Gelişmiş Arama
Ziyaret
5200
Güncellenme Tarihi: 2014/08/31
Soru Özeti
Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
Soru
Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
Kısa Cevap
“Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır.
Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır.
“Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ve tasarruf sahibi olmak anlamındadır. Herşeyden önce zat’en özü itibariyle Allah Teala’nın zatına münhasır olup; saniyen Halifetullah makamında olan Peygamberler, Masum İmamlar ve kamil insanlara da arazi olarak isnat edilmiştir.
Ayrıntılı Cevap
 “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök olarak  “veli” kelimesinden türemiştir. Lügat kitaplarında  “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmesi” böyle bir hal aralarında mesafe olmaksızın bir yakınlığı gerektirmektedir. Bu bağlamda  bu sözcük (وَلِيَ وِلىٰ )farklı mecralarda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır.
 “Tekvini velayet” hususunda münasip ve mutabık olan anlam varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ve tasarruf sahibi olmak anlamındadır. Herşeyden önce zat’en özü itibariyle Allah Teala’nın zatına münhasır olup; saniyen Halifetullah makamında olan Peygamberler, Masum İmamlar ve kamil insanlara da arazi olarak isnat edilmiştir. Elbette bu kaide temel bir persfektif olarak Kuran’ı Kerim’de geçen izzet, kudret, şefaat gibi birçok konuda itibarı olan bir mantelitedir.
Velayet hakkında Allah teala bir yerde şöyle buyuruyor: "فالله هو الولیّ" Gerçek Veli (insanlar ve alem üzerinde tasarruf sahibi) yalnız Allah’tır.[1] Başka bir yerde ise: "النبی اولی بالمؤمنین من انفسهم " Peygamber müminlere kendi nefislerinden daha evladır.[2]
"انما ولیکم الله و رسوله والذین آمنوا الذین یقیمون الصلوة و یؤتون الزکات و هم راکعون" Sizin veliniz, sahibiniz, ancak Allah ve Peygamberi ve inananlar ki namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.[3] Bu ayet velayeti Allah ve Peygamberi ve onun Ehlibeyti hakkında isbat etmektedir.
Bu ayetlerden maksat şu değildir: İnsanların birden fazla velisi yani velayetini elinde bulunduran bulunmakta ve bunlardan birisi veya en üstünü Allah’tır. Bilakis anlamı gerçek velayeti yalnız Allah Teala’ya münhasır ve özgü kılan "والله هو الولی" ayet ışığında İslam Peygamberi (s.a.a) ve ismet, taharet sahibi Ehlibeytinin velayeti arazi olarak ilahi velayetin mazharıdır. Kuran’ı Kerim’in latif tabiryle İslam Peygamberi ve Onun temiz Ehlibeyti İlahi velayetin nişanesi ve ayetidir.[4]
Şimdi sorunun ikinci bölümüne geçecek olursak Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat meselesi; bu konuyu ele almadan önce iki noktayı hatırlatmayı gerekli görüyoruz:
  1. Alemde var olan varlıklar arasında insan seçkin ve mümtaz bir konuma sahiptir. Öyleki mukarreb melekler dahi bu konumdan mahrumdur. İnsan saklı ve potansiyel yeteneklere ve kudretlere sahiptir. Eğer bunları kendisinde keşfeder ve geliştirirse halifetullah ve eşref-i mahlukat makamına nail olabilir.
  2. Allah Teala kendi velayetine ulaşma fırsatını bütün insanlığa tanımış ve tam olarak  iyice tanıtmıştır. "الا ان اولیاء الله لاخوف علیهم و لا هم یحزنون". Bilesiniz ki, Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.[5]
Bu iki nokta ışığında şu sonucu alabiliriz: Masum İmamlar kabiliyetlerini geliştirerek, elde ettikleri ulvi marifetler ve irfanla, sahip oldukları iman ve yakinle ilahi velayet meydanına yol bulmuşlarıdr. Bu ulvi makamın mübarek neticesi Hz. Hakk’ın kendi  kutsal zati tekvini velayetinden nasiplenmeleri olmuştur. Masum İmamların (a.s) hayatı ubudiyet ve kulluğun nişanesi olmasının yanı sıra yaşamlarının mihenk taşı kainatın kaynağıyla daimi olarak irtibatta olmak olmuştur. Bu kulluk iksiriyle simya yapıp varlık alemine yaşam ruhunu ilham ettiler.
"بکم یمسک السماء ان تقع علی الأرض" Gök, size tutunduğundan yeryüzüne düşmez.[6]
İmam Mücteba (a.s)’dan şöyle nakledilir: "من عبد الله عبد الله له کل شیء". Kim Allah’a (hakkıyla) kul olursa Allah Teala’da her şeyi ona kul köle kılar.[7]
Kutsi hadiste şöyle geçer: Allah Teala şöyle buyurdu: "عبدی اطعنی حتی اجعلک مثلی" Ey kulum bana itaat et, seni kendim gibi karar kılayım.[8] (Yani seni ilmimden kudretimden nasiplendireyim ta benim gördüğüm gibi görüp benim duyduğum gibi duyasın ki kendi cennetime nail olasın.)
"ابن آدم أنا غني لا أفتقر أطعني فيما أمرتك أجعلك غنيا لا تفتقر يا ابن آدم أنا حي لا أموت أطعني فيما أمرتك أجعلك حيا لا تموت يا ابن آدم أنا أقول للشي‏ء كن فيكون، أطعني فيما أمرتك أجعلك تقول لشي‏ء كن فيكون"؛ 
” Ey Ademoğlu ben zenginim ve asla fakir olmayacağım, sana emrettiğim şeyde bana itaat et seni öyle zengin edeyim asla fakir olmayasın. Ey Ademoğlu ben hayat sahibiyim ve asla ölmeyeceğim, sana emrettiğim şeyde bana itaat et seni hayat sahibi kılayım asla ölmeyesin. Ey Ademoğlu ben bir şeye ol dediğimde olur, sana emrettiğim şeyde bana itaat et seni öyle kılayım ki bir şeye ol dediğinde olsun.“[9]
Bu hadislere ek olarak Usul-u Kafi’de geçen meşhur ” Kurb’ul-nevafil” hadisi Masum İmamlar (a.s)’ın tekvini velayete nail olmalarının esrarını bizlere aşikar etmektedir.
"بیمنه رزق الوری و بوجوده تثبت الارض والسماء" Mahlukat onların mübarek hayırlarıyla rızıklanır, yer ve gök onların varlığı hürmetine ayaktadır.[10]
Netice: Masum İmamlar (a.s) Allah Teala’nın onları ilahi velayetten nasiplenmeye nail etmesiyle bütün mahlukat üzerinde ve varlık aleminde kontrol sağlamış ve fermanlarını dinletebilmişlerdir. Masum İmamlar (a.s)’da zuhur bulan ve açığa çıkan birçok keramet ve harikulade vakıalar onların tekvini vilayet üzere olduğu hakikatinin inkar edilemez delilidir.
 
 
 
 
 

[1] Şura/9.
[2] Ahzap/6.
[3] Maide/55.
[4] Velayet Fakih, Cevat Amuli, Abdullah, 122-123-129.s.
[5] Yunus/62.
[6] Camie ziyareti.
[7] Tefsir’i Askeri, 1.c, 327.s.
[8] Esrar’us-Salat, 1.c, 4.s (mukaddeme).
Şerhi dua’i Sabah,  Hoi, 1.c, 11.s, tashih önsözü.
[9] Bihar’ul-Envar, 90.c, 376.s, 24.bab, İrşad’ul-Gulup, 1.c, 75.s, 18.bab; Udde’ti-Dai, 310.s,
[10] Mefatih’ul-Cenan, 85.s, edile duası..., 84.s
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar