Gelişmiş Arama
Ziyaret
10450
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
İman nedir?
Soru
İman nedir?
Kısa Cevap

İman, insanın bütün kalbiyle manevi değerlere bağlanması ve o değerler uğrunda aşk ve kahramanlıklar sergilemesidir.

Kur’an-ı Kerim’de imanın iki kanadı olduğu geçmektedir: ilim ve amel kanadı. İlim tek başına küfürle birleşebilir ve amel de tek başına nifakı içerebilir.

İslami kelam âlimleri arasında imanın hakikati ile ilgili üç görüş vardır:

1 Eşaire’nin görüşü: İman, Allah’ın varlığını, O’nun peygamberlerini, emirlerini ve yasaklarını tasdik etmektir.

2 Mutezile’nin görüşü: İman, Allah’ın bizlere açıkladığı hükümler ve görevlere amel etmektir.

3 Felsefecilerin görüşü: İman, âlemdeki gerçeklere karşı ilim ve marifetin olması ve bu yoldan da nefsin kemale ermesidir

Ama ariflerin göre İman; Allah’a yönelmek ve O’ndan başka her şeyden de yüz çevirmektir.

Batı’da ve Hıristiyanlık dünyasında imancılık, yeni şekliyle genel olarak iki akımı içerir:

1 Dini eğitimde, Allah’a olan imanda ve metafizik konularında aklın yeri olmadığını savunan aşırı imancılar ve akıl karşıtları olanlar.

2 İmanı akıldan önde tutanlar; yani, dini temelleri ve imanı güçlendirme yönünde akıl ve mantıktan istifade etmelerine rağmen akıla fazla meydan vermeyen mutedil imancılar.

İslami düşünürler arasında Muhddisler ve ariflerin görüşleri kısmen de olsa aşırı imancıların düşüncelerine benzemektedir. Gazali ve Mevlana da bir seviyeye kadar mutedil imancılığı savunanlardan sayılabilir.

Kuru, ruhsuz ve karışık felsefi yöntemleri kullanmada aşırılık imancılık akımının oluşmasında etkili olmuştur. Ayrıca bu akımın Hıristiyanlık aleminde kendine özgü zemini ve etkenleri vardır.

Ayrıntılı Cevap

Bütün canlılar eğilim gösterdiği bazı şeyler vardır. İnsan da aynı şekilde maddi eğilimleri dışında marifet ve güzellik gibi bazı manevi konulara eğilim duyar. İman da, bütün istekleri etkisi altına alan, bir çeşit daimi eğilimdir.

İmanın sınırları içerisinde olan her şey insan için kutsaldır; yani insanın daimi olan eğilimi sonuçta kutsal bir eğilime dönüşmektedir ve bunun sonucunda da aşk ve cesaret oluşmaktadır.

İmanla ilgili olan şeyler daima açık olmalıdır. Çünkü mümin olan kimsenin onları tanıması gerekmektedir.

“İman” kelimesinin, değişik ekollere göre farklı tanımları vardır.

Şia felsefecisi ve Kur’an müfessiri olan Allame Tabatabai (r.a.) imanı şöyle tanımlamaktadır: “İman sadece ilim ve tanıma değildir; çünkü bazı Kur’an ayetleri, ilim sahibi olmalarına rağmen mürtet olan bazı insanlardan bahsetmektedir. Mümin, ilime ek olarak, ilminin gerektirdiği hususlara da bağlanmalıdır ve ilminin içeriğine uygun bir şekilde, ilmin etkilerini yansıtacak bir şekilde kalbi bağlılığa sahip olmalıdır. Sonuç olarak sadece Allah’ın tek ilahi olduğuna bilen ve bu bilgisinin gereğine bağımlı olan yani Ona kulluğunu sergileyen ve ibadet eden birisi mümindir.[1]

Kuran’da, Allah’ın insanlardan olan isteğinin eksenini imanın oluşturması ve yüzlerce ayetlerde muhatap alınanlardan, vurgulu bir şekilde, iman getirerek kurtuluşa ermeleri istendiğinden[2] İslam düşünürleri imanın ne olduğu konusuna özel bir önem vermişlerdir.

İslam kelamcıları arasında imanın hakikati hakkında genel olarak üç görüş vardır:

1) Eşaire’nin görüşü: İman; Allah’ın varlığını, O’nun peygamberlerini ve peygamberleri vesilesiyle gönderdiği emir ve yasaklarını tasdik etmek ve kalple tasdik edilenleri ikrar etmek, yani açıklanan gerçeklerin hak olduğuna dair şahadet getirmektir. Bu durum, bir yandan ruhi teslim ve huşudur (kalbi sözleşme) ve diğer yandan da tasdik ve şahitlik edilen hususlarla canlı bir çeşit irtibatın ifadesidir.[3]

2) Mutezile’nin görüşü: İman, hükümlere amel etmek ve görevleri yerine getirmektir.[4]

Allah’ın varlığını ve peygamberleri tasdik etmenin kendisi bir çeşit göreve amel etmektir. Diğer görevler farzları yerine getirmek ve haramlardan kaçınmaktır. Kendisiyle ilgili bütün görevleri yerine getiren kimse mümin sayılmaktadır. Onlara göre iman, görüşle değil amel etmekle oluşmaktadır.

3) Daha çok kelamcı filozoflara ait olan diğer bir görüş de şöyledir:

İmanın hakikati, varlık âlemindeki gerçeklere felsefi ilim ve marifetin olmasıdır.

Başka bir tanımla; teorik kemal merhalelerinde insan nefsinin ilerlemesi, imanın hakikatini oluşturmaktadır. Buna göre farzlara amel etmek ve haramları terk etmek- yani pratik kemal merhalelerindeki nefsin ilerlemesi- bu ilim ve marifetin dış eserleri sayılır ve bir müminin teorik inancı, varlığın gerçekleriyle ne kadar çok uyuşursa, imanı da daha kâmil olur.[5] Sadr-ul Mutellihin’nin “Esfar-i Erbaa” kitabının üçüncü seferin başlangıcı bölümünde özel anlamda ilahiyat konularına girerken şöyle yazıyor: “Bu kısım, hikmetin en değerli kısımlarındandır. Bu kısım, Allah’a, O’nun ayetlerine ve kıyamet gününe olan gerçek imandır. Şu ayetler bunlara işaret etmektedir; “Müminlerin hepsi Allah’a ve O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederler.” Ve “Kim Allah’ı ve O’nun meleklerini, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse, mutlaka büyük bir sapıklığa düşmüştür.” Ve bu iman, iki saygın ilmi içermektedir: birincisi yaratılışın başlangıcına ve ikincisi de Ahirete olan ilimdir. Yaratılışın başlangıcına olan ilim, Allah’ı tanımayı ve O’nun sıfatları, fiilleri ve eserlerini içermektedir. Ahirete olan ilim de nefsi ve kıyameti tanıma ve nübüvvetlere olan ilimi içermektedir.”[6]

Bu görüşte, Allah’ı ve peygamberleri tasdik etmek, dış gerçeklerle irtibatı olan mantıki bir tasdik ve varlık âlemini tanımanın bir kısmı olarak sunulmaktadır. Görev ve teklife amel etmek de iman kavramının dışındadır.

Ama ariflere göre iman; ne ilim, ne amel ve ne de şahadet getirmektir. İmanın aslı, Allah’a yönelmek ve O’nun dışında olan her şeyden yüz çevirmektir. “ İman, seni Allah’a yönelterek O’nunla birleştirir; yani Allah’a iman getirmek, O’na yönelmek demektir ve Allah’a yönelmek de ancak O’nun dışındakilerden yüz çevirmekle gerçekleşir. Allah dışındaki şeylerle zihnini meşgul ettiğin ölçüde, O’ndan yüz çevirmişsin ve imanın da azalmıştır. Çünkü iman yönelmektir ve yüz çevirmek de onun zıttıdır.(zıt olan iki şey bir araya gelmezler.)

Hıristiyan kelamcıları, imanın tanımında daha çok irfani yolu benimsemektedirler.

Fideism (İmancılık)

Tanınmış taraftarları genelde Batı’da bulunan bu akım gerçekte akılcılık akımının bir karşıtı olarak kullanılır. İmancılara göre dini gerçekler iman esasına dayanır ve aklı delillerle imani gerçekleri elde etmek mümkün değildir. Bu görüşü uzun bir geçmişi vardır. Hatta onun izlerini Paulus’un döneminde bulmak mümkündür. Ama Batı’da ortaya çıkan bu görüşün ciddi bir akım olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıldan başlar.

Bu akım aşırı ve mutedil olarak ikiye tasnif edilir:

Aşırı imancılık, Akıla Karşı olanlar

Şastof aşırı imancılardan biridir O bütün aklı ölçüleri reddetmeği imanın bir parçası sayar. Ona göre dini öğretiler uyarınca faraza iki çarpı ikinin beş yaptığına inanabilen bir kimse gerçek imana sahip kimse sayılır. Kiy Yergor ve diğer aşırı imancılara göre dini gerçeklerin mahiyeti her türlü aklı delil ve ispatla uyuşmaz ve dini gerçekler akıl ötesi olmakla kalmayıp akıl karşıtı gerçeklerdir.

Mutedil İmancılık

Bu tür imancılık Aquest Hıristiyan geleneği içinde meydana gelmiştir. Bu görüşte imanın akıldan daha üstün olduğu vurgulanırken aklın dini gerçekleri anlamadaki sınırlı rolü kabul edilmiştir.

İslam Düşüncesinde İmancılık

İslam düşünce sisteminde Batı’da olduğu gibi aşırı imancılığa eğilim için bir zemin yoktur. Ancak bazı Müslüman düşünürlerin ortaya attıkları bir takım düşünceler Batı’da bulunan imancılık akımıyla alakasız değildir. Örneğin İslam âleminde var olan muhaddislik akımları Batı’daki imancılık akımı gibi din konusunda aklı delillere başvurmayı reddeder.

Yine Muhyiddin Arabi’nin Futuhati Mekki’yeki bazı sözleri aşırı imancılıktan bazı izler taşımaktadır. Ona göre akla dayanarak iman eden kişi gerçekte iman etmiş sayılmaz. Çünkü gerçek iman vahye dayalı olan imandır oysa bu iman akla dayalıdır.

İmam Muhammed Gazali’yi de mutedil imancıların arasında sayabiliriz. Ona göre Ustad ve öğretmenin sözü kişide iman icat etmez, akli çabalar da kişi de imanı meydana getirmez. İman Allah’ın kendi lütfü ile insanlara verdiği bir aydınlatıcı nurdur.

Mevlana da sırf akla yaslanmayı ve delille gerçekleri kavramaya çalışmayı takma ayakla yürümeğe benzetir. O aklı aşk ve imandan geride bilir. Ona göre kavramlarla oluşan iman her an sarsılmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Görüş:

Bize göre ister Hıristiyanlık ve ister İslam’da imancılık akımının oluşmasının sebeplerinden biri akılcıların aşırı gidip imanı konuları felsefenin dolambaçlı mevzuları içerisinde tutsak kılmaları olmuştur.

Ayrıca Hıristiyanlıktaki dini inançların genelde felsefi temellerle ispatlanmasında çekilen güçlük inanmış Hıristiyan düşünürleri, din ve iman konularını kelami ve felsefi konuların egemenliğinden kurtarmak yolunda hareket etmelerine sebep olmuştur.



[1] Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyn, Elmizan Tefsirinin Farsça Tercümesi, c. 18 s. 411- 412.

[2] Al-Asr Suresi gibi.

[3] Bkz. Makalatu’l-İslamiyyin, Ebu’l-Hasan Aş’ari, c. 1 s. 347 Ellume, s. 75 Taftazani, Şerhu’l-Mekasid, c. 2 s. 184.

[4] 1- Mutezile’nin inançları için bkz. Ahmed Emin, Fecru’l-İslam ve Duha’l-İslam, Mutezile konuları.

[5] Şehid Sani, Hakaiku’l-İman, s. 16-18

[6] Sadruddin Muhammed Şirazi, El-Hikmetu’l-Mutaaliye fi Esfaril Akliyye El-Arbaa, c. 6. s. 7

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12632 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    15900 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Dini mektep ve nizamlarla dini olmayanların arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır?
    7258 Teorik Ahlak 2012/05/12
    İlk önce şunu hatırlatmamız gerekmektedir ki; İslam dini ve tahrif olmamış diğer semavi dinler arasındaki asli benzerlik, yeryüzünde tevhidin istikrarı ve Allah’a ibadet etme ve insanların kulluktan uzaklaştırma ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir; Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” ...
  • Acaba Mütalaada başarılı olmak ve daha iyi öğrenmek için Kur’an-ı Kerimden bir ayet veya bir dua var mıdır?
    11238 Pratik Ahlak 2010/01/16
    Mütalaa etmek, bir şey üzerinde onu anlamak ve öğrenmek için yoğunlaşmak ve düşünmektir. Bu yüzden bu özelliği taşımayan her okuma mütalaa değildir. Bir Mütalaanın faydalı ve verimli olması için diğer işler gibi özel şartların hazırlanmasına ihtiyacı vardır.
  • Şia mezhebinde namazın sırları ve felsefesi nedir?
    10034 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/05/16
    Şüphesiz ilahi hükümlerin tümünün felsefe ve delili vardır, ama ilahi hüküm ve buyrukların tümünün delillerini bulmamız gerekli değildir. Müslümanlar vahiy mesajı karşısında teslim olmalıdır. Bu teslim ve kabul etme psikolojisi insanın kemalidir ve esasen bazı buyruklar teslim ve kulluk ruhunu sınamak içindir. Ama bununla birlikte Kur’an defalarca ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    10594 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • Neden İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmedi?
    13678 Masumların Siresi 2010/04/07
    İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmemesinin sebebi hakkında şunları söyleyebiliriz:1- İmam (a.s) kardeşi ve imamı olan İmam Hasan’ın (a.s) hayatı döneminde Muaviye’yle yaptığı anlaşmaya gösterdiği saygı ve Muaviye’nin de böyle bir anlaşmaya göstermelik olarak yaptığı saygıdan dolayı.2- ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6333 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Bütün peygamberlerin kitabı var mıydı? Vardıysa Hz. Nuh’un kitabının adı nedir?
    29340 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh’un kitabının olduğuna dair bir şey gelmemiştir. Ama ‘Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber kitap ve terazi de indirdik...’ ayetinden bütün peygamberlerin kitap sahibi olduğu anlaşılsa da bazı rivayetlerde bu ayet değişik şekillerde ...
  • Farz namazların kazaları yerine sünnet namazları kılınabilir mi?
    7489 Kaza Namazı Ve Kiralık Namaz 2012/10/01
    İmam Humeyni (r.a) benzeri bir soruya yanıtta şöyle buyurmuştur: Geçmiş farz namazların kazası farzdır ve sünnet namazlarını kılmayla bir çelişki arz etmez. Lakin sünnet namazı, farz namazın kazasının yerini almaz.[1] Bundan dolayı her ne kadar sünnet namazları birçok fazilete sahip olsa da sizin kaza ...

En Çok Okunanlar