Gelişmiş Arama
Ziyaret
7588
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
Soru
Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler “bir kaidesi” esasınca şöyle demektedir: Yüce Allah yalın ve birdir. Hakeza bir cihete sahiptir. Bu nedenle yaratılış evreni ve birçok sonucun bir ve yalın olan ilahî zattan sadır olması muhaldir. Bundan dolayı bilgeler akıllar âlemine inanmış ve akıl âleminin ast âlemin yaratılmasında vasıta olduğuna görüş birliğiyle kanaat getirmişlerdir. Meşa ekolü taraftarları boylamsal akıllara inanmış, onların sayısını on tane bilmiş ve en son aklı da faal akıl olarak tanıtmışlardır. Yaratılış âleminin varlığı ve evrenin idare edilmesinin faal aklın uhdesinde olduğu kanısına varmışlardır. Ama İşrak ekolü ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarları ise şöyle demektedir: Boylamsal akıllardan sonra aralarında hiçbir neden ve sonuç bağı bulunmayan enlemsel akıllar adında başka akıllar da mevcuttur. Enlemsel akıllar âlemin maddî türlerinin soyut sureti ve maddî şeylerin tür rabbidir. Her maddî türün var olması ve idare edilmesi tür rabbi vesilesiyle gerçekleşir. Onlar boylamsal soyut akılları ispat etmek için en üstün (eşref) olasılık kaidesi ve maddi türlerin düzeni gibi deliller getirmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler, akıl âleminin alt âlemin yaratılmasında vasıta olduğuna görüş birliğiyle kanaat getirmişlerdir. Elbette akıllar ve akılların çokluk şekli hakkında görüş ayrılıkları mevcuttur; mesela İşrak ekolüne bağlı bilgeler boylamsal akılları kabul etmekte ama Meşa ekolüne bağlı bilgeler ise boylamsal akılları inkâr etmektedir.[1] Akıl denen ilk yaratığın soyut ussal bir varlık olduğunu kanıtlamak için bilgelerin getirdiği delilin açıklaması şudur:

1. Zorunlu yüce varlık salt yalındır ve hiçbir çokluk ciheti onda mevcut değildir; ne madde ve suret terkibi gibi dış bir terkip ve ne de varlık ve mahiyet terkibi, varlık ve yokluk terkibi, tür ve ayrım terkibi gibi aklî bir terkip mevcuttur. O halde zorunlu yüce varlık tek bir varlıktır.

2. “Bir kaidesi” gereğince bir ve yalın olan varlıktan sadece bir sonuç türeyebilir. Dolayısıyla zorunlu yüce varlığın direkt ve vasıtasız sonucu sadece bir şeydir.[2]

Bu yüzden çok ve değişik varlıklar vasıtasız ve direkt olarak bir olan zattan türemez ve Yüce Allah direkt olarak bu çoklukları meydana getirmez. İlahî mukaddes zattan vasıtasız bir şekilde türeyen sadece bir varlıktır. Böylece o varlık başka birkaç varlığın yaratılmasına vesile olur. Onlar da sırasıyla başka varlıkları yaratırlar. Bu şekilde çokluk meydana gelir. İlk türeyen birinci akılda Hak Teâlâ’nın tüm kemalleri zahir olur. Bu varlık imkân evreninin en kâmil varlığı olup mümkün varlıklar arasında hepsinden daha üstün, kâmil, yalın ve güçlüdür. Ama bununla beraber, zorunlu yüce varlık karşısında ihtiyaç, yoksulluk ve bağlılığın ta kendisidir. O halde ilk türeyen varlık, tüm varlıksal kemaller ile beraber zatî noksanlık ve imkân sınırlılığına sahiptir. Bu sınırlılık onun sonuç ve mahlûk olmasının gereğidir. Bu sınırlılık ilk aklın varlıksal mertebesinin imkânını meydana getirmiş, onu belirgin yapmış ve imkâna dayalı mahiyeti kendisi için gerekli kılmıştır; zira mahiyet varlığın haddidir ve her sınırlı varlık mahiyet sahibidir. Öyleyse ilk akıl her ne kadar şahsî bir birim olsa da kendisinde bir tür çokluk mevcuttur. Bu çokluk da ondan çokluğun türemesini sağlamaktadır. Bunun aksine zorunlu yüce varlığın zatında hiçbir çokluk mevcut değildir. İlk akılda değişik cihetler vardır ve şunlardan ibarettir: Allah’ı düşünmek, başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmek ve kendi zatî imkânını düşünmek; bu cihet zorunlu yüce varlığın sonucu değildir. Zira imkân ilk akıl için bellidir ve nedene muhtaç değildir. Zorunlu yüce varlığı ve kendi zatını düşünmek de ilk aklın başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmesinin gereğidir ve nedene muhtaç değildir. Her halükarda ilk akılda birçok cihet mevcut olması nedeniyle doğal olarak her çokluk ciheti sonraki mümkün varlıklar için neden olabilmektedir. Böylece zorunlu yüce varlığı düşünmeyle ikinci akıl, başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmeyle en uzak feleğin öz (suret) varlığı ve kendi zatî imkânını düşünmeyle de en uzak feleğin cismi meydana gelir. Meşa ekolü taraftarları boylamsal akılların sayısını on tane bilmektedir.[3] Merhum Molla Hadi Sebzivarî Şerh-i Manzume’de bu hususta şöyle demektedir:

Meşailerin görüşünde ilk akıl

Kendi zorunluluğunu düşünmeyle ikincisine neden olur

Zatını düşünmeyle feleği yaratır

Üst astını yaratır, ast üstten türer

Hakeza böylece ona ulaşır

Onun feyzi de unsurlarda hâsıl olur

Yani Meşa ekolü taraftarlarının etkili akılları on tanedir. Bundan dokuz akıl dokuz felek içindir ve onuncu akıl faal akıl olarak adlandırılıp unsurlar âleminin heyulası ve onda işlenmiş cisimsel sureti yaratır ki bu onun gereğidir. Böylece felek durumları ve hareketlerinin etkisinden hâsıl olan kabiliyetler hasebiyle tedrici olarak cevhersel suretler ve arazları yaratır.[4] Dolayısıyla Meşa ekolü taraftarları evrenin yaratılmasını faal akıl vasıtasıyla bilmekte ve faal aklın birçok değişik cihete sahip olması nedeniyle birçok sonuç yaratabileceğini söylemektedir. Lakin İşrak ekolü taraftarları boylamsal akılların varlığına inanmaktadır. Bu akılların özellikleri şunlardır: 1. Onlar arasında neden ve sonuç ilişkisi mevcut değildir. 2. Onlardan her biri madde âlemindeki maddî türlerden bir türün uzantısı ve onun tür rabbidir ve o madde onun vesilesiyle idare edilmektedir. Bu akılları “Platon suretleri” olarak da adlandırırlar; çünkü Platon bunların varlığı hususunda ısrar etmekte ve diretmekteydi. İşrak ekolü taraftarları bakışında boylamsal akıllar enlemsel akıllara ulaşınca son bulur. Başka bir tabirle sonuncusu faal akıl olan on akıldan sonra aralarında hiçbir neden ve sonuç ilişkisi olmayan ve âlemin idare edilmesi ve yaratılmasının uhdelerinde olduğu bir boylamsal akıllar silsilesine ulaşırız.[5] Molla Sadra ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarları İşrak ekolü bilgelerinin görüşünü kabul etmiş[6] ve boylamsal akılları ispat etmek için bir takım deliller sunmuşlardır.

1. En üstün (eşref) olasılık kaidesi. Bu kaide iki öncülden müteşekkildir.

A.  Kendinde türün tüm kemallerinin fiiliyata geçtiği bir bireyin varlığı, kendinde türün sadece bir kısım kemallerinin fiiliyata geçtiği ve kemallerin birçoğunun yeti halinde kaldığı bireyden daha üstündür.

B. En üstün (eşref) olasılık kaidesi gereğince, varlık kemalleri bir başka mümkün şeyden daha az olan bir mümkün şey tahakkuk ederse, o üstün mümkün şey ondan önce var olmalıdır.

Buna göre, bir türün maddî fertlerinin varlığı, o türün soyut ferdinin varlığının (boylamsal akıllar) delilidir; mesela insanın maddî varlığı, insanın aklî suretinin önceki bir mertebede tahakkuk ettiğinin delilidir.[7]

2. İkinci delil: Bu evrendeki varlık türlerinin her birine değişim ve dönüşüme uğramaksızın egemen olan özel düzen, tesadüf eseri meydana gelmemiştir. O halde onlar ve sürekli düzenleri, bir dizi hakiki nedenin sonucudur ve bu nedenler de bu türleri meydana getiren ve onları idare edip geliştiren soyut cevherlerdir. Onlardan Platon suretleri veya boylamsal akıllar olarak söz edilir.[8]

3. Tür rabbini ispat etmek için sunulan üçüncü delil birkaç öncüle sahiptir:

A. Bitkilerin şaşkınlığa çeviren terkibi ve onlarda müşahede edilen güzel ve göz alıcı desen ve resimler ve aynı şekilde onlara egemen olan hesaplı ve sağlam düzen bir nedene muhtaçtır ve nedensiz meydana gelmeleri mümkün değildir.

B. Bu neden bitkisel güç ve enerjiler değildir; çünkü bitkisel güç ve enerjiler kendi cisimlerine sızan ve bitkisel özlerinin değişim ve zevale uğraması neticesinde değişim ve zevale uğrayan bilgi ve bilinçten yoksun arazlardır.

C. Zikredilen hususlar için belirtilebilecek tek neden, söz konusu türü gözlemleyen ve ona özen gösteren ve de işlerini gören soyut aklî bir cevherdir.

4. Her türün özel bir takım fiil ve eserleri olması nedeniyle her türün özel bir soyut aklı olacaktır. Bu akıl söz konusu tür fertlerinin fiil ve eserlerinin kaynağıdır. Tüm maddî türlerin fiilleri soyut tek bir akla isnat edilemez.[9] Bu esas uyarınca Platon suretleri veya başka bir tabirle boylamsal akıllara inanmışlardır.    



[1] Şirvanî, Ali, Tercüme ve Şerh-i Bidaye, c. 4, s. 236.

[2] Hasan Zade Amulî, Hasan, Vahdet Ez Didgah Arif ve Hekim, s. 108; Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Bidayetü’l-Hikme, s. 216; İnb. Hamze el-Fennarî, Misbahu’l-Uns, s. 191.

[3] el-İlahiyatu’ş-Şifa, el-Makaletu’t-Tasia, el-Faslu’r-Rabi ve’l-Hamis.

[4] Sebzivarî, Molla Hadi, Şerhu’l-Manzume, Tashih, Hasan Zade Amuli, c. 3, s. 672-674.

[5] Nihayetu’l-Hikme, s. 382-383.

[6] Sadruddin Muhammed Şirazi, el-Esfaru’l-Arbaa, c. 2, s. 42-81 ve c. 7, s. 169-171 ve 258-281.

[7] Hikmetü’l-İşrak, s. 134; Şerh-u Hikmeti’l-İşrak, s. 348-349.

[8] A.g.e., s. 143-144; Şerh-u Hikmeti’l-İşrak, s. 349-351.

[9] El-Mutarehat, s. 455-459; Esfar, c. 2, s. 53-55.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar