Gelişmiş Arama
Ziyaret
17943
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
Namaz ve diğer ibadetler niçin Arapça okunmalıdır?
Soru
Namaz ve diğer ibadetler niçin Arapça okunmalıdır?
Kısa Cevap

İslam evrensel bir dindir ve Müslümanları bir cephede ve tek bir sıfatta karar vermek istiyor. Böyle bir topluluğu oluşturmak, herkesin birbirleriyle anlaşacakları bir tek dil olmadan mümkün değildir. Uzmanların itiraf ettiğine göre dünyanın en kapsayıcı ve geniş dillerinden biri olan Arapça dili, uluslararası bir dil olarak tanınabilir.

Müslümanların namazı Arapça diliyle kılmaları, Müslümanların birliklerinin simgesi ve yegâne nişanesidir. Bu esas, tek bir kıbleye doğru namaz kılmaları gibi İslami diğer emirlerde de tecelli etmiştir.

Buna ek olarak, namazı değişmeyen belli bir şekilde kılmak, onu diğer dillere tercüme edilirken, uzman olmayan kişiler tarafından yapılacak olan herhangi bir tahriften ve temelsiz konularla karışmasının etkilerinden korumaktadır. Bu vesile ile de bu İslami ibadetin ruhu muhafaza edilmektedir.

Dua gibi bazı ibadetlerin Arapça olmasına gerek yoktur. Gerçi masum imamlardan bizlere Arapça olarak nakledilmiş dualar, bir taraftan derin öğretileri içermektedir ve tercüme edilirken bu öğretilerin hakkıyla nakledilmemesi mümkündür ve diğer yandan eşsiz bir edebi güzelliğe ve tatlılığa, sahiptir. Bundan dolayı Arapça nakledilmiş duaların onların manalarına dikkat edilerek Arapça diliyle okunması tavsiye edilir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya daha dakik ve açık cevap vermek için birkaç mukaddimeyi sunmak zorundayız:

Birinci mukaddime: Arapça dili uzmanların itiraf ettiği üzere dünyanın en kapsayıcı ve geniş dillerinden biridir. Onda, en derin ve dakik manaları en etkili ve en güçlü bir edebiyatla açıklama kabiliyeti vardır.[1]

Bu yüzden neden Yüce Allah’ın beşerle konuşmak, varlığın hakikatini açıklamak ve insanların hidayeti için Arapça dilini kullandığının sırrı anlaşılır. Tabi Kuran'ın Arapça diliyle inişinin diğer delilleri de vardır. Onlardan bazılarına işaret ediyoruz:

1- İslam, Arap yarımadasında ortaya çıktı. Bu yüzden birinci derecede o bölgenin halkını kendi etrafında toplamalıydı. Cahil ve inatçı olan halkı İslam kendi eğitimi ışığında öyle bir değişime uğratmalıydı ki diğer bölgelere nüfuz edecek olan bu dinin asıl çekirdeğini oluşturmalıydı. O halde Kuran'ın Arapça diliyle inişi, doğal bir olay idi.[2] Eğer Kuran Arapça dili dışında bir dille inseydi, şöyle bir soru sorulabilirdi: Neden bu mesaj ilk muhatapları Arapça dilini konuşanlar olduğu halde Arapça dilinde inmedi?

2- Kuran birkaç yerde kendisinin hak olduğunu ispatlamak için meydan okumuştur.[3] Meydan okuma, bu mesajın ilk muhataplarının anlayacakları dilde olmasını gerektirmektedir. Ve yine Peygamber Efendimizin (s.a.a) iddiasının doğru olduğunu ispatlamak için muhataplarının buna güçlerinin yetip yetmediğini deneyebilmeleri gerekmekteydi.[4]

3- Muhaliflerin bahanelerini ortadan kaldırmak da Kuran'ın Arapça dilinde inmesinin delillerinden birisidir. Eğer böyle olmasaydı bir grup, Kuran'ın anlaşılamaz olduğunu bahane ederlerdi onu kabul etmekten kaçınırlardı.[5] Diğer bir grup da şöyle bir şüphe ortaya atarlardı: Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu Kuran'ı kendisi gibi Arap olmayan bir insandan almıştır.[6]

İkinci mukaddime: İslam evrensel bir dindir.[7] Tek bir ümmeti oluşturmak, böyle bir dinin programında yer alır. Peygamber Efendimiz (s.a.a) de Medine'deki hükümetin başlangıcında Müslümanlar arasında kardeşlik akdi okudu ve onlar birliğe çağırdı. Bu asıl, birçok İslami ibadetlerde kendisini göstermiş ve tecelli etmiştir.

Her ibadet iki bölümden oluşmuştur. Bir bölümü onun şekli ve zahiriyle ilgilidir. Öyle ki amelen onu yerine getirmeyi gerektirir. Ve diğer bir bölümü de onun ruhu ve batınıyla ilgilidir. O da insanı ona iten sebep ve niyetle ilgilidir.

Zahirde bir insanın bir ibadetsel ameli yerine getirmesi mümkündür. Örneğin bir sıra insan bir cemaat namazını yerine getiriyorlar. Ama o safta yer alanların namaza özünü teşkil eden niyet yönünden farklı olmaları mümkündür. Birisi sırf Allah rızası için safta duruyor ve diğeri ise dünyevi bazı hedeflerine ulaşmak için safta duruyor olabilir.

Eğer bir ibadet gerçek muteva ve öze sahip ise insanın kendisini yetiştirmesine sebep olabilir.[8] Böyle bir ibadetin ışığında insanlar terbiye olurlar ve maksada ulaşırlar.

Ama İslam güzel bir plan ile ibadetlerin şeklini ve zahirini de insanların eğitilmeleri için bir ders olarak planlamıştır. Acaba neden İslam bütün Müslümanların bir yöne doğru namaz kılmalarını emretmiştir? Acaba ibadetin ruhunu yani Allah'la irtibatın diğer bir yöne namaz kılmakla gerçekleşmesi mümkün değil miydi? Meğer Allah sadece o noktada mıdır? Veya neden bütün Müslümanlar bir ayda ve özellikle de Mekke'de bir araya geliyorlar ve belli amelleri belirlenmiş günlerde yerine getiriyorlar? Meğer o zamandan başka bir zamanda ve başka bir mekânda hac ibadetinin ruhu elde edilemez ve Allah'la irtibat kurulamaz mı? Hiç şüphesiz İslam bu ibadetlerin ışığında bütün Müslümanların mutlak bir olan Allah'a yönelmelerini ve hem de toplumsal vahdete ulaşmalarını istemektedir. Bincisi ibadetin ruhuyla elde edilir ve ikincisi de ibadetin zahiriyle elde edilir.

Arapça diliyle namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak, İslam'ın evrensel oluşunun nişanelerinden birisidir. Zira bir tek cephede ve bir tek safta yer alan topluluk, birbirleriyle anlaşmaları için bir tek dillerinin olmasını gerektirmektedir. Yani kendi yöresel ve anadillerinin yanında bir genel dilerinin de olması gerekmektedir. Çünkü böyle bir topluluğun bir tek dilleri olmadan aralarında birlik sağlanmaz.[9]

Bugün bir grup düşünürler şuna inanmaktadırlar: Dünya bir tek ülke olmadıkça onlar mutlu olamayacaklardır. Bundan dolayı da çeşitli proje ve programlar yapmaktadırlar. Onların programlarından birsi de uluslararası bir dilin oluşturulmasıdır.

Acaba Peygamber Efendimizin (s.a.a) zamanında İslam'ın ilk muhatapları, o günün dünyasının kültürü, tarih boyunca insanların hidayetinin lüzumu ve gerekliliği ve tek bir yürek olma ve birlik içinde olma konuları dikkate alındığında, en mükemmel bir dilin, Kuran'ın ve ibadetlerin dili seçilmesinden başka diğer bir yol mu vardı? Neticede derin manaları ve ince hakikatleri açıklamanın yanı sıraonun ışığında insanlar birbirlerine bağlılığa ve güzel bir İslami anlaşmaya varmış olsunlar. Şimdi tasavvur ediniz ki örneğin Hac günlerinde Mescid'ul Haram'da kılınan cemaat namazında eğer herkes namazı kendi yöresel diliyle kılmış olsaydı, bunun kendisi karmaşa meydana getirmez miydi ve çirkin ve beğenilmez bir şey olmaz mıydı?

Elbette namazın dilinin bir olması namazın zahiriyle ve şekliyle ilgili olsa da bu namazın batınının ve ruhunun da korunmasını sağlamaktadır. Yani eğer herkes kendi diliyle namaz kılması gerekiyor olsaydı, uzman olamayan kimseler tarafından yapılan yanlış tercümelerle namazın tahrif uğraması ve ibadetlerin hurafeler ve esassız konularla karışma ihtimali ortadan kalkmazdı.

Konun sonunda bahsimizin kâmil olması için iki noktayı hatırlatmak gerekmektedir:

1- Kelimelerin ve zikirlerin Arapça olması her hükümde gerekli ve şart değildir. Örneğin bazı âlimlerin görüşüne göre nikâh akdinin Arapça okunmasının zarureti yoktur.[10] İmam Humeyni (k.s) gibi bazı âlimler de şöyle buyuruyorlar: Eğer mükellefin kendisi nikâh akdini Arapça okuyamıyorsa ve birisini vekil ederek Arapça okutması mümkün olsa da akdi Arapça dışında bir dille kendisinin okunması kuvveti bir görüştür.[11]

Duaların da mutlaka Arapça okunması gerekli değildir. Yani namazda duanın Farsça (ya da başka bir dilde) okunması caizdir. Gerçi masumlardan (a.s) nakledilen duaların manalarına dikkat edilerek ve düşünülerek Arapça okunmaları daha iyidir.

2- Söylenenler Müslümanların namazdaki ve diğer ibadetlerdeki zikirlerin manalarına dikkat etmedikleri manasında değildir. Her Müslüman'a kendi Allah'ıyla ne konuştuğunu anlaması için namazın ve duaların manasıyla aşina olması gereklidir. İşte ancak bu durumda onun amelleri kuru ve ruhsuz olmaz ve ibadetler onun için yücelmek için bir atlama tahtası  ve yükseliş makamı olur.



[1] El-Mizan, c4 s160 Tefsiri Numune, c9 s300, c13 s311, c21 s8 Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Subhani, Şüphelere Cevap, s293

[2] İbrahim, 4: “(Allah'ın emirlerini ve hakikatleri) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.” Bakınız: Tefsiri Numune, c10 s237, 238 ve c9 s301.

[3] Meydan okuma, mübareze ve karşı karşıya gelmek için davet etmektir. Öyle ki eğer Kuran'ın Allah tarafından gelen bir mucize olmadığını düşünüyorsanız, onun benzeri bir sure ya da bir ayet getirin.

[4] Yusuf, 4, Zuhruf, 3, Şuara, 195, Taha, 27-28, Zumer, 28, Şura, 7, Ahkaf, 12, Duhan, 58, Kamer, 27, 31 ve 40 ve Fussilet, 3 ayetleri bu noktaya işaret etmektedirler. Bakınız: El-Mizan, c17, s359, Ayetullah Misbah Yezdi, Kuran'ı Tanımak, c1 s94-101.

Fussilet, 44, Şuara, 198. İmam Sadık (a.s) bir rivayette şöyle buyuruyor: Eğer bu Kuran, Arapça dışında bir dilde inmiş olsaydı, Araplar onun karşısında eğilmezlerdi. (El-Mizan tefsirinin Tefsiri Ayyaşi'den nakline göre, c15, s332) Araştırma için bakınız: Tefsiri Numune, c20 s303 ve Kuran'ı Tanımak, s94-101.

[5]

[6] Nahl, 13

[7] Araf, 158, Enam, 19, Enbiya, 107, Ahzab, 40, Secde, 42. Bakınız: El-Mizan, c4 s159-161.

[8] İnsan, namaz vesilesi ile Allah ile irtibata geçer. İşte bu namazın ruhu ve batınıdır. Öyle ki ona Kuran'ın ayetlerinde işaret olunmuştur: “Beni zikretmek ve yâd etmek için namaz kılın” (Taha, 13). “Şüphesiz namaz, insanı kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyar” (Ankebut, 45). “Bilin ki kalpler ancak ve ancak Allah'ı yâd etmekle mutmain olur” (Rad, 28).  

[9] Bakınız: Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Subhani, Şüphelere Cevap, s293

[10] Ayetullah Girami, Muallakat, c4 s645

[11] Urvet'ul Vuska, c 2 645. dipnot.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Niçin Hz. Mehdi (a.s) gaybet döneminde insanların hidayeti için bir kitap te'lif etmiyor?
    10828 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şimdi gaybet döneminde yaşıyoruz; bu dönem genel naiplerin dönemidir. Bu dönemde Şia'nın hidayeti gerekli şartları haiz Şia'nın büyük fakih ve alimlerinin üzerinedir. Ama bu dönemde Hz. Mehdi'nin insanların yararlanmaları için niçin bir kitap telif etmediği konusuna gelince bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin:
  • Allah kelimesinin lügatteki anlamı ndedir?
    12909 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Farçada "huda" kelimesiyle karşılık bulmuş olan mübarek "Allah" kelimesi has isim ve Allahın en kapsamlı isimlerindendir. Hz Ali (a.s.) "Allah" kelimesinin anlamı hakkında şöyle buyurmuş: "Allah yaratıkların kendisinde şaşkılıkta kaldığı ve kendisine aşık oldukları bir mabud anlamını veriyor. Gözlerden gizli olan ve akılların (künhi zatiını) derk edemedikleri ...
  • Yoga-Zen konsantrasyonu (meditation) hakkında görüşünüz nedir?
    10228 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Bu tekniği yapanların iddiasına göre konsantrasyon egzesizi yapmak, bizi şaşırtıcı bir şekilde düşüncelerimizin arasında yolculuk yapmamızı sağlıyor. Onun, daha sağlıklı, ıztrapsız, endişesiz bir yaşam sağlaması, yorgunluğu gidermesi gibi birçok faydalar vardır. Ve bizi zihnin çeşitli safhalarına ve farkındalığa ulaştırıyor.Konsantrasyon, ...
  • “Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
    34702 Tefsir 2015/06/18
    Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ...
  • Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
    14536 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğuİbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan ...
  • Neden İslam dininde evlat boşanma durumunda erkeğe verilir?
    3787 Koruma 2019/06/15
    Öncelikle bu soruda kast edilen ifadenin incelenmesi gerekir. Eğer kastınız evladın intisabı ise İslam dininde evladın intisabı erkeğe olduğu gibi kadınadırda. Bu konu tamamen açık ve nettir. Örneğin mahremiyet, miras, akrabalık,... erkeğe özgü değildir. Bütün bu bağlar kadın içinde söz konusudur.[1] Ama eğer kastınız ...
  • Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
    9700 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin ...
  • ben kasetlerden ve has şirketlere ait sd.lerden kopyalama yapıyordum. Şirketleri tanımadığımı dikkate alarak onların hakkını nasıl eda edebiliyorum?
    6249 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/06/18
    Kopyalama ve manevi haklar noktasında değerli mercilerin görüşleri farklıdır. Ayetullah, İmam Humeyni, Tebrizi, Sistani, ve Safi hazretleri şuna inanmaktadırlar: yazılım türü bir şeyi icat etmek usulen üretkenine hak icat etmiyor ve dolayısıyla sahiplerinden izin almaksızın kopyalamaları ve çoğaltması caizdir. Ayetullah Hamenei, Behcet, ve Vahit hazretleri şöyle diyorlar: ...
  • Dine dayalı ahlakın manası nedir?
    11239 Yeni Kelam İlmi 2012/06/16
    Din ve ahlak arasındaki ilişki bağlamında ahlaki değerlerin temelleri hususunda iki genel bakış vardır: 1. Ahlak dinden bağımsız bir disiplindir ve din bir ile ilişkisi yoktur. 2. Ahlak din, iman ve Allah’a inanmayla bağlantı kurmaksızın gerçekleşmez. Batı toplumlarında bu konu geniş ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    50484 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...

En Çok Okunanlar