bırakırsa, yine itaat ederiz. Müslümanlar eskiden şimdiye dek Yüce Allah’ın İslam ümmetinin rehberliğini Allah Resulü’nün (s.a.a) şahsına bıraktığına inanmaktadır ve ondan sonra da Ehli Beyt (a.s) mektebi takipçilerine göre bu yetki masum imamlara (a.s) devredilmiştir.”[2] “Şia’nın bakışında masumların velayeti, Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) velayetinin uzantısında olduğu gibi, gıyap döneminde velayet-i fakih de masum imamın (a.s) velayetinin uzantısındadır. Bunun neticesi şu noktaya inanmaktır: İslam toplumunun başında ve onun makro düzeydeki yönetiminde bir İslam âlimi bulunmalıdır; eğer masum hazırsa, bizzat kendisi bunu üstlenmelidir ve eğer masum bulunmuyorsa, bu sorumluluğu fakihler üstlenmelidir.”[3] Bu durumda ve birçok görüşe göre fakih devletsel konularda masumun (a.s) yetkilerini taşır. Elbette bir grup son dönem fakihi, velayet-i fakihin alanını daha sınırlı bilmiş ve onu tüm devletsel işlere yaymamışlardır. Belirtilenlerden hareketle şu neticeler elde edilebilir:

1. Velayet-i fakih, fıkhî bir meseledir ve her ne kadar Şia âlimlerinin yaklaşık olarak tümü onu kabul etse de, onu inanç esaslarından saymak mümkün değildir. Müçtehit ve araştırmacı da olsa da bir şahsın salt bunu kabul etmemesinden ötürü Şiilik mektebinden çıkması diye bir şey söz konusu değildir.

2. Velayet-i fakih teorisini kabul eden ve mevcut veliyy-i fakihin şerî ve kanunî prosedür içinde bu makama ulaştığını bilen bireyler, ona pratikte itaatsizlik edemezler.

3. Yanı sıra, velayet-i fakihe inanmayan veya veliyy-i fakih sıfatıyla toplumun idaresini üstlenmiş şahısta gerekli şartların olmadığını düşünen Müslümanlar ve de temelde İslam’ı kabul etmeyen ve dolayısıyla onun gereklerine bağlı olmayan gayri Müslim vatandaşlar, teorik inanç taşımama veya mefhumu örneğe tatbik etmeme nedeniyle, velayet-i fakihe pratik olarak muhalefet edemezler; çünkü böyle bir muhalefet, anayasaya muhalefet etmek olarak telaki edilecektir. Oysaki biz anayasanın milli misak olduğunu ve herkesin teorik olarak temellerini kabul etse ve eleştirse de ona uymakla yükümlü olduğunu bilmekteyiz.[4] Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için, bu yanıtın genelinin iktibas edildiği Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin “Velayet Ve Diyanet” kitabını okumakla birlikte, kendisinin velayet-i fakih ile ilgili değişik sorulara yönelik verdiği yanıtları da aşağıdaki adreste gözden geçirebilirsiniz.

İlgili Başlıklar:

1. Soru: 39 (Site: 272) (Velayet-i Fakih Ve Mercilik)

2. Soru: 1439 (Site: 1445) (Velayet-i Fakihin Kapsamı)

3. Soru: 2121 (Site: 2262) (Velayet-i Fakih’in Yönetim Boyutları)



[1] Velayet-i fakih ve fakihin mutlak velayetinin manasını öğrenmek için, 1439 (Site: 1445) ve 3105 (Site: 3370) sayılı başlıklara müracaat edebilirsiniz.

[2] Hadevi Tahrani, Mehdi, Velayet Ve Diyanet, s. 63 – 64.

[3] a.g.e. s. 63 – 64.

[4] a.g.e. s. 129.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar