Gelişmiş Arama
Ziyaret
33497
Güncellenme Tarihi: 2014/08/30
Soru Özeti
“Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
Soru
“Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir ve acaba bu ayetin muhtevası insanın ihtiyar sahibi olmadığını ve yaratılışın cebir üzerine kurulduğu anlamında değil midir?
Kısa Cevap
Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ilgili ayetlerin tümünü bir araya getirip yan yana koyarak tefsir edilmesi gerekiyor. Kuranı kerimde delalete götürme (idlal) eylemi bazen Allah’a, bazen şeytana ve bazen de başkalarına isnat edilmiş. Dolayısıyla Allah’a isnat edilen idlalın hangi şartlarda, nasıl ve kimler için olduğuna dikkat etmek lazım. İbitidaen ve insanın dehaleti olmaksızın Allah’ın insanları delalete götürmesi düşünülemez. Allah a isnat edilen delalet türü insanın kendisi, kendi ihtiyarıyla delaletini sağlayacak sebepleri oluşturmuş ve dolayısıyla Allah da onu delalete götürüyor (ona engel olmuyor) anlamındadır. Allah u Teâlâ bakara suresinin 26 ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Allah onunla (küçük şeyleri misal vermekle) birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır”.[1] Ayetin zahiri tabiri şöyle bir vehmin şekillenmesine sebep olabiliyor ki hidayet etme ve saptırma işlemi cebri ve sadece Allah’ın istediğine bağlıdır. Oysa ayetin son cümlesi, hakikati aydınlatıyor ve hidayet ve delaletin asıl kaynağının insanın meydana getirmiş olduğu amellerin olduğunu bildiriyor.
 

[1] Bakara 26
Ayrıntılı Cevap
Allah u Teâlâ kur’an’ın birkaç yerinde hidayet ve delalet meselesini muhtelif beyanlarla açıklıyor.
Başlangıç olarak şuna dikkat etmek önemlidir ki bir konuyla ilgili olarak kur’an’ın bazı ayetlerini alıp aynı konuyla alakalı diğer ayetlerden kesik bir şekilde mana edip netice alınamaz, bilakis konuyla alakalı bütün ayetler yan yana konularak gerçek manası elde edilmeye çalışılması gerekiyor. Şimdi örnek olarak bir birine benzer müşabih ayetlerin bir kaçana dikkatinizi çekiyoruz:
Nahl suresinin 93.ayetinde şöyle buyuruluyor: “Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz[1]
Kehf suresinin 17.ayetinde şöyle buyuruyor: “Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın”.[2]
Araf suresinin 186.ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar”.[3]
Zumer 36 ve 37 ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?[4]
Allame Tabatabai “el-Mizan Tefsirinde”, Nahl suresinin 93.ayetinin zeylinde şöyle diyor: “maksat şudur: Allah u Teâlâ bütün insanları hidayet ve saadet bağlamında tekbir şekilde yaratabiliyordu. Bazılarını hidayet etmek ve bazılarını delalete götürmekten maksat ibtidai hidayet ve ibtidai delalet değil, belki ceza nitelikteki hidayet ve delalettir. Zira insanların tümü; ister hidayette olanları olsun ister delalette olanları olsun, hepsi ibtidai hidayete sahiptirler. Allah’ın delalete götürmek istedikleri o kimselerdir ki kendileri delaleti; yani isyan yolunu seçmiş ve pişman da olma niyetin de değildir. Allah’ın hidayet etmek istediği kimseler de o kimselerdir ki ibtidai hidayetlerini elden vermemiş ve o istikamette devam eden kimselerdir. Ya sürekli itaat yolundaymış veya eğer ondan günah sadır olmuşsa da tövbe ediyor ve günah yolundan müstakim yola ve ilahi sünnete ki bu sünnetin tebdili imkânsızdır, dönüyor. Kesinlikle bildiğinizden sorguya çekileceksiniz anlamında olan şu “ve le tüsellünne amma kuntum talemune” cümle zihne gelen ihtimali bir işkâlı defetmek içindir. Söz konusu işkâl şu: hidayet ve delaletin Allah a isnat edilmesi insanın ihtiyarini batıl ediyor. İhtiyar meselesi batıl olursa arkasından nübüvvetin ve risaletin meselesi de batıl olur. Bu işkâlın şekillenmesinin önüne geçmesi için şöyle denilmiştir: hayır! Henüz soru, cevap ve ihtiyar bakidir. Hidayet ve delaletin Allah’ın elinde olması sahip olduğunuz ihtiyari batıl etmiyor. Zira Allah insanları, insanların hiçbir dehaleti olmaksızın delalete götürmüyor. Delalete götürmek insanın gerçekleştireceği bir eylemin cezası olarak oluyor. bu nedenle Allah, her kim delalete gitmek istese onu delalete götürüyor; yani ona engel olmuyor ve her kim de hidayette daha ilerlemek istese onu daha da ileri merhalelere gitmesine yardımcı oluyor. Özetle söylenmesi gerekirse; insan denen varlık her neyi ihtiyar eder ve seçerse Allah da ihtiyar ettiğine engel olmuyor; ister seçtiği şey delalet olsun ister seçtiği şey hidayet olsun. Ama hidayet olursa Allah’ın teşrii iradesiyle uyum içinde olduğu için yardım eder ve ihtiyar ettiği işte insanı daha da ileriki merhalelere götürüyor”.[5]
Ayetler bir birini tamamlıyor ve bazıları diğer bazılarını tefsir ediyor. “Yudillu men yeşa = istediğini delalete götürüyor” anlamındaki ayeti söyleyen Allah’ın kendisi “Yudillullahu zalimin = Allah zalimleri delalete götürüyor[6] şeklindeki ayeti de demiştir.  Veya “kezalike yudillullahu men hüve musrifun murtab = Allah israf eden bir kimseyi delalete götürüyor[7] şeklindeki ayeti de diyen yine aynı Allah’tır. Aynı Allah şöyle de buyurmuşladır: “Kezalike yudillullah el-Kafirin = Allah kafirleri delalete götürüyor”.[8] Öyleyse Allah her kimi isterse delalete götürüyor sözü doğrudur ama bilinmelidir ki delaletin mesirinde karar almış olan kimlerdir? Allah zalimleri, yalancıları, fasıkları, israfçıları, kâfirleri ve seçimlerinde itaatsizlik yapanları delalete götürüyor. Buna binaen Allah’ın insanları delalete götürmesi insanın kedi eliyle gerçekleşiyor. Hidayet makamında da bazı şartlar vardır. Söz konusu şartlarla hidayet gerçekleşiyor. Eğer Allah “yehdi men yeşa = istediği herkesi hidayet ediyor” diyorsa hidayetin gerçekleşmesi için hangi şartların lazım olduğunu belirleyen ayetler de aynı Allah tarafından indirilmiştir. Şöyle buyuruyor: “vellezine cahedu fina le nehdiyennehum subulena = yani bizde mcahede edenleri hidayet ediyoruz”.[9] Başka yerde şöyle buyuruyor: “innellahe la yehdil kavmel fasikin; la yehdil kavmel kafirin; la yehdil kevmel fasikin; la yehdi keydel hainin; la yehdi men hüve kazibun keffar = kafirleri ve fasık kavimleri hidayet etmez. Hileci hainleri hidayet etmez; yalancı ve kâfir kimseyi hidayet etmez”. Özetle hidayet makamında olmayanları Allah hidayet etmez.
Anlaşılıyor ki müttakin ve Salih olan kimseler delaleti hak etmez ve dolayısıyla delalete götürülmez ve inatçı ve ısrarcı kimseler de hidayeti hak etmezler ve dolayısıyla hidayet edilmez.
Şu noktayı hatırlatmak zaruridir ki yolu göstermek yaratıcıya aittir. Yaratıcı tarafından gösterilmiş olan yola sarılmak yaratığın vazifesidir. Ama eğer yaratığın kendisi yaratıcı tarafından açıklanmış ve ortaya konulmuş olan caddeye girmek itemiyor ve Onun belirtiği caddeden çıkıp onun dışında hareket etmek istiyorsa kendisi sorumludur. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor: “Allah, esenlik yurduna çağırır[10] yani Allah bütün yaratıkların saadet ve selamet diyarına varmalarını istiyor. Yine buyuruyor: “dileyen kimse, Rabbine giden yolu tutsun” her kim istiyorsa rabbinin yolunu tutsun…” “bizde cehd edenleri yollarımıza hidayet ederiz”. Her kim ki bize taraf yönelirse, bize yöneldiğini rağbet ve temayül ederse onu hidayet eder ve ona yol gösteririz. Aksilik yapar bize gelmek istemeyen, bize gelme temayülünde, rağbetinde olmayıp hak yolundan nefret eden, ayetlere, resullere, ceza gününe iman etmek istemeyen kimseler ise şu ayete mazhar olurlar: “Allah'ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır[11]
Eğer bu ayetlere teveccüh edilirse Allah’ın her kese ihtiyar ve seçme haletini verdiğinde miskali zerre kadar şüphede kalmaz ki Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz biz onu yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder[12]  yani biz doğru ve batıl olan yolu kendisi için açıklamışız. Artık kendisine kalmış bir durum söz konusudur, istese şükrederek hidayetti kabul eder veya bu nimete karşı nankörlük yaparak hidayeti bırakır.
Netice itibariyle Allah, zalimleri, yalancıları, suçluları hidayet etmiyor ve bu kimselerin kendileri sapıklıktadır. Allah şöyle buyuruyor: “Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır[13] Dolayısıyla her kim hidayeti hak ederse Allah u Teâlâ onu cennete hidayet eder ve hiç kimse onu bundan vaz geçiremez. Ve her kim azabı hak etmiş ve cehenneme sevk edilmişse hiç kimse onu bundan kurtaramaz. Ama sevaba veya azaba müstahak ettirmek insanın kendi elindedir.
Bir kimse zalim olursa Allah onu hidayet etmez: “Allah zalim olan bir kavmi hidayet etmez”. Eğer birisi takva sahibi olursa Allah onu hidayet eder: “Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir”.[14] Buna binaen iyi veya kötü yolu seçmek ilk başta insanın kendi elindedir. Bu hakikati herkesen vicdanı kabul ediyor.
 

[1] Nahl 93.
[2] Kehf 17.
[3] Araf 186
[4] Zumer, 36-37.
[5] El-Mizan, c. 12, s. 48, nahl suresinin 93.ayetin tefsirinde.
[6] İbrahim 27
[7] Gafir 34.
[8] Gafir 74.
[9] Ankebut 69.
[10] Yunus, 25.
[11] Nahl, 104.
[12] İnsan (dehr), 3
[13] Ahzap, 36.
[14] Enfal 29.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar