Gelişmiş Arama
Ziyaret
19246
Güncellenme Tarihi: 2012/03/10
Soru Özeti
Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
Soru
Birinci soru: Ehl-i Sünnet abdeste ayağını yıkıyor ve ayağı yıkamanın farz olduğunu söylüyor ve kesinlikle bu fardır. Şia ayağını mesh ediyor ve niçin farzı terk ediyor? Farzın terk edilmesiyle büyük günah işlenmiş olmaz mı? İkinci soru: Siz Ehl-i Beyt Şiaları, Hz. Ali (Kerremallahu vechehü)’nin davranışlarına bağlısınız oysa Hz. Ali (Kerremallahu vechehü) ne farzı ne de sünneti terk ediyordu bilakis, sürekli bunları yerine getiriyordu ama siz Şialar, namazda sünneti ve abdestte farzı terk ediyorsunuz! Bunu terk etmede deliliniz nedir?
Kısa Cevap

Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız.

Şia; Kur'an, Ehl-i Beyt (a.s) ve büyük sahabelerden aldığı öğretilerden yararlanarak şöyle inanır. Abdest, iki yıkama ve iki meshten oluşur; önce yüz sonra dirsekten parmak ucuna kadar dirsek yıkanır ve ardından, önce baş sonra ayağın üzerine mesh edilir.

Söylediklerimize izafeten biz, abdestin ibadetlerden olduğunu ve ibadetlerin ise  "Tevkifi" olduğuna inanıyoruz. (Tevkifî yani: Değiştirilemez ve Allah-u Teâlâ'nın emriyle Allah Resulü (s.a.a)'ne Cebrail (a.s)'in talim ve öğretimiyledir); hiç kimsenin azaltıp çoğaltma hakkı yoktur ve tam olarak Peygamber Ekrem (s.a.a)'in abdest aldığı gibi abdest alınmalıdır ve bu surette her türlü delillendirmeler, nassın (Kur'an ve sünnet) karşısında içtihat olacaktır.

Ehl-i Sünnet âlimlerinin bazıları şöyle diyor: Akli açıdan yıkamak mesh etmekten daha uygundur; yıkamak temizliktir ve bu şekilde Âlemlerin Rabbi karşısında namaza durmak daha münasiptir. Ne var ki bu, kıyastır ve kıyasın batıl olduğu ve ilmi bir yeri olmadığı kendi yerinde ispat edilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız.

Şia; Kur'an, Ehl-i Beyt (a.s) ve büyük sahabelerden aldığı öğretilerden yararlanarak şöyle inanır: Abdest, iki yıkama ve iki meshten oluşur[1]; önce yüz sonra dirsekten parmak ucuna kadar dirsek yıkanır ve ardından önce başa olmak üzere baş ve ayağın üzerine mesh edilir.

İhtilaf Kaynağı

Meshetme ve yıkama noktasında var olan ihtilafa kaynaklık eden şey "ercül=ayaklar" kelimesinin irabı yani harekesidir. "Ercüleküm" kelimesinde var olan "lam" harfinin okunmasında iki görüş var olmaktadır. Bazıları kesre yani "li" şeklinde okumuşlardır. Bu durumda hiçbir ihtilaf olmamalıdır. Ama buna rağmen bazı ehlisünnet tefsircileri şuna inanmaktadırlar: Ehlisünnetin kabul görmüş oldukları görüş tercih edilmektedir. Zira bu durumda "ercül" kelimesi "ruus" kelimesine atıf edilmiştir. Elbette bu atıf bu cihetle değildir ki baş gibi mesh edilsin. Belki şundan dolayıdır ki, ayaklar diğer organlara oranla daha farklı ve üzerlerine su dökülür ve su israf ediliyor. Başa atıf edilmesinin nedeni bu israfın önü alınması içindir. [2]

Acaba kendi anlayışına göre kuranı mana etmek (tefsir-i bir-rey) bundan daha farklı olabilir mı? Kuranı bu şekilde mana etmek kendi akide ve anlayışlarını tevcih etmek için kuranı kullanmak anlamında değildir de nedir? Oysaki kuran vahiy olan bir kelamdır. Biz kuranın hizmetinde olmamız gerekirken kuranı hizmetimize alıyoruz. Kuranın öğretilerinden yararlanıp kendi akidelerimizi şekillendirip güçlendirmemiz gerekir ve her çeşit önyargılı olmaktan uzak durmamız gerekir.

Bu tür görüşler tefsir değildir. Bunlar kişisel ve şahsi görüşlerdir ki kurana tehmil edilmiştir. Bu nedenle ilgili ayeti konu edip incelememizde yarar var olmaktadır. Ama bir diğer kısım tefsirciler "ercüleküm" kelimesinde var olan "1am" harfını "1e" yani fethe şeklinde okumuşlardır. 

 

Ayetin İncelenmesi:

Kur'an'da sadece Maide Suresinin altıncı ayetinde abdest konusu işlenmiştir. Ayet şöyledir: "Ya eyyühellezine amenu iza kumtüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafiki vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka'beyn" [3] Meşhur kıraete göre "ercüleküm" kelimesi "feth" şeklinde (le) okunur. Bu nedenle buna yönelik iki terkip şekillenmiştir.

Mensup (fethe şeklinde) olan "vücuh" kelimesine atıf edilmiştir. Bu durumda "ercüleküm" kelimesi de mensup okunması gerekir dolayısıyla yıkamaya mahkumdur. Bu nedenle ayakların da yüz ve eller gibi yakanmasına hüküm edilir. "Ruusiküm (Başlarınız)" kelimesi mecrur (kesre yani "i" (ruusi=başları) şeklinde) gelmiş olsa da ama "biruisikum" bir bütün olarak "İmsehu" fiilinin mef'ulü ve asıl itibariyle (yani harfi car üzerine gelmeden önceki irabın aslı) mensuptur. "Erculeküm" kelimesi, "Biruusikum" kelimesinin mahalline atfedilmiştir ve "Biruusikum" kelimesinin hükmü ne ise "Erculeküm" kelimesinin hükmü de odur yani mesh etmektir. O halde ayakların da tıpkı başta olduğu gibi mesh edilmesi gerekir.

Bazı ehlisünnet âlimleri şöyle istidlal etmişlerdir: yıkamak meshi de kapsıyor. Yani yıkamak şundan ibarettir: Çok rutubetli ve ıslaklıktır. Ama bunun tersi doğru değildir. Yani mesh yıkamaya şamil gelmiyor. Buna binaen eğer bir kimse ayaklarını yıkasa boynundaki borcu kesinlikle eda etmiş olur. Zira eğer farazi olarak meshin vacip olduğunu kabul etmiş olsak ayaklarını yıkayan bir kimse aynı zamanda mesh de etmiştir. Ama ayaklarını mesh eden bir kimse eğer gerçekten yıkama vacip olmuş olsa bu durumda üzerindeki teklif kalkmamış olur. Zira bu kimse yalanız mesh etmiştir. Oysaki bu farza göre yıkamak vacip idi. [4]   

Bu tür istidlallerin doğru olmadığı açıktır. Zira yıkamak ve mesh etmek bir birinden iki ayrı mahiyettir ve gerçekte bu iki kelimenin birbirlerine olan nispeti tezattır. Buna binaen bunların hiçbiri, bir diğerini doğrulamaz yani yıkamak, mesh etmeyi kapsamadığı gibi mesh etmek de yıkamayı kapsamaz aksine, bu tür konularda lügati anlamanın en güzel ölçüsü, örfte o lügatin nasıl anlaşıldığıdır.

Acaba örf bu iki kelimeden, söz konusu istidlalin açıkladığı şeyi mi anlıyor; yani ayağını yıkayan kimseye, ayağını mesh etmiştir mi diyor?

Konunun akışını kolaylaştırmak ve bir neticeye varmak için kabul etsek bile bu iki kelimenin birbirlerine nispeti tezat değil, "Tam girişimlik (umum ve husus mutlak)"tir ve böyle bir nispetle yıkamak, fazla mesh etmekten ibaret olur. Ne var ki böyle bir şeyin kabul edilmesiyle birlikte öncelikle, bu genelleştirilebilmelidir yani mesh edilmekle mükellef olduğumuz her yerde yıkamanın yeterli olduğunu söylememiz gerekir ki kafanın mesh edilmesi konusunda da geçerli olacaktır yani mükellef, başını mesh edeceği yerde yıkamakla yetinmelidir. Hâlbuki bu sözün batıl olduğu apaçık ortadadır ve kimse bunu kabul etmez. [5]

İkincisi: Bu surette yine de ayaklar, mesh etmenin yerine yıkanamaz. Zira abdest ibadetlerdendir ve ibadetler ise  "Tevkifi" dir (hiç kimsenin azaltıp çoğaltma hakkı yoktur) ve tam olarak Peygamber Ekrem (s.a.a)'in abdest aldığı gibi abdest alınmalıdır ve bu surette her türlü delillendirmeler, nassın (Kur'an ve sünnet) karşısında içtihat olacaktır ki bu da zorunlu olarak batıldır.

Ehl-i Sünnet âlimlerinden Reşit Rıza şöyle diyor: Akli açıdan yıkamanın daha uygun olduğunu görüyoruz; yıkamak temizliktir ve Âlemlerin Rabbi karşısında bu şekilde durmak daha münasiptir.

Hiç şüphesiz Reşit Rıza burada kıyasın ismini getirmemiş ve yıkamak temizliktir ve temizlik, her yerde iyidir; bu konu diğer konular gibidir o halde yıkamak iyidir, diyerek kıyasa dayanmıştır. Ne var ki dini hükümlerin ispat edilmesinde kıyasın yeri yoktur ve Reşit Rıza "el-Menar" tefsirinde buna inanmıştır zira o "Allah, Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?" dedi. (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi."[6] Ayetinin zeylinde kıyasın yerildiğine dair İmam Sadık (a.s)'tan iki rivayet naklediyor. Şöyle diyor: Ebu Na'im "Hilye (Hilyetu'l Evliya)" kitabında ve Deylemi Cafer Sadık'ın babasından ve babasının da dedesi Allah'ın Resulü (s.a.a)'nden naklettiğine göre Allah Rasulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dinde kendi görüşüne göre kıyas eden ilk kişi şeytandı.[7] Aynı şekilde Cafer (Sadık) şöyle dedi: Dinde kendi nazarına göre kıyas eden kimseyi Allah-u Teâlâ kıyamet gününde şeytanın dostu kararlaştırır.[8]

Sonuç

Buraya kadar iki ayrı konu için iki hükmü açıkladık yani yüz ve başın yıkanması ve mesh edilmesi ve eller, yüze ve ayaklar başa olmak üzere bunların her birinin, bir şeye atfedildiğini ortaya koyduk. Yani abdeste yüzün yıkanmasının farz olduğu gibi iki elin dirseğe kadar yıkaması da farzdır. Aynı şekilde başın bir kısmının mesh edilmesi farz olduğu gibi ayağın da bilek kemiğine kadar mesh edilmesi farzdır.[9] Sunduğumuz konuları dikkate alarak Şia'nın farzları terk etmediğini ve Peygamber (s.a.a) ve Ali (a.s)'nin sünneti aksine amel etmediğini söyleyebiliriz.

Konuyla alakalı indeksler:

"6236(site: 6416): Peygamber (s.a.a)'in abdesti, site 6416"

"12968 (site: 13027): Abdestin felsefesi".

 

[1] Tusi, "Tezhibu'l Ahkâm", Daru'l Kutübü'l İslamiye baskısı, 1365 h. k, c. 1, s. 63, hadis 25.

[2] Zamahşeri, Mahmut, "El-Keşşaf", Beyrut basımı 1407 k. Üçüncü baskı, Naşiru Daru'l Kitabu'l Arabi, c. 1, s. 611.

[3] Maide Suresi, 6.

[4] Razi, Ebu Abdullah Fahrettin Muhammed b. Amr, "Mefatihu'l Ğayb", Beyrut basımı 1420 k,  Naşiru Daru'l İhyai't Turas el-Arabiye, üçüncü baskı, c. 11, s. 306; Reşit Rıza, Muhammed, "Tefsiru'l Kur'ani'l Hakim (Tefiru'l Menar)", Lübnan-Beyrut:  Naşiru Daru'l Marife, ikinci baskı, s. 223.

[5] Bakınız: Tabatabai, Muhammed Hüseyin, "el-Mizan fi tefsiru'l Kur'an",  Musevi Hamedani, Kum 1374 h. k: Defteri İntişarati İslami Camiayi müderrisin hozeyi ilmiye Kum, beşinci baskı, c. 5, s. 363.

[6] A'raf Suresi, 12.

[7] A'raf Suresi, 12.

[8] Reşit Rıza, Muhammed, "Tefsiru'l Kur'ani'l Hâkim (Tefsiru'l Menar)", c. 8, s. 331.

[9] Tusi, "Tezhibu'l Ahkâm", c. 1, s. 62, hadis 20; Konuyla alakalı daha fazla bilgi için bakınız: Risale-i Şeyh Müfit, el-mesh ale'l ricleyn, s. 25.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kur’an’a göre bir imamın sahip olması gereken özellikler nelerdir?
    10981 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Kur’an-ı Kerim’de İmamet (insanın toplumsal liderliği manasında) meselesi ikiye ayrılmıştır: 1) Nur İmamları: Salih ve ilahi imamlardır. 2) Ateş İmamları: Küfür ve dalalet imamlarıdır. Kur’an’da nur imamları için zikredilen birçok özellik şunlardır: Masumiyet, hidayet eden, yakin ehli olan, ibadet eden, sağlam ve sabit, şahid, Allah yolunda cihad eden, ...
  • Şiiler Allah ile imamlar arasında fark olduğuna inanırlar mı?
    7227 Eski Kelam İlmi 2012/08/11
    Diğer ekoller gibi Şia ekolü de tarih boyunca sürekli ifrat ve tefrit eksenli akımların ilgisine muhatap olmuştur. Bu akımlar Gulat, Mukassire ve Nasibiler gibi değişik isimler ile Şiiler ve imamlar için zorluklar yaratmıştır. Şii imamları bu sapık akımların tehlikelerinden Şiileri korumak için sürekli çabalamışlardır. Onlar kendi konumlarını açıklayarak, ...
  • İmamlar, ne zaman şehid olacaklarını bildikleri halde, buna engel olmak için neden önlem almadılar?
    6729 Eski Kelam İlmi 2009/02/22
    Cevabın anlaşılabilmesiiçin önce bir kaç noktaya açıklık getirmek gerekir:1- Masum İmamlar (a.s), kendi şehadetlerinin yer ve zamanı da olmak üzere acaba bütün olayları biliyor muydular? Bunun kendisi incelenmesi gereken bir konudur ve ispatlanmış değildir.
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    5351 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Allah’ın bir olduğunun akli delili nedir?
    21428 Eski Kelam İlmi 2011/04/28
    İbrahimi dinlerin en önemli ilkesi olan tevhid, Allah Teala’yı bir bilmek, Onun bir olduğunu kabul etmektir. Tevhidin zıddı Allah’a şirk koşmaktır. Allah’ın her türlü şerik, eş ve benzerinin olmaması, her türlü harici akli ve vehmi terkipten uzak olması ve terkipsizliğinin ispatı Onun birliğinin ve tevhidinin ispatı dairesine girer.
  • SMS kanalıyla okunan talakın hükmü nedir?
    7260 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/12
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Hükümetin başında bir fakihin bulunması (veliyi fakih) dini istibdadın önünü alıyor mu yoksa istibdadın kendisine neden olacak mı?
    6278 Düzenler 2012/04/02
    Kendini beğenme, bencil ve nefis mihverlilik[i] istibdadi nizamların en önemli özelliklerindendir. Baskıcı hükümetler çok çeşitlilik içermesine rağmen aşağıdaki özelliklerde müşterektirler: Şahıs veya belli bir tabaka, halkın rızası olmadan onlara hükümet ediyor. Hükümetin gücünün genişliği kanundan daha üstündür ve hiçbir kanun onu ...
  • Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
    5761 Düzenler 2010/09/22
    Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.
  • Haram aylarda savaşmak hakkında İslam’ın görüşü nedir?
    27588 Tefsir 2012/04/15
    Ayet ve rivayetlere göre, İslam haram aylarda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) savaşmayı caiz görmemekle kalmamış, hatta hiç kimsenin bu aylarda savaşmayı düşünmemesi için katı bir tutum sergilemiştir. Hatta soruda belirtilen ayette haram aylarda savaşmak büyük bir günah sayılmış ve istenmeden işlenen cinayetlerin diyeti bile artırılmıştır. Bütün ...
  • Dualar, hangi şart ve durumlarda kesinlikle kabul edilmektedir?
    118898 Pratik Ahlak 2008/02/17
    Arapça bir kavram olan dua; seslenmek, çağırmak, birisine istekleri söylemek, onunla irtibat kurmak anlamına gelir. Terimsel olarak da; kulun Rabbine karşı elini ve tabii gönlünü açıp tazarru ve niyazda bulunması şeklinde tarif edilebilir. Öyleyse dua; küçük olanın büyük olana, hiçbir şeyi olmayanın sonsuz zenginlik sahibine, güçsüzün güçlüye, acizin kudret sahibine; ...

En Çok Okunanlar