Gelişmiş Arama
Ziyaret
9632
Güncellenme Tarihi: 2010/06/20
Soru Özeti
Ehlisünnetin ve özellikle Vahabilerin hangi delil esasınca peygamberlerin salt vahiy almada masum olduğunu ve başka durumlarda masum olmadığını belirttiklerini bilmek istiyorum?
Soru
Ehlisünnetin ve özellikle Vahabilerin hangi delil esasınca peygamberlerin salt vahiy almada masum olduğunu ve başka durumlarda masum olmadığını belirttiklerini bilmek istiyorum?
Kısa Cevap

Ehlisünnetin bazı grupları (Haşevilik ve Selefilik gibi) Hz. Âdem (a.s) ve onun cennetten çıkarılması gibi bir takım Kur’an ayetlerine istinatta bulunarak peygamberlerin sadece vahiy almada ve peygamberliği tebliğ etmede masum olduğunu ve diğer hallerde günah ve hata işleyebileceklerini belirtmişlerdir. Peygamberlerin ve ardınca temiz imamların masum olmadığına inanan gruplardan biri de Selefilerdir. Onların önde gelen şahsiyetleri peygamberler ve temiz imamların masum olmadığına inanmaktadır. Örneğin İbn. Teymiye bir sözünde ne peygamber ve ne de peygamber olmayan hiç kimse masum değildir diye söylemiştir.

Ayrıntılı Cevap

Ehlisünnetin bazı grupları (Haşevilik[1] ve Selefiler ve bazı hadis ehli), peygamberlerin sadece vahiy almada ve bildiriminde masum olduklarına ve diğer konularda günah ve hata işleyebileceklerini inanmaktadır. Onlar Taha suresi 121. ayet, Yusuf suresi 109 ve 110. ayetlere istinatta bulunmaktadırlar.[2] Lakin Şia ve Ehlisünnet de dâhil İslam mütekellimlerinin tümü vahiy almada, vahiy bildiriminde ve misyonu tebliğ etmede peygamberlerin masum olduğuna inanmakta ve bu konuda görüş birliği içindedirler. Elbette sadece misyonu bildirmede hatanın yanlışla ve unutarak caiz olduğu konusunu Ebubekir Bağlani’ye isnat etmişlerdir.[3] Bu hususta ileri sürdükleri deliller de takriben birbirine benzemektedir.[4] Peygamberleri ve ardınca temiz imamların masum oluşuna inanmayan gruplardan birisi de Selefilerdir ve onların önde gelen şahsiyetleri peygamberlerin masum olduğuna inanmamaktadırlar. Örneğin Ehlisünnetin büyük şahsiyetlerinden olan İbn. Teymiye sözlerinin birinde ne peygamber ve ne de peygamber olmayan hiç kimse masum değildir[5] ve peygamber olmayan kimselerin de masum olmayacağı ispatlanır diye söylemektedir. İbn. Teymiye şöyle söylemektedir: “Peygamberden sonra hiç kimse masum değildir ve peygamberden sonra hiçbir şeyde hiçbir kimseye itaat etmek farz değildir.”[6] Burada özetle sadece iki ayete işaret edilecektir:

1. Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple avret yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.[7]

Bu ayet ve ondan önceki ayetlerde Hz. Âdem ve eşinin cennete girmesi, şeytanın vesveseleri ile onların cennetten çıkarılması, yüce Allah’ın bu esnada vermiş olduğu hüküm, dini yasalaştırması ve insanoğlunun saadet ve bahtsızlığının kendisinin göstermiş olduğu hidayet yoluna bağlı olup olmayacağını belirtmesi geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem ve eşi Havva’nın cennetten kovulması hakkında belirtilen bu ayet ve diğer ayetler, bazı Ehlisünnet mensuplarının vahiy dışında peygamberlerin masum oluşunu reddetmesine sebep olmuş ve peygamberlerin günah işleyebileceğine dair ileri sürdükleri en önemli deliller sayılmıştır.[8]

Bu delilin reddi konusunda Şia’nın büyük müfessir ve araştırmacıları tarafından ayet ve rivayetler esas alınarak güçlü ve sağlam yanıtlar verilmiştir.[9] Burada belirtilen yanıtlardan birine işaret edilecektir. Bu ayetin incelenmesinden ve tahlilinin yapılmasından önce emir ve yasağın iki türlü olduğunun hatırlatılması gerekmektedir:

A. Yükümlülük emir ve yasağı: Bu emir ve yasakta Tanrı kendi velayet makamından esinlenerek kullarına böyle bir işi yapmayın veya yapınız diye emreder ve kullar da bu tür emir ve yasaklara mutlak şekilde itaat etmeli ve belirtilen fiili kesinlikle yapmalı veya yapmamalıdır.

B. İrşadi emir ve yasaklar: Bu tür emir ve yasaklarda Tanrı bir güç ve egemenliğe dayalı olarak bir buyrukta bulunmaz, sadece insanın gerçek maslahatını göz önünde bulundurur ve kılavuzluk yapmak ve yardımda bulunmak hedefi ile bir işi yapmaya veya terk etmeye dönük bir buyrukta bulunur. Elbette irşadi emir ve yasaklar da iki kısma ayrılır:

1. Salt irşadi emir ve yasaklar: Bu tür emir ve yasakların yerine getirilmesinde hiçbir taabbud ve kesinlik kasti muteber değildir.

2. Velilik ile birlikte olan irşadi emir ve yasaklar: İrşadi olmakla birlikte bir tür velilik olgusuyla birlikte olan ve taabbud kastinin muteber gereklerinden sayılan ve taabbud olmaksızın hiçbir eseri olmayan müstehaplar bu kabildendir. 

Bu açıklamalardan sonra belirtmeliyiz ki hikmet sahibi Allah’ın Hz. Âdem (a.s) için vermiş olduğu emir salt irşadi idi. Yüce Allah sadece hayırsever, acıyan ve iyiliksever bireyler gibi Âdem’in yapacağı işin getiri ve neticelerini kendisine hatırlatmıştır. Eğer Hz. Âdem (a.s) hikmet sahibi Allah’ın emrine itaat etseydi ve yasak meyveden yemeseydi, Rabbinden bir armağan almayacaktı. Çünkü yüce Allah Hz. Âdem’e (a.s) itaat etmesi gereken bir emir vermemişti. Hz. Âdem’in (a.s) Allah’ın buyruğuna itaat etmesi durumunda elde edeceği ilk armağan onun cennette kalıp tüm refah ve huzur imkânlarından yararlanmasıydı ve Allah’ın buyruğunu görmezden gelmesiyle o elinde bulunan ortamdan mahrum kalmış ve kendi rabbine yönelik herhangi bir saygısızlıkta bulunmamıştır. Dolayısıyla buna günah denilmez. Yasağın irşadi oluşunu bu ayetten önceki ayetler[10] teyit etmektedir; zira bu ayetler asla ceza beyanında bulunmamakta, aksine sadece yasak meyveden yemenin nimetlerden mahrum kalmaktan ibaret tabii neticesini belirtmektedir. Eğer Allah’ın yasağı yükümlülük yasağı olsaydı, onun netice ve getirilerinin tövbe aracılığıyla yok olması gerekirdi. Oysaki biz Hz. Âdem’in (a.s) ve Hz. Havva’nın tövbe ettiklerini, onların tövbelerinin kabul olduğunu, lakin davranışlarının neticesinin (cennetten çıkmak) değişmediğini görmekteyiz. Bundan dolayı yanlış yapmak[11] hiçbir zaman günahla eş anlamlı değildir. Her türlü muhalefet ve itaatsizlik günah[12] ve ıstılah anlamıyla (suç ve günah) itaatsizlik değildir. İnsan şefkatli bir nasihat edicinin sözlerine kulak vermediğinden ve yaşamda meşakkat ve zahmet ile karşılaştığında da buna yanlışlık denir. Aynı şekilde yaşamda yanlışlık yapmak Rabbin yükümlülük emirlerine karşı gelmeye özgü değildir. İnsan irşat yönü bulunan ve tavsiye ve önerme boyutu olan daha büyük bir emre kulak vermediğinde ve bir takım zararlarla karşılaştığında da sapma ve isyan sözcüğü kullanılır.[13] Bu ayetler aracılığıyla peygamberlerin vahiy bildirimi dışında masum olmadıklarına dair öne sürülen delillere başka yanıtlar da verilmiştir.[14] Özetle bizim inancımıza göre peygamberler hiçbir farzı terk etmez ve harama bulaşmazlar; zira bu onların masum oluşlarıyla çelişir.  Ama onlar üstün bir emri yani müstehap bir ameli terk edebilir ve aynı şekilde mekruh bir fiili işleyebilirler. Onların yakınlık makamı en üst derece olduğundan kendilerinin affedilme istekleri kendi üstün derecelerinden düşmemeleri ve daha alt bir mertebeye inmemeleri içindir. Bu onlar için çok zordur. Zira her kim bir dereceden aşağı inerse ve bunun neticesinde bir azap ile karşılaşmasa bile bu kendisi için çok zor olacaktır.[15]

2. Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.[16]

Peygamberlerin masum olmadığına inananlar bu ayet (110) ile onların masum olmadığına dair delil getirmişlerdir; zira onlar şöyle demektedir: “وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا” tabirindeki zamirler “الرسل” sözcüğüne dönmektedir. Böyle bir durumda ayetin mefhumu şöyle olacaktır: Resuller ve ilahi nebiler kendi kavimlerini uyarmış ancak kavimleri kendilerine sert bir şekilde karşı koymuştur. Bu peygamberler kendi kavimlerini davet etmeye devam etmiş ve halk da aynı şekilde inatçılık yapmıştır; onlar kavimlerini Allah’ın azabıyla korkutmuş ama kavimleri onların çağrılarını kabul etmemiştir. Netice peygamberler kendi kavimlerinin iman etmesinden ümitsiz olmuştur (veya ümitsiz olmaya yaklaşmışlardır). Peygamberler, Allah’ın müminlere yardım geleceği ve kâfirlerin helak ve yok edileceğine dair bildirdiği şeylerden kuşku duymaya başlamışlardır; yani bu “وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا”ayetinin içeriğidir. Dolayısıyla yüce Allah’a yönelik böyle bir sanıda bulunmak yanlış bir inançtır ve masumluk ile bağdaşmamaktadır.[17] Elbette bu şahıslar ayeti şerifedeki konuyu Hz. Peygamber-i Ekrem’de (s.a.a) dâhil olmak üzere tüm peygamberlere uyarlamaktadırlar. Peygamberleri sadece vahiy almada masum bilmektedirler.

Bu istidlalin cevabı: Ayetin zahiri ile uyuşan ve bağdaşan cevaplardan biri şudur: Ayet-i şerifedeki belirtilen sanı peygamberlerin kalplerine gelen, tüm varlık ve akıllarıyla idrak ettikleri ve sonra dile getirdikleri kalbi bir olgu değildir. İnsanın kalbine gelen, dile getirmesine neden olan ve kendisi için düşünsel ve ameli zararlar meydana getiren diğer sanılar gibi değildir. Bilakis bundan kastedilen şey şudur: Kâfirlerin peygamberler için meydana getirdiği zor ve acı hadiselerin boyutu çok büyüktür ve bu peygamberlerin tekvini bir dil ile vaat edilen yardım ve desteğin doğru olmadığını yansıtmasına neden olmuştur; yardım ve destek için ilahi vaadin yalan bir vaat olduğunu sanan kimseler ile kendilerini kuşatmış zor ve acı olay ve hadiseler nedeniyle ilk başta ilahi vaatten bir haber ve eser olmadığı düşüncesine kapılan kimseler arasında fark vardır.[18]

 


[1] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 165.

[2] Tefsiru’l-Alusi, Taha Suresi,121. Ayetin açılaması: « نعم لا اشكال فيه على ما قاله القاضي أبو بكر من أنه لا يمتنع عقلاً ولا سمعاً أن يصدر من النبي عليه السلام قبل نبوته معصية مطلقاً ».

[3] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 183.

[4] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 189 – 189.

[5] Ahmet bin Abdu’l Halim bin Teymiye, El- HaraniEbu’l Abbas, Minhacu’sSunne En- Nebeviye, Tahkik: Dr. Muhammed Reşat Salim, c. 7, s 85, Mısır, Müessese-i Kurtube, 1406, çapı evvel; Camiu’rResailliibniTeymiye, Reşat Salim, Bahş “El- Mecmuati’s Saniye”, BahsGuluvu’ş Şia fi Bahsi’l İsme: وَادعوا عصمتهم من صَغِير الذُّنُوب وكبيرها وَغير ذَلِك وَادعوا ذَلِك فِي الْأَنْبِيَاء أَيْضا لأَنهم أفضل من الْأَئِمَّة؛ و همچنین: در بحث « مذهب السلف و اهل السنة هو القول بتوبة الانبیاء» و همچنین در بحث « بطلَان القَوْل بعصمة الْأَنْبِيَاء من التَّوْبَة من الذُّنُوب».

[6] Camiu’rResailliibniTeymiye, Reşat Salim, Bahş “El- Mecmuatu’lUvla”, Bahs“La İsmete liehedinbagde’r Resul” ve “Mezhebu’s Selef ve Ehlisunnehuve’lGovlbitevbeti’l Enbiya” ve “Butlani’lGovlbiismeti’l Enbiya mine’tTevbeti ve mine’zZunub”.

[7] Taha Suresi, 121. ayet: (فَأَكَلا مِنْها فَبَدَتْ لَهُما سَوْآتُهُما وَ طَفِقا يَخْصِفانِ عَلَيْهِما مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ وَ عَصى‏ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوى‏ ).

[8] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 119.

[9] Bu eleştiriye cevap vermek için aşağıdaki yanıtlara da müracaat edebilirsiniz:  

Soru 203 (Site: 1114) (Âdem Havva’nın Günahı), Soru 4438 (Site: 4808) (Hz. Âdem’in Hatası), Ve peygamberlerin masumluğuyla ilgili yanıtlar.

[10] Taha Suresi, 117 -118. ayet:  (فقلنا یا آدم إنّ هذا عدوّ لک و لزوجک فلایخرجنکما من الجنّة فتشقی ، إنّ لک الا تجوع فیها و لاتعری، و انک لاتظمؤا فیها و لاتضحی).

[11]Bakara Suresi, 36. ayet:( فأزلّهما الشیطن).

[12] Taha Suresi, 121. ayet: ( و عصی ءادم ربّه فغوی ).

[13] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 122 – 126; Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, Tefsiri El- Mizan, tercüme Musevi HamedaniSeyyid Muhammed Bakır, c. 14, s. 306 – 309, Defteri İntişaratı İslamiyi camiayı müderrisini hovzei ilmiyeyi Kum, çapı pencum, 1374 h.ş; MekarimŞirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c. 13, s. 323 – 324, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, çapı evvel, 1374 h.ş; Tercümeyi Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 1, s. 133 – 137, ba tercümeyi müterciman, İntişaratıFerahani, Tahran, çapı evvel, 1370 h.ş.

[14] Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, Tefsiri El- Mizan, tercüme Musevi HamedaniSeyyid Muhammed Bakır, c. 14, s. 309.

[15] Tercümeyi Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 18, s. 33.

[16] Yusuf Suresi, 109 - 110. ayet:( وَ ما أَرْسَلْنا مِنْ قَبْلِكَ إِلاَّ رِجالاً نُوحي‏ إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرى‏ أَ فَلَمْ يَسيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كانَ عاقِبَةُ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَ لَدارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذينَ اتَّقَوْا أَ فَلا تَعْقِلُونَ «109» حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَ ظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جاءَهُمْ نَصْرُنا فَنُجِّيَ مَنْ نَشاءُ وَ لا يُرَدُّ بَأْسُنا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمينَ «110»).

[17] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 97–98.

[18] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 101-104.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kıbleyi nasıl bulabiliriz?
    6507 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Kıbleyi bulmak için bir takım yollar vardır ve onlardan bazıları şunlardır: 1. Hissel göstergelerden yola çıkarak tanıklık eden iki adil tanığın tanıklığı.2. Bilimsel kaidelerle (gökbilim vb.) kıbleyi bilen ve güvenilir olan bir şahsın belirtmesi.3. Müslümanların ...
  • İslam dininde hatemiyetin hakikati nedir ve Sayın Suruş’un görüşünün eleştirileri nelerdir?
    10652 Yeni Kelam İlmi 2010/06/02
    Birkaç noktaya dikkat etmek faydalı olabilir:1. Peygamberliğin son bulması ve buna tabi olarak İslam dinin son din olması, Ahzab Suresinin 40. ayetinde belirtilmiştir ve bu ayet mana itibariyle, İslam dininin son din olması vesilesiyle peygamberlikte sona ermiş ve artık peygamberin gelmesi mümkün değildir.2. Bir açıdan hatemiyetin sırrı şunlara ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7336 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Kameri yıl kaç gündür? Bir kamerin yılın başka kameri yıllarla farkı var mı? Varsa ne yapmak gerekir?
    38176 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Kameri ayların günleri birbirleriyle aynı olup, tam olarak 29 gün, 12 saat, 44 dakika 3 saniye veya 29/53059028 gündür. Bütün hicri kameri yılların günlerinin sayısı eşit olup tam olarak 12 ay yani 354/3670834 gündür. Ancak astronomlar her ayı sahih yani kesirsiz olarak hesaplamak zorunda olduklarından ...
  • İranlılar, Ömer’in eliyle mi Müslüman olmuştur?
    17033 تاريخ بزرگان 2012/01/18
    Eğer tüm İranlıların Ömer’in hâkimiyeti döneminde Müslüman oluşu kastediliyorsa, bu ihtimal kabul edilir değildir; zira İran Arap ve Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce bir grup İranlı diğer ülkelerde bulunuyordu ve onlar İslam’ın doğuşunun ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Ama Ömer’in hâkimiyeti döneminde İslam’ın İran’a girmesi ve Müslümanların davranışları nedeniyle bazı İranlıların ...
  • Aristo mantığı ile diyalektik arasındaki farkı nedir?
    15506 İslam Felsefesi 2011/03/02
    Mantık bir kanunlar manzumesidir ve bu kanunlara riayet etmek düşüncede hataya düşmemizi engeller. Mantık eski ve yeni mantık diye iki kısma ayrılır. Eski mantık, bize nasıl doğru bir kıyas ve istidlal üreteceğimizi öğreten Aristo mantığıdır; başka bir ifadeyle Aristo mantığı istidlalin şekil ve kalıbına ek olarak, ...
  • Abdullah’ın Abdulmüttalip tarafından kurban olarak adanması akıl ve mantıkla çelişmez mi?
    5348 تاريخ بزرگان 2019/11/24
    Tarihi nakiller göz önüne alındığında önceki dinlerde ve ümmetlerde adak ve kurban ritüellerinin farklı ve çeşitli şekillerde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan biride insanın kurban edilmesiydi. İslam dini bunu kaldırarak sadece hayvan kurban edilmesine izin verdi.Aklın, fıtratın ve mantığın kabul ettiği desturları yerine getirmek gerçek imanın ...
  • Bir şirket, ürünlerini yabancı bir marka adı altında daha fazla değere satarsa bunun hükmü nedir?
    5794 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Taklit merciilerinin bürolarından alınan cevaplar şöyledir:Ayetullah el-Uzma Hamanei: İç ürün mü yoksa dış ürün mü olduğu müşteri tarafından ayırt edilebiliyorsa böyle bir üretime sahte ve kandırmacadır denilemez. Ama gerçeğin aksi bir şey söylenirse bu yalan olur ve haramdır. Ve eğer ...
  • Niçin Hz. Âdem’in (a.s) hatası yüzünden yer küresinde kalmaya mecbur olup sonuçta günaha bulaşıp cezalandırılmalıyız?
    15095 Eski Kelam İlmi 2010/06/02
    Hz. Âdem başta olmak üzere bütün Enbiyalar (a.s) her çeşit günah ve hatalardan masum ve beridirler. Hz. Âdemin yaptığı şey ise irşad-i bir emre muhalefetti. Dolaysıyla yapılan bu muhalefete günah denilmez. Aslında insanın ve Hz. Âdemin yeryüzüne gelişi ilahi bir takdir olup ...
  • Kıyamet esnasında berzahtakiler de vuku bulan olayları tecrübe edecek mi? Onlar bu esnada hangi durumda olacaktır?
    11742 Eski Kelam İlmi 2011/10/22
    Evrende iki kere sura üfleneceği Kur’an’ın kesin buyruklarındandır. Birinci üfleme, dünya ömrünün tamamlandığı ve bu vesileyle yeryüzündeki canlı tüm varlıkların ortadan kalkacağı zamandır. Hayat üflemesi olarak meşhur olan sonraki üflemede ise tüm insanlar dirilecektir. Her iki üfleme de ansızın vuku bulacaktır. İki üfleme arasındaki süre de belli ...

En Çok Okunanlar