Gelişmiş Arama
Ziyaret
11260
Güncellenme Tarihi: 2010/05/30
Soru Özeti
Cansız varlıklar ve bitkiler Allah’ı nasıl tespih ederler?
Soru
Cansız varlıklar ve bitkiler Allah’ı nasıl tespih ederler?
Kısa Cevap

İnsanların âlemdeki varlıklara yönelik ilmi çok az ve naçizdir. Varlıkların yüce Allah’ı nasıl tespih ettikleri meselesi de henüz beşerin niteliğini kavramadığı konulardan biridir. Değişik ayet ve rivayetlerde varlığın tüm cüzlerinin yüce Allah’ı tespih ettiği beyan edilmiştir. Varlığın cüzlerinin tespih şekli hakkında müfessirler arasında iki görüş vardır:

1. Varlıkların tespih edişi hal diliyledir ve onlar kendi varlıklarıyla şöyle söylemektedirler: “Eğer bende bir eksiklik görüyorsan, bu benim varlığımın gereğidir ve Allah bu eksiklikten münezzehtir.”

2. Varlıklar söylem diliyle tespih ederler. Elbette onların söz ve söylemleri insanlar ve hayvanlar arasında bilinen şekliyle değildir. Onlar henüz insanların bilgisinin niteliğini anlayamadığı özel bir şekildedir.

Ayrıntılı Cevap

İnsanın evrendeki varlıklara yönelik ilmi çok sınırlı ve cehaletiyle karşılaştırıldığında naçizdir. Biz böceklerin, solucanların ve birçok başka varlığın birbiri ile nasıl konuştuklarından ve irtibat kurduklarından haberdar değiliz ve onların seslerini duyma gücünden bile yoksunuz! Zira bizim duyma gücümüz sadece özel bir frekans alanında bulunan sesleri duyar ve daha az veya daha çok frekanslı sesleri duymaya güç yetiremez. Oysaki onlar kesinlikle birbiri ile irtibat halindedirler! Varlığın yüce Allah’ı nasıl tespih ettiği konusu beşerin henüz kavramadığı meselelerdendir. Bundan dolayı biz bunun niteliğini tasavvur edemeyiz. Değişik ayet ve rivayetlerde varlığın tüm cüzlerinin tespih ettiği belirtilmiştir.[1] Tespih, Allah’ı her türlü eksiklik, güçsüzlük, yetersizlik ve genel anlamıyla yaratıkların derecesiyle uyuşan şeylerden tenzih etmek ve arı bilmektir. İmam Sadık’tan (a.s) sübhanallah hakkında sorulmuş ve kendisi şöyle buyurmuştur: “Allah’ın her kötülükten kulluk gayretiyle temiz olduğunun belirtilmesidir.”[2] Varlıkların (cansız varlıklar ve bitkiler) nasıl tespih ettikleri hakkında müfessirler arasında iki görüş mevcuttur:

1. Hal diliyle tespih etmek.

2. Söylem diliyle tespih etmek.

1. Hal Diliyle Tespih Etmek

Bazı müfessirler varlıkların tespihini hal diliyle tespih etmek olarak yorumlamış ve bunu varlığın ve tüm varlıkların yüce Allah’ın zat ve kemal sıfatlarına delalet ettiğini söylemişlerdir. Bu grubun bakışında varlıkların tespih edişi tekvinsel tespihtir ve varlıklar gerçekte hal diliyle kendi yaratıcılarını nitelemektedir. (Dışarıdaki görüngü içerideki sırrı haber verir) Varlıklar hal diliyle şöyle demektedir: “Eğer bende bir eksiklik görüyorsan, bu benim zatımın gereğidir ve Allah bu eksiklikten münezzehtir.” Ebu Nasır Farabi, Tabersi, Fahr, Razi ve Alusi varlıkların tespihinin hal diliyle olduğunu söylemektedir. Numune tefsirinde de bu görüş dile getirilmiştir. Farabi varlıkların tespih edişi ve namaz kılışını tefsir ederken şöyle demektedir: İlahi dergâh karşısında gök gezerek, yeryüzü hareket ederek ve yağmur yağarak namaz kılar.[3]  Bu görüşe göre varlıkların ve evrendeki zerrelerin tespih edişini tasavvur ve tasdik etmek çok rahat idrak edilebilir; zira evrende bulunan her zerrenin yaptığı iş onun tespihi sayılır.

2.  Söylem Diliyle Tespih:

Bu tür tespih ve övmeden maksat, tüm varlıkların akıl ve şuur taşımasıdır. Onlar Rablerini hal diliyle tespih eder, O’na hamd eder ve buna ek olarak O’nu söylem diliyle de tespih ederler. Lakin özetle bu tür tespih tüm hayvanların ve cansız varlıkların kendi konumlarıyla bağdaşır bir şekilde idrak ve düşünen nefisler taşıdığı temeli üzerine kurulmuştur. Her varlık kendi düşünen özüyle Rabbini tespih eder ve varlık evrenindeki zerrelerde varlıkların tespih edişi her tarafı sarar. Elbette bunu duymak herkes için mümkün değildir ve sadece gönül ehli ve mülk hicaplarını yırtmış kimseler evrendeki varlıkların tespih seslerini işitebilirler. Mevlana şöyle demektedir:

Eğer senin için gaipten bir göz açılırsa,

Evrendeki zerreler senin ile sırdaş olur

Suyun, toprağın ve çamurun konuşması

Ancak gönül ehlinin duyularınca hissedilir

Bu görüşü kabul etme eğiliminde olan büyük çağdaş şahsiyetler arasından Allame Tabatabai (r.a) ve şehit Mutahhari’ye (r.a) işaret edilebilir. Allame Tabatabai (r.a) şöyle söylemektedir: “Tüm varlıklar gerçek ve söylemsel anlamda tespih ederler. Söylemsel tespihin duyulan ve anlaşılmış sözcükler ile anlaşılması lazım değildir.”[4] Bu yüzden bitkilerin ve cansız varlıkların tespihi de hakiki ve söylemsel bir tespihtir. Meleklerin ve müminlerin tespih edişini söylemsel bilmemiz ve diğer varlıkların tespihini ise hal diliyle tespih etmek olarak değerlendirmemiz doğrul değildir. İnsan meselenin diğer boyutunu kavrayabilmesi için gönül, mana ve hakikat ehli olmalıdır. Varlıkların diğer boyutunu idrak ettiğimiz zaman, onların tümünün nasıl idrak, akıl, bilgi sahibi olduğunu ve nasıl rablerini hamd ve tespih ettiklerini anlarız. Kur’an-ı Kerim Hz. Davut hakkında şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.[5]  Bu ayette varlıkların söylem diliyle tespih ettiğini onaylayan iki nokta mevcuttur:

Birincisi, Rabbi tespih etmede dağların ve kuşların Davut (a.s) ile birlikte olmasıdır. Eğer varlıkların tespih etmesinden maksat hal diliyle tespih etmekse, onların Davut’a (a.s) eşlik etmesinin bir manası olmayacak veya bunu zikretmede herhangi bir nokta gözlemlenmeyecektir. Ayetin akışı birdir. Bundan dolayı dağlar ve kuşlar bağlamında tespih etmeyi hal diliyle bilmemiz ve Davut (a.s) bağlamında ise söylem diliyle değerlendirmemiz manasız olacaktır. Çünkü hal diliyle tespih etmek her zaman ve Davut (a.s) olmaksızın da mevcuttur. İkinci nokta ise şudur: Ayette akşamları ve sabahları dağlar ve kuşlar Davut’a (a.s) eşlik etmekteydiler diye buyrulmaktadır. Akşamların ve sabahların gece ve gündüzün başka bir tabiri olduğu ve neticede daimi tespihin kastedildiği söylenebilir. Lakin önceki nokta (Davut’a (a.s) eşlik etmek) göz önünde bulundurulduğunda dağlar ve kuşların Davut (a.s) ile eşzamanda ve beraberce tespih ettiklerini söylemek gerekir. Yani her ne zaman Davut (a.s) tespih etmeye başlıyorduysa, dağlar ve kuşlar da ona eşlik etmekteydiler. O halde burada gerçek manasıyla güneşin doğuşu ve batışı kastedilmektedir. Böyle bir durumda da tespihin dağların ve kuşların varlığının Allah’ın varlığına delalet etmesi ve hal diliyle tespih etmek olarak yorum yapmak manasız olacaktır. Belirttiğimiz gibi bu tür tespih sürekli ve her zaman yapılmaktadır. Bu sabah ve akşam veya Davut (a.s) ile birlikte yapılmaya özgü değildir. Dağların ve kuşların kendisiyle birlikte tespih ettiğini duyan Davut (a.s) eşyanın batın ve melekûtuna erişmiş ve onların melekuti seslerini işiten başka bir kulağa sahip idi. (Eğer bizim batın kulağımız açılırsa, biz de bunları duyarız.)[6] Hz. Peygamberin (s.a.a) avucunun içinde çakıl taşlarının dile gelmesi konusu hakkında[7] şehit Mutahhari şöyle demektedir: “Burada Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi, onun çakıl taşlarını tespih etmeye mecbur kılması değildi, Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi, bireylerin kulağını açması ve onların çakıl taşlarının sesini duymalarıydı. Çakıl taşları her zaman tespih etmektedir ve Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi çakıl taşlarını konuşturmak değil, onların sesini etrafındaki bireylere duyurmaktı.”[8] Bundan dolayı varlıkların söylemsel ve sözlü tespihlerinin olağan bir husus olduğunu ve temiz kalpli ve kendini arındırmış insanların bunları idrak ettiğini söyleyebiliriz.

 


[1] İsra Suresi, 44. ayet: :"تُسَبِّحُ لَهُ السَّماواتُ السَّبْعُ وَ الْأَرْضُ وَ مَنْ فِيهِنَّ وَ إِنْ مِنْ شَيْ‏ءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَ لكِن‏لا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ"  Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.

[2] El- Kâfi, c. 1, s. 118, hadis 10… هِشَامِ بْنِ الْحَكَمِ قَالَ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ع عَنْ سُبْحَانَ اللَّهِ فَقَالَ أَنَفَةٌ لِلَّهِ

[3] Varlıkların tespihi.

[4] Tercümeyi El- Mizan, c. 13, s. 152.

[5] "(وَ اذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُدَ ذَا الْأَيْدِ  إِنَّهُ أَوَّابٌ(17)إِنَّا سَخَّرْنَا الجِْبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشىِ‏ِّ وَ الْاشْرَاقِ(18)وَ الطَّيرَْ محَْشُورَةً  كلُ‏ٌّ لَّهُ أَوَّابٌ(19) ". (Sad. 17-19)

[6] El- Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 13, s. 120 – 121.

[7] Biharu’l Envar, c. 57, s. 169.

[8] Mutahhari, Murtaza, Aşinayi ba Kur’an, c. 4, s. 174.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • cinsel sapıklık ve inhiraftan korkulmadığı taktirde evlilik bırkalabilinir mi?
    10114 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/01
    Evlilik olgusu bütün milletler arasında süre gelmiş bir gelenektir. Ancak islam dini evliliğe ve aile yuvasının ve teşkilatının kurulmasına çok önem vermiştir. Ayet ve rivayetlerdeki bütünlükten evliliğin ne kadar önemli olduğu çok güzel bir şekilde anlaşılıyor. Allahu teala kuranı kerimde bekar olanları evlendirin, şeklinde emr ...
  • İmam Musa Kazım’ın (a.s) hayatı, evlatları ve torunlarını özetle benim için açıklar mısınız?
    21759 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Melekler Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bilmekteydiler?
    13280 Tefsir 2011/06/20
    Meleklerin Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bildiği hususunda bir takım ihtimaller beyan edilmiştir:1. Lavh-i Mahfuz kanalıyla Âdem’in zürriyetinin yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı ve kan akıtacağı öğrenilmiştir. 2. İlahi haberler yoluyla öğrenilmiştir.3. Bu konu gerçekte meleklerin öngörüsüydü; çünkü onlar insanın bir takım tabii çelişkiler taşıyan toprak ...
  • Cennet ve cehennemde ölüm var mıdır?
    18303 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    Kur’an, rivayet ve aklî deliller, insanların cennete veya cehenneme gittiği zaman artık bir ölümün olmadığı hususunda müttefiktirler. Kur’an’ı Kerim bir taraftan kıyameti daimi gün (ebediyet günü) olarak adlandırmış ve öte taraftan da cennetlikleri daimiler (ebediler) sıfatıyla nitelemiştir. Rivayetlerde geldiği üzere cennetlik ve cehennemliklere şöyle ...
  • Yolculuktayım ve yolculuğumun müddeti belli değil. Lütfen seferî kılma ve tam kılma açısından namazımın durumunu belirtiniz.
    6948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Cemaat namazı niyetinde namaz rekâtlarının sayısı belirtilmeli midir?
    6376 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Asıl yanıta değinmeden önce niyette iki önemli konunun dile getirildiği noktasını hatırlamak gerekir:1. Niyette söz gerekli midir?2. Niyette muteber olan şeyleri dile getirmenin lazım olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra[1] hangi şeylerin niyette gerekli ve muteber olduğu konusu ortaya çıkmaktadır. ...
  • Hicr suresi 91. ayetteki bölenlerden Allah’ın kasti nedir?
    11333 Tefsir 2010/11/27
    Bu ayet-i şerifede yer alan “el-muktesimin” kavramı bölen ve bölücüler anlamındadır. Bu ayetin nüzul sebebinin ne olduğu ve kimler hakkında nazil olduğu hususunda ise tefsirlerde birkaç ihtimal beyan edilmiştir. 1. Hac aylarında yolculara Muhammed adındaki bir şahsın bir takım iddiaları olduğunu ve kesinlikle kendisinin sözlerini dinlememelerini ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7310 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • Sigaranın orucu bozduğunu bilmeyen biri, sigara içerek tuttuğu oruçların kazasının yanı sıra keffarette vermeli midir?
    8350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    İmam Humeyni (r.a) ve diğer büyük taklit mercilerinin görüşleri şöyledir: (Oruç tutan kişi) Meseleyi bilmediğinden dolayı orucu bozan bir şey yapsa, eğer meseleyi öğrenme imkanı vardıysa farz ihtiyat gereği üzerine keffaret gelir. Eğer meseleyi öğrenme imkanı yoktuysa veya meselenin farkında değildiyse yahut filan şeyin orucu bozduğunu kesin olarak ...
  • Hz. Müslim kimdi?
    19268 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2010/12/22
    Akil’in oğlu olan Müslim üç imam (müminlerin önderi Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) ) ile aynı asırda olup onları yakından görmüş, İmam Hüseyin’in (a.s) imameti zamanında imamının hedefleri için canını feda etmiş ve Übeydullah b. Ziyad emriyle şahadete ulaşmıştır. O bu zamanda İmam Hüseyin’in (a.s) ...

En Çok Okunanlar