Gelişmiş Arama
Ziyaret
7300
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
Soru
Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler “bir kaidesi” esasınca şöyle demektedir: Yüce Allah yalın ve birdir. Hakeza bir cihete sahiptir. Bu nedenle yaratılış evreni ve birçok sonucun bir ve yalın olan ilahî zattan sadır olması muhaldir. Bundan dolayı bilgeler akıllar âlemine inanmış ve akıl âleminin ast âlemin yaratılmasında vasıta olduğuna görüş birliğiyle kanaat getirmişlerdir. Meşa ekolü taraftarları boylamsal akıllara inanmış, onların sayısını on tane bilmiş ve en son aklı da faal akıl olarak tanıtmışlardır. Yaratılış âleminin varlığı ve evrenin idare edilmesinin faal aklın uhdesinde olduğu kanısına varmışlardır. Ama İşrak ekolü ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarları ise şöyle demektedir: Boylamsal akıllardan sonra aralarında hiçbir neden ve sonuç bağı bulunmayan enlemsel akıllar adında başka akıllar da mevcuttur. Enlemsel akıllar âlemin maddî türlerinin soyut sureti ve maddî şeylerin tür rabbidir. Her maddî türün var olması ve idare edilmesi tür rabbi vesilesiyle gerçekleşir. Onlar boylamsal soyut akılları ispat etmek için en üstün (eşref) olasılık kaidesi ve maddi türlerin düzeni gibi deliller getirmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler, akıl âleminin alt âlemin yaratılmasında vasıta olduğuna görüş birliğiyle kanaat getirmişlerdir. Elbette akıllar ve akılların çokluk şekli hakkında görüş ayrılıkları mevcuttur; mesela İşrak ekolüne bağlı bilgeler boylamsal akılları kabul etmekte ama Meşa ekolüne bağlı bilgeler ise boylamsal akılları inkâr etmektedir.[1] Akıl denen ilk yaratığın soyut ussal bir varlık olduğunu kanıtlamak için bilgelerin getirdiği delilin açıklaması şudur:

1. Zorunlu yüce varlık salt yalındır ve hiçbir çokluk ciheti onda mevcut değildir; ne madde ve suret terkibi gibi dış bir terkip ve ne de varlık ve mahiyet terkibi, varlık ve yokluk terkibi, tür ve ayrım terkibi gibi aklî bir terkip mevcuttur. O halde zorunlu yüce varlık tek bir varlıktır.

2. “Bir kaidesi” gereğince bir ve yalın olan varlıktan sadece bir sonuç türeyebilir. Dolayısıyla zorunlu yüce varlığın direkt ve vasıtasız sonucu sadece bir şeydir.[2]

Bu yüzden çok ve değişik varlıklar vasıtasız ve direkt olarak bir olan zattan türemez ve Yüce Allah direkt olarak bu çoklukları meydana getirmez. İlahî mukaddes zattan vasıtasız bir şekilde türeyen sadece bir varlıktır. Böylece o varlık başka birkaç varlığın yaratılmasına vesile olur. Onlar da sırasıyla başka varlıkları yaratırlar. Bu şekilde çokluk meydana gelir. İlk türeyen birinci akılda Hak Teâlâ’nın tüm kemalleri zahir olur. Bu varlık imkân evreninin en kâmil varlığı olup mümkün varlıklar arasında hepsinden daha üstün, kâmil, yalın ve güçlüdür. Ama bununla beraber, zorunlu yüce varlık karşısında ihtiyaç, yoksulluk ve bağlılığın ta kendisidir. O halde ilk türeyen varlık, tüm varlıksal kemaller ile beraber zatî noksanlık ve imkân sınırlılığına sahiptir. Bu sınırlılık onun sonuç ve mahlûk olmasının gereğidir. Bu sınırlılık ilk aklın varlıksal mertebesinin imkânını meydana getirmiş, onu belirgin yapmış ve imkâna dayalı mahiyeti kendisi için gerekli kılmıştır; zira mahiyet varlığın haddidir ve her sınırlı varlık mahiyet sahibidir. Öyleyse ilk akıl her ne kadar şahsî bir birim olsa da kendisinde bir tür çokluk mevcuttur. Bu çokluk da ondan çokluğun türemesini sağlamaktadır. Bunun aksine zorunlu yüce varlığın zatında hiçbir çokluk mevcut değildir. İlk akılda değişik cihetler vardır ve şunlardan ibarettir: Allah’ı düşünmek, başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmek ve kendi zatî imkânını düşünmek; bu cihet zorunlu yüce varlığın sonucu değildir. Zira imkân ilk akıl için bellidir ve nedene muhtaç değildir. Zorunlu yüce varlığı ve kendi zatını düşünmek de ilk aklın başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmesinin gereğidir ve nedene muhtaç değildir. Her halükarda ilk akılda birçok cihet mevcut olması nedeniyle doğal olarak her çokluk ciheti sonraki mümkün varlıklar için neden olabilmektedir. Böylece zorunlu yüce varlığı düşünmeyle ikinci akıl, başkasından kaynaklanan kendi zorunluluğunu düşünmeyle en uzak feleğin öz (suret) varlığı ve kendi zatî imkânını düşünmeyle de en uzak feleğin cismi meydana gelir. Meşa ekolü taraftarları boylamsal akılların sayısını on tane bilmektedir.[3] Merhum Molla Hadi Sebzivarî Şerh-i Manzume’de bu hususta şöyle demektedir:

Meşailerin görüşünde ilk akıl

Kendi zorunluluğunu düşünmeyle ikincisine neden olur

Zatını düşünmeyle feleği yaratır

Üst astını yaratır, ast üstten türer

Hakeza böylece ona ulaşır

Onun feyzi de unsurlarda hâsıl olur

Yani Meşa ekolü taraftarlarının etkili akılları on tanedir. Bundan dokuz akıl dokuz felek içindir ve onuncu akıl faal akıl olarak adlandırılıp unsurlar âleminin heyulası ve onda işlenmiş cisimsel sureti yaratır ki bu onun gereğidir. Böylece felek durumları ve hareketlerinin etkisinden hâsıl olan kabiliyetler hasebiyle tedrici olarak cevhersel suretler ve arazları yaratır.[4] Dolayısıyla Meşa ekolü taraftarları evrenin yaratılmasını faal akıl vasıtasıyla bilmekte ve faal aklın birçok değişik cihete sahip olması nedeniyle birçok sonuç yaratabileceğini söylemektedir. Lakin İşrak ekolü taraftarları boylamsal akılların varlığına inanmaktadır. Bu akılların özellikleri şunlardır: 1. Onlar arasında neden ve sonuç ilişkisi mevcut değildir. 2. Onlardan her biri madde âlemindeki maddî türlerden bir türün uzantısı ve onun tür rabbidir ve o madde onun vesilesiyle idare edilmektedir. Bu akılları “Platon suretleri” olarak da adlandırırlar; çünkü Platon bunların varlığı hususunda ısrar etmekte ve diretmekteydi. İşrak ekolü taraftarları bakışında boylamsal akıllar enlemsel akıllara ulaşınca son bulur. Başka bir tabirle sonuncusu faal akıl olan on akıldan sonra aralarında hiçbir neden ve sonuç ilişkisi olmayan ve âlemin idare edilmesi ve yaratılmasının uhdelerinde olduğu bir boylamsal akıllar silsilesine ulaşırız.[5] Molla Sadra ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarları İşrak ekolü bilgelerinin görüşünü kabul etmiş[6] ve boylamsal akılları ispat etmek için bir takım deliller sunmuşlardır.

1. En üstün (eşref) olasılık kaidesi. Bu kaide iki öncülden müteşekkildir.

A.  Kendinde türün tüm kemallerinin fiiliyata geçtiği bir bireyin varlığı, kendinde türün sadece bir kısım kemallerinin fiiliyata geçtiği ve kemallerin birçoğunun yeti halinde kaldığı bireyden daha üstündür.

B. En üstün (eşref) olasılık kaidesi gereğince, varlık kemalleri bir başka mümkün şeyden daha az olan bir mümkün şey tahakkuk ederse, o üstün mümkün şey ondan önce var olmalıdır.

Buna göre, bir türün maddî fertlerinin varlığı, o türün soyut ferdinin varlığının (boylamsal akıllar) delilidir; mesela insanın maddî varlığı, insanın aklî suretinin önceki bir mertebede tahakkuk ettiğinin delilidir.[7]

2. İkinci delil: Bu evrendeki varlık türlerinin her birine değişim ve dönüşüme uğramaksızın egemen olan özel düzen, tesadüf eseri meydana gelmemiştir. O halde onlar ve sürekli düzenleri, bir dizi hakiki nedenin sonucudur ve bu nedenler de bu türleri meydana getiren ve onları idare edip geliştiren soyut cevherlerdir. Onlardan Platon suretleri veya boylamsal akıllar olarak söz edilir.[8]

3. Tür rabbini ispat etmek için sunulan üçüncü delil birkaç öncüle sahiptir:

A. Bitkilerin şaşkınlığa çeviren terkibi ve onlarda müşahede edilen güzel ve göz alıcı desen ve resimler ve aynı şekilde onlara egemen olan hesaplı ve sağlam düzen bir nedene muhtaçtır ve nedensiz meydana gelmeleri mümkün değildir.

B. Bu neden bitkisel güç ve enerjiler değildir; çünkü bitkisel güç ve enerjiler kendi cisimlerine sızan ve bitkisel özlerinin değişim ve zevale uğraması neticesinde değişim ve zevale uğrayan bilgi ve bilinçten yoksun arazlardır.

C. Zikredilen hususlar için belirtilebilecek tek neden, söz konusu türü gözlemleyen ve ona özen gösteren ve de işlerini gören soyut aklî bir cevherdir.

4. Her türün özel bir takım fiil ve eserleri olması nedeniyle her türün özel bir soyut aklı olacaktır. Bu akıl söz konusu tür fertlerinin fiil ve eserlerinin kaynağıdır. Tüm maddî türlerin fiilleri soyut tek bir akla isnat edilemez.[9] Bu esas uyarınca Platon suretleri veya başka bir tabirle boylamsal akıllara inanmışlardır.    



[1] Şirvanî, Ali, Tercüme ve Şerh-i Bidaye, c. 4, s. 236.

[2] Hasan Zade Amulî, Hasan, Vahdet Ez Didgah Arif ve Hekim, s. 108; Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Bidayetü’l-Hikme, s. 216; İnb. Hamze el-Fennarî, Misbahu’l-Uns, s. 191.

[3] el-İlahiyatu’ş-Şifa, el-Makaletu’t-Tasia, el-Faslu’r-Rabi ve’l-Hamis.

[4] Sebzivarî, Molla Hadi, Şerhu’l-Manzume, Tashih, Hasan Zade Amuli, c. 3, s. 672-674.

[5] Nihayetu’l-Hikme, s. 382-383.

[6] Sadruddin Muhammed Şirazi, el-Esfaru’l-Arbaa, c. 2, s. 42-81 ve c. 7, s. 169-171 ve 258-281.

[7] Hikmetü’l-İşrak, s. 134; Şerh-u Hikmeti’l-İşrak, s. 348-349.

[8] A.g.e., s. 143-144; Şerh-u Hikmeti’l-İşrak, s. 349-351.

[9] El-Mutarehat, s. 455-459; Esfar, c. 2, s. 53-55.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar