Gelişmiş Arama
Ziyaret
25467
Güncellenme Tarihi: 2014/05/18
Soru Özeti
Maliki Eşter'in oğlu İbrahim Eşter nerede ve nasıl öldü? Muhtar'ın şehadetinden sonra durumu ne oldu?
Soru
Maliki Eşter'in oğlu İbrahim Eşter nerede ve nasıl öldü? Muhtar'ın şehadetinden sonra durumu ne oldu?
Kısa Cevap
İbrahim b. Eşter Ehlibeytin sahabe ve dostlarından idi. O, kendi taifesinde önemli bir yere sahipti ve kendisinden cesur, çalışkan ve fasih bir şair olarak söz edilmiştir. Siffin savaşında babası Malik ile birlikte müminlerin önderi Hz. Ali’nin (a.s) ordusunda yer almış ve Muhtar’ın kıyamında onun ordusunun komutanlarından olmuştur. Muhtar’ın yönetiminin sona ermesinin ardından kendisi Musul bölgesinin tartışmasız yöneticisi olmuş ve Muhtar’ın ölmesinden sonra Emevi yöneticisi Abdul-Malik b. Mervan ile mücadeleyi sürdürmek için Mus’ab b. Zübeyr’in ordusuna katılmıştır.
 
Ayrıntılı Cevap
İbrahim b. Malik b. Haris Eşter Nehai hicri-kameri 71 yılında Abdul-Melik b. Mervan karşısında Mus’ab b. Zübeyr’in yanında savaşırken öldü[1] ve kendisinin kabri Samerra’nın yakınlarında yer almaktadır ki bu kabir üzerine bir kubbe de yapılmıştır. İbrahim b. Malik, Mazhaç taifesinden olan Yemen’deki Nehay kabilesine mensuptur.[2] İbrahim Eşter savaşçı, cesur, gözü pek, savaşta atılgan, çalışkan, fasih bir şair ve Ehlibeytin dostlarındandı. Nitekim babası da bu sıfatlar ile başkalarından farklılık göstermiştir.[3] 
İbrahim’in babası Malik ile Sıffin savaşında İmam Ali’nin (a.s) ordusunda yer alması:
Maliki Eşter, Amr b. As ile mücadeleye girişti ve ona bir mızrak attı ama bu mızrak hedefine isabet etmedi. Bu esnada Yehsup kabilesinden bir genç meydan okuyarak Amr'ın yardımına geldi. Malik oğlu İbrahimi çağırdı ve ona bayrağı al ve bu gence karşı koy dedi. Böylece iki genç karşı karşıya geldi. İbrahim’de bu gencin karşısına çıktı ve meydan okudu. Sonra bir hamleyle onu öldürdü. Bu esnada Mervan, Amr b. As’ı yerdi.[4]
İbrahim b. Eşter ve onun Muhtar ile birlikteliği
İbrahim’in girişimleri Muhtar’ın ilerlemesini sağladı ve Muhtar’ın kıyamının birçok başarıyı elde etmesine neden oldu. Nehrhazır savaşı bu cesur komutanın komutanlık kabiliyetlerinin ortaya çıktığı en açık yerdir. Bu savaşta sayısı Abdullah b. Ziyad’ın komutasındaki Şam ordusundan çok az olan Irak ordusu, Şam ordusunu yendi ve İbn. Ziyad, İbrahim ile giriştiği ikili çatışmada öldürüldü.[5] İbrahim savaş işlerini tamamladıktan sonra Musul’un valisi olarak oraya yerleşti.[6] İbrahim, Muhtar’ın emriyle tam bir yetki ile bölgeyi yönetiyordu. Muhtar, Mus’ab ile savaştığı zaman İbrahim kendi memuriyet yerinde vazifesini icra etmekteydi. Muhtar’ın ondan yardım istediği ve onun da görevi yerine getirme ve Muhtar’a yardım etme noktasında gevşeklik gösterdiğine dair muteber bir senet bulunmamaktadır. Muhtar, Mus’ab ile yapılan savaşın komutanlığını cesur ve Ehlibeyti seven bir şahıs olan Ahmer b. Şamit’e[7] verdi ve bu savaşın komutanlığını üstlenmesi için İbrahim’den bir şey istemedi. Bu, Musul bölgesinin hassas ve önemli olmasından dolayı kaynaklanmış olabilir. Belki de bu önemli savaşın komutanlığını İbrahim’e vermemek Muhtar’ın bir hatası idi.[8] Bizim bilmediğimiz başka nedenlerin olması da muhtemeldir. Hiçbiri ahdini bozmadı, ortada herhangi bir ahit ve anlaşma bulunmamaktaydı ve her ikisinden de tarihte azametle söz edilmiştir. Her ne kadar İbrahim’in Muhtar’a biat etmesinde İmam Hüseyin’in (a.s) katillerinden intikam almak rol almış olsa da İbrahim emirlik talebinde de bulunmuştu. Muhtar’dan sonra İbrahim’in Muhtar’ın katili Mus’ab’a biat etmesinin sebebi belki de buydu. İbn. Esir bu hususta şöyle yazmaktadır: Muhtar kıyam ve savaşa hazır hale gelince onun bazı yarenleri şöyle dedi: Kufe’nin eşraf ve önde gelenleri savaşımız ve İbn. Muti’inin tabiiyeti hususunda görüş birliği içindedir. Eğer İbrahim b. Eşter bizim çağrımıza icabet ederse, düşman karşısında güç ve potansiyelimizin artacağını ümit ederiz; zira o delikanlı, reis, değerli bir şahsın evladı ve sayıca çok ve bireyleri saygın olan bir kabileye mensuptur. Bunun üzerine Muhtar onlara şöyle dedi: Onu davet edin. Onlar da Şa’bi ile birlikte İbrahim’in yanına gittiler, onu kendi kararlarından haberdar kıldılar, ondan yardım istediler ve babasının İmam Ali (a.s) ile olan ilişkisini hatırlattılar. Malik Eşter, İmam Ali (a.s) ve ailesinin taraftarı ve dostu idi. İbrahim, Muhtar’ın çağrısını emir olması şartıyla kabul edeceğini söyledi. Ama onlar her ne kadar sen bu işe layık olsan da bu iş olamaz; zira Muhtar, Muhammed b. Henefiye tarafından görevlendirilmiştir ve bize ona itaat etmemiz emredilmiştir diye söylediler. İbrahim sustu ve onlara cevap vermedi. Bu diyaloğun haberi Muhtara iletildi ve üç gün sonra aralarında Şa’bi ve babasının da bulunduğu bir grup İbrahim’in yanına geldi. İbrahim onları ağırladı ve Muhtar, Muhammed b. Hanifiye’nin mektubunu okudu. Bu mektupta İbrahim’den Muhtar’a yardım etmesi, Muhtar’ın kendi tarafından vezir olarak atandığı ve başkanlık ve ordu komutanlığının da onun için olduğu belirtilmişti. İbrahim mektubun okunmasından sonra şöyle dedi: İbn. Hanifiye bundan önce bana mektup yazardı ve mektubunda sadece kendi ve babasının adını ve benim ve babamın adını yazardı. Bunun üzerine Muhtar şöyle dedi: O zaman geçti ve şimdi başka bir zamandır. İbrahim bu mektubun onun olduğunu kim bilmektedir diye söyledi. Orada bulunan topluluk mektubun Muhammed b. Hanefiye’nin olduğuna tanıklık etti.[9] İbn. Esir devamında Muhtar’ın kıyamındaki hadiseleri ve İbn. Ziyad öldürülünceye dek İbrahim’in onun başarısındaki rolünü aktarmaktadır.[10]
İbrahim Eşter’in Mus’ab b. Zübeyir’e biat etmesi ve ona vefadarlığı
Muhtar’ın şehadetinden sonra bir taraftan Mus’ab b. Zübeyir ve öte taraftan ise Abdulmelik Mervan İbrahim’e göz dikti ve etkili bir yönetici olan İbrahim’i kendilerine çekmeye çalıştılar. Bu yüzden Mus’ab, İbrahim’e bir mektup yolladı ve ona İbn. Zübeyir’in yönetimini kabul etmesi halinde Irak’ın kuzey bölgelerinin emirliğini vereceğini yazdı. Benzer bir mektup da Şam’daki Emevi halifesi Abdulmelik Mervan tarafından İbrahim’e gönderildi. İbrahim bu hususta yaren ve danışmanlarıyla müşavere etti. Sonunda Mus’ab b. Zübeyir ile olmaya karar verdi. Sonra Mus’ab’a bir mektup yazdı ve bir grup yareniyle birlikte kendi yönetiminin merkezi olan Musul yahut Nusaybin’den hareket edip Kufe’ye geldi ve Mus’ab ile görüştü.[11] Tarihçiler şöyle yazmaktadır: Abdullah b. Zübeyir ile işini sağlama aldıktan ve Şam dışında tüm bölgeler ona teslim olduktan sonra Abdulmelik b. Mervan kardeşlerini ve kendi ailesinin büyüklerini toplayıp onlara şöyle dedi: Mus’ab b. Zübeyir Muhtar’ı öldürdü ve Irak bölgesi ve diğer yerler ona teslim olmuştur. Sizler evlerinizdeyken size saldırmayacağına dair bir güvence bulunmamaktadır ve evinde savaşılan bir kavim zillet ve esarete mahkûmdur. Sizin görüşünüz nedir? Bişr b. Mervan şöyle dedi: Ben kendi etrafını toplamanı, askerlerini hazırlamanı, buradan uzak olan kimseleri geri çağırmanı, Mus’ab’a doğru hareket etmeni ve süvari ve piyadeleri ardı ardınca harekete geçirmeni tavsiye ediyorum. Başarı Allah’tandır. Diğerleri de bu görüş doğrudur ve bununla amel et zira biz güçlüyüz ve kıyam edeceğiz diye söylediler. Abdulmelik elçilerini etrafa yolladı ve tüm askerleri kendi yanında topladı. Şam’ın tüm askerleri onun yanına geldi, o büyük bir orduyla hareket etti ve hiçbir yerde duraklamadı. Bu esnada Abdulmelik, Mus’ab’ın ordusunun komutanları ve önde gelen yarenlerine mektup yazarak kendilerinin gönlünü aldı, kendisine itaat etmelerini ve onlara birtakım mallar vereceğini önerdi. İbrahim b. Eşter için de bir mektup yazdı ve İbrahim mektubu açmadan onu Mus’ab’a getirerek ey emir bu fasık Abdulmelik’in mektubudur diye söyledi. Mus’ab neden onu okumadın diye sordu. İbrahim sen bu mektubu okumayıncaya dek ben bu mektubun mührünü açmam ve onu okumam diye söyledi. Bunun üzerine Mus’ab mektubu açtı ve mektupta şöyle yazılıydı: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu Abdulmelik’ten İbrahim b. Eşter’e: Şüphesiz senin benim emrim altına girmemen sadece yakınmayı gerektirir. Şimdi bil ki Fırat ve suladığı her bölge senin ve senin kavminden sana itaat eden yanındakilerinin olacaktır. Yanıma gel vesselam.  Mus’ab şöyle dedi: Ey Ebu Numan seni bu öneriyi kabul etmekten men eden şey nedir? İbrahim şöyle dedi: Eğer doğu ve batı arasındaki her şeyi bana verse de ben asla Safiye[12] evlatlarının karşısında Ümeyye oğullarına yardım etmem. Mus’ab, Ey ebu Numan Rabbin seni iyi ödüllendirsin diye söyledi. İbrahim şöyle dedi: Ey emir hiç şüphem yok ki Abdulmelik senin yarenlerinin önde gelenleri için de böyle bir mektup yazmış ve onlar da kendisine eğilim kaydetmişlerdir. Bana savaştan dönene kadar onları hapse atmam için izin ver. Eğer galip gelirsen onları serbest bırakarak aşiretlerine minnet edersin ve eğer galip olmazsan tedbir ve ihtiyat üzere davranmış olursun. Mus’ab şöyle dedi: Böyle bir durumda onlar müminlerin önderinin yanında bana düşmanlık gösterirler diye söyledi. İbrahim şöyle dedi: Ey emir Allah’a yemin olsun ki böyle bir durumda ve o gün geldiğinde senin için artık müminlerin önderi diye bir şey kalmayacaktır. Ölümden başka bir şey yoktur ve kahraman olarak öl.  Mus’ab şöyle dedi: Ey ebu Numan benim ve senin dışında kimse kalmadı ve artık ölüme teşebbüs etmeliyiz. İbrahim Allah’a yemin ederim ki ben böyle yapacağım.  Onlar Dircaslik bölgesine vardıklarında geceyi orda geçirdiler ve sabah olunca İbrahim b. Eşter ittiham ettiği tüm kimselerin geceleyin kaçtıklarını ve Abdulmelik b. Mervan’a katıldıklarını gördü ve bunun üzerine Mus’ab’a benim görüşümü nasıl değerlendiriyorsun diye sordu. İki ordu birbirine saldırınca ve savaş başlayınca Rebi’e kabilesi savaştan ayrıldı. Mus’ab’ın ordusunun sağ tarafında bulunanlar biz ne seninle ve ne de senin karşında bulunacağız diye söylediler. Öncüleri İbrahim b. Eşter olan Mus’ab’a vefadar kalanlar direnç gösterdiler ve İbrahim öldürüldü. Mus’ab bunu görünce ölüme atıldı, attan indi, kendisinin yakınları da attan indi ve ölünceye dek savaştılar ve kalan askerler ise kaçtılar.[13]
 

[1] İbn. Kesir Demeşki, İsmail b. Ömer, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 8, s. 315, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1407 h.k.
[2] Amin, Amuli, Seyyid Muhsin, A’yanu’ş-Şia, c. 2, s. 200, Daru’t-Taaruf lilmetbuat, Beyrut, 1406 h.k.
[3] a.g.e.
[4] Nasr b. Muzahim, Vak’atu Sıffin, Muhakkık ve Musahhih: Harun, Abdu’s-Selam Muhammed, s. 440 – 441, Mektebetu Ayetullah Mer’aşi Necefi, Kum, çapı dovvum, 1404 h.k.
[5] İbn. Esir Cezeri, Ali b. Muhammed, el-Kamil, c. 4, s. 261 – 2614, Daru Sadr, Beyrut, 1385 h.ş.
[6] el-Kamil, c. 4, s. 265.
[7] el-Kamil, c. 4, s. 268; İbn. Sad Katibi Vagıdi, Muhammed b. Sad, et-Tabakatu’l-Kubra, Tahkik, Selemi, Muhammed b. Samil, Hamise 2, s. 83, Mektebetu es-Sadik, Taif, çapı evvel, 1414 h.k.
[8] Mahiyeti Kıyamı Muhtar, s. 604 – 605.
[9]  El-Kamil fi’t-Tarih, c. 4, s. 215 – 216.
[10] a.g.e, s. 215 – 216.
[11] el-Kamil, c. 4, s. 275.
[12] Safiyye Abdul-Muttalibin kızı ve Hz. Peygamberimizin (s.a.a) halası ve Zübeyir’in annesi.
[13] Dinveri, ebu Hanife Ahmed b. Davud, el-Ahbaru’t-Tival, s. 309 – 313, Menşuratı er-Rezi, Kum, 1368 h.ş.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar