Gelişmiş Arama
Ziyaret
7728
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Şia'nın, bazı İmamlarının imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkaların adaleti hakkındaki görüşü nedir?
Soru
Şia anlayışında Sahabenin işlemiş oldukları cinayet, Hz. Ali'nin velayetini kabul etmeyip Ondan sapıp hilafeti başkalarına vermeleridir. Buna binaen Şia anlayışında Sahabe adil, doğru ve güvenilir kimseler değildir. Burada akla gelen soru şu: Nenden Şialar bazı İmamların imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkalar için de aynı görüşe sahip değildirler? Şialar sahabe hakkında düşündüklerinin aynısını bu fırkalar hakkında da düşünmeleri gerekirken tam tersine bu fırkalara mensup bazı fertleri adil bilirler ve onlardan rivayet kabul ediyorlar. Bu çelişkinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

Şialar Müslümanların dini kaynağı olan kuranı kerime ve güvendikleri hadislere dayanarak bütün sahabelerin aynı seviyede olmadığını savunur ve onları üç ayrı grupta değerlendiriyor: Bir grubu köklü ve güçlü bir imana sahip olduğunu, İkinci grubu imanında gevşek ve zayıf, üçüncü grubu ise münafık olduğunu kabul ediyor. Sakife olayında Sakifede toplanan bütün sahabelerin aynı derecede rol üstlenmiş olduklarını ve eşit seviyede tavır takınıp ve davranış sergilediklerini savunmuyor. Sakife'de bulunanlar sahabeden sadece bir kısmıydı. Bir diğer kısmı da kılıcın zoru ve tehdidiyle veya İslam dininin aslını ve varlığını korumak için birinci halifeye biat etti. Buna binaen bütün sahabeler bir safta yer aldıklarını ve aynı derecede olduklarını söyleyerek bir şekilde değerlendirilmemeli.  

Şia'nın bazı büyükleri Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden, güvenilir ve emanete riayet etme gibi hususiyetlere sahip oldukları takdirde rivayet kabul ederler. Ehlisünnetin Peygamber (s.a.a.) ve İmamlardan rivayet ettikleri rivayetleri, aynı şartları gözetleyerek kabul ve emel ettikleri gibi. Bazı âlimlerde ne Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden rivayet kabul eder ne ehlisünnetin hadislerini muteber sayar. Şialardan da sadece Şia oldukları için rivayet kabul etmiyor. Bu âlimler bir rivayeti kabul edip ona amel edebilmesi için o rivayeti nakleden ravi için bazı şartları dikkate almışlar. Rivayet eden kişinin (ravinin) adil veya en azında (imamlar (a.s.) tarafından) övülmüş bir kimsenin olması söz konusu şartlardan birisidir. Ravi için şart koşulmuş bu şartlar nakledilen rivayetler için ihraz edilmediği takdirde nakil edilen rivayeti reddederler. Şia âlimlerinin ravi için dikkate almış oldukları bu durum göz önünde bulundurulduğunda Şiaların amelinde hiçbir çelişkinin söz konusu olmadığı görülecektir.  

Ayrıntılı Cevap

Şia kuranın nurani ayetleri ve bütün Müslümanların itimat ettiği rivayetlere dayanarak Peygamberin Sahabesini iman, pratikte İslami hükümlere bağlı kalma ve Peygambere itaat etme bağlamında aynı derecede ve aynı seviyede olmadığını savunuyor. Zira kuranın ayetlerinden sahabelerin üç kısım olduğu anlaşılmaktadır.

1-   Köklü ve derin imana sahip, özverili ve fedakârlık bağlamında seçkin kimseler. Bu grup hakkında kuranı kerim şöyle buyurmaktadır: "Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir".[1]

2-   Güçlü imana sahip olmayıp tabi tutuldukları imtihanlardan başarılı bir şekilde çıkamayan sahabeler. Savaş alanlarından kaçanlar ve zor şartlara duçar olduklarında Peygamberi (s.a.a) tek başına bırakıp kaçan kimseler. Kuranı kerim bu türden olanları şöyle tarif ediyor: "Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir".[2]

3-   Münafık olan sahabeler. Münafikün süresi ve başka sürelerin birçok ayetlerinde onların eylemleri ve niyetleri kötülenmiştir. Kuranı kerim bu grup hakkında şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir".[3]

Sünni ve Şiaların kaynak kitaplarında da Peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra sahabeden büyük bir çoğunluğun dinden çıkıp mürtet oldukları yazılmaktadır. Örneğin: Ebu Hüreyre Peygamberin (s.a.a.) şöyle söylediğini naklediyor: "kıyamet gününde Ashabımdan bir grup bana varacak ki onlar havuzdan uzaklaştırılıyor. Ben Allah'ım! Onlar benim ashaplarımdır diyorum. Allah u Teâlâ şöyle buyuracak: Sen onların senden sonra ne yaptığını bilmiyorsun. Onlar senden sonra geri gerisine döndü ve mürtet oldular".[4]

Dolayısıyla bütün Sahabeler Sahabe oldukları için Allah tarafından övülmüş ve amellerinden Allah razı olmuş anlamına gelmiyor. Yukarıda zikir edilen gruplardan sadece ilk grup Allahın övgülerini hak etmiş ve amelleri Allahın rızasına nail olmuştur. Elbette bu grubun sayısı diğer iki gruba oranla azdır. Bu nedenledir ki, Şia kuranı kerime tabi olarak Sahabelerden bir kısmını adil biliyor bir kısmını fasık ve iman notasında zayıf ve bir diğer kısmını da münafık olduğunu savuniyor.

Sakife’ye gidip orada gerçekleşen olaya iştirak edip hazırda bulunan Müslümanların sayısı çok az idi. Hz. Ali ve Haşim oğullarından hiç kimse orada yoktu. Muhacir ve Ansarlardan da bir kısmı bu toplantıda yoktu. Bu toplantıya iştirak edenlerin hepsi üstlenmiş oldukları rol bakımdan da aynı seviyede değildirler. İkinci halifenin şöyle söylediği nakledilmiştir: "Ebu Bekir'e yapılan biat Müslümanlarla istişare edilmeksizin acele üzere yapıldı. Bu aceleciliğin nedeni de şuydu: Sakifede Ebu Bekir'e biat yapılmamış olsaydı Ensar halifelik makamına birisini seçecekti ki bizde ona ya biat etmek ya muhalefet etmek zorunda kalacaktık. Bu durum da nihayette fesada neden olacaktı".[5] Sakife yöneticileri Seade oğullarını, özellikle Medine halkını, Haşim oğullarını ve Hz. Ali'yı (a.s.) gerçekleşmiş bir işle yüz yüze bıraktılar.

Fethiye fırkası Şia fırkasından olup imam Sadık'tan (a.s.) sonra ve imam Kazımdan önce imam Sadık’ın oğlu Abdullah'ı imam olarak kabul ve onu takip ediyor.

İmam Kazımda tevakkuf edip imam Kazımı beklenen son imam olarak kabul eden fırkaya da "vakıfiye" deniliyor.[6]

Şiaların Fethiye, vakifiye ve diğer fırkalara itimat edip etmediği konusuna gelince şunu hatırlatmamız lazım: Şia'nın büyük şahsiyetleri bir rivayeti kabul edip onu hüccet olarak sunabilmeleri için o rivayeti nakleden kişi için, Müslümanlığı, aklı ve erginliği (buluğ) şart koşmuşlardır. Ama Şia'nın meşhur görüşüne göre ise iman şartı da gereklidir. Meşhurun imandan kast ettikleri maksat on iki İmamı kabul etmektir. Bu şart gereğince ne ehlisünnetten rivayet kabul ediliyor ne Şia'ya mensup olan Fethiye, Tevfikiye ve on iki imamı kabul etmeyen diğer fırkalardan kabul edilmiyor. Yani bu şart gereğince on iki imamı kabul etmeyen hiç kimsenden rivayet kabul görülmüyor. Bu bakımdan söz konusu fırkalar ile ehlisünnetten olan kimseler arasında hiçbir fark söz konusu değildir.[7]

Ama şeyhi Tusi gibi Şia'nın bazı büyük ve saygın âlimleri bir rivayeti kabul edebilmek için ravinin (rivayeti nakleden kimsenin) güvenilir olma şartını yeterli görmüşlerdir. (Bunlar imanı şart koşmamışlardır). Bu nedenledir ki ehlisünnettin bazı şahsiyetlerinden; Gayyasın oğlu Hafs, Sükuni ve başkaları gibi şahsiyetlerin İmamlardan (a.s.) naklettikleri rivayetlere (Şia'nın rivayetleri arasında bunların naklettikleri rivayetlere ters bir rivayet bulunmamak şartıyla) amel ediyorlar. Bu grup Fethiye ve Vakıfıye tarafından nakledilen rivayetler hakkında da şöyle diyor: Onların naklettikleri rivayet aşağıdaki şartlara haiz olursa amel edilebilinir. Şia'nın rivayetleri arasında onların naklettikleri rivayete muhalif rivayetin bulunmaması, Şia’nın büyük şahsiyetleri nakledilen rivayete aykırı eylemde bulunmamaları, ravinin kendisi güvenilir, çalışkan ve emanete riayet eden emanetdar olması. Dolayısıyla Fethiye ve Vakifiyeden olup imamlardan naklettiği rivayet bu şartlara haiz olursa ona amel edilir. Bu nedenle söz konusu olan Şia'nın bu âlimleri Fethiye fırkasına mensup Bukeyr'in oğlu Abdullah ve Vakifiye fırkasına mensup Mihran'ın oğlu Samae kanalıyla bize ulaşılan rivayetleri kabul edip amel ediyor.[8]  

Bu bağlamda kayda değer bir diğer nokta da şudur ki İmamiye Şia'sının âlimleri Şia olan bir kimseden sadece Şia olduğu için rivayet kabul etmiyor. Bilakis Şia âlimleri Şia olan bir kimseden rivayeti kabul etmek için şart koştukları bazı şartlar vardır ve ravinin adil olması onlardan birisidir. Ravide bu şart tespit edilmezse kendisinden nakledilen rivayeti reddederler. Netice itibariyle zikir edilen konulara dikkat edildiğinde Şia'nın amellerinde her hangi bir çelişki söz konusu olmadığını görürsünüz.           



[1] Ahzab; 23.

[2] Tevbe, 38.

[3] Bakara, 8-9.

[4] NİŞABURİ, Müslüm b. Haccac, "sahihi müslüm", Lübnan / Beyrut: daru'l - fikr, c. 3, s. 142, babun fil havd, hadis no: 8.  

[5] a. g. e., c. 4, s. 181; TABARİ, Muhammed b. Carir, "tarihi tabari", Beyrut: mektebet-u hayat, c. 3, s. 201.

[6] SUBHANİ, Cafer, "hadis şinasi", tercüme: Ahmetvend, Kum: nasr, 1382, s. 216.

[7] a. g. e. s. 129.

[8] a. g. e. s. 130.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) zuhurunun alametleri nelerdir?
    18624 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Zuhur alametleri konusu girift ve zor bir konudur ve bu konu ile ilgili tüm rivayetlerin bir arada irdelenip eleştiriye tabi tutulması gerekir.Hadislerinden anlaşılan şu ki zuhur alametleri iki asıl kısma ayrılırlar:1- Gerçekleşeceği kesin olan alametler: Bunlar Süfyani’nin ayaklanması, Yemani’nin ...
  • Hazreti Şuayip’in biyografisi; doğumu ve ölümü ne zamandı?
    8086 Eski Kelam İlmi 2019/11/24
    İsmi Kuran’ı Kerim’de on defa geçmiş olan bir peygamberdir Şuayip (a.s).[1] Arap toplumuna gönderilmiş ve Arapça konuşan bir peygamberdi.[2] Hz. Hud ve Hz. Salih (a.s)’dan sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Musa (a.s)’in annesiyle aynı asrın insanıydı. Doğum tarihi ile ilgili tarihsel bir veri bulunamamıştır.
  • Orucun başlama anı sabah ezanının ilk vakti mi yoksa ezanın sona ermesiyle mi başlar?
    3420 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/10/02
    Sabah ezanına az bir vakit kala doğu tarafında bir ışık demeti yükselir. Bu ışık demetine ilk fecr veya fecri kazip denir. Bu ışık demetinin yayılmasıyla fecri sadık dediğimiz ikinci fecr zamanı başlar. İşte bu an Sabah namazının ilk vaktidir.[1]Buna binaen oruç tutan ...
  • Yahudilerin Hz. İsa’nın dönmesi veya vaat edilen Mesih’in gelmesine yönelik inanç ve imanı nedir?
    11766 Eski Kelam İlmi 2011/12/19
    Yahudiler de kavim ve mezheplerin çoğu gibi, kesin bir şekilde, son zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmaktadır. Mevcut Tevrat kitabında dünya kurtarıcısının geleceği ve zuhur edeceği hakkında birçok müjde mevcuttur. Bugün Yahudiler tarafından İsrail adında bir Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudi ülküsünden kötü şekilde istifade edilerek gerçekleşmiştir. Hem Yahudiler ve ...
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120412 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İnsan hem dünya ve hem ahirette refah ve huzurda içinde olabilir mi?
    14440 Eski Kelam İlmi 2011/04/12
    Bu dünya özel mahiyeti ve ontolojik mertebesi nedeniyle mutluluk ve mutsuzluğu, üzüntü ve sevinci ve zorluk ve rahatlığı kendi içinde katışık halde bulunduran bir takım yasa ve kanunlara sahiptir. Hiçbir zaman refah, huzur ve mutluluk mutlak bir şekilde burda bulunmaz. İnsanın dünyada taşıdığı bazı zorluklar, mümin ...
  • Kur'an-i Kerim "Açık kitap nazil ettik. Bu ayetteki açık kelimesinden maksat nedir?
    9327 Tefsir 2011/07/23
    Açık (mübin) Kur'an'ın bir sıfatıdır. Kur'an'ı bu şekilde vasıflandırmakla onu halka daha fazla tanıtmayı hedef almaktadır. Onun diğer semavi olan ve olmayan kitaplara olan üstünlüğünü açıklıyor. Çünkü hiçbir kitabın emir ve programları Kur'an gibi açık değildir.Kur'an'da sürekli çeşitli ayetlerde bu Kur'an'ı nazil ettiğini açıklaması hidayet nimetini insanlara hatırlatmak içindir.
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    7948 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Banyoya götürüp yıkamak ve elbise giydirmek gibi hususlarda karşı cinsiyetten engelli insanlara yardım etmenin sakıncası var mıdır?
    6248 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Mezkûr soruyla ilgili mevcut fıkhî hükmü istemeniz nedeniyle, mercilerin bürolarından bunu sormayı gerekli gördük. Alınan cevaplar aşağıda yer almaktadır:Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Başka bir şahsın avretine bakmak ve dokunmak haramdır.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Aynı cinsiyetten birine ulaşılamadığı durumda ...
  • Eğer erkek karısıyla cinsel ilişkiye girmeden önce ölürse, onun mehriyyesi yarı mı olur?
    5931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mezkûr soruyu Ayetullahların bürosuna yolladık ve aşağıda onlardan bir grubun elimize şimdiye dek ulaşan fetva yanıtını size takdim ediyoruz: Hz. Ayetullah Hamaney’in (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyye yarı olur.Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyyenin kâmil olarak ödenmesi gerekir. Hz. Ayetullah Mehdi ...

En Çok Okunanlar