Gelişmiş Arama
Ziyaret
8895
Güncellenme Tarihi: 2011/07/04
Soru Özeti
Neden Allah u Teâlâ insanlara vermiş olduğu nimetten dolayı minnet ediyor ve vermiş olduğu nimetlere karşı şükretmeyenleri kıyamet âleminde cezalandırıyor?
Soru
Allah u Teâlâ birisine her hangi bir şey verdiğinizde ona karşı minnet etmeyin dediği halde neden kendisi insanlara vermiş olduğu manevi ve maddi nimetlerden dolayı minnet ediyor ve bu nimetlere karşı şükranlarını yerine getirmeyenleri kıyamet gününde cezalandırıyor?
Kısa Cevap

Terminolojik olarak minnet büyük ve ağır nimetlere deniliyor. Allahın insanlara karşı olan minneti onlara bağışta bulunmuş olduğu büyük nimetlerdir. Minnet ameli ve sözsel olmak özere iki kısımdır. Allahın insanlara karşı olan minneti birinci kısımdan olup çok güzel ve övülecek bir durumdur. İnsanlar arasında revaçta ve yaygın olan minnet ise ikinci türden olan sözsel ve dilseldir. Toplum bu türden olan minneti kabul etmez ve kötü olduğunu kabul eder. Bu anlamdaki minnet Allah tarafından değil başkaları tarafından yapıldığı takdirde tahkir ve küçümsemeyi içeriyor. Bu nedenle bu türden olan minnet kötülenmiştir. Allah u Teâlâ ise mutlak gani ve mutlak kadirdir. Onun minneti kesinlikle mutlak fakra sahip olan insanları tahkir ve küçümseme hedefini gütmüyor. Bilakis Onun yapmış olduğu minnetten güttüğü hedef insanları kedilerine verilen nimetlerden ve değerliliğinden haberdar ederek onları hidayet etmektir.

Ayrıntılı Cevap

Etimolojik olarak “minnet” kelimesi “m-n-n” kökünden alınmış ve kendisiyle cisimler tartılan bir taştır. Terminolojik olarak büyük ve ağır nimetlere denilmektedir. Lügatte ve kuranda ise birinci anlamı da (ağır de büyük nimetlerin bağışı) kapsayarak geniş bir anlamı var. Eğer minnetin ameli bir yanı (tahkir değil insanın faydasını) ve bu yönde bir etkisi var olursa övülecek bir durumdur. Ama eğer tahkir içeren sadece dilsel ve sözsel bir yana sahipse kesinlikle kötüdür ve beğenilir bir tarafı katiyen olamaz. İnsanların dilinde dolaşan minnet ikinci anlamı taşıyan minnet türüdür. Allahın minnetini içeren ayetler okunduğunda insanların zihnine ilk olarak hutur eden olumsuz olan bu ikinci manadır.[1] Oysaki Allah tarafından yapılan minnet toplum arasında yaygın ve olumsuz anlam taşıyan mana değildir. Bilakis verilen büyük nimet anlamındadır.

Şöyle diyebilirsiniz: Bağışlanan büyük nimetlerin Allah tarafından kur’anı kerimin ayetlerinde açıklanması bile sözseldir ve dolayısıyla kötü ve övülecek olmayan minnet anlamına gelebilir.

Cevaben şöyle denilmesi gerekir: ilkin: nimetlerin anlatılmasıyla birlikte kınama ve tahkir ve eziyet etme anlamlar söz konusu olursa kesinlikle kötü ve övülecek bir yanı kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bu durum yaratık ve her birisi farklı zaaflara ve güçsüzlüklere sahip olan iki kişinin bir diğerine bağışlamış olduğu değersiz şeyi dile getirdiklerinde ve bir diğerine karşı minnet etiklerinde söz konusu olur. Kuranı kerimde de yasaklanmış minnetin yanı sıra minnetin içermiş olduğu tahkir ve eziyeti de beyan ederek hatırlatıyor. Bazen de insanlara, “her hakgi birisine bir nimet verdiğinizde veya infakta bulunduğunuzda” kardeşlerinize minnet etmeyiniz denilmektedir. Örneğin kuranı kerimde şöyle buyrulmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de”. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez”. [2]

Ama Allah hakkında böyle bir şey imkânsızdır. Zira O kadiri mutlak (sonsuzca güçlü) ve ganiyi alal-italk (sonsuzca zengin)dir. Dolayısıyla onun beyanı kesinlikle zayıf olan kullarını tahkir eder amacını gütmüyor.

İkinci olarak: Her çeşit açıklama başa kakmak (minnettir) anlamını taşımıyor ta kötü olsun. Bilakis nimetin türüne, nimetin sahibine ve sahibinin amacına göre birçok haletlere ve hükümlere sahip olabiliyor. Örneğin; kendi ana babasının kıymetini bilmeyen ve onların kendisi hakkında çekmiş olduğu zahmetleri hiçe sayan bir çocuğu düşününüz. Anne ve baba tarafından tahmmül edilmiş olan bu zorluklar kendileri tarafından bu çocuğa hatırlatılması gerekmiyor mu? Kesinlikle gerekiyor. Zira bu hatırlatma çocuğun kendi rüştü ve tekâmülü için ortam oluşturuyor. Dolayısıyla bu hatırlatma çok güzeldir.

Bazen insan Allahın kendisine vermiş olduğu büyük nimetlerden gafil kalır ve onları hesaba katmıyor bir duruma geliyor. Dolayısıyla onların kıymetini bilmiyor. Oysaki Allah u Teâlâ kendisine vermiş olduğu bu nimetlerden ve onun yaratılışından üstün ve değerli hedefler gözetlemiştir. Herkes bu hedeflerin farkında ve onları gerçekleştirmek için uğraş içinde olması gerekir. Nimetlerin beyan edilmesi ve hatırlatması şunun içindir ki yaratılışımızın boşa olmadığını, peygamberlerin gönderilişi, aklın verilişi, göklerin, yerlerin, dağların, güneşin, ayın, yağmurun ve bütün bunların yaratılışı bir anlam taşıyor olduğunu bilmem gerekiyor. Zira bütün bunlar gafletten kurtulup kendime gelemem içindir. Bu bağlamda Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık”.[3] Allah tarafından insanlara verilen nimetler iki hedefi güymektedirler: birisi onlardan yararlanmlarıdır diğeri onlarla insanların imtihana tabi tutulmalarıdır. Bu imtihan vesilesiyle insan kendi ihtiyarıyla onu saadetine ve mutluluğuna kavuşturan yolu seçmış olacak ve bu yolla kendini Allah’ın ebedi nimetlerinin bulunduğu cennet vadisine ulaştıracaktır.

İşte Allah u Teâlâ bu nimetleri beyan etmekten insanları bu nimetlerden ve değerlerinden haberdar etmek istiyor.

Üçüncü olarak: Allah u Teâlâ insana vermiş olduğu; büyük ve küçük, nimetleri açıklarken hiçbirisinde minnet kelimesinden istifade etmemiş değildir. Eğer minnet sözcüğünü her hangi bir nimet için beyan etmişse kesinlikle o nimetin değerinin çok üstün ve yüce olduğu içindir. Bu önemli olan nimetlerden bazıları şunlardır:

1-  İlahi Peygamberlerin gönderilişi: Kuranı kerimde şöyle buyrulmuştur: “Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir minnette bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler”.[4] Gerçekten beşeriyetin eğiticisi ve öğreticisi unvanıyla gönderilen resullerden gaflet edilmemesi gereken çok büyük ve değerli bir nimettir. Aksi takdirde yaratılış hikmeti ve hedefi eksik kalacaktır.

2-                Hidayet: kuran şöyle buyurmaktadır: “Daha önce siz de öyle (kâfir) idiniz de Allah size minnet etti (hidayet buldunuz). Dolayısıyla Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”.[5]

3-   Mustadafların (Zaafa uğratılmışların) küresel hükümeti: “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara minnet ederek, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım”.[6]

Zikredilen konuların her birisinin kendi başına çok büyük bir nimet olduğu çok açıktır. Öyle ki bunlardan birisi insanın yaşamından silinirse insaniyet yok olmaya yüz tutacaktır. Bu nedenle bu nimetler tekitle hatırlatılması gerekir. Ta bunların bağışlamasından güdülen ilahi hedefler tahakkuk bulsun.

İlahi nimetlerinin şükrünü yerine getirmek, değerini bilmek ve onlara karşı saygılı olmanın asıl anlamı; verilen nimetleri kendilerine has ve doğru mecrasında yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmaktır. Sadece dille teşekkür etmek değildir. Kufran-i nimetin anlamı ise verilen nimetleri kendilerine has ve doğru olan mecrada; yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmamaktır, onları zayi etmektir. Tabi olarak böyleli insanlar cezalandırılmayı ve uyarılmayı hak etmiş olurlar.

Daha fazla bilgi edinmek için bkz. Aya hudayı muteal vaidhayi hudra der ahret ameli mikoned?



[1]Tefsir-i nümüne” c. 19, s. 133. (hulasa edilmiş); “kamus-i kuran”, c. 6, s. 291.

[2] Bakara, 262- 264.

[3] Kehf, 7.

[4] Ali İmran, 164.

[5] Nisa, 94.

[6] Kasas, 5.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Namahremden suni saç ve suni tırnağı gizletmek vacip midir?
    7277 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/19
    İmam Humeyni hazretleri (kuddise sırıhu) ve diğer değerli merciler şöyle buyurmuşlardır: Kadınlar suni saçları ve gizli (kalması gereken) ziynetleri (bilezik ve gerdanlıklar gibi) de namaz dışında kapatmaları gerekir.[1] Namaz esnasında ise suni olan saçları, ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    18411 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Dünyayı sevmekten kurtulmanın yolu nedir?
    15353 Pratik Ahlak 2010/08/08
    Dünya “edna”nın müennesi olup (ahret hayatı karşısında) daha aşağı ve daha değersiz şey anlamındaki “deni” ve “denaet”ten veya (ahret hayatı karşısında) daha yakın anlamındaki “denev”den türemiştir. Kur’an ve rivayetlerin açıklamasında dünya yerilen dünya ve övülen dünya diye iki kısma ayrılır. Dünyadan söz eden ve insanları onun ...
  • Raf’ı hadisi nedir?
    8156 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/15
    Raf’ı hadisi İslam Peygamberinden (a) rivayet edilen iki hadisin unvanıdır. Birinci hadis, İslam dininde bazı özel durumlarda teklif ve onun gerekliliklerinin ilga edildiğini veya bazı amellerin vaz'i yada teklifi sonuçlarının kaldırıldığını içerir. İkinci hadis, teklif veya bazı hükümlerin, belirli kişileri kapsamadığını ifade eder.
  • İmam Hasan’ın (a.s) yaşantısı, faziletleri, menkıbeleri, sulh ve şahadeti tarihçesini kısaca açıklayınız.
    9232 Tarih 2011/06/20
     İmam Ali b. Ebu Talip’in (a.s) oğlu İmam Hasan (a.s), mübarek Ramazan ayının 15. gecesinde hicretin üçüncü yılında Medine’de dünyaya gözlerini açtı. 37 yaşındayken ona İmam Ali’nin halifesi ve (a.s) varisi olarak biat edildi. İmamet dönemi altı ay üç gün sürdü. Ondan sonra oluşan bazı özel etken ve şartlardan dolayı ...
  • Bazen mezarları namaz kılan kimsenin kıble yönüne düşen imamların kabri yanında namaz kılmak doğru mudur?
    10156 Tefsir 2010/11/27
    Özellikle söz konusu ayetin zahiri, kabirlerin yanında mescit yapmaya izin vermektedir ve böyle bir mescidin Ashab-ı Kehf’in kabirleri civarında yapılmış olduğu da tefsirlerden anlaşılmaktadır. Elbette zahiri manaları itibariyle bu mekânlarda mescit yapmayı yasaklayan bir takım rivayetler de mevcuttur.  Ama bu ayeti göz önünde bulundurmayla ve bu ...
  • Hindistan ve Osmanlı İslamının teorik mukayesesi.
    7410 Fıkıh Tarihi 2010/12/04
    Osmanlı İslamıyla Hind İslamını değerlendirip mukayese etmek için bu iki ülkeye nüfuz eden ve hakim olan mezhebi bilmek gerekir. Osmanlıya (hicri 7. asırdan 10. asıra kadar) hakim olan fıkhi mezhep Ehl-i Sünnetin dört mezhebinden biri olan Hanefi mezhebidir. Ancak onlar itikatta Eş’ari mezhebine mensuptular. Hanefi ...
  • neden İslam'ı kabul etmeliyiz.
    26094 Yeni Kelam İlmi 2011/01/31
    Allah tarafından insanı hidayet edip onu ebedi mutluluğuna ve kemaline kavuştumak için gönderilen dinlerin en kâmili ve en kapsamlısı İslam dinindir. İslam dinini kabul etmemizi gerektiren nedenler aşağıdaki kanıtlar ve delillerdir.1-   İslam dinin kapsamlılığı;
  • Rivayetlere göre gayrimüslimlere karşı davranışımız nasıl olmalıdır?
    11709 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/10/12
    İslam, insan fıtratına uygun sevgi dolu bir din olup bütün insanlığın hidayet ve saadeti için gelmiştir. Din seçmek isteğe bağlı olduğu için her zaman bütün islam toplumlarında az çok gayrimüslim bulunur. İster İslam toplumunda ve İslam devletinin himayesinde yaşayanlar olsun (ehl-i zimme), ister gayr-i İslami ...
  • Utanmanın kökü nedir?
    12855 Teorik Ahlak 2010/09/22
    Utanmak “çekingenlik” anlamındadır. Çekingenlik ise olağanüstü “kendine bakma” ve başkalarıyla karşılaşmaktan korkmaktır. Çekingenlik hayâ ile eşdeğer değildir. Hayâ kendini kontrol etme gücü olup iradî ve değerli bir fiildir. Ayet ve rivayetlerde ondan olumlu bir şekilde söz edilmiştir. Çekingenlik ise tamamıyla gayri tabii, hoş olmayan ve insanın ...

En Çok Okunanlar