Gelişmiş Arama
Ziyaret
6583
Güncellenme Tarihi: 2011/11/22
Soru Özeti
Adsız şehitleri şehirlerin içine ve genel yerlere defnetmek saygısızlığa sebep olmuyor mu?
Soru
1. İslam toplumunun örfünde harem masumların kabir yerlerine denmektedir. Adsız şehitlerin temiz kabri için de bu kavram kullanılabilir mi? Bunun delillerini belirtir misiniz?
2. Adsız şehitleri şehirlerin içine ve genel yerlere defnetmek saygısızlığa sebep olmuyor mu?
3. Şehitleri tanınmayan yerlere defnetmek, bilmeden yapılan bir saygısızlık değil midir?
4. Şehitlerin ailesi, azizlerinin üniversitelere, parklara ve meydanlara defnedilmesine razı mıdırlar?
5. Şehitleri mescitlere defnetmek caiz midir?
6. Adsız şehitleri genel ve halkın bulunduğu yerlere defnetmek caiz midir?
7. Adsız şehitlerin bu mekânlara defnedilmesi komşuların ve arazi sahiplerinin izniyle midir? Söz konusu bölge halkı ve sakinlerinin muhalefet etmesi durumunda şehitlerin defnedilmesi şerî bir problem arz etmez mi?
Lütfen detaylı, ilmî, dinî ve referanslı yanıtlar veriniz.
Adsız Şehitler Sitesi Direktörlüğü,
Kutsal Savunmanın Eserlerini Koruma Ve Değerlerini Yayma Kurumu
Teşekkürler.
Kısa Cevap

Harem, kapsam manasında olup yer ve zaman kapsamlarını içerir ve onun masumların (a.s) kabrine özgü olduğunun şerî ve örfî bir delili bulunmamaktadır. Bu nedenle, şehitlerin mezarı için bu kavramdan istifade etmenin şerî bir engeli yoktur. Ancak halkın genelinin saygısızlık olarak değerlendiği yerlere şehitlerin defnedilmesi saygısızlık sayılabilir. Bu husus da değişik zaman ve mekânlara göre değişkendir. Adsız olan ve doğal olarak aileleri tespit edilemeyen şehitlerin defnedilmesi İslam devletinin yükümlülüğündedir. Mescitlere defnetme hususunda ise İslamî düşünürler arasında görüş ayrılıkları vardır. Ama ilk ve meşru istifadelerin düzenini bozmamak kaydıyla ve yer sahiplerinin izniyle veya şerî hâkimin (İslam devleti) kararıyla diğer genel yerlere adsız şehitleri defnetmeye bir engel bulunmamaktadır. Elbette ahalinin ve mahaldeki sakinlerin memnuniyetsizliklerinin de göz önünde bulundurulacağı bir tarzda davranılması daha uygundur. Ama şerî açıdan onların tümünün rızasının alınmasına gerek yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Yanıta girerken şu noktaya dikkat etmek zorunludur: İslam fıkhında ilk hükümlerin yanında İslam devletinin uygun görmesi durumunda uygulanan gelen ikincil hükümler ve devletsel hükümler de bulunmaktadır. Örneğin, ilk hükümler esasınca bir şahıs kendi mülkünde türlü tasarruflarda bulunabilir; mesela istediği yükseklikte bir bina orada yapabilir, başkalarının tasarrufta bulunmasını engelleyebilir ve hatta oraya gidip gelinmesine izin vermeyebilir. Ama İslam devleti yasalar belirleyerek binanın yasal yükseklik miktarını ilan edebilir ve hatta onun mülkünün bir bölümünü kamunun refahı için yola çevirebilir. İslam devleti mescit, üniversite ve park gibi kamu mallarına yönelik de böyle bir yetki taşır. Bu mukaddimeyle, sorunun değişik bölümlerini incelemeye koyulacağız:

1. “Harem” kavramı Kur’an-ı Kerim’de sadece Mekke şehri için kullanılmıştır[1] ve ona Allah’ın haremi de denmektedir.[2] Peygamber-i Ekrem’de Medine şehrini kendi haremi olarak ilan etmiştir.[3] Sonraki merhalelerde ve İslam ve Şii kaynaklarında bu kavram Ehli Beyt imamlarının (a.s) yaşam ve şahadet ve de defin mahalleri için kullanılmıştır. Kufe, Müminlerin Önderinin (a.s) haremi[4] ve Kerbela İmam Hüseyin’in haremidir.[5] Ama bu kavramdan istifade etmenin yukarıdaki hususlara özgü olduğunu belirten deliller mevcut değildir. Bilakis coğrafî bir alan olsa dahi saygı duyulan her alana “harem” denilebilir. Nitekim her ferdin ailesi kendisinin haremi olarak adlandırılmaktadır.[6] “Harem sera”, “mahrem” ve “namahrem” gibi tabirler de bu sözlük kökünden türemiştir. Zamansal sınırlar olan “haram aylar” da bu kategoride değerlendirilebilir. Bu esas uyarınca, şerî açıdan “harem” kavramını masumların (a.s) kabrine özgü olarak kullanmamız gerektiğini iddia edemeyiz. Aynı şekilde İslam toplumunun bu konuda örfî olarak icma ettiği de ispat edilir bir husus değildir; zira masum imam ile birkaç nesil fasılası olan imam evlatlarının kabri ve de Meysem, Ammar ve Hür Riyahi gibi şehitlerin mezarı için dindarlar tarafından bu kavramın kullanıla geldiğini gözlemlemekteyiz. Bu nedenle, adsız şehitlerin ve hatta tabii bir şekilde vefat eden salih ve takvalı fertlerin defin mahalli için “harem” kavramının kullanılması şerî olarak yasak bilinemez. Elbette “market” veya “mezar” gibi başka kavramlar da kullanılabilir.

2 ve 3. İslamî öğretilere göre, şahadetle veya hatta tabii bir şekilde vefat eden Müslümanların bedeni diri fertler gibi değerli ve saygındır ve onlara yönelik her türlü saygısızlık ve hakaret yasaktır. Ama İslam tam olarak hangi hususların saygısızlık ve hakaret sayıldığı konusunda özel bir görüş öne sürmemiş ve bunun teşhisini kamu örfüne bırakmıştır. Başka bir ifadeyle, eğer halkın geneli veya çoğunluğu bir meseleyi şehitlere ve ölülere saygısızlık olarak değerlendirirse, ondan sakınılmalıdır. Bunun aksi durumda, toplumdaki fertlerin çoğunluğunun bakışında bir davranış saygısızlık olarak addedilmiyorsa, her ne kadar azınlık bir grup bunu saygısızlık saysa da şerî açıdan bu yasak olmayacaktır. Örneğin, ruh hastalarına özgü olan bir hastane içinde insanları defnetmek onlara bir tür saygısızlık olarak değerlendirilebilir. Ama kamu vicdanında onların kutsal mekânların bir köşesi veya büyük parkların yeşil ortamımda defnedilmesi kendilerine bir saygısızlık olarak değerlendirilmez, bilakis bir tür anma ve kendilerine saygı duyma telaki edilir. Bu esasla, kati bir şekilde her kamu alanında şehitlerin defnedilmesinin saygısızlık olduğu belirtilemez. Bilakis bu hususta halkın görüşüne başvurarak şehitlerin uygun olmayan yerlere defnedilmesinden sakınılmalıdır.

4. Sorunun bu bölümünü şehitlerin muhterem ailelerinden sorunuz. Her halükarda kimlikleri teşhis edilen şehitlerin defin mahallinin belirlenmesi ilk etapta o azizlerin ailelerine aittir. Ama sorunuz adsız şehitler ile ilgilidir ve bu nedenle onların defnedilmesini üstlenecek özel bir veli bulunmamaktadır. Öte taraftan tüm adsız şehit ailelerinin bu kamu alanlarının birinde evlatlarının defnedilmesine karşı çıkması diye bir şey de görünüşte söz konusu değildir. Bu esasla, şerî hâkim (İslam devleti) o azizlerin defin mahallini belirler ve bu açıdan şerî olarak bir problem de ortaya çıkmaz.

5. İmam Humeyni (r.a) ölüyü mescide defnetme hakkında şöyle demektedir: Namaz kılan Müslümanları rahatsız etmemesi ve onlara zarar vermemesi kaydıyla mescitlere ölü defnetmenin caiz oluşu, İslamî düşünürlerin ihtilaf ettiği bir konudur. Güçlü ihtiyat göre böyle bir defin caiz değildir.[7] Diğer mercilerin fetvalarına baktığımızda da bu ihtilafı gözlemlemekteyiz. Örneğin diğer fetvalarda şöyle okumaktayız: Eğer Müslümanlara bir zararı yoksa ve namaz kılanlar için bir rahatsızlık yaratmıyorsa ve de mescidin kirlenmemesi kaydıyla, anlaşıldığı kadarıyla ölüleri mescide defnetmenin bir sakıncası ve engeli bulunmamaktadır. Elbette bunun terk edilmesi ihtiyata daha yakındır.[8] Şii fakihler, ölüleri mescitlere defnetmenin caiz ve caiz olmadığına inanların delillerini detaylı kitaplarında beyan etmişlerdir.[9] Bu görüş ayrılıkları göz önünde bulundurulduğunda adsız şehitleri mescitlere defnetmekten kaçınmak daha uygundur. Elbette bu bağlamda iki noktayı hatırlatmak gerekmektedir.

A. Belirtilen husus, bu konuda devletsel hüküm bulunmaması durumunda geçerlidir. Aksi takdirde eğer biz İslam devletinin daha önemli maslahatlar gereğince mescidi bile temelinden yıkabileceğine ve onu yol ve toplumun diğer ihtiyaçları esasınca başka bir şeye dönüştürebileceğine inanıyorsak[10], doğal olarak maslahat görmesi durumunda mescitlerde adsız şehitleri defnetme hükmünü de verebilir.

B. Tüm görüş ayrılıkları vakıf sözünün söylendiği ve mescit hükmü taşıyan mescidin gerçek kapsamıyla ilgilidir. Ama şerî olarak mescidin bir parçası sayılmayan bazı mescit bahçelerine ölünün defnedilmesi sakıncasızıdır. Bu hususta her mescidin vakıfnamesine müracaat edilmelidir.

6. Sorunuzun bu bölümüyle ilgili olarak şunları söylemeliyiz: Cevabın bir bölümü, kamu alanlarında defnedilmeleri durumunda şehitlere saygısızlık ve hakaret konusu bağlamında cevapların ikinci kısmında incelendi. Kamu alanlarındaki şehit mezarlıklarının halkın haklarıyla çelişebileceğini içeren sorunun diğer kısmı hakkında ise, Hz. İmam Humeyni’nin (r.a) fetvasına göre gasp edilmiş arazilerde defnetmenin caiz olmadığı bilinmelidir. Aynı şekilde defin dışında başka amaçlar için vakfedilmiş arazilere veya başkalarının hak taşıdığı arazilere defnetmek de gasp edilmiş arazilere defnetme hükmü taşır.[11] Bu fetvayla, şehitlerin üniversite ve par gibi yerlere defnedilmesi tamamıyla gayri meşru sanılabilir, ama biz tüm dünyada kamuya ait alanların yönetici ve sorumlularının bir şekilde kendi toplumlarının kültürüyle uyuşan yapı ve inşaatlar inşa ettiklerini gözlemlemekteyiz. Böyle bir girişim yasal ve geleneksel hiçbir sakınca taşımaz ve yöneticilerin yetkisi dâhilinde değerlendirilir. Sanat tabloları, anma yapıtları ve hatta adsız askerlerin heykelleri gibi değişik sembollerin asılması, bu hususa delil teşkil etmektedir. Bununla birlikte eğer bazı bireyler kamu alanlarında adsız şehitlerin gömülmesine muhalefet ediyorsa ve bunu kamu haklarıyla çelişmeye bağlıyorsa, göründüğü kadarıyla böyle bir muhalefet yasal ve şerî bir boyut taşımaktan çok, sizin sorunuzla irtibatı olmayan başka dürtülerden kaynaklanmaktadır. Bu esas uyarınca, örfî olarak taşıdıkları yetki çerçevesinde kendi yönetimleri altında bulunan yerlerde değişik yapı ve semboller inşa edebilen kamu alanları yöneticileri, adsız şehitlerin defnedilmesine de onay verebilir. Elbette bu konunun belirtilen kamu alanlarının normal ve meşru ilk kullanışlarında sınırlılık meydana getirmemesi gerekir. Aynı şekilde yöneticilerin izin vermemesi durumunda bile, devletsel hükümden[12] yararlanarak baştan böyle bir girişimde bulunabileceği de bilinmelidir. Bu nedenle yönetici veya devlet gördüğü maslahat ve taşıdığı yetkilerden kaynaklanan bir izin verirse, İmamın fetvasında yer alan yerin gasp edilmiş olacağı konusu bu örneği içermez.

7. Belirtildiği gibi ilk etapta ölülerin defnedilmesi için arazi sahipleri ve sorumlularının izni gereklidir, ama İslam devleti tarafından belirlenmiş bir genelgenin bulunması durumunda, bu bireyler malik ve sorumlu olmaya isnatta bulunarak adsız şehitlerin defnedilmesine engel olamazlar. Komşuların ve mahaldeki ahalinin rızasının alınması da defnin meşruiyetine kendi başına bir etkide bulunmayacaktır; zira tabii olarak normal halde böyle bir durumda tek tek komşuların rızasını almak mümkün değildir ve esasen onlar kendilerine ait olmayan bir yere birisinin defnedilmesi hakkında görüş bildiremezler. Ama bununla birlikte, eğer İslam devleti defnetmek için belirli bir noktayı ilan etmemişse ve bunun seçimini ilgili yetkililere bırakmışsa, ahalinin bu aziz şehitlerin çevrelerine defnedilmesine müspet bakacağı en azından böyle bir defnin menfi sert hassasiyetlere yol açmayacağı mekânlar seçilmeli ve de böylece Allah korusun bu büyük şahsiyetlere yönelik bir saygısızlığın yapılmasına engel olunmalıdır. Son olarak adsız şehitlerin defnedilme niteliği hakkında değişik eğilimlerin olabileceğini belirtmek gerekir. Ama her halükarda bu hususta son sözü söyleme hakkı değişik görüşleri inceleyen, en uygun şıkları seçen ve icra genelgesi sıfatıyla bunları duyuran İslam devletine aittir.



[1] Kısas, 57; Ankebut, 67.

[2] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 4, s. 563, h. 1.

[3] a.g.e. s. 564, h. 5.

[4] a.g.e. s. 563, h. 1.

[5] a.g.e. s. 586, h. 2.

[6] İbn. Manzur, Lisanü’l-Arab, c. 12, s. 123.

[7] Humeyni, Ruhullah, Tehrirü’l-Vesile, c. 1, s. 89, mesele. 8, Müessese-i Metbuat-i Daru’l-İlim, Kum, çap-ı dovvom.

[8] Behçet, Muhammed Taki, Vesiletü’n-Necat, s. 120.

[9] Örnek olarak bkz: Muhakkik Damad, Seyid Muhammed, Kirabu’s-Salat, c. 3, s. 171, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, çap-ı dovvom, 1416 k.

[10] Sahife-i İmam, c. 20, s. 452, “hakim yol üzerinde olan mescit veya evi yıkabilir…”.

[11] Humeyni, Ruhullah, Tahrirü’l-Vesile, c. 1, s. 89, mesele. 8.

[12] Elbette bu hususta devletsel hüküm varsa. Aksi takdirde, sorumlu ve maliklerin rızasının alınması gereklidir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar