Gelişmiş Arama
Ziyaret
6728
Güncellenme Tarihi: 2014/02/19
Soru Özeti
Meleklerin, hazreti İbrahim ile çocuğunun doğumu ve hakeza hazreti Lut kavminin azabı hakkındaki konuşmalarını, kuranı dikkate alarak açıklayınız?
Soru
Hud suresinin 69 ve 70.ayetlerinin payamı nedir?
Kısa Cevap
Kuranı kerim birkaç ayette meleklerin hazreti İbrahim (a.s.) ve eşi Sara’ya haber getirdiklerini haber veriyor. Söz konusu ayetlerde, hazreti İbrahim (a.s.) ile alakalı çok calip nüktelere değinilmiştir:
  1. Melekler hazreti İbrahim’in yanına geldikleri vakit, İbrahim (a.s.) ilk başta onları tanımıyor olduğu halde kendileri için bir buzağı etini kızartarak hazırlıyor. Bu iş onun çok misafirperver olduğuna delalet ediyor.
  2. Meleklerin İbrahim (a.s.) ve eşi Sara’ya İshak’ın doğacağı bağlamında vermiş oldukları müjde çok uzak bir ihtimal ve adet dışı bir iş idi. Bu nedenle Sara taaccüp ediyor ve kendisi ve kocası için böyle bir şeyin gerçekleşeceğini uzak görüyor. Elbette bu şüphe tabii bir durum idi ve insanların edinmiş oldukları âdete göre beyan edilmiştir. Bu nedenle peygamber olan Hz. Zekeriya da, (a.s.) buna benzer bir haberle karşılaştığında bir şaşkınlık yaşandığından bahis ediliyor. Ama İbrahim’den (a.s.), şaşkınlık veya itirazda bulunduğuna dair hiçbir şey nakil edilmemiştir. Bu İbrahim’in (a.s.) iman ve gerçekten ne kadar yakine ve itminana sahip olduğunu gösteriyor. İşte bu ayetlerle Halillullah (Allahın Halili) denilmesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliyoruz.
  3. Hazreti İbrahim (a.s.) Meleklerden Lut (a.s.) kavminin azabını geciktirmelerini istedi. İman getirir ve amellerini düzeltecekler ümidiyle. Bu, hazreti İbrahim’in günahkârları bile ne kadar düşünüyor ve onlara ne kadar üzüldüğünü gösteriyor.
Ayrıntılı Cevap
Hazreti İbrahim (a.s.) kuranda kendisinden birçok kıssa zikir edilen peygamberlerden bir diğer peygamberdir. Bu kıssaların birisinde, kendisine ve eşine İshak (a.s.) isminde çocuklarının ve Yakup (a.s.) isminde torunlarının doğacağı müjdesi verilmiştir. Konunun devamında bu kıssaları okuyacağız. Bu ayetlerin içerisinden birçok ders ve nükteler elde ediliyor ki İbrahim (a.s.) ın şahsiyetinin yüceliğini gösteriyor. Bu bağlamda bu kıssayı üç kısımda inceleyeceğiz:
  1. Bu kıssanın başında Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: Ant olsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip "sana selâm olsun!" dediler. O, "Size de selâm olsun" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku oluştu. Dediler ki: "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik".[1]
“Gönderdiklerimiz” anlamını  veren “Rusülüna” kelimesinden anlaşılıyor ki birkaç melek hazreti İbrahim’in (a.s.) yanına gelmiş. Ama bu meleklerin sayısı ve kimler olduğu bağlamında gelen rivayetler ve görüşler farklıdır. Bu kısacık makalede bu konuya değinme gereğini his etmiyoruz.[2]
Ayeti kerimede yemeğin hazırlamasından ve hakeza; İbrahim’in onlardan korktuğundan bahis edilmiştir. Buradan anlaşılıyor ki İbrahim (a.s.) onların, Allah’ın melekleri olduğunu bilmiyordu.[3] Bu nedenle kendileri için yemek hazırlıyor.[4] Bu ayeti kerimede calip olan nokta şudur: Hz. İbrahim kendi misafirlerini tanımadığı halde kendileri için çok lezzetli ve değerli bir yemek hazırlıyor. Bu işin kendisi, bu ilahi peygamberin değerli davranışlarından birisidir ki bu bizim için de bir ders olabiliyor.
Ayetlerin devamında misafirlerin davranışlarından bahis ediliyor ki yemeğe ellerini uzatmadılar. O dönemde böyleli bir davranış iyi bir alamet sayılmıyordu. Sonra bu misafirlerin melek cinsinden varlıklar olup yemeğe ihtiyaçlarının, belki de yemeye kabiliyetli olmadıklarını anlıyorlar.[5]
  1. Sonraki ayetlerde, mezkûr meleklerin Hz. İbrahim’in (a.s.) yanına niçin geldiğinden bahis ediyor ve şöyle buyuruyorlar: “İbrahim'in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakûb'u. Karısı, "Vay başıma gelenler! Ben bir koca karı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!" dedi. Melekler, "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir." Dediler.[6]  Ayeti kerimede “o göldü” anlamını veren “dehiket” kelimesinin manası hakkında şöyle denilmesi mümkün: Sara bunların melek olduklarını ve onlardan şer gelmeyeceğini anlayınca dudaklarına gülümseme alameti zahir oldu.[7] Elbette bu konu hakkında başka görüşler de var olmaktadır.[8]
Bu ayetler de, İbrahim’in sahip olduğu yüce makamlardan bir başka makama da işaret ediyor: melekler İbrahim (a.s.) ve Sara’ya vermiş oldukları müjde uzak ve adet dışı bir şey idi. Bu nedenle Sara taaccüp ediyor ve kendisi ve kocasının çocuk sahibi olacağını uzak görüyor. Elbette bu şüphe tabii bir şey ve insanların âdetine uygun açıklandığı için çok tabiidir. Bu nedenle Allahın peygamberi olan Hz. Zekeriya peygamber olduğu halde böyle bir şeyle karşılaştığında taaccüp edip aynı soruyu sorduğu nakledilmiştir.[9] Ama İbrahim (a.s.) bu müjdeyle müjdelendiği vakit hiçbir ihtirazda bulunduğu veya taaccüp ettiği nakil edilmemiştir. Bu onun sahip olduğu imanının güçlülüğüne ve gerçek itminanın işarettir ve bu ayetlerle Halillullahın (Allahın Halili) ne anlama geldiğini da daha iyi anlaşılabiliniyor.
  1. Konuşmanın devamında tekrar İbrahim’e dönüyor: “İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle (elçilerimiz) tartışmaya başladı. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi. Elçilerimiz, "Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir" dediler[10]
Lut kavmi hakkında bizimle tartışacaklar anlamını veren “yucadiluna fi kavmi Lut” tabiri hakkında şöyle denilmiştir: İbrahim, Lut kavminin, iman eder ve işlerini ıslah edecekler ümidiyle azaplarının ertelenmesini meleklerden istedi.[11] Evet! İbrahim gibi Şahsiyetli ve peygamberlik makamına sahip olan birisi işte böyledir; sevindirici bir haber işittiğinde bile Lut kavmini düşünüyor ve onların hayrını ve salahını diliyor. İbrahim şu hitaba; "Ey İbrahim bundan vazgeç! çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir..” . Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir", tabi tutularak şunu bildiriyor; bu kavim isyanlıkta o denli ileri gitmiştir ki geri dönmelerine ümit kalmamış, dolayısıyla azaba tabi tutularak yok edilmeleri onların maslahatınadır.
 

[1] Hud 69-70.
[2] Bkz. Kuleyni, Muhammed b. Yakub, “el – Kafi”, Muhakkık ve Musahhih: Ali Ekber Gafari, Muhammed Ahundi, baskı, 4, Taharan: Darul – Kutubi’l İslamiye, 1407 kameri, c. 5, s. 546; Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l – Envar”, baskı, 2, Beyrut: daru ihayai’t – turasi’l – arebi, 1403 kameri, c. 12, s. 88; Suyuti, Celaluddin, “ed-Durru’l – Mensur fi Tefsiri’l – Mesur”, Kum: kitaphane-i Ayetullah Mer’arşi Necefi, 1404 kameri, c. 3, s. 338.   
[3] Alemu’l – Huda, Ali b. Hüseyin, “Tenzihihu’l Enbiya”, baskı, 1, Kum: daru’ş-şerifu’r- rezi, 1377, s. 37.
[4] Elbette bazıları, melekler yemek yiyor varlıklar olduğunu kabul ediyor ve dolayısıyla İbrahim (a.s.) onların melek olduklarını biliyor ve bildiği halde kendileri için yemek hazırladı diyorlar. İbni Şehri Aşub-i Mazenderani, Muhammed b. Ali, “Meteşabihu’l- Kuran ve Muhtelefuhu”, Mukaddime: Allame Şehrestani, baskı, 1, Kum: intişarati biidar, 1410, c. 1, s. 221.
[5] Tabatabai, Seyit, Muhammed Hüseyin, “el-Mizan fi Tefsiril - Kuran”, baskı, 5, Kum: defteri intişarat-i İslami, 1410, c. 10, s. 321.
[6] Hud, 71-73.
[7] Tabarisi, Fazl b. Hasan, “Tefsiri Cavamiu’l – Camii”, baskı 1, Tahran: intişarati danışgahi tahran, müdüriyeti hawze-i ilmiye-i kum, 1377, c. 2, s. 156. 
[8] Tabarisi, Fazl b. Hasan. “Mecmeu’l – Beyan fi Tefsiri’l – Kuran”, Mukaddime: Belagi, Muhammed Cevad, baskı 3, Tahran: Nasır Hosru, 1372,  c. 2, s. 460; Feyz-i Kaşani, “Tefsir-i Safi”, Tahkik: Hüsyein A’lemi, baskı, 2, Tahran: intişarati es-sadr, 1415 kameri, c. 2, s. 460.
[9] “Zekeriyya, " (Allah, şöyle dedi:) "Ey Zekeriya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik."(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık. Rabbim!" "Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?" dedi”. Meryem 7 – 8.
[10] Hud, 74 -76.
[11] Tenzihu’l – Enbiya, (a.s.), s 37.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar