Gelişmiş Arama
Ziyaret
9780
Güncellenme Tarihi: 2011/07/04
Soru Özeti
Neden Allah u Teâlâ insanlara vermiş olduğu nimetten dolayı minnet ediyor ve vermiş olduğu nimetlere karşı şükretmeyenleri kıyamet âleminde cezalandırıyor?
Soru
Allah u Teâlâ birisine her hangi bir şey verdiğinizde ona karşı minnet etmeyin dediği halde neden kendisi insanlara vermiş olduğu manevi ve maddi nimetlerden dolayı minnet ediyor ve bu nimetlere karşı şükranlarını yerine getirmeyenleri kıyamet gününde cezalandırıyor?
Kısa Cevap

Terminolojik olarak minnet büyük ve ağır nimetlere deniliyor. Allahın insanlara karşı olan minneti onlara bağışta bulunmuş olduğu büyük nimetlerdir. Minnet ameli ve sözsel olmak özere iki kısımdır. Allahın insanlara karşı olan minneti birinci kısımdan olup çok güzel ve övülecek bir durumdur. İnsanlar arasında revaçta ve yaygın olan minnet ise ikinci türden olan sözsel ve dilseldir. Toplum bu türden olan minneti kabul etmez ve kötü olduğunu kabul eder. Bu anlamdaki minnet Allah tarafından değil başkaları tarafından yapıldığı takdirde tahkir ve küçümsemeyi içeriyor. Bu nedenle bu türden olan minnet kötülenmiştir. Allah u Teâlâ ise mutlak gani ve mutlak kadirdir. Onun minneti kesinlikle mutlak fakra sahip olan insanları tahkir ve küçümseme hedefini gütmüyor. Bilakis Onun yapmış olduğu minnetten güttüğü hedef insanları kedilerine verilen nimetlerden ve değerliliğinden haberdar ederek onları hidayet etmektir.

Ayrıntılı Cevap

Etimolojik olarak “minnet” kelimesi “m-n-n” kökünden alınmış ve kendisiyle cisimler tartılan bir taştır. Terminolojik olarak büyük ve ağır nimetlere denilmektedir. Lügatte ve kuranda ise birinci anlamı da (ağır de büyük nimetlerin bağışı) kapsayarak geniş bir anlamı var. Eğer minnetin ameli bir yanı (tahkir değil insanın faydasını) ve bu yönde bir etkisi var olursa övülecek bir durumdur. Ama eğer tahkir içeren sadece dilsel ve sözsel bir yana sahipse kesinlikle kötüdür ve beğenilir bir tarafı katiyen olamaz. İnsanların dilinde dolaşan minnet ikinci anlamı taşıyan minnet türüdür. Allahın minnetini içeren ayetler okunduğunda insanların zihnine ilk olarak hutur eden olumsuz olan bu ikinci manadır.[1] Oysaki Allah tarafından yapılan minnet toplum arasında yaygın ve olumsuz anlam taşıyan mana değildir. Bilakis verilen büyük nimet anlamındadır.

Şöyle diyebilirsiniz: Bağışlanan büyük nimetlerin Allah tarafından kur’anı kerimin ayetlerinde açıklanması bile sözseldir ve dolayısıyla kötü ve övülecek olmayan minnet anlamına gelebilir.

Cevaben şöyle denilmesi gerekir: ilkin: nimetlerin anlatılmasıyla birlikte kınama ve tahkir ve eziyet etme anlamlar söz konusu olursa kesinlikle kötü ve övülecek bir yanı kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bu durum yaratık ve her birisi farklı zaaflara ve güçsüzlüklere sahip olan iki kişinin bir diğerine bağışlamış olduğu değersiz şeyi dile getirdiklerinde ve bir diğerine karşı minnet etiklerinde söz konusu olur. Kuranı kerimde de yasaklanmış minnetin yanı sıra minnetin içermiş olduğu tahkir ve eziyeti de beyan ederek hatırlatıyor. Bazen de insanlara, “her hakgi birisine bir nimet verdiğinizde veya infakta bulunduğunuzda” kardeşlerinize minnet etmeyiniz denilmektedir. Örneğin kuranı kerimde şöyle buyrulmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de”. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez”. [2]

Ama Allah hakkında böyle bir şey imkânsızdır. Zira O kadiri mutlak (sonsuzca güçlü) ve ganiyi alal-italk (sonsuzca zengin)dir. Dolayısıyla onun beyanı kesinlikle zayıf olan kullarını tahkir eder amacını gütmüyor.

İkinci olarak: Her çeşit açıklama başa kakmak (minnettir) anlamını taşımıyor ta kötü olsun. Bilakis nimetin türüne, nimetin sahibine ve sahibinin amacına göre birçok haletlere ve hükümlere sahip olabiliyor. Örneğin; kendi ana babasının kıymetini bilmeyen ve onların kendisi hakkında çekmiş olduğu zahmetleri hiçe sayan bir çocuğu düşününüz. Anne ve baba tarafından tahmmül edilmiş olan bu zorluklar kendileri tarafından bu çocuğa hatırlatılması gerekmiyor mu? Kesinlikle gerekiyor. Zira bu hatırlatma çocuğun kendi rüştü ve tekâmülü için ortam oluşturuyor. Dolayısıyla bu hatırlatma çok güzeldir.

Bazen insan Allahın kendisine vermiş olduğu büyük nimetlerden gafil kalır ve onları hesaba katmıyor bir duruma geliyor. Dolayısıyla onların kıymetini bilmiyor. Oysaki Allah u Teâlâ kendisine vermiş olduğu bu nimetlerden ve onun yaratılışından üstün ve değerli hedefler gözetlemiştir. Herkes bu hedeflerin farkında ve onları gerçekleştirmek için uğraş içinde olması gerekir. Nimetlerin beyan edilmesi ve hatırlatması şunun içindir ki yaratılışımızın boşa olmadığını, peygamberlerin gönderilişi, aklın verilişi, göklerin, yerlerin, dağların, güneşin, ayın, yağmurun ve bütün bunların yaratılışı bir anlam taşıyor olduğunu bilmem gerekiyor. Zira bütün bunlar gafletten kurtulup kendime gelemem içindir. Bu bağlamda Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık”.[3] Allah tarafından insanlara verilen nimetler iki hedefi güymektedirler: birisi onlardan yararlanmlarıdır diğeri onlarla insanların imtihana tabi tutulmalarıdır. Bu imtihan vesilesiyle insan kendi ihtiyarıyla onu saadetine ve mutluluğuna kavuşturan yolu seçmış olacak ve bu yolla kendini Allah’ın ebedi nimetlerinin bulunduğu cennet vadisine ulaştıracaktır.

İşte Allah u Teâlâ bu nimetleri beyan etmekten insanları bu nimetlerden ve değerlerinden haberdar etmek istiyor.

Üçüncü olarak: Allah u Teâlâ insana vermiş olduğu; büyük ve küçük, nimetleri açıklarken hiçbirisinde minnet kelimesinden istifade etmemiş değildir. Eğer minnet sözcüğünü her hangi bir nimet için beyan etmişse kesinlikle o nimetin değerinin çok üstün ve yüce olduğu içindir. Bu önemli olan nimetlerden bazıları şunlardır:

1-  İlahi Peygamberlerin gönderilişi: Kuranı kerimde şöyle buyrulmuştur: “Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir minnette bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler”.[4] Gerçekten beşeriyetin eğiticisi ve öğreticisi unvanıyla gönderilen resullerden gaflet edilmemesi gereken çok büyük ve değerli bir nimettir. Aksi takdirde yaratılış hikmeti ve hedefi eksik kalacaktır.

2-                Hidayet: kuran şöyle buyurmaktadır: “Daha önce siz de öyle (kâfir) idiniz de Allah size minnet etti (hidayet buldunuz). Dolayısıyla Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”.[5]

3-   Mustadafların (Zaafa uğratılmışların) küresel hükümeti: “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara minnet ederek, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım”.[6]

Zikredilen konuların her birisinin kendi başına çok büyük bir nimet olduğu çok açıktır. Öyle ki bunlardan birisi insanın yaşamından silinirse insaniyet yok olmaya yüz tutacaktır. Bu nedenle bu nimetler tekitle hatırlatılması gerekir. Ta bunların bağışlamasından güdülen ilahi hedefler tahakkuk bulsun.

İlahi nimetlerinin şükrünü yerine getirmek, değerini bilmek ve onlara karşı saygılı olmanın asıl anlamı; verilen nimetleri kendilerine has ve doğru mecrasında yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmaktır. Sadece dille teşekkür etmek değildir. Kufran-i nimetin anlamı ise verilen nimetleri kendilerine has ve doğru olan mecrada; yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmamaktır, onları zayi etmektir. Tabi olarak böyleli insanlar cezalandırılmayı ve uyarılmayı hak etmiş olurlar.

Daha fazla bilgi edinmek için bkz. Aya hudayı muteal vaidhayi hudra der ahret ameli mikoned?



[1]Tefsir-i nümüne” c. 19, s. 133. (hulasa edilmiş); “kamus-i kuran”, c. 6, s. 291.

[2] Bakara, 262- 264.

[3] Kehf, 7.

[4] Ali İmran, 164.

[5] Nisa, 94.

[6] Kasas, 5.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar