Gelişmiş Arama
Ziyaret
12614
Güncellenme Tarihi: 2010/01/16
Soru Özeti
“İslam dinini zamanın şartlarına göre sunmalıyız” cümlesinden maksat nedir? Lütfen bir örnekle açıklar mısınız?
Soru
“İslam dinini zamanın şartlarına göre sunmalıyız” cümlesinden maksat nedir? Lütfen bir örnekle açıklar mısınız?
Kısa Cevap

İslam âlimleri geçmişte kendi zaman ve mekânlarının gereksinimlerine göre konuları ele almaktaydılar ve onların zamanında İslam dininin yeni sistemleri içeren bir düzen şeklinde konu edilmesine bir ihtiyaç yoktu. Ama bugün bu konuya ihtiyaç vardır. Üstat Mutahhari, Şehit Sadr ve bunun gibi âlimler bu önemli konuyu ele almışlardır. Bize göre üstat Hadevi Tahrani’nin “Tedvin edilmiş düşünce” teorisi en iyi ve en kâmil görüştür ve Kur’an’ın, hadislerin ve değerli İslam mirasının çeşitli boyutlarına dikkatli ve ince bakışıyla dini bütün boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde açıklamıştır.

Şöyle bir soru ortaya atılmaktadır: İslam dini son din ve hüküm ve kurallarının da kıyamete kadar kalıcı olduğunu söylemektedir ama diğer taraftan zaman ve şartlar sürekli değişmekte ve öncesiyle tamamen farklı olan yeni konular ortaya çıkmaktadır; böylesi bir durumda zatı ve özü değişmez ve sabit olan bir şeyle zatı ve özü değişken olan bir şey nasıl uyum içinde olabilir?

Bu sorunun cevabında şöyle söylenebilir: Bu konuyu ilmi olarak bütün boyutlarıyla ele alan en kapsamlı görüş “Tedvin edilmiş düşünce” teorisidir. Bu görüş, dinin açıklamış olduğu esas ve hedeflere göre ve zamanı ve mekânı iyi tanımayla toplumların ihtiyaçlarına uygun bilgiler bütün boyutlarıyla insanlara sunulabilir. Yani her zaman geçerli olabilecek kaideler ortaya konulabilir ve bu görevi müçtehitler yerine getirmektedirler. Tabii ki araç ve tekniklerin güncellenmesi gerekmektedir ve ilim onları projelendirmektedir. Ama işin bu yanı müçtehit ve bilim adamlarının ortak görevleridir.

Ayrıntılı Cevap

Şöyle bir soru ortaya atılabilir: İslam dini, hüküm ve kurallarının kıyamete kadar kalıcı olduğu yani ilk günden nasılsa sürekli öyle kalacak son dindir. Ama zaman değişmekte ve eskimektedir. Zaman değişikliği gerektirmektedir ve her gün ortam ve konumlar değişmekte ve öncesiyle tamamen farklı olan yeni şartlar ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumda zatı ve özü değişmez ve sabit olan bir şeyle zatı ve özü değişken olan bir şey nasıl uyum içinde olabilir? Bu soruya çeşitli cevaplar verilmiştir. Bize göre üstat Hadevi Tahrani’nin “Tedvin edilmiş düşünce” teorisi en iyi, en kâmil ve görüştür. “Bu teoriye göre, dinin açıklamış olduğu esas ve hedeflere göre ve zamanı ve mekânı iyi tanımayla toplumların ihtiyaçlarına uygun bilgiler bütün boyutlarıyla insanlara sunulabilir. Bu teoriye göre bütün İslami öğretiler, toplumun çeşitli boyutlarında uyumlu bir sistem ve irtibat içerisindedir.

Buna göre İslam dininin dünya görüşü ve toplumun her kısmı için açıkladığı hedefler esası üzerine daha iyi araçlar ve teknikler sunulabilir.[1]

Örnek olarak; Peygamber (s.a.a.)’in Medine’de uyguladığı ekonomik sistemle bizim İran’da 1420 (h.k.)’de uyguladığımız ekonomik sistem (eğer doğru bir şekilde belirlenirse) felsefe, ekol ve düzen açısından bir olmalıdır. Ama dış dünyada oluşumları farklılık arz edebilir; çünkü o zamanın şartları bu günün şartlarıyla farklıdır.

Günümüzde bazı konularda ortaya çıkan birçok hata, bu kavramların ayrışmamasından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir zaman mahkemelerdeki savcılığı görevden kaldırdılar; çünkü İslam’ın ilk başlarında olmayan savcılı kaldırmakla mahkemelerin İslamî olacağı zannediliyordu. Acaba savcılık gerçekten İslam dininin mahkeme düzeninin aslıyla mı ilgilidir yoksa sadece bir araç mıdır? Belki o zamanda böylesi bir araca ihtiyaç yoktu ama günümüz şartlarında savcılığın olması gerekmektedir. Böylesi konuların doğruluğunu anlamak, bütün zeminlerde İslam dininin doğru hedef ve düzeninin ortaya çıkartılmasına bağlıdır. Bu araştırmanın sonucunda, neyin sabit kalması ve neyin de şartlara göre değişmesi gerektiğini bulabiliriz.

Son din olan İslam dini, özel bir zaman ve mekân için gelmemiş ve unsurları sabit ve evrenseldir, ama belli bir zaman diliminde gerçekleştiği için onda bazı geçici unsurlar bulunabilir. Ama bu, hiçbir zaman o özel dönemde sabit ve evrensel unsurların olmayacağı anlamına gelmez.

Başka bir deyişle, her zamanda değişken ve sabit unsurlar bulunmaktadır. Bazı unsurlar, özel durumların hiçbir etkisi olmaksızın bütün şartlar altında uygulanabilirler ve bazı unsurlar ise bu şekilde uygulanamazlar. Örneğin bir masum veya fakihin (masumun temsilcisi olarak) İslam hükümetinin başında olması sabit bir unsurdur. Ama masum veya masumun temsilcisi olan fakihin hükümeti nasıl yürüteceği zamanın özel şartlarına bağlıdır.

Örnek olarak, Hz. Ali (a.s)’nin hükümetinde güç ayrılımı görülmemektedir, yasama, yürütme ve yargı güçleri birbirinin içindedir. Bir yerin yönetimi için gönderilen bir kimsenin, yasama, yürütme ve yargı işlerinin hepsini birlikte yapması mümkündü. Tabii ki Hz. Ali (a.s)’nin sadece hüküm vermekle uğraşan hâkimleri de vardı ama Hz. Ali (a.s)’nin hükümetinin yapısında, İran anayasasında olduğu gibi güç paylaşımı yoktu.

İran İslam Cumhuriyeti’nin anayasasında da, kültürel, siyasi ve sosyal şartlarla ilgisi olmayan dini sabit unsurların olduğu bölümler vardır ve İran İslam Cumhuriyeti’nin zaman ve mekân gibi özel şartlarıyla bağlantılı olan bölümleri de vardır. Bütün işlerin başında bir fakihin bulunması, sabit unsurlardandır. Ancak şimdiki şartlarda veli-i fakih için göz önünde bulundurulan hükümet yapısı, değişken unsurlardandır. Anayasada, cumhurbaşkanı halkın oyuyla seçilmektedir ve hükümeti rehber tarafından onaylanmaktadır. Ama yargı başkanı direk olarak rehber tarafından atanmaktadır. Bu iki yetkilnin seçimi dinin sabit unsurlarından değildir. Eğer bunun tam tersi öngörülse yani cumhurbaşkanın direk rehber tarafından ve adalet bakanının da halkın oyuyla seçilmesi kanunda yer alsa, bunun şer’i açıdan hiçbir sakıncası olmaz; ama maslahat açısından fark edebilir. Maslahat gereği yürütme gücünün başkanı yani cumhurbaşkanı halk tarafından ve yargı başkanı da rehber tarafından seçilmesi gerekmektedir. Uygulamaya geçirme işinde halkın desteğinin çok önemli rolü vardır. Onların cumhurbaşkanına direk verdikleri oy maslahat açısından gerekmektedir. Aynı şekilde yargı gücünün özgürlüğünün korunması da rehber tarafından seçilmesine bağlıdır. Milletvekillerinin halk tarafından ve meclis başkanının da milletvekilleri tarafından seçilmesi aynı şekilde maslahat gereğidir. Bütün bunlar içinde yaşadığımız özel şartlardan kaynaklanmaktadır. Başka şartları taşıyan bir ortamda, bizi hedefimize ulaştıracak daha etkili ve başarılı bir sistem olması mümkündür.

Bir zaman diliminde sabit ve değişkin unsurların varlığı düşüncesinin aslı, fıkıhta ilahi kanunlar ve velayet kanunları unvanı altında açıklanmıştır. Fakihlerin ilahi hüküm ve kanunlardan maksatları sabit hükümler ve velayet hükümleri ve kararlarından maksatları ise değişken hüküm ve unsurlardır. Dinde olan sabit ve değişken olma konusu insanın tanınmasıyla ilgili bir esasa da dayanmaktadır ve Şehit Mutahhari bu konuya değinmiştir. İnsanın bir sabit boyutu ve bir de değişken boyutu vardır. Sabit hükümler insanın sabit boyutuyla ve değişken hükümler de insanın değişken boyutuyla ilgilidir. Başka bir deyişle İslam dinindeki tedvin edilmiş düşünce teorisi insanın tanınması esasına dayalıdır.

Şer’i hüküm ve kanunlar

Yıkarıda işaret edilen teoriye göre İslam dininde, aynı hedef ve ilkeler çerçevesinde oluşturan bir grup hüküm ve kanunlar vardır. Yani araç-teknikler kanun çerçevesinde şekillenmektedirler. Toplumda gerçekleşmek ve pratiğe geçmek isteyen her şeyin kanunlaşması gerekmektedir. İslam kanunları, İslam felsefesi yani dünya görüşü, ekol ve sistemi üzerine şekillenmiştir. Örneğin İslam dini özel mülkiyeti kabul ettiği zaman ona göre kanun ve kurallarda oluşturulabilir. Eğer İslam dini fakir ile zengin arasında mesafenin fazla olmamasını istiyorsa hükümler de de bunun etkisi görülmektedir. Bu hedef doğrultusunda zekât, humus ve çeşitli vergilerin verilmesi kanun ve hüküm şeklinde ortaya çıkmaktadır. Eğer İslam dini serbest ekonomiyi kabul etse, bunun mutlaka bir grup hükümleri olacaktır. Fıkıh kitaplarında ortaya konulan anlaşmaların hepsi hukukta özgürlük ve iradenin oluşu esasına göredir. Bu anlaşmalar ile İslam ekonomisi şekillenmiştir.

Bu kanunların hepsi tek başına kısmi olsa da birbirlerine bağlıdırlar. Bunlara ilk bakışta birbirleriyle irtibatları yokmuş gibi gözükebilir. Ama bu kanunları karar kılan kimse onların arsındaki irtibatları göz önünde bulundurmuştur. Eğer bu düşünceyle hüküm ve kanunlara bakacak olursak yani onları birbirlerine bağlı bir grup olarak bilirsek, o zaman uyumsuz kararlardan kaçınırız.

Ekol ve nizam sabit olduğu için onlardan kaynaklanan kanunlar da sabit olmaktadır. Ama araçlar değişken oldukları için onlardan kaynaklanan kanunlar da değişken olmaktadır. Başka bir deyişle nizam ve tekniklerin her birisi kendisine göre hüküm ve kural oluşturmaktadır. Nizamın hüküm ve kanunları özel şartlara bağlı değildir ve bu yüzden sabit ve evrenseldir. Ama araç ve tekniklerin hüküm ve kuralları özel şartlara bağlı olduğu için değişkendirler.

İslam dini sabit (evrensel) ve değişken (geçici) iki unsura sahiptir.

Ama everensel unsurların ortaya çıkartılması ve İslam’ın felsefesine kelam ilmiyle ve İslam düzenine de fıkıh ilmiyle ulaşmak gerekmektedir[2] ve bu görevi müçtehitler yerine getirmektedirler. Tabii ki araç ve tekniklerin güncellenmesi gerekmektedir ve ilim onları

projelendirmektedir. Mutlaka buluş ve ilerlemeler, bu araç ve tekniklerin daha iyi projelendirilmesinde etkilidir. Ama bu alandaki çaba, sadece müçtehitlerin görevi değildir ve bu iş müçtehit ve bilim adamlarının ortak görevleridir.



[1] Daha fazla bilgi edinmek için bkz.

—Konu: Karkerd-i Din der Dünyay-i Modern, 765. Soru.

—Mutahhari, Murteza, İslam ve Muktezeyat-i Zeman.

—İslam Dininde Tedvin Edilmiş Düşünce Teorisi.

[2] Mebani Kelami İçtihad, s: 383–405; Mekteb ve nizam-i İktisadi İslam, Üstad Hadevi, s: 21–44.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Berzahta veya kıyamette ezan okunacak mı?
    7481 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/03
    1- Berzah aleminde ezan okunması konusunda hadis kaynaklarında herhangi bir şey yoktur. 2- Bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resul-i Ekrem (s.a.a) miraca gittiğinde geçmiş bütün Peygamberler Onun yanına geldiler. Cebrail, Allah’ın emriyle ezan okudu ve kamet getirdi.[1] 3- ...
  • Aşura günü oruç tutma hakkında Peygamberden (s.a.a) hadis var mı? Aşura günü oruç tutmak müstehap mıdır?
    10676 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Şianın muteber kaynaklarında Hz. Muhammed’den (s.a.a) aşura günü oruç tutmanın müstehap olduğunu gösteren herhangi bir hadise rastlanmamaktadır. Sadece O’nun (s.a.a) siretinde aşura günü oruç tuttuğunu gösteren hadisler vardır. Örneğin bir hadiste İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resulullah (s.a.a) aşura günü oruç tutardı.’ Ama böyle rivayetleri esas alarak ...
  • acaba hem Allah-ı sevmek ve hem de ondan korkmak mümkün müdür?
    9244 Pratik Ahlak 2010/12/18
    Allah u Teâlâ'ya yönelik, ümit ile korkunun birlikte ve beraber oluşları, bazı yerlerde ve zamanlarda da mehabetin oluşu hiç de hayret verici bir durum değildir. Zira bu durum yaşamımızın her tarafını kapsamış, ancak biz bu durumdan, bu durumun şiddetli bir şekilde açık olduğundan dolayı gafiliz. ...
  • Hz Zehra’nın şehadetinin kesin tarihi nedir?
    10332 تاريخ بزرگان 2012/04/15
    Hz Zehra’nın (a.s) şehadet günü hakkında tarih kitaplarında birkaç görüş vardır. Bazı tarihçiler bunun Hz Peygamberin vefatından 40 gün sonra bazıları 6 ay sonra ve bir grup da 8 ay sonra gerçekleştiğini belirtmiştir. Aynı şekilde imamlarımızdan (a.s) nakledilen rivayetlerde iki tarih belirtilmiştir ve birçok Şia âlimi Hz ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10983 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Yaşamımda sürekli sorun ve buhranlarla karşı karşıyayım, benim için bir çözüm yolu var mıdır?
    7409 Eski Kelam İlmi 2011/04/11
    İnsanlar sürekli değişik yollarla Allah’ın sınamasına tabi tutulur ve başarılı şahıslar ancak bu sınamalardan yüz akıyla çıkanlardır. Bu esas uyarınca Allah’ın rahmetinden meyus olmayın ve Allah’a dua etmeyle, O’ndan rızık talebinde bulunmayla ve sorunları gidermeyi istemeyle birlikte mevcut durumunuzun iyilileşmesi için çalışın. Her halükarda ...
  • Neden Allah boşanmadan çok nefret etmektedir?
    9671 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/03/12
    Boşanma ve evlilik arasında bir karşıtlık bulunduğundan, Allah’ın boşanmadan nefret etmesinin nedenini öğrenmek için, ilkönce evliliğin önemi açıklanmalıdır.[1] Yüce Allah Kur’an’da insanların çift yaratılmasını huzur ve sükûnet sağlayan ilahi ayet ve nişanelerden saymıştır.[2] Masumların (a.s) rivayetlerinde de evlilik büyük bir öneme ...
  • İslami düşüncenin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir proje sunmak mümkün müdür?
    8109 Eski Kelam İlmi 2007/08/23
    İslam, gönderilmiş olan son ve en mükemmel dindir. Bundan dolayı insan hayatını ilgilendiren bütün toplumsal ve ferdi alanlarda bu dinin yol gösterici olması beklentisi içerisindeyiz. “İslam’da sistematik düşünce teorisi “ İslam dininin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir teoridir. ...
  • Yezit İmam Hüseyin’i (a.s) neden öldürdü?
    14560 Eski Kelam İlmi 2011/08/03
    Birçok delil Yezit b.Muaviye’nin ahiret ve kıyamete hiçbir inancı olmadığını göstermektedir. O, üç yıllık yönetimi süresince İmam Hüseyin’i (a.s) şehit etmek, Medine’yi yağmalamak ve tahrip etmek, sahabelerden ve diğer kesimlerden[1] birçok ferdi öldürmek ve Allah’ın evini taşa tutmak ve ...
  • İlim ve ameli birleştirmek için uygun ve etkili çözüm nedir?
    6344 Pratik Ahlak 2012/01/18
    İslamî usuller esasınca, ancak salih ameli peşinden getiren bir ilim ve bilgi faydalı olabilir. Ama bununla birlikte bazı âlimlerin salih amel işlemekten geri kaldığını gözlemlemekteyiz. Bu konu değişik nedenlerden kaynaklanabilir. Mesela onlar sadece bir takım ıstılahları öğrenmiş, gerçek bilgin olmamış, bilgilerine önem vermemiş, dünya hayatını ahirete tercih etmiş, dinî ...

En Çok Okunanlar