Gelişmiş Arama
Ziyaret
10950
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
İslamın beşer medeniyetinin ilerlemesindeki rolü nedir?
Soru
İslamın beşer medeniyetinin ilerlemesindeki rolü nedir?
Kısa Cevap

Medeniyet her milletin yücelişi ve ilerlediğinin göstergesidir. İslami ülkelerdeki medeniyetin icat edilişinin geçmişi şu anlamdadır: Müslümanlar fikir, düşünce, servet, sermaye ve hakeza kudret üretmiş olmalarıdır. Eğer böyle bir durum olmamış olsaydı hiç bir medeniyet şekillenmezdi.

Medeniyet şu anlamdadır: Şehirleşmeyi, düzen ve kanunu, diğer sosyal durumların gerekliliklerini ve toplumun fertlerinin bir diğerleriyle yardımlaşmayı kabul etmektir. Bir medeniyetin şekillenmesi için birçok unsur gereklidir. Bu unsurlar şunlardan ibarettir: Bilgi, düzen, emniyet, yardımlaşma, işbirlikçilik ve… İslam dininde ister asıl kaynağı olan kuranda olsun ister kuranın tefsiri konumunda olan sünnet ve masumların (a.s.) siresinde olsun, hepsinde medeniyeti şekillendiren unsurlara tekit edilmiştir. Gerçek irtibatıyla şunu diyebiliriz: İslam dini medeniyet şekillendiren bir dindir. Dünyada hali hazırda var olan medeniyet, tarih boyunca milletlerin sarf etmiş oldukları ceht ve çabanın ürünüdür. Bu arada İslam dininin de bu medeniyetin şekillenmesindeki rolü de çok ayadır. Zira İslam dini bilgi ve teknoloji üretiminin yanı sıra bilgi ve teknolojiyi Batıya da intikal ettirmiştir. Bu intikal üç yolla gerçekleşmiştir: Bir: Hıristiyanlarla irtibat kurarak ve onlarla muamelelerde bulunmak,

İki: Müslüman düşünürlerin ilmi eserlerini Avrupa milletlerinin diline çevirerek,

Üç: Avrupalıların ilmi merkezlerde tedris ederek.

Ayrıntılı Cevap

Her milletin medeniyeti o meletin ekonomik, sosyal ve kültürel yüceliğinin nişanesi ve o meletin bütün alanlardaki kalkınması ve ilerlediğinin, göstergesidir. Her milletin iftiharı tarihin değişik bölümlerinde sahip olduğu farklı medeniyetinin var olmasıyladır. Bu önemlilik bu cihetledir ki düzenli ve aralıksız bir şekilde medeniyetin şekillenmesi üç alanda üretime bağlıdır:

1-   Servet oluşturmak için ekonomik alanda üretim,

2-   Düşünce üretmek için kültürel alanda üretim.

3-   Kudret ve güç olarak yâd edilen siyaset alanında üretim.

Çok Önem arz eden noktalardan birisi şudur ki emniyet olmaksızın hiçbir alanda ne siyasette ne yeni kültürel ve ne ekonomik alanda yeni üretim gerçekleşemez. Bu nedenle bu alanlarda üretimlerin gerçekleşebilmesi için bir miktar da olsa emniyet gereklidir.

İslami ülkelerdeki medeniyetin icat edilişinin geçmişi şu anlamdadır: Müslümanlar fikir, düşünce, servet, sermaye ve hakeza kudret üretmiş olmalarıdır. Eğer böyle bir durum olmamış olsaydı hiç bir medeniyet şekillenmezdi. Medeniyetin icat edilmesi de şiddetli bir şekilde emniyete bağlıdır. Bilgiye bağlı olan emniyet, emniyetsel önermelere ve düşüncelerden şekillenmiştir. Dini, felsefi, irfani ve benzer şeyler var olmadığı sürece, tabii olarak emniyetsel nazariyeler şekillenmemiş olur ve dolayısıyla medeniyeti oluşturan yürütme kurumları ve kuruluşları da vücuda gelmez. Bu açıklamadan sonra medeniyetin tarifine geçeriz. Medeniyet nedir ve ne gibi tarifleri vardır?

Medeniyet Arapça köklü olan temeddün den gelmektedir. Temeddün kelimesi ise “mudun” kökünden gelmektedir. Bu kökün anlamı şehirleşme, şehirdekilerin huyunu, adabını ve ahlakını almaktır. Kanunu, düzeni ve sosyal hayatın diğer haletlerini, sosyal, siyasi, kültürel ve diğer konularda toplumun fertlerinin bir biriyle işbirliği yapmak anlamındadır. [1] Başka bir kitapta temeddün şöyle tarif edilmiştir: Şehirde yaşayanların ahlakını ve huyunu alıp cehalet ve bilgisizlikten şehirleşmeye ve insanlığa yönelmek şeklinde değişmektir. [2]

Fransalı büyük düşünür olan Wiil Durant temeddün’ün tarifiyle alakalı şöyle diyor: “Genel anlamda temeddün sosyal bir düzendir ki, varlığı neticesinde kültürel üretim olanaklı olur ve oluşmaya başlar. Temeddünde üç temel unsur var olmaktadır. Bu unsurlar şundan ibarettirler: Ekonomik, siyasi ve ahlaki kuralar bağlamındaki işlerde ihtiyatlı ve öngörüşlü (sonradan gerçekleşecekleri önceden kestirmek) olmak ve bilgi ve sanatı genişletmek için çabalamaktır. Temeddünün meydana gelişi hercü mercin ve güvencesizliğin bittiği yerde olanaklı olur. Zira korku ve tedirginlerin yok edildiği yerlerde meraklar başlar ve ibda ve üretime ihtiyaç hasıl olur. Bu durumdadır ki, insan kendini, onun yaşamını rahatlatacak araçları hazırlamasına ve ilim ve bilgi kesb etmeye sürükleyen yetiye teslim olur. [3]

Temeddünü Şekillendiren Unsurlar :

Bir medeniyetin şekillenmesi içi birçok unsur etkilidir. Burada önemli olan unsurlara değineceğiz:

İlim ve bilgi: Medeniyetin bir tabakasını ve en önemli temellerinden olan rükün ilimdir. İslam’da ilmin çok önemli bir yeri vardır. Kuranı kerimde ilme çok tekit edilmiştir. ““ Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu [4] şeklinde soru sorarak ilmin ne kadar yüce olduğunu belirler. Bir anlamda dolaylı bir şekilde bu ikisi bir biriyle mukayese edilmesinin yanlış olduğunu vurgular. Rivayetlerde de bu konuya tekit eden birçok rivayet görülmektedir: İmam Ali (a.s.) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar biliniz ki, ilim öğrenip amel edildiğinde ancak din kâmil ve doğru olur. Biliniz ki ilmi tahsil etmek malı tahsil etmekten daha vaciptir [5]

Düzen ve Nazm : Düzen ve nazmden maksat cüzlerin arasında uyumluluk ve irtibat şekillenmiş bir şekilde her şeyin kendi yerli yerine koyulup dizilerek bir bütün olarak bir hedefe doğru hareket etirilmek anlamındadır. İnsanın yeryüzüne gelmesiyle ilk peygamberden tutun ta son Peygamber olan Hz. Muhammed’e (Allahın selamı hepsinin üzerine olsun) kadar sosyal ve içtimai düzenin şekillenmesi için bireysel ve toplumsal birçok kanun beyan etmişlerdir. İnsan bireylerinin bir birine karşı davranış biçimi hakkında, aile fertlerinin bir birine karşı vazifeleri, toplumun bireylerine, insanın içinde yaşadığı çevreye ve hâkimlere karşı vazifelerinin neler olduğu noktasında açıklayıcı kanunları beyan etmişlerdir. Bu konu da temeddünü şekillendirmede çok önemlilik arz etmektedir.

Emniyet : Hükümet, Devlet, düzen ve kanun çerçevesinde his edilen rahatlık ve aramış anlamındadır. Bu unsur gerçekleşmediği müddetçe temeddünün şekillenmesi olanaklı olamaz. İslamın temel kaynağı olan kuranı kerimde ekonomik, mali, cani bağlamında güvenceyi sağlayacak bir çok kanun açıklayan birçok ayetler var olmaktadırlar. Örneğin; Kısas, hırsızlık ve Müminlerin ırzını, namusunu, haysiyetini korunmasını sağlayan hükümler bağlamında açıklamalar yapan ayetler ve bu bağlamda koymuş olduğu katı kanunlar sosyal hayatı bağlamında güvence ve emniyeti tazmin etme hedefini güttüğünü çok rahatlıkla iddia edebiliriz.

Birlik, Yardımlaşma ve İşbirliği : Bu unsurun medeniyetin ilerlemesi bağlamında üstlenmiş olduğu rol çok büyüktür. Öyle ki eğer insanların yardımlaşma ve işbirlikleri göz ardı edilirse toplumlar dağılır ve bedevilik bir yaşama maruz kalırlar. Medeniyet ve temeddün toplumun kanunlara bağlı kalarak toplumsal bir hayatın gölgesinde tahakkuk bulur. Tefrika ve dağınıklık bedeviliktir. Kuranı kerim açık bir şekilde birlikteliğe, vahdete, gönül birliğine ve ilahi hakimlere itaat etmeye davet ediyor. Böylece insanları dağınıklıktan, parçalanmaktan ve tefrikadan menediyor ve böylelikle ilerlemenin ve yüceliğin sağlanmasını istiyor. Allah u Teala şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin”. [6] [7]

Yukarıda zikredilen unsurların yanı sıra medeniyet ve temeddünün şekillenmesinde etkili olabilen başka amillere de işaret edebiliriz. Göreceli ve nisbi refah, milliyetçiği açan bir düşünce şekli, ahlak, sabır, hilm ve benzer amiller gibi temeddünün şekillenmesinde etkileri vardır. Yukarıdaki unsurları dikkate alarak bu unsurların olmaksızın bir medeniyet ve temeddünün şekillenmesinin olanaklı olamayacağını söylemek mümkündür. İslam dininde mutaalası olan bir kimse İslam dinini şekillendiren kurandaki ayetlerde olsun rivayetler ve hadislerde olsun ve masumların (a.s.) siresinde olsun; bütün bunlarda bir medeniyetin şekillendirmesinde etkili olan söz konusu olan bütün bu unsurlara azami derecede tekit edildiğini müşahede edecektir. Öyle ki hiçbir dinde bu unsurlara İslam dininin tekit ettiği kadar tekit ettiğini göremez.

“Çok icmali bir şekilde İslam düşencesine kaynaklık yapan kuranı kerim, resuli Ekrem ve masum imamların (Allahın Selami hepsinin üzerine olsun)   siresine bakıldığında Allah ve Allahın velililerinin aralıksız kafirler, müşrikler, diğer dinlerin takipçileri ve müminler olmak üzere bütün insanları tefekküre, düşünmeye davet ettiğini görülecektir. Bu bağlamda o kadar ileri gidilmiştir ki müminlerden bile imanlarını taklit üzere bina etmelerini kabul gömüyor. Dinin temelini oluşturan tevhit anlayışını bile tefekkür ve ilme bina edilmesini istiyor”. [8]

Günümüz dünyasındaki medeniyet birçok muhtelif milletlerin tarih süresi içinde göstermiş oldukları ceht ve çaba neticesinde şekillenmiştir. Bu yeni medeniyetin şekillenmesinde İslam dininin büyük payı olmuştur. Zira İslam dini bilgi ve teknolojiyi üretiyor olmasının yanı sıra Batı dünyasına da intikal ettirmiştir. İslam tarafından Bilgi ve temeddünün Batı dünyasına intikal etmesinin hangileri olduğu bağlamında genel anlamda üç yol olduğunu söylemek mümkündür:

1-   İspanya, İtalya, Seyçel (el-Cezair) ve haçlı savaşlarında Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında gerçekleşen ilişkiler ve İslamın diğer dünya bölgelerinde İslam kültürü ve medeniyetiyle tanışmaları ve İslam dünyasının diğer ülkelerle olan komşuluk yoluyla.

2-   Tercüme hareketi (nehzeti) olarak adlandırılan Arapça diliyle yazılmış olan kitapların Latin diline çevrilme yoluyla ki bu hakaret de beş ile yedinci asırları arasında gerçekleşti.

3-   Müslüman düşünürleri tarafından yazılmış veya tercüme edilmiş olan kitapların Batı dünyasının ilmi merkezlerinde tedris edilmesiyle.

4-   Hıristiyanlar evlilik ve sosyal ilişkiler yoluyla ve Hıristiyanların giyim, adap ve gelenekler bağlamında Müslümanlara taklit etmekle [9]

1.   Müslümanlar İslamın asıl unsurlarından ilham ve kendisinden daha önce şekillenmiş medeniyetlerden; Yunan, Mısır, Rum, İran, Hindistan, iki nehir arasında, Çin ve dünyanın diğer bölgelerindeki medeniyetlerden yararlanarak İslam medeniyetinin temelini şekillendirdiler. Daha sonra bu konuda sarf ettikleri ciddiyet ve çaba neticesinde sekiz asır boyunca milletlerin fikirsel rehberliğini omuzlarında taşıdılar. Bu uzun dönemde Müslümanlar iki yönlü bir rol üstlendiler. Bir taraftan diğer milletlerin yazmış oldukları değerli eserlerini İslam dünyasına taşıyarak onları hem yok olunmaktan hem gaflette kalmaktan kurtardı ve o milletlerin yazmış oldukları kitaplarını tercüme ederek Arapça diline kazandırdılar. O kitaplarda bulunan düşünce noksanlıkları giderdi, onları tashih ettiler ve birçoğunu kâmil ettiler. Diğer taraftan bazı yeni ilimleri, örneğin; kimya, yeni fizik, cebir, üçgenler, jeoloji, biyoloji, sosyoloji ve tarih felsefesini insanlık âlemine kazandırdılar. Cabir b. Hayân ve Zekeriyai Razi kimya ilmini eski kavramsallıktan laboratuarlara taşıdılar. İbni Heysem fizik ilminde nur bölümünün temelini attı. Harezmi cebir ilmini ibda ederek bırakın isminin ebedileşmesini bir yana belki insanlığa büyük bir hizmet yapmış oldu. İbni Hldun tarihsel konularının tahlili ve incelenmesinde yeni bir yöntem geliştirdi. Gerçek itibariyle tarihi ve sosyolojiyi meydana getirdi. İşte bunun ardından İslam kültürü ve İslam medeniyeti Avrupa ve onun diğer bölgelerinde etkili ve o milletlerin uyanışına neden oldu. [10]

Zikir edilen konular dışında da birçok muhtelif ilim Müslümanlar tarafından ilerletilmiş ve bazen de kendileri icad etmişlerdir ki Avrupa’nın bu günkü medeniyetinde etkin olmuştur. Özellikle tıp ilminde ki Müslümanlar hem onun şekillendirmesinde çok etkili olmuşlardır hem kalkınmasında. Göz bağlamındaki tıpta, ameliyat, psikolojik konularda gelişen ilerlemede de Müslümanların etkin bir şekilde ilerlemesinde etkili oldukları konulardandır. Tıpta Müslümanların yazmış oldukları kitaplar yüzlerce sene Avrupalıların Üniversitelerinde tedris ediliyordu. Onlar kendi doktorlarını yetiştirmek için ibni Sina gibi düşünürlerimizin eserlerinden yaralanıyorlardı. Müslüman olan ibni Sina ile iftihar ediyorlardı.

Kimya ve fizik ilimlerinde de Batı dünyası İslam medeniyetine borçludur. Hali hazırda bile Cabir b. Hayân, ibni Heysem, Zekeriyai Razi ve… gibi bilgi düşünürleri; Cabir b. Hayan, ibni Heysem, Zekeriyai Razi ve… İlmin göğünde parlamaktadırlar.

Dikkate şayandır bu gün İslam medeniyeti unvanıyla bilinen birçok şeyler gerçeklikte Müslümanların medeniyetidir. İslam dinin genel öğretilerinden alınmıştır. Buna binaen bütün bunlara genel anlamda İslam medeniyeti diyerek takaddüs veremeyiz.

İlgili indeksler:

Din Ve Ferheng, 173 (Sayti 2382).

Din Ve Ferhg, 5297 (Sayt: 5489 ).



[1] Lugatnameha”; “ Deh Huda ”, “ Ferheng Muin ”, “ Ferheng Amid ”, made: “m-d-n-”.

[2] Ferheng ebcedi ”, Arabi-farisi s. 258.  Made; “m-d-n”.

[3] Wiil Durant, “ Tarih-İ Temeddün ”, tercüme: Ahmet Aram, baskı, 4, intişarati inkilabi İslami, 1372, c. 1, s. 3.

[4] Zümer, 9.

[5] Kuleyni, “ Usul Kafi ”, c. 1, bap, 1, hadis no: 4.

[6] Ali İmran, 103.

[7] Makale, Mehremi, Gulam Hüseyin, “ Nekş Enbiya Der Temeddün Beşer ”, www.tebyan-zn.ir

[8] Velayeti, Ali Ekber, “ puyayi ferheng ve temeddün İslam ve iran ”, tahran: merkez çap ve intişarat vezaret umuri haricie, 1382, c. 1, s.

[9] A.g.e.

[10] Muhammedi, zikrullah, “ nekşi ferheng ve temeddün İslami der bidari garb ”, intişarat danışgah feynel-mileli imam Humeyni, 1373.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kabirleri ziyaret etmek belirli bir dönemde geçici olarak yasak idi, hangi yılda bu caiz kılındı?
    22055 زیارت قبور و بنای مراقد 2012/05/16
    İslam’ın başlangıcında kısa bir süreliğine men edilmiş ve yasaklanmış olan hususlardan biri de kabirleri ziyaret etmek idi. Bu yasaklamanın değişik delilleri vardır. İslam toplumunun nicel ve nitel olarak gelişip büyümesiyle bu hususa değinmek için uygun bir atmosfer oluştu. Bunun için Hz Peygamber (s.a.a) bir müddet sonra kabirleri ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27822 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • İnsanın kendi zihninde küfür etmesi günah mıdır?
    62670 Teorik Ahlak 2019/09/29
    İnsanın işlediği günahlar bazen zihin dünyamızın dışında dış alemde gerçekleşir. Örneğin: yalan, gıybet, iftira,... bazen ise zihin dünyamızda ve kalbimizde vuku bulur. Örneğin: insanın hakkı gizlemesi, şirk, riya,... insanın iç dünyasında işlediği günahların dışa vuran sonuçları ve etkileri olsada bu etkiler ve sonuçlar günahın kendisi değildir.
  • Eğer birisi oruçluyken eşiyle oynaşır ve bedeni gevşer ama meni gelmez ise görevi nedir? Eğer meni gelirse görevi nedir?
    9933 Cünüpte Şüphe Etmek 2018/12/08
    Meni bedeninizden dışarı çıkmadığı sürece cenabet olmazsınız ve gusül size farz olmaz. Taklit Mercilerin bu konuda fetvaları şöyle: “Eğer meni mecrasından hareket eder ama dışarı çıkmaz ise veya insan dışarı çıkıp çıkmadığından şüphe duyarsa gusül almak vacip olmaz.”[1] Buna göre cenabet olmadığı için orucu ...
  • Hz. Ali’nin (a.s) kaç tane çocuğu vardı? Çocukların ve annelerinin isimleri nedir?
    128911 Masumların Siresi 2011/04/13
    Şeyh Müfid, İrşad adlı eserinde Hz. Ali’nin (a.s) erkek ve kız olmak üzere on yedi çocuğunun olduğunu yazmıştır. O şöyle diyor: ‘Bir kısım Şii alimler diyorlar ki, Fatıma, Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Peygamberin Muhsin adını verdiği çocuğuna düşük yaptı. Onlara göre İmamın (a.s) on sekiz evladı vardı.’
  • Hz. Mehdi'den gelen tevki'lerin doğru olduğuna nasıl güvenebiliriz?
    7512 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/07/26
    Masumlardan bize ulaşan hadisler sözlü ve yazılı olarak iki kısma ayrılır. Masum İmam'ın yazılı olarak sorulara verdiği cevaba tevki' denir. Buna göre tevki'ler yazılı hadisler sınıfına girer. Bu hadislerin Hz. Mehdi'den geldiğini bilmek için izlenen yol diğer hadislerin doğruluğunu belirlemekle ayınıdır. Aslında rical ve diraye ilimleri hadis ve rivayet kaynaklarında ...
  • Kur’an insanları humus ve zekât vermeleri ve farzlarını yerine getirmeleri için neden efsanevi canlılardan korkutmaktadır?
    7310 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    1.     Kur’an-ı Kerim’de insanların efsanevi varlıklardan korkmaları gerektiğine yahut Kur’an’ın onları korkuttuğuna dair bir örnek bile mevcut değildir.2.     Bazı rivayetlerde bazı günahların cezaları (Kur’an ehli olup şarap içenler gibi) hakkında bin ...
  • Kuran’ı anlamakta aklın hata yapmayacağını nasıl iddia edebiliriz?
    3841 Tefsir 2019/12/03
    Eğer insan temelsiz ön kabuller olmadan, ruhsal açıdan selim bir kalple ve insaf üzere Kuran ayetlerini aklıyla tahlil, analiz ederse ve  gerekli tefekkürü yaparsa Kuran’ı anlamakta hataya duçar olmaz.  Elbette Kuran’da bulunan bazı müteşabih ayetlerde gerekli birikime sahip olmayan veyahut hasta ruhlu şahıslar bilinçli veya bilinçsiz bir ...
  • Baba gaipte veya hapiste olsa, anne, baba tarafından dedenin yerine çocuğuna bakabilir mi?
    6764 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/13
    Hz. Ayetullah-ul Uzma Hamanei’nin bürosunun cevabı: Baba ölürse İslami kanunlara göre çocuğun bakımı ve korunması buluğa kadar anneye aittir. Ama baba kaybolursa çocuğun korunma hakkı kaybolmasa da bu durumda annenin de çocuğa bakmasına bir engel yoktur. Hz. Ayetullah-ul ...
  • İtret kelimesinin manası nedir? Ehlibeyt’in bakışında Sakaleyn hadisindeki manası nedir?
    23484 اهل بیت و ذوی القربی 2014/05/18
    İtret sözlükte yakın akrabalar ve zürriyet anlamına gelir. Ama Şia’nın bakışında rivayetlere binaen Allah Resulü'nün (s.a.a) Sakaleyn hadisindeki itretten kastettiği, müminlerin önderi Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) zürriyetinden biri diğerinin ardınca gelen ve en sonuncusu ...

En Çok Okunanlar